• Sonuç bulunamadı

Dağlık Karabağ’ın Statüsü Đle Đlgili Değerlendirmeler

BÖLÜM 1: TARĐHSEL SÜREÇ ĐÇERĐSĐNDE GÖÇMEN SORUNU

1.3. Dağlık Karabağ’ın Statüsü Đle Đlgili Değerlendirmeler

Bilindiği gibi Dağlık Karabağ, tarihi ve hukuki olarak bir Azerbaycan toprağıdır. Durum böyle iken, Rusya’nın 18. Yüzyıldan itibaren Kafkasya’da sürdürdüğü politiklar sonucunda bu bölgede çoğunluğu ele geçirmenin avantajıyla Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını istemektedir (Budak, 1995:101).

Nitekim Dağlık Karabağ Ermeni yönetimi, Ağustos 1987’de nüfus çoğunluğuna dayanarak bu konuda Moskova yönetimine başvurmuşlardır. Daha sonra isse, bu başvuruyu desteklemek amacıyla Ermenistan ve Karabağ’da gösterilere başlamışlardır. Yine Ermeniler, Kasım 1987-Şubat 1988 yıllarında üç kez daha Moskova’ya giderek taleplerini yenilemişler ve 11 Şubat 1988 yılından itibaren Dağlık Karabağ’ın Başkenti Hankendi de yeni gösterilere girişmişlerdir (Budak, 1996:108).

Bu dönemde Gorbaçov’un çevresindeki “Glasnost” ve “Perestroyka”nın öncüleri sayılan aydınlar arasında Đktisatçı Abel Aganbekyan ve eski Bolşevik militan Asastos Mikoyan’ın oğlu Sergey Mikoyan gibi isimlerin bulunması Erivan’ın isteklerinin gerçekleşmesi için uygun ortam oluşturmaktaydı. Aganbekyan 1987 yılı Kasım ayında Fransa’nın Ermeni

Enstitüsünde yaptığı konuşmasında Dağlık Karabağ’ın “Đktisadi” olarak Azerbaycan’a nispeten Ermenistan’a daha sıkı bağlı olduğunu belirtti (Mustafayev, 1996:14).

Bunun yanında belirttiğimiz işsizlik genel bir problem olduğundan, işsizlik nedeniyle Ermenilerin Karabağ’dan göç etmeleri de görülmüştür. Fakat bu göçler Ermenistan’a değil Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye olmuştur (Kurbanov, 1997:5).

Yine konuyla ilgili olarak Aganbekyan’a cevap bir başka Ermeni aydını olan Maiette

Şaginyan’dan geliyordu. Şaginyan “Karabağ’ın sadece iktisadi olarak değil coğrafi olarak da Azerbaycan’a bağlı olduğunu” dile getiriyordu (Mustafayev, 1996:17).

Bu olaylara paralel olarak Aganbekyan’ın Paris’e seferinden iki hafta önce politbürodan Haydar Aliyev’e istifa dilekçesini vermesinin istenmesi de bir hayli ilginç olsa gerek. Nitekim Haydar Aliyev politbüronun baskısı üzerine istifa dilekçesini vermiştir (Mustafayev, 1996:70). Gorbaçov’un çevresindeki kişilerin Moskova yönetimini etkilemesi ve ayrıca Haydar Aliyev’in politbürodan uzaklaştırılması Azerbaycan’ı bu problem karşısında zor durumda bırakmaktaydı.

Abel Aganbekyan’ın Karabağ konusundaki sözleri bir anda yabancı ülke basınlarındaki Ermeni gazete ve dergilerin, Paris’teki “Ayb” radyosunun “Bağımsızlık” ve “Amerika’nın Sesi” radyolarının önemli konuları arasında yer aldı. Bu ise Ermenilerin yabancı ülkelerdeki, lobicilik faaliyetlerinin yüksek olmasının göstergesi idi. Nitekim dışarıdaki Ermeni lobisinin ve SSCB içerisindeki Ermeni aydınlarının Gorbaçov’la geliştirdiği ilişki, Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini alabilmesi konusunda Ermenileri umutlandırıyordu (Mustafayev, 1996:17).

