• Sonuç bulunamadı

II Dünya Savaşı Sonrasında İngiltere’nin Ortadoğu Politikasına Genel Bir

Politikasına Genel Bir Bakış

Ortadoğu tarihin ilk dönemlerinden itibaren egemen devletler arasında önemli bir mücadele alanı olagelmiştir. XVI. yüzyıldan başlayarak I. Dünya Savaşına kadar devam eden süreçte Osmanlı Devleti hâkimiyetinde bulunan bölge, bu tarihten sonra İngiltere ve Fransa başta olmak üzere batılı devletlere ve onların müstemlekelerine devredildi. II. Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni durum dünyayı şekillendirirken Ortadoğu bu dönemde bir kez daha egemenlerin üzerinden siyaset geliştirdikleri bir coğrafya olarak önem kazanmıştır. 342

II. Dünya Savaşı sonrasında Clement Attle başkanlığındaki İşçi Partisi İngiltere’de işbaşına geldi. Attle’ın zorlu görevleri arasında savaşla mahvolan ekonomiyi yeniden düzlüğe çıkartmanın yanında İngiliz dış politikasının mevcut koşullara göre yeniden dizaynı vardı. Bu kapsamda Attle için önemli meselelerin başında Ortadoğu’daki İngiliz çıkarlarının korunması gelmektedir.343 Nitekim

Ortadoğu’nun İngiltere için olan önemi 8 Aralık 1945 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında şu şekilde ifade edilmiştir.

“İngiltere ve İngiliz İmparatorluğu için hayati öneme sahip bir bölgedir. Burası İngiltere’yi Hindistan, Avustralya ve Uzak Doğu’ya karadan, havadan ve denizden bağlayan iletişim sistemlerinin düğüm olduğu yerdir; burası aynı zamanda İmparatorluğun ana petrol kaynağıdır. Burası Süveyş Kanalı ve onun terminal limanlarını İskenderiye’de bulunan İngiltere’nin Doğu Akdeniz’deki ana deniz

342 Cihat Göktepe – Tuğba Ünlü Bilgiç, “İngiliz Güvenlik ve Dış Politikasında Kıbrıs (1945-1974)”,

Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Kış 2014, Sayı 68, s.143. ;M. Sami Danker, Kıbrıs Sorunu, Türkar Araştıma Dizisi, İstanbul 2001, s.39.

343 Eftal Irkıçatal, “İkinci Dünya Savaşı Sonrası İngiltere’nin Ortadoğu Politikaları İçin Kıbrıs’ın

Stratejik Önemi ve Kıbrıs Meselesinin Ortaya Çıkışı” Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler

üssünü; Irak ve Güney İran’daki petrol yataklarını, Abadan’daki liman ve tesisleri, Kuzey Irak’tan Hayfa’ya uzanan petrol boru hattını ve Abadan’daki liman ve tesisleri ve Akdeniz’den Filistin, Ürdün ve Irak üzerinden Basra Körfezi’ne uzanan bütün iletişim hatlarını içermektedir. ”344

İngiliz kabinesindeki hâkim görüş İngiltere’nin Ortadoğu’daki varlığını güçlü bir biçimde devam ettirmesi yönündedir. Ancak yapılan tartışmalar sırasında dikkat çekici bir başka görüş de Hazine Bakanı Hugh Dalton’a aittir. Dalton kabine üyelerinin birçoğunun aksine hiçbir surette Sovyetler Birliği ile karşı karşıya gelmeyecek bir başka coğrafyada hâkimiyet alanı tesis etmekten yanaydı.345 Dalton ayrıca teklifinde tüm Ortadoğu, Mısır ve Yunanistan’ı terk ederek, Afrika boyunca Lagos’a ve oradan Kenya’ya kadar uzanacak yeni bir hat oluşturmaktan bahis ile Hindistan’ın yakın gelecekteki tavrının kestirilemez olduğunu bu sebeple uzak Asya’daki dayanak noktasının Avustralya’ya kaydırılması gerektiğini ileri sürmekteydi. Attle başlangıçta Dalton’un fikirlerine yakınlık duymuşsa da İngiliz Genelkurmayı ve Dışişlerinin şiddetli muhalefeti neticesinde bu düşünceden vazgeçerek İngiltere’nin Ortadoğu’daki varlığını güçlendirmesinin yollarını aramıştır.346

