• Sonuç bulunamadı

20 Temmuz 1785 tarihinde dünyaya gelen, II. Mahmut’un, babası I. Abdülhamit, annesi Nakşidil Valide Sultan’dır. II. Mahmut, geleneklere uygun olarak eski usûllere göre terbiye edilerek, iyi bir eğitim aldığı bilinmektedir96. Padişah olduktan sonra, gerçekleştirmek isdediği husûslar üzerinde titizlikle çalışan II. Mahmut’un, çalışmalarının ana temasında hep güçlü bir merkezi yapı oluşturmak isteğinin yattığı görülmektedir.

Modern bir ordunun kurulması yoluyla merkezî devleti güçlendirmeyi amaçlayan II. Mahmut’un bütün reformlarını, bu amacın araçları olarak yorumlamak mümkündür. Bu bağlamda, yeni bir ordunun kurulması için paraya ihtiyaç duyulmakla beraber, paranın toplanabilmesi için, devlet mekanizması içerisinde daha etkili bir vergilendirme sistemi oluşturulmak zorundaydı. Etkili bir vergilendirme de ancak modern usullerle ve etkili bir merkez ve taşra bürokrasisi sayesinde başarılabilirdi. Devletin denetimde bulunabilmesi için daha iyi iletişim araçlarına, padişahın ihtiyaç duyduğu yeni usûldeki asker ve sivil memurları yetiştirmek için de yeni eğitim türlerine gereksinim vardı. II. Mahmut yerleşik düzenin kurumlarını kaldırarak, bunları zararsız hâle getirmede seleflerine göre daha gayretli idi97. Bu

gayretini sadece merkezde göstermekle başarılı olamayacağını bilen II. Mahmut’un, ıslahatlarının yönünü doğuya da çevirdiği gözlemlenmiştir.

II. Mahmut Dönemi merkezîyetçiliğin doğu vilayetlerinde uygulanması ise XVI. ve XVII. yüzyıllarda Doğu vilayetlerinin Osmanlı Devleti’ne dâhil edilmesinden sonraki idarî yapılarının, devletin diğer bölgelerinden farklı bir yapıya sahip olduğu bilinmektedir. Bir kısım vilayetler, merkezden atanmış valilerin yerine, kendilerine Osmanlı ûnvanları verilmiş, bölgelerinde etkili kürt aileleri tarafından yarı özerk bir şekilde yönetilirken, Kürt emirliklerinin zamanla güçlenmesi ile birlikte bu durum, merkezce tanınan bazı ailelerin diğer aileler üzerindeki nüfuzunu da artırmasına sebebiyet vererek, emirliklerin özerkliklerine kapı araladığı görükmektedir.Bakıldığı zaman, bu emirliklerin özerkliklerinin boyutlarının farklı olduüu gözlenmekle beraber, çoğunlukla da özerkliğin buyutunun, emirlerin sözde bağlı bulundukları bölge valileri ile olan ilişkilerine, mevcut askerî ve ekonomik dengelere göre değiştiği bilinmektedir. Bazı emirlikler daha XVII. yüzyılda merkezîn denetimi altına alınmışken, kimi emirliklerin ise, merkezî yönetim XVIII. yüzyıl boyunca güçten düştükçe,

96 Danişmend, 1995: 93; Karal, 1997: 165; Sakaoğlu, 1999: 57; Beydilli, 2003: 352.

devletin farklı bölgelerinde ortaya çıkan “âyân” tipi feodal yapılanmaların benzerleri şeklinde XIX. yüzyıl başlarında doğu vilayetlerinde de ortaya çıktıkları bilinmektedir98. Bunlar

arasında en önemlileri; güneyden kuzeye doğru Süleymaniye’yi merkez alan Baban; Revanduz’u merkez alan Soran; Amidiye’yi (Amadiye) merkez alan Behdinan; Çölemerik’i merkez alan Hakkâri; Cizre’yi merkez alan Bohtan Emirliği’dir99. II. Mahmut’un bu güçleri

hakimiyeti altına almak ve güçlü bir merkezî idare, içeride âyânların desteğini kazânarak otoritesini güçlendirmek zorunda idi100. Bu amaçla Sadrazam Alemdar Mustafa Pâşâ,

âyânların devlete karşı olan güvensizliklerine son vermek ve memleket meselelerini görüşmek üzere ileri gelen memur, pâşâ, vali ve âyânları İstanbul’da yapılacak toplantıya çağıran, Alemdar Mustafa Pâşâ, toplantıya katılanlara bir reform programı sunarak, mecliste bulunanlar bu proğramı kabul etmesiyle gerçekleşen görüşmelerin sonunda “Sened-i İttifak”101 yapılarak. Bu ittifakın II. Mahmut tarafından 1808 yılı Ekim ayı başlarında tasdik

edilmesiyle beraber önemli bir adım atıldığı görülmektedir102.