Gelişen bu olaylara paralel olarak 18 Şubat 1988’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi genel kurulu toplantısında Gorbaçov bir konuşma yaptı. Gorbaçov’un konuşmasında milletler meselesinin de görüşülmesini istemesi, Karabağ’daki Ermenileri harekete geçirdi ve 20 Şubat 1988’de Dağlık Karabağ Sovyet’i Azerbaycan ve Ermenistan Yüksek Sovyetlerine hitaben, Azerbaycan’dan ayrılarak Ermenistan’la birleşme isteğinin belirten bir müracaat kabul etti. Daha Azerbaycan ve Ermenistan Yüksek Sovyetlerinden bir cevap alınmadan Azerbaycan’a ait bayraklar ve devlet dairelerindeki levhalar Ermenistan’a ait

bayrak ve levhalarla değiştirildi. Söz konusu müracaatı kabul eden Dağlık Karabağ Sovyeti’nin 140 üyesinden 110’u Ermeni olması bir hayli ilgi çekici olduğu görülmektedir. Dağlık Karabağ Sovyet’inin Azeri üyeleri bu kararın alındığı toplantıya katılmamışlardır. SSCB tarihinde başka bir benzeri bulunmayan bu karar ülke içerisinde şaşkınlıkla karşılandı. Bir kez daha Erivan’da günlerce süren gösteriler yapıldı. Batı ülkelerinde, toplam nüfusu üç milyon olan Ermenistan’da gösterilere bir milyondan fazla kişinin katıldığı yolunda haberler yayıldı (Mustafayev, 1996:23). Bize göre gösterilere bu denli insanların katılması, meselenin sadece Ermenistan ve Dağlık Karabağ Ermenileriyle sınırlı kalmayıp dışarıdaki Ermenilerin desteğinin alındığı ve gösterilere ülke dışındaki Ermenilerin de katıldığı söylenebilir.

21 Şubatta toplanan Sovyetler Birliği KPMK Ermenilerinin isteklerinin her iki cumhuriyet halklarının çıkarlarına ve anayasaya aykırı olduğu için kabul edilemez olduğuna karar verdi. (Aslanlı, 2001:400) Red kararının ardından Gorbaçov 9 Mart 1988’de Azerbaycan ve Ermenistan Komünist Partisi Genel Sekreterlerinin Bağırov ve Demirciyan’ı Moskova’ya toplantıya çağırdı. Daha sonra ise, 21 Mayıs 1988’de Bağırov ve Demirciyan görevlerinden alınarak yerlerine Abdurrahman Vezirov Ve Suren Artunyan getirildi (Budak, 1996:108). Bundan sonra Ermeniler anayasada mevcut olan engelleri aşmak için çalışmalara başlamışlardır. Zira bunun için iki yolu denemeye çalışacaklardı; Birinci seçeneğe göre; Karabağ Ermenileri Sovyetler Birliğinin egemenliği altından çıkarak tekrar Sovyetler Birliği egemenliği altına girmek için müracaat etsin, fakat Ermenistan sınırları içerisinde.

Đkinci seçeneğe göre ise; Sovyetler Birliği Anayasasına göre Dağlık Karabağ özerk bölgesinin kendi kaderini belirlemek için hiçbir yasal yetkisi yoktur. Ermenistan’ın ise bunun için yasal yetkisi vardır. Buna göre Ermenistan kendisi Dağlık Karabağ’ın sınırlarına dâhil olduğunu ilan etsin ve yeni bir cumhuriyet kurulsun (Mustafayev, 1996:29). Nitekim 15 Haziran’da Ermenistan Yüksek Sovyet’i, Sovyet Anayasasının 70. Maddesine (self determinasyon hakkı) dayanarak Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a katılması için Bakü ve Moskova yönetimlerine başvuruda bulundu. Fakat, Azerbaycan’da yine aynı anayasanın 78. Maddesine göre bu kararın kabul edilemez bir talep olduğu bildirildi (Armaoğlu, 1995:204-207).

