• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM:

1. Cumhuriyet Öncesi Dönem

Yukarıda verilen bilgilerden anlaşıldığı üzere; özellikle II. Dünya Savaşı sonrası iki devlet arasında yoğun ilişkiler kurulmuştur. Bu ilişkiler sadece siyasi alanda değil ticari ve kültürel alanda da geliştirilmiştir. Ancak bu ilişkilerin aynı yoğunlukta Alman tarih ders kitaplarına yansıdığı söylenemez.

Alman tarih ders kitaplarında Türkler ile ilgili ifadelere bakmak gerekirse;

Geschicte Klassen 5–6 Thüringen baskısında “Müslümanlar yabancı kültürleri kabul ediyor” başlığı altında Türklerden şu şekilde bahsedilmiştir:

“Abbasiler zamanında İspanya’dan Hint Okyanusu’na kadar uzanan ülkelerde çok kültürlü bir toplum vardı. Abbasilerde yalnız Araplar değil; İranlılar, Suriyeliler, Kıptiler, Türkler, Kürtler, Kafkasyalılar, Berberiler ve daha birçokları yaşıyorlardı. Kültürün aktarıcıları olan bilginler sadece Müslüman bilginlerden ibaret değildi, Hıristiyan ve Yahudi bilginleri de vardı. Ama Arapça hem bilim dili hem de din dili idi”143.

Geschicte Klassen 5–6 Sachsen-Anhalt baskısında, Haçlı Seferleri anlatılırken “Akka’da 3000 Türk’ün İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard tarafından idam ettirilmesini” konu alan temsili bir resim, konu ile birlikte öğrenciye sunulmuştur. Bu resim aşağıda verilmiştir144.

Şekil 26. Akka’da 3000 Türk’ün öldürülmesi

143 Hoenack, Geschicte Klassen 5/6 Ausgabe Thüringen, s. 204

144 Hoenack Anneliese ve diğerleri, Geschicte Klassen 5/6 Ausgabe Sachsen-Anhalt Förderstufe, Berlin 1998, s. 77

Geschicte Klassen 5/6 Saksonya-Anhalt baskısında “Yahudilere Zulüm Yapılıyor” başlığı altında Türklerle ilgili olarak şu ifade geçmektedir:

“1215 yılında Papa’nın, papazların ve kralların elçilerinin katıldığı bir toplantıda şu karar alındı:

Birkaç bölgede Yahudiler ve Türkler Hıristiyanlardan kıyafetleri ile fark edilmektedir. Fakat başka yerlerde kurallar çiğnenmiş olduğundan, Türkleri ve Yahudileri kıyafetleri ile tanımak mümkün değildir. Bundan dolayı Yahudiler ve Türkler Hristiyanlara, Hıristiyanların da Yahudi ve Türkler arasına karışması gibi bir yanlışlık ortaya çıkmaktadır. Gelecekte böyle bir yanlışlığa ve iğrenç bir karışıma meydan vermemek için biz karar verdik:

Yahudiler ve Türkler, her Hrıstiyan ülkesinde ve her zaman dışarıda taşıyacakları kıyafetlerle diğer insanlardan fark edilmelidir”145.

Yukarıdaki ifadeden Ortaçağ Hıristiyan dünyasının, diğer dinlere mensup kimselere karşı nasıl bir tavır takındıkları anlaşılmaktadır.

Geschicte Klasse 6, Mecklenburg-Vorpommern baskısında; “Doğu Roma’nın etkisi” başlığı altında şu bilgiler verilmektedir:

“Bizans İmparatorluğu VII. Yüzyılda İslam’ın doğuşu ile birlikte doğuda yeni bir rakip ile karşı karşıya kaldı. X. Yüzyılda Anadolu’yu ve Balkan Yarımadası’nın güneyini güçlükle koruyabildi. XV. Yüzyılda ise Müslüman Türkler Bizans’ı iyice sıkıştırdılar. Türkler 1453 yılında İstanbul’u fethetmeleri ile uzun bir geçmişe sahip olan Roma

İmparatorluğu doğuda son buldu. 1453 yılından sonra birçok doğu Romalı bilgin İtalya’ya kaçtı. Onlar birçok değerli yazılı belgeyi ve Bizans’ın elinde bulunan Roma ve

Eski Yunan’dan kalma birçok eseri kurtardılar. Böylece Doğu Roma’nın yıkılışı, eski Batı Roma topraklarında kültür alanında yeni bir parlak zamanın doğmasına katkıda bulundu (Rönesans)”146.