İngiliz Genelkurmay Başkanlığı adına hükümete rapor hazırlayan Hava Kuvvetleri Komutanı Lord Tedder raporunda İngiltere’nin savunma stratejisini üç kısımda aktarmaktadır. İlk aşamada İngiltere anakarasında her türlü saldırıya karşı hazırlıklı olacak bir ana üs oluşturulmalı. İkinci aşamada İngiltere sömürgesi olan tüm bölgeler arasında kesintisiz emir komuta akışı sağlanmalı ve son olarak Sovyetler Birliğine karşı savuma merkezi olarak Ortadoğu tahkim edilmelidir. Zira Ortadoğu; Hint Denizinden Anadolu’ya, Hazar ve Kafkaslardan Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir alanı kontrol eden stratejik bir mevkide yer almaktadır.347

344 Eftal Irkıçatal, “a.g.m.”s.32.

345 Bürkan Serbest, “Bağdat Paktının Kuruluş Süreci ve Gelişiminde Türkiye’nin Rolü”Manas Sosyal

Araştırmalar Dergisi, Cilt 5, Sayı 3, s.403.

346 Eftal Irkıçatal, “a.g.m.”s.33-34. 347 Eftal Irkıçatal, “a.g.m.”s.35.

Hindistan’ının 1947’deki bağımsızlık ilanından sonra İngiltere, ilgisini iyiden iyiye Ortadoğu üzerine yoğunlaştırdı. Bu dönemde İngiltere’nin bölgeyi elde tutmak için 80 bin civarında askeri Süveyş’te konuşlandırması, Mısır hükümeti ile İngiltere’nin arasını açmış, İngiltere’nin Mısır’ı terki iddiasındaki Mısır milliyetçileri yine bu dönemde faaliyetlerine hız vermişti.348 İngiliz hükümeti Mısır’da konuşlu

askerin bir kısmını Filistin bölgesine kaydırmak istemişse de Filistin’de kurulmaya yüz tutan İsrail işgal devleti ve oluşan belirsizlik nedeniyle bu fikrinden de vazgeçti.349

1947 - 1952 yılları arasında cereyan eden askeri ve siyasi süreç oldukça haraketliydi. Bir taraftan Filistin bölgesinin parçalanarak ikiye bölünmesi, öte yandan Mısır’da yükselen milliyetçi dalga ve Oniki Ada’nın İtalyanlardan alınarak Yunanistan’a devri İngiltere’nin Ortadoğu politikasını doğrudan etkilemiştir. Bu gelişmeler doğrultusunda öncelikli olarak İngiliz birliklerinin sorunsuz bir bölgede yeniden konuşlandırılması gerekmekteydi. Mısır ve Filistin seçeneklerinin ciddi şekilde tartışıldığı bu dönemde Kıbrıs ismi öne çıkıyordu. 350

İngiliz Dışişleri Bakanı Ernest Bevın göreve geldiği ilk yıllarda Yunanistan ve Kıbrıs’ta İngiltere’ye verilecek üsler karşılığında Kıbrıs’ın Yunanistan’a verilebileceği fikrini savunuyordu. Yunanlıların II. Dünya Savaşı sonrasındaki istikrasız devlet yapısı ve iç meselelerinin halli konusunda göstermiş olduğu yetersizlik Bevin’in bu fikrini sorgulanmasına neden oldu. 1946 yılında İngiliz Genelkurmay Başkanlığı tarafından sunulan rapor Bevin’in fikirlerinde ciddi değişikliklere neden olurken Bevin bu tarihten sonra Kıbrıs’ın bütünüyle İngiliz toprağı olması görüşünü benimsemiştir. İngiliz Genelkurmay Başkanlığı raporda

“Kıbrıs, İngiltere’nin Ortadoğu bölgesinde sahip olduğu yegâne yerdir ve savunma için gerekli gördüğümüz tedbirlerin antlaşmalar tarafından sınırlandırılmadan uygulanabileceği Ortadoğu’daki tek toprak parçasıdır. ”351 ifadelerine yer vermişti.

İngiltere bu rapor çerçevesinde 1947 yılından başlayarak 1954 yılına kadar devam

348 Bürkan Serbest, “Süveyş Kanalının Ulusallaştırılması Sorunu ve Süveyş Bunalımı”, Manas Soyal

Araştırmalar Dergisi, Cilt 6, Sayı 4, 691-963.

