• Sonuç bulunamadı

2.2. EVLĠYA ÇELEBĠ‟NĠN SEYAHAT METODOLOJĠSĠ

2.2.1. Coğrafyaya Seyahat

ġehre ait bir coğrafyadan bahsetmek Ģehri merkeze koymaktır. Ancak Evliya Çelebi, Ģehir merkezli değil coğrafya merkezli düĢünür. ġehre ait coğrafyalardan ziyade coğrafyaya ait Ģehirlerden bahseder. Evliya Çelebi kâinatı gözlemlerken önce bütün olarak bir kavrama yapar sonra temel gözeneklere iner. ġehri ayakta tutan nehirler onun sistematiğinde geniĢ yer tutar. Nehir kollarını takip eder, yazar, haritasını çizer. Büyük dağlardan etkilenir, onlara karĢı küçüklük hisseder; tefekkür edip yücenin en yücesine ulaĢır. Coğrafyanın insanla etkileĢiminin farkındadır ve karĢılaĢtığı olaylarda bu farkındalık gözlemlenir. Mesela, bir nehrin sosyal anlamlarını akla getirecek özelliklerine değinebilir. Mekânlar inĢa edilmezden evvel yapının bütünleĢtiği coğrafyayı göz önünde bulundurur. Seyahatnamesi‟ne bir Ģehri aktarırken dizin sıralamasında coğrafya ilk yeri tutmasa da nehirlere, dağlara, göllere, çöllere, ovalara bakıĢ açısı ve bunların sosyo-ekonomik özelliklerine değinmesi, coğrafyanın insan hayatındaki önemi gösterecek resimler sunması vesilesiyle coğrafyayı çok önemli bir seyahat ve rehavet nesnesi olarak görmektedir. Gezdiği hemen hemen bütün Ģehirlerde mesire yerlerinden bahsetmesi buna örnek olarak verilebilir.

Evliya Çelebi‟de coğrafya toplumsal bir dokunuĢtur. Dağlardan büyüleyici bir Ģekilde bahseder. Dağların eteklerinde tılsımlar belirler. Göllerin suyunun acı ya da tatlı oluĢunu mahbup ve mahbube tenlerinin güzelliği yahut yerli insanın geç yaĢlanmalarına bağlayabilir. Bir haritacı ve kartograf olarak da coğrafyaya ilgisi vardır. Nehirlerin kaynağını bulmak için seyahat eder. Nehir kollarının geniĢliğinden ve nehrin membaından bahsederek ilmi merakını gidermeye çalıĢır. Evliya Çelebi‟nin keĢif arzusu coğrafya ile bütünleĢmiĢtir. Bir kere yol coğrafyayla bütünleĢmiĢtir. Yol olgusu Ģehirlerden daha çok coğrafyayla iç içedir. Evliya‟nın bir seyahat ve yol tutkunu olduğunu düĢünürsek coğrafyayla ne kadar içli dıĢlı olduğunu görebiliriz. Nitekim 17. yüzyıl seyahat olanakları da coğrafya ile teması kaçınılmaz kılmaktaydı. Seyahatname‟nin geniĢ perspektifle ele alındığı bir durumda tıpkı 17. yüzyıl hayatı gibi Evliya Çelebi‟nin de hayatında bu temasın büyük yer tuttuğu gözlemlenmektedir.

Yer zemini iki ana cevherin varlığıyla açıklanabilir. Bu cevherler insanoğlunun coğrafya ile alakalı ilmi hazinesinin kollarıdır. Ġlmin dolambaçlı yollarında ilk bakıĢta görebileceğimiz temellerdir bunlar: toprak ve su. Kâinatı besleyen en önemli figürlerdir. Medeniyet oluĢumunda etkileri göz ardı edilemez. Ġnsan toprağa ve suya mecburdur. Bu iki metafor bir kapsama alanı olarak Seyahatname‟nin coğrafik içeriğine bir temsil özelliği taĢımaktadır. Burada toprak ve su meselesine değinilerek Evliya‟nın bakmaya ve görmeye çalıĢtığı yerler incelenecektir.