Sened-i İttifak ile başlanan merkezi otoritenin kuvvetlenmesi yolunda atılan çabaların önünde hiç kuşkusuz en büyük engelin, Yeniçeri Ocağı olduğu görünen bir realite olmakla beraber, hiç kuşkusuz bu ocağın başlangıçta Osmanlı Devleti’nin askeri yapısının önemli bir unsurunu oluşturduğu ve zamanla bozularak, Osmanlı Devleti’nin önünde bir engel durumuna geldiği bilinmektedir. Yeniçeri Ocağı 'nın bozulmasında çeşitli etkenler vardır. Bunlardan birisi kuvvetli bir elin ocak üzerinden kalkmasıdır. Bunun anlamı, “artık padişahlar saraya kapanarak işleri yürüttüklerinden, ocak ile de ilgilenmez olmuşlardı” demektir. Bir diğer etken, iltimas, iltizam ve himaye ile Yeniçeri Ocağı'na kanun harici adam alınması ve bir de makam, mevki hırsı ve can kaygısıyla vezirlerin, ağaların kendi arzularına hizmet etmek üzere ocağı isyan için tahrik etmiş olmalarıdır103. Tabii Ocağın bozulmasında, devletin diğer kurumlarında olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde genel bir çöküntünün başlamış olmasını da göz önünde bulundurmak uygun olacaktır.

3.1.1. Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması

Reformcu bir padişah olan II. Mahmut’un gerçekleştirdiği en önemli yeniliği, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak Avrupa usûlünde yeni bir ordu kurmaktır. Zira II.Mahmut gerçekleştirilmesini zorunlu gördüğü reformların önündeki en büyük engelin Yeniçerileri

98 Çay, 1996: 106. 99 Hakan, 2007: 24. 100 Pamir, 2004: 71. 101 Bkz. Akyıldız, 1998: 209-222. 102 Eryılmaz, 1991: 48-49. 103 Uzunçarşılı, 1988 :477.

olduğunu görerek, Yeniçeri Ocağı’nı dehal kaldırılıp yeni bir ordu kurulması gerektiğini bilen II. Mahmut’un, Eylül 1808’de sadarete getirdiği Alemdar Mustafa Pâşâ’nın girişimiyle derhal askerî ıslahatlara başlayarak. “Nizam-ı Cedid” örneğinde “Sekbân-ı Cedid” adıyla yeni bir ordu kurduğunu ama Yeniçerilerin müdahalesi sonucu akıbetinin Nizam-ı Cedid’den farklı olmadığı görülmektedir104. Böylece II. Mahmut’un hayata geçirmek istediği yenilik hareketlerinin önü belli bir süreliğine de olsa kapanmış olmakla beraber bu engellerin padişahı yıldırmadığı ve ilerleyen zamanlarda yeni reformlarla yeni adımlar atıldığı bilinmektedir.

II. Mahmut, Yunan isyanı ile yoğun biçimde uğraştığı bir dönemde, gerçekleştirmeyi planladığı reformlar için önünde en büyük engel olarak gördüğü Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak için yeni planlar dahilinde, 23 Mayıs 1826’da Eşkinci Ocağı adıyla yeni bir ocağın kurulmasını sağlayarak bu konuya dair daha net adımlar attığı görülmekle beraber,Yeniçerilerin ise bu yeni oluşumdan rahatsızlık duyduklarından talime başlandığı gün eşkinciler aleyhinde propaganda yaparak ve Etmeydanı’nda kazân kaldırmak sûretiyle isyana kalkıştıkları bilinmektedir105.