İstanbul’un fethi dünya tarihi açısından değerlendirilmiştir. Bilimsel ve kültürel sonuçları dile getirilmiştir. Verilen bilgiler Türk tarih ders kitapları ile tutarlılık arz etmektedir.

145 Hoennack, Geschicte Klassen 5/6 Ausgabe Sachsen-Anhalt Förderstufe, s. 156

146 Anneliese Hoennack ve diğerleri, Geschicte Klasse 6 Ausgabe Mecklenburg- Vorpommern, Berlin 1998, s. 174

Geschicte Klasse 8, Mecklenburg-Vorpommern baskısında “Anlaşmalar dizisi- Bismarck’ın dış politikası” başlığı altında Berlin Kongresi’nden bahsedilmektedir. Bu kısımda Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki 1877/78 Savaşını Rusya’nın kazandığı ve Rusya’nın Güney Avrupa’daki Balkan milletlerinin koruyuculuğunu üstlendiği belirtilmiştir147.

Geschicte Klasse 9, Mecklenburg-Vorpommern baskısında Balkanlardaki karışıklıklar için; “Kriz Bölgesi Balkan” başlığı konulmuştur. Bu kısımda şu bilgilere yer verilmiştir:

“Osmanlı İmparatorluğu XIX. Yüzyılın sonlarında Avusturya gibi çok uluslu bir

devletti. Her iki ülkenin Balkanlar üzerindeki çıkarları çatışıyordu. Rusya da bu bölgede amaçlarını gerçekleştirmeye çalışıyordu. Balkanlar’da ve Yunanistan’da yaşayan Ortodoksların koruyucusu olarak Rusya kendini görüyordu. Bundan başka Rusya Panslavizm hedefine ve Slavların bağımsızlık çabalarına da destek veriyordu. Birçok Slav Avusturya’nın egemenliğinde yaşıyor ve Avusturya Rusya’nın Balkan politikasını ateşle oynamak olarak görüyordu.

Rusya’nın bir başka amacı da İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını ele geçirmek ve böylece Akdeniz’e ulaşan bir çıkış yoluna sahip olmaktı.

Rusya ve Avusturya amaçlarını nasıl gerçekleştirebilirdi? ‘Boğazda Hasta Adam’

Çoktan beri Osmanlı İmparatorluğu zayıflamış ve onun için “boğazda hasta adam” denilmeye başlanmıştı.

1908’de yeni bir anayasa (Meşrutiyet) için sultanın mutlak yönetimine karşı bir ayaklanma çıktı. İşte o zaman Avusturya-Macaristan bu karışıklıktan yararlanarak Bosna-Hersek’i topraklarına kattı. Yine aynı yıl Bulgaristan Krallığı bağımsızlığını açıkladı.

1908’den berri Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türkiye askeri güç olarak zayıftı ve içte ise bir kargaşa içindeydi. Rusya 1912 yılında bu fırsattan yararlandı. Türkiye’nin yönetiminden kurtulmak isteyen Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan’ın bir “Balkan İttifakı” kurmalarına yardım etti.

Balkan Savaşları sonucunda Türkiye aşağı yukarı Avrupa’dan tamamıyla geri çekilmek zorunda kaldı.

Yeni bir devlet olarak Avusturya-Macaristan’ın can düşmanı Sırbistan ortaya çıktı. Artık tüm Slavların bağımsız olma düşüncesi harekete geçti”148.