2.2.1.1. Toprak

Toprak olgusunun en önemli imgesi olarak dağlar akla gelmektedir. Evliya Çelebi dağlardan ibret verici yerler olarak bahseder. Seyyah dağın yüceliği karĢısında irkilir ve tefekküre dalar. Seyahatname‟de en fazla ibretlik olarak bahsedilen yerler dağlardır. Bunun yanında insan yapımı dev eserlere de ibretlik vasfı yakıĢtırabilmektedir. Ancak dağın yeri hem Evliya‟nın zihninde hem de toplumsal konumda baĢkadır. Seyyah yaĢadığı çağda insanların dinlenme ve ferahlama ihtiyacını karĢılayacak özellikleri içinde barındıran mesire yerlerini çoğu yerde dağlarla özdeĢleĢtirir. Özellikle dağa kurulmuĢ Ģehirler ve coğrafya ile bu içi içelik 17. yüzyıl beĢeri durumunu anlamamıza yardımcı olmaktadır. Dağ ve toprak tehlikenin kaynağıdır. Ġnsanı coğrafya ve doğadan koruyan Ģey Ģehirler ve mekânlardır. Ancak 17. yüzyılda doğa ve mekân arasında günümüze nazaran çok daha esnek ve kırılgan bir ayrım vardı. Bu ayrımı sağlayan iki figür vardır: kale surları ve kaldırımlar. Bunlar, doğanın tehlikelerinden arınmak için bir kamuflaj vazifesi görüyorlardı. Doğal bir tehlike olan yılan hayvanından Seyahatname‟de çoğu yerde bahsedilir. Hatta Evliya Çelebi bununla ilgili çok ilginç bir efsane anlatır. Tufandan önce Hz. Nuh‟un gemisine iblisin hilesiyle yılan girer. Hz. Nuh baĢta iblise kanar yılanı içeri alır, ancak bunun bir hile olduğunun farkına varınca asasıyla yılanı kül eder. Yılanın külleri Cudi dağı etrafına saçılır. Bu küller o dağlarda yılan, çiyan, böcekler ve türlü haĢaratın ortaya çıkmasına vesile olur. Güneydoğu Anadolu dağlarında yılanların çok oluĢu bu efsaneye dayandırılır (E. Çelebi, 2010a; 86). Yılan devrin insanının havsalasında büyük yer tutmaktadır. Seyahatname bu algıyı açık ediyor. Yılan Ģüphesiz coğrafya ile ilintilidir, yaĢam alanlarını çölde, çayırda,

dağlarda bulur. Doğanın tehlikelerinden koruma duyusu, sosyolojik anlamda güvende olma ihtiyacı doğanın bir objesi olan yılanı toplum havsalasında aĢina kılmıĢtır. Yılan figürünün yanında beĢerin muhayyilesinde birçok hayvan figürü vardır. Seyahatname‟de bunlar büyük oranda bahsedilmektedir. Mesela Nil nehri timsahları, Van kedisi, küheylanlar, katırlar, eĢekler vs. anlatılmıĢtır. Seyahatname‟den hepsinin toplumsal imgelemde bir yerinin olduğu ipuçları alınmaktadır.

Toprak anlatımının ayrılmaz parçası olarak Evliya Çelebi, madenlerden de kapsamlı bir Ģekilde söz eder. Ġstanbul Ģehri kenarında çıkan hemen hemen bütün madenleri açıklar. Toprağın sosyo-ekonomik yönlerinin en göze çarpanı durumunda olan maden olgusu seyahatte dikkat çekici unsurlardandır. Evliya, yerel insanın bazı özel taĢlara verdiği önemi gözden kaçırmaz. Bunların tılsımına halkın inandığı Ģekilde değinir. TaĢın eĢyalaĢması süreci coğrafyanın mekânlaĢma sürecine benzer. Bu minvalde taĢın sosyal değeri tartıĢılırken Seyahatname geniĢ bilgi kırıntıları verecektir.