349 Mehmet Hasgüler, Kıbrıs’taki Enosis ve Taksim ..s.34. 350 Eftal Irkıçatal, “a.g.m.”s.37.

eden dönemde Mısır ve Süveyş bölgesindeki askeri varlığını büyük oranda Kıbrıs’a kaydırmıştı. Böylelikle Kıbrıs’ın askeri önemi artmış oluyordu. 352

Kıbrıs; Doğu Akdeniz’de Mısır, Filistin ve Türkiye sahillerine komşu, Hint Denizinden, Pers Boğazına oradan Kuzey Afrika ve Balkanlara ve geniş bir yay çizerek Kafkasya’ya kadar uzanan oldukça geniş bir bölgeyi kontrol eden son derece önemli bir mevkide yer almaktadır. Ortadoğu’da bu denli önemli bir konumda yer alan, Mısır’da tecrübe edildiği şekilde hiçbir yerel yönetim veya düşman tazyiki barındırmaksızın askeri sevkiyat yapılabilecek durumda olan ada, İngilizler için biçilmiş kaftandı. Ayrıca bu dönemde bölgede günden güne güç kazanan diğer bir devlet olan ABD’ye karşı İngiltere’nin sorunsuz bir tutamaca ihtiyacı bulunmaktadır. Tüm bunlara ek olarak Süveyş trafiğine hâkim olan ada aynı zamanda petrol kaynaklarına da yakınlık arz ediyordu. 353

ABD’nin Ortadoğu’daki rolü günden güne güçlenirken İngiliz Dışişleri Bakanı Bevin, Başbakan Attle’a sunduğu raporunda Ortadoğu siyasetinde yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğundan bahisle Ortadoğu’daki ABD-İngiltere birlikteliğinin İngiliz çıkarlarına hizmet edeceğini ifade etmişti. 16-17 Ekim 1947’de Washington’da bir araya gelen İngiliz ve Amerikalı yetkililer, tarafların Ortadoğu’da karşılıklı çıkarlarını gözetmek suretiyle anlayış ve uyum içerisinde çalışacakları hususunda prensipte anlaştılar. Bevin bu anlaşmalar paralelinde bir başka hususu gündeme getirmiş her iki ülkenin harp teknolojileri noktasında birlikte hareket etmesi lüzumunu vurgulamıştı. İki devlet arasındaki bu yakınlaşma Ortadoğu’da pekişen İngiliz hâkimiyetinin yanında İngiltere’nin Sovyet tehdidine karşı aldığı bir önlem olarak okunabilir.354

Hindistan ve Filistin’in elden çıkmasının ardından Mısır’da giderek yükselen İngiliz karşıtlığı İngiltere’nin bazı bölge ülkeleri ile karşılıklı antlaşmalar yapmak

352 Cihat Göktepe – Tuğba Ünlü Bilgiç, “a.g.m”, s.143-145.

353 “Krizden önce, Avrupa petrol gereksiniminin %75’i Ortadoğu’dan sağlanmakta ve bunun % 50’si

Süveyş Kanalı’ndan geçmekteydi. Büyük Britanya ise petrol gereksiniminin % 85’ini Süveyş Kanalı yolu ile sağlamaktaydı.” Bürkan Serbest, “Süveyş Kanalının Ulusallaştırılması…,s.700.; Mehmet

Hasgüler, Kıbrıs’taki Enosis ve Taksim Politikalarının Sonu, Alfa Yayınları, İstanbul 2006, s.33.

354 Barış Ertem, “Türkiye – ABD ilişkilerinde Truman Doktrini ve Marshall Planı”, Balıkesir

suretiyle koruma refleksi oluşturmasının önünü açtı. Mısır merkezli olarak oluşturulmaya çalışılan MEDO (Middle East Defence Organization) askeri işbirliği teşkilâtının kuruluş çabaları başarısızlıkla sonuçlanmış,355 ancak bunun üzerine

İngiltere ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu CENTO (Central Treaty Organization) askeri işbirliği teşkilâtı 24 Şubat 1955 yılında kurulmuştur.356 İngiltere bu dönemde

gerek pakt çerçevesindeki yükümlülükleri gerekse bölgesel çıkarları açısından bölge ülkeleri ile gerilimden kaçınmış, özellikle Türkiye ile Kıbrıs meselesi üzerinden bir siyasi polemiğe girmemeye özen göstermiştir.357