Genel hatları ile verilen yukarıdaki bilgilerden, Alman tarih ders kitaplarında olayların tarafsız bir şekilde yorumlandığı anlaşılmaktadır. Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu durumdan kendi çıkarları doğrultusunda yararlanmak isteyen devletlerin ve ulusların faaliyetleri değerlendirilmiştir.

Geschicte Klasse 9, Sachsen Baskısında “Avrupa Haritasındaki Değişiklik” başlığı altında şu bilgiler dile getirilmiştir:

“I. Dünya Savaşı milyonlarca insan için tahmin edilmeyecek büyük acılar getirdi. Savaş birçok ülke haritasının değişmesine neden oldu. Aynı zamanda ulusların güç dengesi de sürekli değişti.

İttifak güçlerinin orta bloğunda yer alan Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’da yer

alan topraklarını kaybetti”149.

Alman ders kitaplarında toplumsal tarih bilinci ile savaşın olumsuz yönlerinden bahsedildiği anlaşılmaktadır.

Ancak şunu belirtmek gerekir ki; “Türk” adının sadece savaşlar ve anlaşmalar ile ilgili olarak zikredilmesi öğrencilerin gözünde “uzlaşmacı olmayan ve savaş yanlısı Türkler” imajı çizebilir.

Ayrıca Alman tarih ders kitaplarında, dünya tarihinde önemli konuma sahip olan Türklerin, dünya medeniyetine katkılarına ve Türk kültürüne ait özelliklere yeterince yer verilmediği görülmektedir.

Cumhuriyet öncesi dönemde dikkat çeken başka bir nokta ise; Osmanlı Devleti dışında diğer Türk devletlerinin isminin zikredilmemesidir. Dünya tarihinin şekillenmesinde rol oynayan başta Selçuklular olmak üzere önemli Türk devletlerinin bu rolleri görmezlikten gelinmiştir.

148 Bayer, Geschicte Klasse 9 Ausgabe Mecklenburg-Vorpommern, s. 24

2. Türkiye Cumhuriyeti Dönemi

Alman tarih ders kitaplarında; Türkiye Cumhuriyeti dönemi ile ilgili olarak yer alan bilgiler daha çok uluslar arası siyasi meseleler konularında dile getirilmiştir.

Geschicte Klasse 10, Sachsen baskısında Türkiye ile ilgili olarak “İkinci Dünya Savaşı Sonrası ve Soğuk Savaş” konusunda “soğuk savaşın ortaya çıkışı” başlığı altında şu bilgilere yer verilmiştir:

“Sovyetler Birliği’nin Orta ve Doğu Avrupa’daki politikasını, ABD ve Batılı devletler, saldırgan genişleme politikasının bir işareti olarak değerlendirdi. ABD ve Batılı devletler buna tepki göstererek protesto ettiler ve SSCB ile ilişkilerini kestiler. Amerikan yönetimi 1947’de bir ‘önleme’ politikasını yürürlüğe koydu. SSCB’ye karşı bir ittifak oluşturma (NATO), komünizme karşı rejim karşıtlarını destekleme ve ekonomik yardım yolları ile SSCB’nin Avrupa’daki etkisi önlenmeye çalışıldı.

Bu yönde ilk adım Türkiye’deki komünizm karşıtı güçlerin desteklenmesi ile atıldı. Aynı şekilde komünist gerillaların bir iç savaşa neden olduğu yer olan Yunanistan’a da yardım etti.

Haziran 1947’de ABD Dışişleri Bakanı Marshall, ‘Marshall Planı’ olarak anılan bir plan ile Avrupa’nın ekonomik olarak yeniden inşası programını açıkladı”150.

Bu bilgiler verildikten sonra Marshall Planı çerçevesinde ülkelere yapılan yardımlar sayılarla ifade edilmiştir. Türkiye’nin 243 milyon dolar aldığı belirtilmiştir.