2.2.1.2. Su

Su toprağa göre daha direkt bir hayat kaynağıdır. Canlı yaĢamının sürekliliği için ona vasıtasız ihtiyaç duyulmaktadır. Su olgusu insanlık tarihi boyunca yerleĢmenin, savaĢmanın ve göçlerin Ģekillenmesine sebep olmuĢtur. Büyük nehirler ve göller bu bakımdan insan hayatında çok çeĢitli olanakları olan yerlerdir. Hayati oldukları kadar keyfi olarak da kullanılabilmektedirler. Modern dünyada denizi kullanma Ģekline bakarsak kastedilen açıkça görünür. Deniz turizm olgusunun vazgeçilmezi plajları oluĢturan coğrafyadır. Ġnsanoğlunun rahata olan düĢkünlüğünün su ile özdeĢleĢmesi yeni bir Ģey değil. Mesela, Seyahatname‟de bu konuda örnek var: “Bir büyük havuz içinde tüm Mostar Ģehrinin, diğer köy ve kasabalarının mahbupları kaküllerini dağıtıp âĢıklarıyla bu temiz havuz içinde yüzüp birbirleriyle deniz malikleri gibi kucak kucağa olup aracısız birbirlerini kucaklayarak bahr-i maarif gibi nice tür perendeler ve nice çeĢit oyunlar edip gönül okĢarlar.” (E. Çelebi, 2010b; 613). 17. yüzyıl insanının böyle bir eğlenme Ģekli insanların değil yalnız araçların değiĢtiğini hatırlatıyor.

Su ikliminin Evliya‟daki temel kaynağı yeryüzünü baĢtanbaĢa saran ırmaklar ve nehirlerdir. Seyahatname hem coğrafik hem sosyal bilgi olarak nehirlerin durumunu sürekli bildirmektedir. Tuna ve Asi nehirleriyle alakalı anlattığı hikâyeler nehirlerin canlı bir Ģekilde seyahat anlatısını güçlendirdiğini hatırlatmaktadır. Evliya Çelebi nehirleri konuĢturur. Kendine veya yerel halkın hafızasına göre nehirlerle alakalı efsanevi hikâyelerden bahseder. Nehirlerin kâinat üzerinde duruĢunu insan vücudundaki damarlara benzetir. Bunu kanıtlayacak deliller olarak Kuran ayetleri sunar (E. Çelebi, 2011b; 372). Nil nehrinin yaĢamla bütünleĢtiğini, suyun hayatı etkilediği, suya olan mecburiyeti anlatır. Mısırlılar kademe kademe setler oluĢturmuĢtur ve her sene nehir ne kadar fazla taĢarsa o kadar verim alınmaktadır. Her kademede bulunan tarım toprakları kendi sınırında nehrin taĢmasıyla verim vermektedir. Evliya Çelebi, bu nehir taĢmazsa nehirde kıtlık olacağını söylemektedir. Seyahatname‟de Nil nehri yanı sıra Tuna nehri, Dicle ve Fırat nehirleri ve Asi nehri kapsamlı bir Ģekilde ele alınır. Evliya Çelebi‟nin medeniyet merakı nehir kenarlarında gezinme durumu ile açıklanabilir. Su ve medeniyet arasındaki iliĢkinin farkındadır. Fakat deniz ve deryaların albenisinden korkar. Bu da belki de Türk toplumunun deniz korkusuyla açıklanabilir mahiyettedir.

Evliya Çelebi suyun Ģehre adapte olduğu özelliklere de çok değinir. Bursa Ģehrini gezerken gördükleri neticesinde buranın bir su medeniyeti oluĢturduğunu söylemekten kendini alamamıĢtır. ÇeĢmeler ve sebillerin bolluğu ve bunlara denk düĢen mimari kabiliyetler onu etkilemektedir. Bilgi hazinesine su olgusunun oluĢturduğu mekânları yahut beĢeri mahiyetleri yazmaktan geri durmamıĢtır.

2.2.2. ġehre Seyahat

Balkanlarda Osmanlı mimarisine iliĢkin birçok yayının yazarı Machiel Kiel‟e göre Evliya Çelebi‟nin temel iĢlevi 17. yüzyıldaki yapısal dokuya yönelik bir rehberlikti (Faroqhi, 2010; 23). Tek tek bütün Ģehirleri ele alırsak tasvir ettiklerinin içtimai hayatın da 17. yüzyıldaki yapısı olduğunu görürüz. Kiel‟in Evliya‟ya yüklediği rehberlik vasfı belli açılardan doğrudur. Evliya Çelebi Ģehrin bütün ahvaline hakim olabilmek için gezdiği yerleri fotoğraf karelerinden daha hareketli bir Ģekilde anlatır. Bu kareler birçok çeĢit bilimsel bakıĢa açıktır. Tarihin, mimarlığın,

coğrafyanın, hukukun, antropolojinin, sosyolojinin, edebiyatın vb alanların ilgilendikleri kesitlerde bilgiler sunar.

