• Sonuç bulunamadı

2.1. EVLĠYA ÇELEBĠ‟NĠN ZĠHĠN DÜNYASI

2.1.1. Beyitlerin Manasında

Evliya Çelebi‟nin zihni temellerine bir bakıĢ yönü olarak onun Seyahatname‟de çok sıklıkla kullandığı beyitlerden bahsetmek; Evliya‟nın seyahatinde duran sınırları açık etmede çok yararlı olacaktır. Evliya‟nın seyahat hikâyesinin mana iskeletini oluĢturan seyahati belirleyen ve Ģekillendiren zihin yapısının sistematik okunması için bu beyitler son derece önem arz ediyor. Evliya‟nın seyahat hikâyesine atacağımız ilk adım onun kadere bakıĢ açısıdır. Onun çok sözünü ettiği Ģu beyitlerden mülhem kendi zihin yapısının iskeletini almak için okuyana bir nevi yol gösterir:

“Görelim âyîne-i devran ne suret gösterir”

Bu dize seyahat iĢine baĢlayacağı sırada karĢılaĢacağı her Ģeyin, olacak olayların önceden bilinmesi mümkün olmayan bir insanlık halini yansıtır. Evliya Çelebi yeni bir sefer yahut seyahate çıkarken sıklıkla bu sözü kullanır. Zihni kaynaklarında geniĢ yer tutan bu söz Evliya Çelebi‟nin hayata bakıĢ açısını yansıtmaktadır. Dönen devranın suret aynasında neyin görüleceğinin izlenmesi, hayatı okumaya çalıĢan bir zihni iĢaret etmektedir. Evliya Çelebi, dikkatli seyyah nazarlarına maruz olan mekan ve Ģehirlerde gezinerek olup bitenlere ve bir ileriki adımını atmada kendine yön veren açılara bakarken bu sözün derinliklerinde duran kader sistematiğinin manasını

kullanır. Özellikle Osmanlı ordusuyla sefere çıkarken bu sözü kullanarak Seyahatname okuruna merak duygusu aĢılar. Niyet etmenin manzum Ģeklidir.

“Ġdemez def sakınmakla kazâyı kimse

Bin sakınsan yine ön son olacak olsa gerek”

Seyahat boyunca iĢlerin yolunda gitmediğine atıf yapan bu beyitte Evliya‟nın düĢünce temellerinin nasıl olduğuyla alakalı geniĢ ip uçları bulunmaktadır. Bu mısranın devrin kader anlayıĢına denk düĢen bir yanı vardır. Evliya Çelebi 17. yüzyıl entelektüel bakıĢın sembollerini üzerinde taĢır. Seyahate de bu kaynakları kullanarak bakar. Kazanın kovulmasının imkansızlığı sakınsan da her Ģeyin olacağına vardığını söyleyen doğulu bir felsefe… ĠĢte Evliya, Osmanlı toprakları boyu gezerken genel olarak seyahatinin iskeletini bu sözün manasına göre ĢekillendirmiĢtir.

“Derdin nice düĢvar idiğin her kiĢi bilmez

Bir ben bilirim çekticeğim bir de Allah”

Bu beyitte de seyahat hayatında çektiği külfetleri anlatmanın metodunu üretir. Yani cefanın gizli olduğunu yolun meĢakkatinde duran karmaĢıklığın seyyahın zihni dünyasında saklı durduğunu imler. Mesela, Bitlis hanı ile Melek Ahmet PaĢa arasında çıkan bir anlaĢmazlıkta iki otorite arasında kalan Evliya Çelebi hem Bitlis hanı hem Melek Ahmet PaĢa ile iyi geçinmek zorunda kalarak bir dilemmaya düĢmüĢtür. Bu sırada Evliya Bitlis Ģehrindedir. Melek Ahmet‟in ona daha yakın oluĢu Bitlis hanından gelebilecek tehlikelerden onu mücerret kılmamaktadır. Ancak Evliya bu iĢten de siyasi dehasını kullanarak sıyrılmıĢtır. Çektiği cefa ile kendi sınırları dahilinde kalarak siyaset üretmede böyle bir anlayıĢı olduğu görülmektedir. Kendi derdini ve çektiğini söylemeyecektir ki kendine daha rahat yaĢam alanları üretebilsin.