“Silahlanma Yarışı” başlığında ise Türkiye ile ilgili olarak şunlar yazılmıştır:

“Atom bombasının yapılmasından sonra füze sistemleri harekete geçirildi. Artık daha fazla füze, hedefine tam isabet eden kuvvetli silah sistemleri silahlanma yarışını yönlendirmeye başladılar. Başlangıçta nükleer silahlarda belirgin bir üstünlüğü olan ABD, kendine güvene dayanan bir politik düşünce ortaya koydu. Bu politika önce ‘önleme’ daha sonra da ‘geri itme’ amaçlarını hedefliyordu. Özellikle Sovyetlerin etki alanında bu politikaları gerçekleştirmeyi amaçlıyordu. Örnek olarak; Amerikan füze sistemleri İtalya ve Türkiye’ye konuşlandırıldı. İtalya ve Türkiye’den atılacak füzeler Sovyetler Birliği’ne ulaşabiliyordu”151.

Görüldüğü gibi, yakın tarihteki uluslararası sorunlar, Alman tarih ders kitaplarında dile getirilmiştir.

150 Bayer, Geschicte Klasse 10 Ausgabe Sachsen Gymnasium, s. 80 151 Bayer, Geschicte Klasse 10 Ausgabe Sachsen Gymnasium, s. 84

Yine aynı kitapta “İslam’ın Anlamı: Örnek Olarak İran ve Türkiye” başlığı altında şu bilgilere yer verilmiştir:

“Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra General Mustafa Kemal (sonra Atatürk olarak tanındı –Türklerin babası-) Türkiye’nin parçalanmasını 1922’de önledi.

O, çöküşün nedeni olarak doğunun Batı Avrupa karşısında geri kalmış olmasını görüyordu. Kemal Atatürk, ordunun desteği ile yapmış olduğu inkılâplarla tepeden başlamak üzere batılılaşmaya engel olarak gördüğü İslami gelenekleri zorla ortadan kaldırdı.

Batılılaşma:

İslam medeni hukuku, Arap alfabesi ve geleneksel kıyafetler yasaklandı ve eğitim

çağdaş hale getirildi.

Türkiye batı hukuk sistemini aldı ve 1945’de çok partili sisteme geçti.

Sanayi ve hizmet faaliyetleri teşvik edildi. Fakat küçük çiftçiler ve şehrin kenar kesimlerinde yaşayanlar çok fakir kalmaya devam ettiler.

Mustafa Kemal’in cumhuriyeti batıdaki örneklerine göre dinin devlet yönetiminde etkili olmasına son verdi. Bütün din işlerinin devletin kontrolünde ve denetiminde olmasına özen gösterildi.

İslami Direniş:

Türkiye’de batılılaşma birkaç yıldan beri gittikçe artan yobazların direnişi ile karşılaşmaktadır. Onlar batılılaşmayı reddederek onun yerine bir İslami devlet kurulmasını talep etmektedirler. Demokrasi ve insan hakları alanında yeterli olmadığından dolayı Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılmasının reddedilmesi Avrupa Birliği yanlısı Türkleri büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır. Yorumcular Avrupalıların bu politikasından dolayı Türkiye’de İslami akımların daha da güçleneceğinden endişe ediyorlar”152.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinden kısaca bahsedilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı inkılâplar, Türk tarih ders kitaplarına göre, farklı bir üslupla dile getirilmiştir. Türkiye’de İslami bir direniş olduğundan bahsedilmektedir. Bu direnişi yapan kimselerin İslam devleti kurmak amacı taşıdıkları dile getirilmekte ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne

alınmamasının nedenini de demokrasi ve insan hakları konusundaki eksikliğine bağlanmaktadır.