Evliya Çelebi‟nin Ģehir algısından bahsetmek, ilk olarak onun Ģehir olgusunu tarihsel olarak nereye dayandırdığını göstermektir. Öncelikle Evliya‟nın zihninde Ģehir, beĢer hayatının baĢlangıcı olan Âdem peygamber figürüyle baĢlar. Bu dönemin izlerini taĢıyan Ģehirlerin varlığından Seyahatname‟de söz edilmektedir. Âdem cennetten dünyaya Hindistan‟daki Serendil adasına indirilmiĢtir. Havva bu sırada Cidde‟de bulunmaktadır. Bir kırlangıç vasıtasıyla insanoğlunun anne-babası buluĢurlar.

“Âdem‟in ilk vatanı Serendil, ikincisi Arafat Dağı ve üçüncüsü Mekke olup Hazret-i Âdem Rabbinin izniyle Mekke-i mükerreme yerine gelip vatan edindiler” (E. Çelebi, 2011b; 3)

Böylelikle insanın mekan üretme serüveni baĢlamıĢtır. Dünya üzerinde belli Ģekillerde yığınlaĢmaya baĢlayan, toplumlaĢmaya baĢlayan insan Nuh tufanıyla bir kırılma noktası yaĢar. Hz. Âdem‟in ve oğullarının imar ettiği Ģehirler tufanla birlikte yerle bir olur. Evliya Çelebi bu kırılma noktasının nedenini Kuran‟dan ayetlerle açıklar. Nuh‟un gemisine bulunan insanların ve Nuh‟un oğullarının tarihin bütün kavimlerine kaynak gösterildiğini görüyoruz. Yeryüzünü imar eden ikinci figür Hz. Nuh‟tur. Sonra ise Nuh‟un oğulları kıtalara yayılmıĢ ve Ģehirler kurmuĢlardır. Evliya Çelebi‟nin Ģehirlerin tarihi temellerini anlattığı bu kurgusunu gezdiği gördüğü Ģehirleri anlatırken düĢündüğü varsayılırsa, anlattıkları daha netleĢebilir. Seyahatname bir bütün olarak ele alınacak olursa Ģehir olgusunun Evliya Çelebi‟nin zihnindeki tarihsel çizgisini belirlemek önem arz eder. Böylelikle Evliya‟nın tüm seyahatlerinde tasarladığı “gezme-görme” metodu iyi anlaĢılır.

Evliya‟nın hazır bir tablosu vardır ve uğradığı tüm Ģehirlerde bu tabloyu doldurur (Dankoff, 2010; 168). Bu taslak ya da tablo Evliya‟nın zihin dünyasıyla, geleneğiyle, göreneğiyle, ilintilidir. Evliya Çelebi bir Ģehre girdiğinde onun meĢgalesinin ne olacağı bellidir. Belli ölçülerde ve belli formatlarda kendi Ģehir kalıplarına uygun gözlemlemeler yapar. Ona göre Ģehirde ilk bakılacak yer “kale”