İsyan öncesi Yeniçerilerin ileri gelenleri talim işini kabul ettikleri halde içlerinden bazılan talime mani olmak için el altından çalıştıkları ve işlerin tereddütlü bir şekilde yürüdüğü ve talim yaptıracak kişiler bulunamadığı bir döneme girilmektedir. Yeniçeri ileri gelenleri talimden sadece silah talimini anladıkları bu işe söz verdikleri halde bu işe detaylı bir şekilde yanaşmadıkları aynca, yeniçeriler arasında yeni talim nedeniyle elde olan yeniçeri esamelerinin ellerinden alınacağı yollundaki propagandandaların olumsuz etkileri kendini göstermektedir Hükümet, bu olaylara karşı İstanbul kadılığına “emr-î âli” göndererek esame satışını yasaklayarak, elde olan esamelerin hayatlan boyunca ellerinde kalacağını duyurarak tedbir almaya çalışmaktadır106. Hükümetin tedbirlerinden bir tanesi de, bir olay çıkması

karşısında hazırlıklı olmalan için topçu, humbaracı, lağımcı ve tersane ocaklan reis ve zabitlerini uyarmaktır. Ayrıca Boğaz Muhafızı Ağa Hüseyin Pâşâ ve İzzet Mehmet Pâşâ'nın maiyyetlerindeki 3000 kadar askerleriyle süratle İstanbul'a geçebilmeleri için kayıklar da hazır edilmiştir.

Yeniçerilerin baskılarını artırarak devam ettirdikleri dönemde , Eşkinci talimini önlemek için sürdürülen çalışmalar sonuç vermiş ve 5 Haziran 1826 (1241 senesi Zilka' desinin 9. perşembe gecesi) güneş battıktan sonra yeniçeriler, aralanndaki karar gereğince Et Meydanı'na toplanmaya başlayarak. Yeniçerilerin, Ağa kapısına saldınp yağma ettikleri

104 Karal, 1983: 93-96.

105 Yaramış, 2002: 698-699.

görülmektedir. Taşkınlıklarını sabaha kadar sürdüren Yeniçeriler, daha sonra kazanlannı Et Meydanı'na çıkarmışlar, bunlara cebehane, saraçhane kazanlan da katılmıştır. İsyancılar yeni talimi istemediklerinden dolayı katledilmelerine fetva verilerek, “Sancak-ı şerif” çıkarılarak, halkın da Sancak-ı şerif altına çağırlması ve akabinde gerçekleşen olaylar sonucunda Yeniçerilerin tam manasıyla darmadağın edildiği görülmektedir. Yeniçerilerin kışlaları yakılarak ortadan kaldırılmak sûretiyle birçok yeniçeri idam edilmekle beraber, kaçabilenlerin İstanbul dışına kaçtığı ve olayın ertesi günü Yeniçeri Ocağı'nın tamamen kaldınlmasına karar verilerek ferman hazırlanmştır. Hazırlanan ferman Sultan Ahmet Camii minberinde Esad Efendi tarafından okunmuştur. Bu “emr-î âli” sûreti daha sonra bütün sancaklara gönderilmiştir107.

Yeniçeri Ocağı 'nın ilgasını ilan eden fermanda; Yeniçeri Ocağı 'nın kuruluşunda devlete faydalı olduğu ancak zaman geçtikçe içlerine çeşitli fesatlar ve uygunsuz adamlar karıştığı ve son 100 yıldır savaşlarda başarılı olamadıkları ve düşmanların Osmanlı topraklarını ele geçirdikleri, birkaç defa talimli asker birliği kurulduysa da bunlara karşı çıkarak isyan edip kurulan askeri birliklerin kaldırılmasına sebep oldukları, bunları adet haline getirdikleri, son olarak, yeni bir talimli ordu kurulmasına karar verilerek çalışmalara başlanıldığı, ancak yine bunların ayaklandıkları, söylenenleri dinlemedikleri için üzerlerine kuvvet gönderilerek, kışlalarının yakıldığı ve cezalarının verildiği anlatıldıktan sonra yeniçerilik nam ve nişanlannın tamamen kaldırıldığı ilan edilerek, aynı fermanda, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adında bir ordu kurulacağı da duyurulmaktadır108.

Yeniçeri Ocağı kaldırılınca , derhal yeni ordunun kurulmasına dâir çalışmalar için adımlar atılarak bu konuya hız verilmiştir, zira ülkenin içerisinde bulunduğu hassas durum yeni bir ordu kurulmasını zorunlu kıldığından dolayı, derhal teşkilat ve dış görünüş yönünden Avrupa usûlünde yeni ordu kurulması çalışmalarına başlanması gerekmektedir109.