“Su ve İklim: Değerli ve Korunmaya Muhtaç” başlığı altında ise Türkiye’nin Fırat ve Dicle üzerindeki barajlar projesinden bahsedilmiştir. Bu konuda şu bilgilere yer verilmiştir:

“Türkiye kendi toprakları içinde kalan Fırat ve Dicle üzerindeki büyük barajlardan ve hidroelektrik santrallerinden oluşan bir projeyi gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Barajlarda toplanan su ile ülkenin güney doğusundaki alanlar sulanmakta ve aynı zamanda hidroelektrik santrallerinden elde edilen ucuz enerji yeni endüstri bölgelerine ulaştırılmaktadır.

Ancak Türkiye’nin güney komşuları bu projenin gerçekleşmesinden pek memnun olmamaktadırlar. Türkiye bu barajlarla aynı zamanda komşuları Suriye ve Irak’a giden suyu kontrol etmek gibi bir imkânı da elinde bulundurmaktadır. Bu Türkiye için çok önemli bir kozdur. Her iki ülke (Suriye, Irak) de suların üzerinde hakları olduğunu iddia etmekteler ve Türkiye’nin tek başına bu suları kontrol etmeye hakkının olmadığını savunmaktadır. Türkiye ise istenilenden daha az bir miktarın gönderilmesinden yanadır”153.

Yine Türk tarih ders kitaplarında işlenilmeyen bir konuya temas edilmiş ve bu konu uluslararası sorunlar başlığı altında işlenilmiştir.

SONUÇ

Son yıllarda gelişmiş ülkelerde tarih öğretimi, titizlikle üzerinde durulan bir konu olmuştur. Geleneksel tarih öğretimi yerini çağdaş metotlara bırakmıştır. Öğretmen merkezli eğitimden öğretmen-öğrenci merkezli eğitime geçilmiş, bazı bilgilerin olduğu gibi ezberletilmesi yerine öğrencilerin bağımsız araştırma kapasitelerinin geliştirilmesine önem verilmiş ve eğitim sistemlerinde uygulamaya konulmuştur. Çok perspektifli bir tarih anlayışı geliştirilmeye çalışılmıştır. Milli tarihin büyük bir ağırlıkla anlatıldığı tarih öğretimi anlayışı yerine dünya ve bölge tarihine de ağırlık verilen bir tarih öğretimi anlayışı önem kazanmaya başlamıştır. Sadece siyasi ve askeri tarih ağırlıklı öğretiminden öte kültürel tarihe de önem verilmeye çalışılmıştır. Müfredat konularının hazırlanmasında, öğrencilerin yaş seviyeleri göz önünde bulundurulmaya başlanmıştır.

Yukarıda bahsedilen tarih öğretimindeki çağdaş özellikler, bazı ülkelerde ders kitaplarına da aynen yansıtılmıştır. Tarih ders kitapları geleneksel yapısından arındırılarak daha çağdaş standartlarda hazırlanmıştır. Bu ülkeler arasında Almanya dikkat çekmektedir.

Bu araştırmada; Alman Eğitim Sistemine ve tarih öğretiminde ders kitaplarının önemine kısaca değinildikten sonra, Alman tarih ders kitaplarının geçirdiği değişim, ‘tarih öğretimi materyali’ bakımından karakteristiği, Alman ders kitaplarından seçilmiş bazı konular (I. Dünya Savaşı ve Yahudi soykırımı) ve Alman tarih ders kitaplarında ‘Türk imajı’ konuları incelenmiştir.

Yukarıdaki konuların genel sonuçlarını, Türk tarih ders kitapları ile karşılaştırmalı olarak şu şekilde özetleyebiliriz:

1- Almanya'da değişik okul türlerine ve Almanya'nın eyaletlerine göre farklı müfredat programları mevcut olup ulusal bir Alman müfredatı yoktur. Çünkü genel olarak eğitim politikası konusunda yetkili olan eyaletlerdir. Türkiye’de ise ülke genelinde Türk Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı müfredatın uygulandığını görüyoruz.