figürüdür. Kalenin Evliya‟nın zihninde, Ģehri kucaklayan onu kapsayan ve güvenliğini sağlayan bir yapı olması açısından tartıĢılmaz bir yeri vardır. ġehrin kalesini gezerken yaptığı ilk iĢlerden biri kaleyi adımlamaktır. Fırdolayı adımlayıp Ģehrin büyüklüğünü ölçer, aynı zamanda bu iĢi yaparken surların güvenliğini, kapılardaki ve burçlardaki nöbetçi askerlerin varlığı ya da yokluğuyla iliĢkilendirir. Kalenin, eğer Osmanlı kalesiyse, askerlerinin çokluğu, toplarının ve silahlarının teknik özellikleri övünç kaynaklarıdır. Eğer bir “kefere” kalesiyse nasıl fethedileceğiyle ilgili teklifler sunar, tahminler ve ölçümler yapar, tasvir ettiği kale Ģekline özel fetih senaryoları yazar. ġehir halkının can, ırz, mülk ve namus gibi medeniyeti timsal eden özelliklerinin korunma Ģekillerini anlatması dönemin “güven sosyolojisini” anlama açısından önemlidir. Bu minvalde surlar büyük önem taĢır. “GeçmiĢten günümüze kentler, çoğunlukla kapılar, surlar ve sınırlar etrafında oluĢmuĢtur. Geleneksel kentlerin sur içi kentleri oluĢu manidardır. Sur ve kapı her kentin ana mekânsal görünümlerinden biri haline gelmiĢ ve bir güvenlik anlayıĢının yansıması olarak algılanmıĢtır. Kentler, oluĢumlarından itibaren dıĢarıdan, düĢmandan, ötekiden, yabancıdan kendini emniyete alma çabasında olmuĢtur. Sur ve kapı sanki bu emniyetin vazgeçilmez sınırları olarak hayata geçirilmiĢtir.”(Alver, 2007; 51). Evliya Çelebi‟de Ģehrin çizgileri bu sınırlara göre Ģekillenir. ġehir surlarını ve kapılarını büyük bir dikkatle inceler ve yazar. Havsalasında önemli gördüğü güven konusunda her zaman dikkatli davranmaktadır.

ġehirle alakalı dikkatini çeken bir diğer husus Ģehrin ne zaman ve nasıl imar edildiğidir. ġehrin isimlendirilmesi de büyük oranda bu olaya bağlıdır. El ve akıl ürünlerini onları yapanları göz ardı ederek tartıĢmak asla olmaz. Evliya‟nın bu kuralın tamamen farkında olduğu anlaĢılmaktadır (Faroqhi, 2010; 22). Bunu gittiği her Ģehrin kurulma öyküsünü anlatmaya çalıĢmasıyla kanıtlayabiliriz. Bir tarihsel perspektif olarak Ģehrin kuruluĢ ve isimlendirme öyküsü Ģehrin kimliğine yapılan ilk atıftır. Bundan sonra Ģehrin yapıları ve kültürü hakkındaki bilgileri ilgilendiği ve ihtiyacı kadarıyla derinlemesine aktarır. ġehre giriĢlerin ve çıkıĢların nasıl olduğu ve bir resim olarak Ģehrin ticari, sosyal ya da eğlence hayatını kapsayan kültürel dokusu göz önüne alınarak Evliya‟nın Ģehir algısı açıklanabilir. Onun Ģehirde aradıkları vardır. Aradıkları, ihtiyaçlarına yöneliktir ve Evliya‟nın Ģehir algısını temsil edeler.

Seyahatinde fiziksel ya da manevi ihtiyaçlarını karĢılamak için ziyaret ettiği imaretler haricinde baĢka yapılardan da söz eder. Ancak bu yapıların onun sistematiğinde yeri azdır. Mesela, barınak ihtiyacını karĢılayan bekâr hanlarına pek az değinilmiĢ, değinildiği zaman ise sadece isimleri söylenmiĢtir. Çünkü Evliya‟nın barınak ihtiyacı büyük ölçüde beraberinde bulunan ve iktidarı temsil eden paĢalar ve valiler tarafından, onu misafir etmek suretiyle, sağlanır. Böyle bir durumda doğal olarak anlattığı Ģehir gördüğü yapılardan ibaret olacaktır.

Evliya‟nın Osmanlı ve daha nadir olarak Osmanlı öncesi anıtlara iliĢkin bahisleri, bazı yapılar hala ayakta kaldığından ve mevcut kalıntılar Seyahatname‟deki tasvirlerle karĢılaĢtırılabileceğinden ve böylece Evliya‟nın güvenilirliği konusunda bize fikir vereceğinden, tarihçiler açısından çok değerlidir (Faroqhi, 2010; 23). Evliya Çelebinin Ģehir gezme metodolojisini gözle görünür kılmak tarihin engin boĢlukların aydınlatmakla eĢ değer vaziyette ilerlerse Evliya‟nın seyahatinin ilmi tarafları ve sosyolojik olarak yararlanılabilecek yönleri elde edilebilir. Ġstanbul‟u anlatırken Ģu Ģehir dizini kullanır:

“ġehrin isim, kuruluĢ ve fetih öyküsü, kale surları + kapılar + camiler + mescitler + medreseler + darülkurralar + sıbyan mektepler + darülhadisler + tekkeler + imaretler + saraylar + hanlar + bekâr odaları + çeĢmeler + sebiller + hamamlar + evliya, ulema ve padiĢah türbeleri.”