“Be-deryâ der-menâfi bî-Ģumârest

Eğer hâhî selâmet der-kenârest”

(Deryada sayısız menfaat vardır ancak selamet istiyorsan kenarda dur)

Bu farsça beyit yukarıda bahsedilen ve seyahat serüvenine katkı yaptığı belirlenen manalarla çok girift bir Ģekilde durmaktadır. Aslında bu beyit baĢlı baĢına Evliya Çelebiyi anlatmaktadır. Tehlikelerin ve uzun yolculukların sonunda kendini sağ olarak kurtarabilmek için tehlikenin derin boyutlarından kaçınmaktadır. Çünkü yolun getirdiği darbelerden korunmak için kendine bir kalkan hazırlamalıdır. Bu kalkan ise gittiği her yerde tehlikeden kaçan ve bunu müthiĢ bir incelikle ve ustalıkla yapan Evliya Çelebi için olmazsa olmazdır.

Osmanlı donanması Azak kalesini kuĢatmak için Karadeniz‟den yola çıkar. Bir gemide de Evliya Çelebi bulunmaktadır. Büyük bir fırtına olur ve Evliya‟nın bulunduğu gemi batar. Evliya ise tutunduğu bir enkaz parçası vesilesiyle balkan kıyılarına kadar sürüklenir. Kıyıya çıkar ve selamete erer. Seyyahın yaĢadığı bu olay üzerine metni daha okunur kılmak için ifade edilen bu beyit kullanılır. Evliya Çelebi‟nin deniz korkusu bu minvalde değerlendirilebilir. Buna ek olarak bütün seyahat boyunca karĢılaĢtığı zorlukları düĢünürsek metafor dilinin açılımıyla deniz, meĢakkate benzetilebilir. Bu beyit Evliya Çelebinin maruz kaldığı tehlikelerden nasıl korunduğunu açık ediyor.

“Canını terk etmeyen canana olmaz aĢina

Bi-vesile her kiĢi sultana olmaz aĢina”

“Sözünün uyarınca her iĢte ve her yolda kılavuz lazımdır ki yol bula.” (E. Çelebi, 2011a; 462) Yola düĢmüĢ kiĢi her daim bir rehbere ihtiyaç duyar. Rehberin gösterdiği iĢaretlere göre kendine bir yol çizer. Evliya her zaman kendini bir otoriteye ait gösterir. Yer kürede gezinirken Osmanlı kimliğini ve Osmanlı otoritesini bir koruyucu kalkan olarak kullanır. Seyyah ve otorite arasında olan iletiĢim zaman zaman sekteye uğrayabilir. Ancak Evliya Çelebi gezme iĢinin ustasıdır ve göze ve kulağa hitap eden türlü sanat yeteneklerini kullanarak bir paĢanın yada Ģehrin ileri

gelenlerin dairesi içine girmeyi bilir. Emri altında bulunan en önemli figür akrabası olan IV. Murat döneminde sadrazamlık yapan Melek Ahmet PaĢadır. Doğu Anadolu, Azerbaycan, Ġran‟nın bazı Ģehirleri ve Balkanları gezerken PaĢa‟nın otoritesi ona çok yardımcı olmuĢtur. Melek Ahmet PaĢa‟nın padiĢah tarafından valiliklere ya da sadrazamlığa atanması seyahat sürecini büyük ölçüde etkilemiĢtir. Melek Ahmet sadrazamlık yaptığı gibi Van ve Bosna eyaletlerinin de valiliğini yapmıĢtır.

Maddi bir otoriteye sığınmasının yanı sıra Evliya Çelebi kendini bir derviĢ olarak görür. Manevi olarak Hoca Ahmet Yesevi gibi büyük alimlerin ruhlarına göndermelerde bulunur. Bir Ģehirden çıkarken mutlaka Ģehrin evliya kabirlerine ziyaretlerde bulunur. Bu vesile kendisini tutan ve manevi olarak güçlendiren bir Ģeydir. Seyahatinin devamlılığını sağladığını düĢündüğü mana dünyasının Seyahatname‟de yeri büyüktür.