2- Alman tarih ders kitaplarında konuların genel olarak şu çerçeve içerisinde aktarıldığı görülmektedir;

- Anlatılan dönemi kapsayan ve önemli olayların tarihlerinin verildiği kronoloji listeleri ve zaman şeritleri,

- Konular içerisinde anlatılanları destekleyici aynı zamanda öğretici bir şekilde hazırlanmış kaliteli resimler, fotoğraflar, haritalar, karikatürler, grafikler v.b.,

- Anlatılan konularla ilgili olarak verilen ve olaylara farklı bakış açılarını yansıtan alıntılar,

- Metin içerisinde geçen bazı kavramların açıklandığı çerçeveler,

- Konu sonlarında öğrencilerin öğrenme durumlarının ölçen, araştırmaya yönelten

eleştirel düşünmelerini, karşılaştırma yapmalarını sağlayan değerlendirme soruları.

3- Alman tarih ders kitaplarında anlatılan konularla birlikte kronoloji listeleri ve zaman şeritleri verilerek öğrencilerin anlatılacak olayları bir zaman sırasına koymaları amaçlanmıştır. Türk tarih ders kitaplarında ise zaman şeritleri ve kronoloji listelerinden pek faydalanılmadığı görülmektedir.

4- Alman tarih ders kitaplarında konuların ilk ve ortaöğretimde tekrar edilmediği, 5. sınıfta tarih dersinin ilk konusundan başlayarak 10. sınıfa kadar olayların kronolojik sıraya uygun olarak verildiği anlaşılmaktadır. Bu durum olayların, gelişmelerin yan yana ve ardı ardına öğrenilmesini sağlar.Buna karşılık Türkiye’de ilköğretim son sınıfa kadar bitirilen tarih dersi konuları, ortaöğretimde biraz daha ayrıntılı bir biçimde Türk tarih ders kitaplarında anlatılmakta ve tekrar edilmektedir.

5- Alman tarih ders kitaplarında tarih dersi konuları günümüze kadar getirilmekte ve güncel olaylar ders kitaplarında yer alabilmektedir. Dolayısıyla Almanya’daki öğrenciler, yakın zamanda meydana gelen gelişmeleri öğrenmekle birlikte günü anlamak noktasında da yoğunlaşabilmektedirler. Türk tarih ders kitaplarında ise konular II. Dünya Savaşı ile son bulmaktadır. Bu sebeple Türkiye’deki öğrenciler, yakın geçmişi öğrenmek ve merak duygularının bastırmak için farklı kaynaklar arama yoluna gidebilmektedir.

6- Alman kitaplarına bakıldığında; konuların genel hatları ile ele alındığı, kısa ve öz bilgi verilmeye çalışıldığı söylenebilir. Ayrıca Alman tarih ders kitaplarında Alman tarihi yanında bölge, Avrupa ve dünya tarihindeki gelişmelere de yer verildiği görülmektedir. Yine; gelişmelerin sadece siyasi ve askeri açıdan değil sosyal, kültürel, ekonomik açıdan da incelendiği dikkat çekmektedir. Türk tarih ders kitaplarında ise; konularda ayrıntılara inildiği, Türk tarihine daha geniş yer ayrıldığı, siyasi ve askeri tarihin yoğun olarak ele alındığı görülmektedir.

7- Alman ders kitaplarında konularla birlikte, öğrencinin bulunduğu yaş özellikleri göz önünde tutularak resim, karikatür, harita, grafik, zaman şeridi vb. materyallerden yeterince faydalanıldığı görülmektedir. Ancak bu malzemeler sadece kitabın sayfalarını güzel göstermek amaçlı değil, konuyla uyumlu olarak öğrenciyi bilgilendirmek, öğrencinin bunlar üzerinde düşünmesini ve yorum yapmasını sağlamak amaçlı kullanılmıştır. Türk ders kitaplarında ise bu tür malzemelerden yeterince faydalanılamadığı görülür.

8- Alman tarih ders kitaplarının, metin kısmında farklı kaynaklardan alıntılara yer verilerek, öğrencilerin olaylara başkalarının bakış açısından bakmaları sağlanmaktadır. Bazen alıntılar kısmında karşıt görüşler bir arada sunularak öğrencinin iki görüşü karşılaştırabilmesi amaçlanmaktadır. Türk tarih ders kitaplarında ise alıntılardan faydalanılmadığı ve öğrencilere farklı bakış açılarının yansıtılmadığı dikkat çeker.