Sonra Ģehrin mahallelerini tek tek yazar. Bundan sonra Evliya Ģehirde bulunan esnafı mesleklerine göre ayırıp her birinin bulunduğu mekânı ve onların kalitelerini anlatır.

Evliya Çelebi gittiği her Ģehirde temel olarak bu metodolojiyi kullanmıĢtır. Bazı bilgilere ulaĢamadığı zaman bu bilgilerin yazılacakları yeri Seyahatname‟de boĢ bırakmıĢtır. ġehrin her bir yapısının içinde insan barındırdığını alırsak Seyahatname bilgilerinin ne denli perspektif olanakları verdiğini anlayabiliriz. Evliya Çelebi vakanivüs tarihçilerinin olaylara ve savaĢlara daha çok yer ayırmaları gibi bir yoğunlaĢmaya meyil vermemiĢtir. O, büyük olayların tespitinin yanı sıra Ģehir hayatı içine dahil olmuĢ, Ģehir hayatının ritüellerini ve insan günlük hareketlerinde duran

ahengi de yakalamaya çalıĢmıĢtır. Göstergelerin karmaĢıklığı içinde kendi metoduna uyan biçimleri objeleri veya olguları gözlemleyerek zihni haritasının çizdiği net noktaları tasvir ederek ilerler. Seyahatinin özeti aynı zamanda mikro çapta bir Ģehre bakıĢının metodudur. Çoğu zaman kendi zihninde duran insan ve mekân biçimlerine dikkat kesilir. Ancak, bir acayiplikle karĢılaĢırsa bunu güzel ve mübalağalı bir edebiyat diliyle anlatır. Zihni sistematiğinin Ģekillendirdiği haritasını çeĢitli harikuladeliklerle doldurur. Sanki anlatacağı Ģeyler önceden bellidir. Bakacağı yere doğru meylederken görebileceği açılar tahmin edilebilir. Bu kültürel daire içerisinde bir Ģehre yahut acayiplik arz eden bir olguya bakıĢ açısı kendine özgüdür. Özge bir resim tutturması onu bir seyahat sanatçısı kılar. Sanatının inceliklerini ortaya koyarken ise bir hayat görüĢünün katkı ettiği yorumlar çıkarır. 17. yüzyıl Ģehirlerini anlamak için onun zihin sistematiğini iyi bilmek gerekmektedir. Evliya Çelebi‟nin seyahat sınırları onun gezdiği ve gördüğü yerleri ĢekillendirmiĢtir. Her bir yeri gezmesinin karĢılıkları vardır. Mesela, hamamları gezmesinde bedensel temizlik ihtiyacı, tekkeleri gezmesinde manevi ihtiyacı, camileri gezmesinde dini hassasiyetleri, evliya, enbiya ve padiĢah mezarlarını gezmesinde ise ceddine saygı ve ruhani önderlerinden Ģefaat dileme ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu çerçeve o asrın toplumsal durumunu da ortaya döker. Bir fikir edinilmektedir. Bu fikrin günümüze bağlanan tarafları geniĢ mana deryalarında yüzmeye vesile olmaktadır. Yukarıda sayılan yapıların her biri tek baĢına bir sosyolojik gerçekliği ifade ediyor. Hamam örneği ele alınırsa, Seyahatname‟de geçen hamam yapılarını görerek, temizlenme ihtiyacının kurumsal özellikleriyle alakalı analizler çıkarılabilir.

