• Sonuç bulunamadı

Y. Ö.K DÖKÜMANTASYON MERKEZİ TEZ VERİ FORMU

1.2 Cumhuriyet Öncesinde Türkiye’de Opera

Osmanlıların “Opera” sözcüğü ile karşılaşmaları, Osmanlı elçilerinin Avrupa’ya yaptıkları seyahatlerle olduğu biliniyor. Özellikle Paris ve Viyana gibi, güzel sanatlar açısından büyük önem taşıyan kentlerdeki saray davetlerinde seyrettikleri müzikli sahne eserleriyle başlar ve bu elçilerin İstanbul’a dönüşlerinde padişaha sundukları sefaretnamelerde (Elçilik Anıları) rastlıyoruz. Örneğin; Mehmet Çelebi’nin Paris Sefaretnamesi (1720).

Alman İmparatoriçesi Marié Thérése’ye elçi payesiyle gönderilmiş bulunan Tuğrakeş Mustafa Hatt-i Efendi, padişaha sunmuş olduğu sefaretnamesinde de bu hayal oyunu (operadan) bahsetmektedir.(1748)

Türk musikisine ciddi eserler vermiş olan yüksek nitelikli bir besteci olan Padişah III. Selim’in dış ülkelere gönderdiği elçilerin yazmış oldukları sefaret- namelerdeki müzik ve opera ile ilgili anıları dikkatle okumuş olduğu sanılıyor.

1 Bkz. www.felsefeekibi.com http://tarihdersi.com www.milliyet.com.tr www.wikipedi.com

Reform yoluyla kalkınma çabalarına büyük önem vermiş olan Padişah III. Selim’in 1797 yılında memleketimize getirilmiş olan yabancı bir opera topluluğunun Topkapı Sarayı’nda vermiş olduğu opera temsilini dikkatle izlemiş olduğu, saray sır katibinin günü gününe tuttuğu notlarda (Ruzname) yer almaktadır.

XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Osmanlı elçilerinin, yabancı ülkelerde seyrettiği müzikli oyunlar üzerine verdikleri bilgiler, daha başka sefaretnamelerde de yer almış olduğu gibi, Tanzimat’ın ilanından hemen sonra İstanbul’da Beyoğlu tiyatrolarında, bazı operalar İtalyan opera toplulukları tarafından sahnelenmiştir.

İstanbul’da tercih edilen Avrupa müziği çoğunlukla İtalyan operası şeklindedir. Nitekim Donizetti gibi bir İtalyan’ın müzik işlerinden sorumlu yüksek bir konuma getirilmesinde bunun etkisi büyüktür.

Öngörülen reformlar gereği, 1828 yılında İtalyan besteci ve bando yönetmeni Giuseppe Donizetti saraydaki Mızıka-i Hümayun’a genel müzik yönetmeni olarak getirildi. Okulda yan flüt, piyano, armoni ve çalgı bilgisi dersleri veren Donizetti, başlangıçta Avrupa müziği ve kompozisyon dersleri de verdi. Kısa sürede çok sayıda öğrenci yetişmeye başladı. Yönetimine verilen Mızıka-i Hümayun’u Donizetti birkaç yıl içinde Avrupa örneklerine göre; modern ve geleneksel sanatları içeren bando, orkestra, opera ve operet, tiyatro, fasıl takımı, dini müzik, ortaoyunu ve Karagöz- hokkabaz- kukla bölümlerinden oluşan bir müzik okuluna dönüştürdü.2

Yeni kurulan askeri bandolar mehter müziğindeki parçalar yerine, Avrupa’nın müzik eserlerini repertuvarlarına almaya başladılar. Donizetti de yeni parçalar besteledi ve Türk müziğine dayanan düzenlemeler yaptı. Böylece Türk ve Avrupa müziğinin bir karışımı ortaya çıkarak yeni parçalara yansımaya başladı.3 Mızıka-i Hümayun’un gelişimi, Donizetti’nin başka Avrupalı müzisyenleri de ders vermek üzere İstanbul’a getirmesiyle hızlandı ve öğretimi yapılan ders sayısı gittikçe artmaya başladı. 1830’lu yıllardan itibaren Avrupa nota yazısı ve çalgıları da hızla yaygınlaştı.

2

Bkz M.R. Gazimihal, 55 Opera, Maarif Basımevi, İstanbul, 1957, s.98.

3

O dönemde yapılan dikkate değer çalışmalardan biri de, Donizetti’nin sarayda kurduğu senfoni orkestrasıdır.4 İlk üyelerinin Mızıka-i Hümayun’da yetişen yetenekli öğrencilerden seçildiği orkestra, kısa zaman içinde konserler vermeye başladı. Donizetti’nin sistemi böylece ürünlerini vermeye başlamış oldu. Henüz yeni sayılan orkestra, Avrupa müziğini İstanbul’a taşımış oldu.

O dönemde Liszt ve Vieuxtemps gibi ünlü solistler, yabancı orkestralar ve operalar da İstanbul’a davet ediliyordu.5 1846-1885 yılları arasında sıkça opera temsilleri verildi, özellikle Verdi operaları öne çıkıyordu. Onun operaları İtalya’daki ilk sahnelenişinden sonra aynı yıl, ya da birkaç yıl içinde İstanbul’da sahnelendiler.6

Rigoletto: Venedik 1851-İstanbul 1854 La Traviata: Venedik 1853-İstanbul 1856 I Vespri Siciliani: Paris 1855-İstanbul 1860 Un balo in maschera: Roma 1858–İstanbul 1862

La forza del detino: St.Petersburg 1862–İstanbul 1876 Aida: Kahire 1871–İstanbul 1885

Bu operalar, Basko, Naum ve Gedik Paşa tiyatrolarında sahnelenmiştir.