12 Temmuz 1988’de DKÖV Yerel Meclisi Azerbaycan’dan ayrılma kararı aldı ve kendisinin “özerk bölge” olarak Ermenistan’a bağlandığını ilan etti. Ertesi gün ise Azerbaycan Yüksek Sovyet’i Dağlık Karabağ yerel meclisinin kararının geçersiz olduğunu ilan etti. Bunun üzerine 18 Temmuz’da SSCB Yüksek Sovyet’i bu gelişmeleri değerlendirmek üzere toplandı. SSCB KPMK Genel Sekreteri Gorbaçov bu toplantıda bir konuşma yaparak Karabağ’da mevcut olan sorunların varlığını kabul ettiklerini, ancak bu sorunların Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü zarar görmeden çözebileceklerini ifade etti. Buna göre Azerbaycan ve Ermenistan’ın sınırlarının ve anayasa ile belirtilen toprak bütünlüğüne dokunulmayacağı, mevcut sorunların çözümü için Azerbaycan ve Ermenistan yönetimlerinin işbirliği yaparak beraberce çözüme ulaşacaklarını vurguladı (Budak, 1996:109).

1988 yılını sonlarına doğru Ermenistan’da deprem olmasıyla beraber olaylar kısa bir süre ara verildi. (Aslanlı, 2001:401) 1989 yılının başlaması ile beraber olaylar tekrar gelişmesini sürdürmeye başladı. Zira 12 Ocak 1989’da Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet’i Dağlık Karabağ’da özel idare komitesi oluşturarak DKÖB’nin yönetimini bu komiteye versin. Komitenin başın da Gorbaçov’un danışmanlarından olan Arkadi Volski getirildi (Çiloğlu, 1991:145). Böylece Dağlık Karabağ Merkezi hükümete bağlandı ve Karabağ’la ilgili kararlar merkezi hükümete geçti. Zira merkez yönetimi olayların daha sıkı bir kontrolünü amaçlamaktaydı.

28 Kasım 1989’da Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet’i Dağlık Karabağ’ın yönetiminin yeniden Azerbaycan’a bırakılması, 5400 kişilik askeri birliğin orada kalması Karabağ’daki Ermenilerin Haklarının korunması için gerekli yasal düzenlemenin yapılması şartıyla kabul etti. Fakat bu kararın tek etkisi Azerileri endişelendirmek, Ermenileri hayal kırıklığına uğratmak oldu. Buna göre; karar Karabağ konusunda yasal düzenleme yapılması isteği Azerilerce, Karabağ’ın Azerbaycan toprağını olduğunu bir daha onayladığı için Ermenilerce eleştiri oklarına hedef oldu. Bunun üzerine Ermeniler 1 Aralık 1989’da Dağlık Karabağ’ı kendine bağlama kararı aldı. Azerbaycan ise, 7 Aralık 1989’da Ermenistan’ın aldığı Dağlık Karabağ’ı ilhak kararını kınadı ve Karabağ’ı yönetmek üzere “Teşkilat Komitesi” kurdu. Komitenin başına ise Azerbaycan KP ikinci sekreteri Polyaniçko getirildi

(Aslanlı, 2001:401).

Olayların izlediği sürece baktığımızda, Azerbaycan tarafının Moskova Yönetimine güvenerek mevcut durumu koruma eğiliminde olduğu, buna karşılık Ermenistan’ın ise bu durumdan yararlanarak Merkezi Hükümeti saf dışı bırakmak ve bu bölgede kontrolü kendisi üstlenmeye çalıştığı görülmektedir. Nitekim merkezi hükümetin de iktidarın sona ermekte olduğu bu durumda, Ermenistan’ın daha çok avantajlı duruma düştüğü açıkça gözlenmektedir.