• Sonuç bulunamadı

I. 2 2 Bir Kimlik Arayışı ve Türkçülük

I. 3. Dünyada ve Osmanlıda Turancılığın Gelişim Seyri

Turan, İranlıların kendi ülkelerinin kuzey doğusundaki ülkeye verdikleri isimdir. Bu kelime, W. Minorsky’in belirttiğine göre, üç anlama karşılık gelmektedir: 1- Menşei; 2- “Türklerin memleketi” manasına uygun düşen daha sonraki manası; 3- Modern coğrafya, lisaniyat ve siyasette kullanılış şekilleri. İlk olarak Avesta’da tesadüf edilen (Tura-) kelimesi ile benzerlik arz eder. Bu eserde kelime 1- Tura, hakkında bir şey bilinmeyen, Arejahwant ve Farazi adlarında iki dindar şahsın babasıdır; 2- Tûra veya Tura, göçebe olması muhtemel bir kavim adıdır69. Minorsky: “Turalılar, sık sık İranlıların ve gerçek dinin düşmanları olarak gösterilirdi”70 demektedir. Buna göre kelime, asli sahipleri tarafından bir kimlik göstergesi olarak tanımlanmaktadır. Kelimenin nesnel karşılığı, “öteki” konumundadır.71 İran’ın İslamiyet öncesi dönemine ait Avesta efsanesi ve daha sonra Firdevsi’nin

      

69 Vilademir Minorsky, “Turan”, İ.A. M.E.B., Cilt: 12\2, 2001, Eskişehir, M.E.B., s. 107. 70 Minorsky, a.g.m., s. 107.

Şehname’sinde, bu coğrafyada oturan kavimleri Sami ve Aryen-İranlı topluluklardan ayırmak üzere “Turanî” yani Turanlı deyimi “etnik” bir sıfat olarak da kullanılmıştır.72

Turan kavramının siyasi, kültürel ve tarihsel anlamlar dünyası ile çerçevelenmesi Batı modernitesinin, dünyanın bütün bölgelerindeki doğrudan veya dolaylı etkisi bağlamında değerlendirilebilinir. Batı sömürgeciliğinin yöneldiği alanların başında gelen Osmanlı devleti ve Türk Dünyası, doğal olarak Türkler üzerine olan ilgiyi beslemiş ve desteklemiştir. Batıda ve Rusya’da Türklerin araştırma nesnesi olduğu bir disiplin olarak Türkoloji, büyük ve hızlı bir gelişim sergilemiştir. Bu eksende, bilimlerin araştırma alanlarının tasnifinde sürekli bir değişme söz konusu olmuştur. 19. yüzyılın gözde araştırma alanları-konuları olarak ırk ve dil çalışmaları da bu tasnifleme sonunda günümüze kadar gelen tartışmalara sebep olmuştur. Turan terimi de bu tartışmaların bir neticesi olarak ortaya çıkmış ve güncelleşmiştir.

Bu açıklama çerçevesinde, Turan dilleri tabirini ilk kullanan, tarihçi Bunsen(1854), güncelleştiren de Max Müller olmuştur. Bunsen’in bu tabiri, kullanım alanı ve sınırları Hintçeye ve Sami dillerinden hiç birine ait olmayan, Asya ve Avrupa dillerini sınıflandırmak için kullanmıştır. Müller ise, Fin-Ogur ve Altay dilleriyle birlikte Siyam, Tibet, Malaya gibi dilleri de bu tasnife dâhil etmiştir.73 “Bu bağlamda, Hint-Avrupa ve Sami dillerinden hiç birine ait olmayan, Avrupa ve Asya dillerine genel bir atıf olarak benimsenen Turan, Ural-Altay ve Fin-Ugor alt ayrımıyla, hem Fince ve Macarca gibi Avrupa kıtasında konuşulan hem de, Avrasya coğrafyasında bütün Türkî dil ve lehçeleri kapsayan bir dil ailesinin popüler adı olarak kullanılır”.74 Dil tasnifi ırk araştırmalarında yansımasını bulmuştur. Dilbilimci

Max Müller, dil sınıflandırmasında yaptığı Ari ve Turanî diller ayrımını ırk ayrımına teşmil etmiştir. Böylece, “bu büyük iki dil ailesinin aynı zamanda iki ayrı ırka tekabül ettiğini ileri sürmüştür”.75

      

72 Günay Göksu Özdoğan, “Dünyada ve Türkiye’de Turancılık”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce

Milliyetçilik, Cilt: 4, (Ed.) Tanıl Bora-Murat Gültekingil, İstanbul, İletişim, 2002, s. 388–389.