3.1.2.Âsâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’nin Kurulması

Yeniçeriliğin kaldırılmasının, II.Mahmut’un yapmayı düşündüğü reformların önünü açtığı görülmektedir. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından hemen sonra Avrupa usûlünde yeni bir ordu kurulması için harekete geçilerek Alınan kararla Âsâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adıyla ücretli askerlerden müteşekkil yeni bir ordu kurulmuştur. Yeni ordunun başına “Serasker” unvanıyla Ağa Hüseyin Pâşâ getirilmiştir. Önceleri ordu komutanlarına verilen

107 Ocağın kaldırılışını detaylı olarak (Bkz. Ahmet Cevdet, 1309: 162-169.)

108 Ahmet Cevdet, 1309: 267-271; Esat Efendi, 1293 : 111-119.

eski bir unvan olan seraskerlik makamının yeni orduyla birlikte başkomutanlığı ifade ettiği görülmektedir110.

En yüksek rütbeli subaydan ere kadar her neferin maaş ve tayinatı bulunmakla beraber, maaşlar aydan aya ödenecekti. Yeni ordunun giderlerinin karşılanması için ayrı bir hazine, “Mansûre Hazinesi”111 kurularak ve bu sayede müesseseye yeni gelir kaynakları bulunarak,

devlet hazinesine yük olmaktan kaçınılmaya çalışılmaktadır. 1827 yılında Hüsrev Pâşâ’nın serasker olmasından sonra Âsâkir-i Mansûre’de bazı değişiklikler yapılarak, değişikliklerin yolununaçıldığı görülmektedir. Meselâ ilk kuruluşunda üniforma olarak başlarına şubara denilen dilimli bir serpuş giydirilen neferlere 1828 yılından itibaren fes giydirilmeye başlanarak, kılık kıyafetlerinde birlik sağlanmaya çalışılmaktadır. . Her üç taburdan bir alay teşkil edilerek, başbinbaşılık kaldırılarak her alayın başına bir miralay tayin edilerek, her alaya bir alay emini ile bir kaymakam verilerek, yeni düzen kurulmaktadır. 1828-1829 yıllarında Ruslar’la yapılan savaştan sonra alayların çoğalmasıyla, iki alaydan bir livâ teşkil edilerek bir mirlivâ kumandasına verilerek, 1831’de İstanbul’daki alaylara “hassa”, Üsküdar’dakilere “mansûre” denilmek sûretiyle yeni ordu iki kısma ayrılarak her birinin başına bir ferik tayin edilerek, ordunun düzeni sağlanmaktadır. Hassa birlikleri yalnız İstanbul’da bulunurken Rumeli’nin ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yeni yeni Mansûre birlikleri kurulduğu görülmektedir112.

Karada yapılan çalışmalar, neticelerini vermeye başlayınca, askeri alanda yapılan çalışmaların yelpazesinin daha da genişlediği ve diğer alanlara da sirayet ettiği görülerek, bu bağlamda güçlü bir donanma yönünde önemli adımların atıldığı bir döneme girildiği bilinmektedir ziraII. Mahmut donanmayı güçlendirmek için birçok çalışmalar yaptırarak, Bu kapsamda Tersane Eminliği yerine Tersane ve Bahriye Müsteşarlığı’nı kurdurdu. müslüman askerlerden gemici yetiştirmek amacıyla III. Selim döneminde inşa edilen büyük bir havuz tamir ettirilerek yenilenerek, ayrıca ikinci bir havuz daha inşa edildi. 1829’da 128 toplu “Mahmûdiye” kalyonu ve 64 toplu “Şerefresan” firkateyni inşa edilmek sûretiyle donnma açısından önemli adımların atıldığı gözlenmektedir113.

Merkezi otoriteyi sağlamak adına böylesi çaba gösteren, içte ve dışta bir çok sorunla uğraşan, II. Mahmut’un, askeri ve sosyal alanda yapmaya çalıştığı reformlara eğilip hayata geçirmeye çalıştığı bu dönemde, milliyetçilik isyanları bir yana kuşkusuz yaşadığı en büyük gaile Mısır Valisi Mehmet Ali Pâşâ üzerinden gelecekti.

110 TSK Tarihi, 1978: 189.

111 Orhonlu, 1998: 132.

112 Özcan, 1988: 457

3.2.Mehmet Ali Pâşâ İsyanı

Benzer Belgeler