9- Alman tarih ders kitaplarında konu içerisinde geçen bazı önemli kavramlar açıklanmıştır. Açıklaması yapılan kavramın oluşumunu sağlayan tarihsel süreç de beraberinde aktarılmıştır. Türk tarih ders kitaplarında kavramların yeterince açıklanamadığı görülmektedir.

10- Alman kitaplarında, metin kısmının sonunda çalışma konuları verilmiştir. Bu çalışma konularında, öğrencilerin, verilen bilgiyi başka kalıplarda kullanabilmesi, analiz, sentez ve değerlendirme yapabilmesi amaçlanmaktadır. Türk tarih ders kitaplarının konu sonlarında bulunan değerlendirme sorularına baktığımızda; soruların bilgi seviyesinde kaldığı görülmekte ve sorularda konularda geçen alt başlıkların olduğu gibi sıralandığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Öğrenci alt başlıkları takip ederek, metni olduğu gibi aktararak soruları cevaplamış olacaktır. Kavrama, analiz, sentez niteliğindeki sorular çok azdır. Sorularda öğrenciler düşünmeye, araştırmaya ve karşılaştırmaya sevk edilmemiştir. Öğrenciyi araştırma ya da farklı kaynaklardan yararlanmaya sevk etmemektedir.

11- I. Dünya Savaşı konusu Alman tarih ders kitaplarında genel hatları ile anlatılmıştır, çok fazla ayrıntıya yer verilmemiştir. Ortalama on iki sayfalık bir yer tutan I.Dünya Savaşı konusunda resimler, karikatürler ve haritalardan yeterince faydalanıldığı görülmektedir. Bu görsel malzemeler, anlatılan konuyu destekler nitelikte verilmiş, değerlendirme soruları ile öğrencilerin üzerinde düşünmeleri yorum yapmaları sağlanmıştır. Alman tarih ders kitaplarında, I. Dünya Savaşı anlatılırken, genellikle objektif bir tarih anlayışı çerçevesinde olaylara yaklaşılmıştır. Savaşların insanlar üzerindeki olumsuz etkileri yeri geldikçe vurgulanmıştır.

12- Alman ders kitaplarında, Yahudi soykırımı konusunda genel olarak objektif bir tutum sergilendiği görülmektedir. Tarihi gerçekler göz ardı edilmemiştir.

13- Alman tarih ders kitaplarında; Türklerle ilgili ayrıntılı bilgiler verilmemiştir. Türklerden, sadece, diğer uluslar gibi, dünya tarihini ilgilendiren kısımlarda bahsedilmiştir. Türklerin dünya medeniyetine katkılarına ve Türk kültürüne ait özelliklere yeterince yer verilmediği görülmektedir.Genelde objektif bilgiler verildiğini tarafsız tarih anlayışının korunmaya çalışıldığının söyleyebiliriz. Ancak Türklerden sadece siyasi ve askeri konularda bahsedilmesi Alman öğrencilerin gözünde, “Türkler savaşçı bir millettir” imajı yaratabilir.

14- Dikkat çeken başka bir husus ise bazı bilgilerin Türk tarih ders kitaplarına göre farklı şekilde ifade edilmesidir. Örneğin; “Kemal Atatürk, ordunun desteği ile yapmış olduğu inkılâplarla tepeden başlamak üzere batılılaşmaya engel olarak gördüğü İslami gelenekleri zorla ortadan kaldırdı” ifadesi bu açıdan ilginçtir.

Sonuç olarak; Alman tarih ders kitaplarının metodoloji ve içerik açısından, ezberci yaklaşımın yerine öğrencinin düşünebilme, eleştirebilme, yorumlayabilme, olgular

Benzer Belgeler