73 Minorsky, a.g.m., s. 110. 74 Özdoğan, a.g.m., s. 389. 75 Özdoğan, a.g.m., s. 389.

Sosyal bilimlerdeki bu gelişmeler, verdikleri sonuçların siyasal ve toplumsal alanda yansımalarını görmüştür. Dil ve tarih alanındaki çalışmaların ortaya çıkardığı Turan sınıflaması, modern dünyanın getirdiği siyasallaşma ve kimlik, “Turancılık” olarak istihraç etmiştir.

Zenkovsky, “Turan” sözcüğünün 19. yüzyılın sonlarında, 20. yüzyılın başlarında, Türk-Moğol topraklarını ve Orta Asya’yı belirtmek için kullanılmış yanlış bir terim olduğunu belirtir. Ona göre yanlışlık, “Türk” sözcüğüyle “Turan” sözcüğü arasındaki fonetik benzerlikten ileri gelmektedir. İran destan geleneğinde ve Firdevsî’nin destan türündeki “Şehnâme” adlı yapıtında kullanılan ve asıl anlamıyla “Turan”, Türk-Moğolların eski yurtları anlamına gelmeyip, daha çok 6. yüzyıla kadar Orta Asya’yı almış olan Kuzey İranlı halkın adıdır. Kısaca yazara göre, tüm Pan- Türkçü terminoloji ve “eski ve şanlı Turan toprağını” ulusal bir sembol olarak göstermek için yapılan bütün çabalar, modası geçmiş bir coğrafya teriminin yanlış kullanılmasından ortaya çıkmıştır.76

Bu tez muvacehesinde, Pan-Türkçülük ve Turancılık kavramaları, farklı araştırma nesnelerine tekabül eder. Turancılık, Pan-Türkçülük’ten daha geniş bir anlamsal içeriğe sahiptir. Yani birincisi Türklerle birlikte Macarlar, Finler, Bulgarlar, Moğollar vs. gibi halkları kapsarken, ikincisi sadece Türk kültürel çevresine mensup veya Türkçe konuşan halkları kapsar. Fakat Osmanlı’da “İkinci Meşrutiyet’ten sonra Turancılık ile Pan- Türkçülük terimleri eş anlamlı olarak kullanıldı… 1930 ve 1940’larda, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi sınırları dışında yaşayan Türkî halklarla ortak tarihsel, etnik kökenlerden söz edildiğinde, genellikle ‘Turanî’ terimi kullanılıyordu.”77

Türk düşüncesinde Turan kavramını yerleştiren ve güncelleştiren isim olan Ziya Gökalp, Turan sözünün yukarıda belirtilen anlamını kabul etmez. Turan’ın Türklerden başka Moğolları, Tunguzları, Macarları vs. içine alan bir “kavimler halitası” olmadığını vurgular. O, “Turan kelimesini bütün Türk boylarını ihtiva eden Büyük Türkistan’a hasr etmemiz lazım gelir” demektedir.78 Böylece Turan(cılık), kavram olarak aynı olmakla birlikte tekabül ettiği içeriği farklılık göstermektedir.

      

76 Serge A. Zenkovsky, Rusya’da Türkçülük ve İslam, (Çev.) Ali Nejat Ongun, Ankara, Günce

Yayıncılık, 2000, s. 104–105.

77 Günay G. Özdoğan, Turan’dan Bozkurt’a Tek Parti DönemindeTürkçülük (1931-1946),

(Çev.), İsmail Kaplan, İstanbul, İletişim Yayıncılık, 1. Baskı, 2001, s. 27.