2.2.3. Ġnsana Seyahat

Evliya Çelebi‟nin insana bakıĢı lokma ve hırka alt baĢlıkları üzerinden ele alınacaktır. Ġnsanın dünyevi ihtiyaç kapsamında olan her Ģey bu iki ana olguya göre değerlendirilmektedir. Tarih buyunca yaĢamıĢ ve küre-i arzda yaĢayan tüm insanların belli biçimlerde giyinme Ģekilleri ve kendilerine kimlikler edinme tarzları vardır. Bu bilginin çeĢitliliğinin antropolojik olduğu kadar sosyolojik tarafları vardır. Öncelikle lokma ve hırka olguları toplumsal havsalada duran imgelerdir. Ġnsanlar birbirleriyle etkileĢirken bu sembollerin oluĢturduğu ön yargılara göre hareket ederler. Görme fiili

etkin hale geldiğinde hükmün dünyasını Ģekillendirecek en yatay olgu insanın aldığı biçimdir. Bir gün içerisinde ne yenildiği ve ne giyildiği sorusunun gündelik manası dıĢında daha dikey ve derin manaları düĢünüldüğünde ortaya bir anlam dünyası çerçevesi çıkar. Ġnsan mahiyeti icabı çıplak bir varlık değildir. Çoğu zaman maskelerin ardana saklar kendini. Ancak mahiyetine belli ipuçlarıyla nüfuz edilmesini yer yer engelleyemez. Bazen de kendi mahiyetini kendi sembolleriyle anlatmaya koyulur. Hem kendi ile alakalı bir Ģahsiyet kurgusu vardır hem baĢkalarının ona çizdiği bir anlam iklimi vardır. Son yüzyılın sosyologları ve filozofları bu kültürel sembollerin etkileĢimini açıklamada büyük çaba sarf etmektedirler. Bu konuda ter döken geniĢ bir araĢtırmacı kitlesi vardır. Ġnsanlar, nasıl giyindiği, nasıl karınlarını doyurdukları, ülkelerine ve Ģehirlerine ne isimler verdikleri, çocuklarına taktığı isimler, meslekleri gibi kapsamlı odaklanmalarla anlaĢılabilecek hırka ve lokma daireleri çizmektedirler. Seyahatname bu dairelerle ilgili geniĢ bilgiler elde edeceğimiz nadir eserlerdendir.

2.2.3.1. Hırka

“Hırka” kavramı insanın biçim aldığı bütün gösterge değerlerine atıf yapar. Ġnsanın giyimi, kuĢamı, mesleği, kimliği, dili, dini, ırkı, cinsiyeti, sazı, sözü, cismi hırka kavramının geniĢ alanında kendine yer edinir. Bütün dünyanın çizgisel olarak geliĢimi ve duruĢu ve aynı zamanda bir insanın hayat çizgisini okuyabilmek için önemli ipuçları sağlar. Ġnsan denilen varlık bilindiği üzere hep bir Ģeyler giyer, bir Ģeylere bağlanır, bir Ģeylerin dizinin dibinde biter, ait olur; ve kendisini bu çerçevede tanımlar. Giyindiği ve kuĢandığı hırka vasıtasıyla sosyal hayata baĢvurur. Siyasetinde ve ticaretinde bu kimliği kullanır. Hırka vasıtası baĢka insanın gözlerinde bir ön yargı oluĢturucu, zihinlerde duran bir jargonu çalıĢtırıcı etki yapar. Toplumsal iliĢkilerin, dünyanın her yerinde; geniĢ manasıyla hırka kavramının değiĢimi ve duruĢu üzerine okunarak, belli perspektifi olan teorik bir çabayla netleĢtirildiğinde benzer biçimlerde olduğu görülür. Ġnsanı anlamaya çalıĢmanın ilk adımıdır. Ġlk söylenilen söz hırkaya ait olmalıdır.

Evliya çelebi seyahatinde insanlarla karĢılaĢtığında dinine, mezhebine, tarzına, seçimlerine, duruĢlarına, güçlerine, isimlerine atıf yaparken iĢte bu ilk adımı atmıĢtır.

Genel bir resim çizerek bu konuda Ģehirlerin farklılıklarına değinir. Ancak insanı anlamada sosyolojik bir çabası yoktur. Çünkü insanı anlamanın sosyolojik çabası

Benzer Belgeler