Verdi operalarının İtalya ve İstanbul’daki ilk oynanış sırasına göre sıralanışı şöyledir 7

:

Ernani: Venedik 1844–İstanbul 1846 Nabucco: Milano 1842–İstanbul 1846 Macbet: Floransa 1847–İstanbul 1848 I Lombardi: Milano 1843–İstanbul 1850 I Masnadieri: Londra 1847–İstanbul 1851 II Trovatore: Roma 1853–İstanbul 1853

4

Bkz Ahmet Say, Müzik Ansiklopedisi, İstanbul, 2001, cilt I, ss. 301-305.

5

Bkz Koral Çalgan, Franz Liszt ve M.R. Gazimihal’in Bir Araştırması, Liszt’in İstanbul Konserleri, İstanbul 1991, s.36.

6

Bkz. Cevad Memduh Altar, Opera Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993, cilt IV, s.258.

7

Böylesi opera temsilleri gerçekleşmesine ve Avrupa müziği bestekarı sultanlar olmasına rağmen, Rusya’da veya diğer Doğu Avrupa ülkelerinde aynı dönemlerde ortaya çıkan milli müzik akımı gibi bir akım Osmanlı Devleti’nde doğmamıştır. Bunun nedeni, Osmanlı’da Hıristiyan azınlıkların dışında Batılı anlamda burjuvanın var olmamasında aranabilir. Nitekim Hıristiyanlığa mensup kişiler opera temsilleri düzenlemiş, hatta yerel anlamda ilk denemeleri ilk Türk opereti sayılan Arif’in Hilesi’nin bestecisi Dikran Çuhaciyan gibi bazı gayrimüslim sanatçılar vermişlerdir. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Galata ve Pera başlıklı kitabında azınlıkların Avrupai eğlencelerini yazan Nur Akın, dönemin eski gazetelerine dayanarak yaptığı araştırmalarında şu sonuca varmıştır: “Avrupa’ya özgü yaşam

biçimini tümüyle kabul edip uygulayan Pera sakinleri Batı müziğine ayrı bir ilgi duymaktadır. Dans ve şan derslerine, müzik aletlerini çalmaya ilgi epey yaygındı. Örneğin 19 Şubat 1851 tarihli Journal de Constantinople’da, Toskanya’da çok sayıda filarmoni grubunu yönettiğini belirten bir müzik öğretmeni, amatörlere nefesli sazlar konusunda ders vermek istediğini ilan etmektedir. Yine aynı yıl Milano Konservatuvarı’nın eski öğrencilerinden biri, evinde ya da evlerde piyano ve şan dersleri verdiğini duyurmaktadır.” Diğer tarafta tebaanın Türk kesimi değil Avrupa

müziği dinlemek, okuma-yazmaya, eğitim ve kültür konularına dahi uzaktan yakından ilgi duymamaktadır. Zaten Avrupa müziği modası azınlıklar dışındaki Türkler arasında sadece zengin, üst düzey, saray çevresinde yaşayan aileler tarafından benimsenmiştir. Bu durum 1880’lede kimsesiz çocukların gittiği Sanayi Mektepleri gibi mesleki eğitim veren okulların açılmasıyla değişmeye başlamış ise de gerçek anlamda bir milli müzik politikasına Cumhuriyet döneminden sonra geçilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Batı müziğinin gelişme sürecinin bir diğer ilginç yönü de, Batı müziği adına yapılan faaliyetlerin uzun seneler İtalyan operasının egemenliğinde kalmasıdır; İtalyan operası diğer Avrupa merkezlerinde etkisini kaybetmeye başladıktan sonra dahi Osmanlı başkentinde hükmünü sürdürmüştür.

Osmanlı padişahı II. Mahmut’un daveti üzerine 17 Eylül 1828’de Sardunya Devleti tarafından İstanbul’a gönderilen Gaetano Donizetti’nin büyük kardeşi Guiseppe Donizetti’nin yönetimi altında yetişmiş Osmanlı gençlerinin, İtalyan operaları üstüne de çalıştıkları belirtilmiş olmakla birlikte, bu gençlerin herhangi bir İtalyan operasını baştan aşağı oynamış olduklarını gösteren bir belge ile karşılaşılmamıştır. Daha sonra ise İtalyan operalarını izleyen Osmanlı gençleri bundan etkilenmiş, konusunu Osmanlı tarihinden alan opera metinleri yazmaya başlamışlardır. Bu konuda başarılı örnekler sunan ise, büyük şair Abdülhak Hamid’in babası Hekimbaşızade Hayrullah Efendi’dir.

XIX. yüzyılın akışı içinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Avrupa müziğinin etkileri beklendiği gibi sonuç verdi. Önceleri Donizetti, ardından yetiştirdiği öğrencileri tarafından yönetilen Mızıka-i Hümayun’da, Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar süren varlığıyla müzik yaşamı ve eğitiminde üstlendiği görevi yerine getirmiş oldu.8

Benzer Belgeler