Yukarıda bahsedilen beĢ beyitin kendi içlerinde örtüĢtükleri alan geniĢtir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu estetik ifadelere geniĢ yer ayırır. Seyahati anlatan nesir ölçülerine nazımın da katkısını sağlayarak meselelere bakıĢ açısını okumamıza yardımcı olmaktadır. Bu beĢ beyit seyyahın kendi bedensel sınırlarını nasıl kullandığına dairdir. Hayata nasıl bir anlam yüklediği, seyahat anlayıĢının nasıl olduğu ve gezmenin sürekliliğini nasıl sağladığıyla alakalı gözenekler sunar. Evliya Çelebinin yolda olması hakkında düĢünüldüğünde genel bir çerçeve sunar. Yolda olan seyyahın korkularına, acılarına, sevinçlerine nasıl yaĢam alanları bulduğu hakkında verilen bu ipuçları Evliya‟nın zihin dünyasına yaklaĢmamıza vesile olmaktadır.

Ġmdi, seyyahımızın mekanlara ve insan manzaralarına nasıl baktığıyla ve nereden fotoğraflar çektiğiyle alakalı öze değinilecektir:

“Bozulur niçe bin iĢler düzülür niçe cünbüĢler

Bu kâr u bü’l-acebdir bu ki olmaz kârger peydâ”

Harap olmuĢ bir Ģehir, bozulmuĢ yapılar, imaretler karĢısında Evliya Çelebi çağdan çağa dönen bir devranı tasvir eder. Onun düĢünce sistematiğinde nostalji Osmanlı tarihiyle sınırlıdır. Eskiye bakıĢında eskinin tahribine karĢı bir tavrı yoktur.

Devranın döndüğü bozulanın yerine yenisinin inĢa edildiği ve belki de bozulanın artık ihtiyaç dairesinden çıktığı devamlı kendini Ģekillendiren Ģehirlerin spontane bir Ģekilde dönüĢümüne ses çıkarmaz. Nostaljik yorumları yoktur.

“Halık-ı ezel alemi kıldıkta tecelli

Her kulu birer hal ile kılmıĢ müteselli”

Evliya çelebinin insan manzaralarına bakıĢını bu söz iyi özetler. Aleme inen ilk insan Hz. Adem‟den buyana insanların çeĢitli meslekleri vardır. Ġnsanların envai çeĢit meslekleri, kiĢilikleri, dilleri, ırkları, giysileri, renkleri vs. vardır. Bu kapsamlı dünya içinde gezdikleri ve gördükleri üzerine düĢünen seyyah algıladıkları çerçevesinde insanları değerlendirmektedir. Allah her bir beĢeri bir „hal‟ üzere yaratmıĢtır. Hal kelimesinin sosyolojik bir karĢılığı vardır. Ġnsanın tüm halleri sosyal yapının içinde barınır ve ona göre yahut ona karĢı belirir. Evliya Çelebi bu hallerin çeĢitliliğinin farkındadır ve gayet geniĢ bir farklılık ve mukayese algısı vardır. Farklı olguların korelasyonunu yapar, bunları mukayese eder ama hükmün dünyasına pek girmez.

Evliya Çelebi ilk peygamberden bu yana nazil olan bütün peygamberlerin mesleğinden söz eder. Çiftçiliği ve seyyahlığı Hz. Adem‟e yakıĢtırır. Burada Evliya‟nın zihninde tarihin nasıl Ģekillendiğini okumak onun zihin dünyasını daha net anlamayı beraberinde getirmektedir. Eğer Hz. Adem çiftçilik mesleğini icra ediyorsa, ilk insan toplulukları yerleĢik bir düzende yaĢıyorlardı. Avcılık ve toplayıcılık ise geçim sağlamak ve yiyecek teminini oluĢturmak için yapılıyordu. Yani her zaman bir yuva vardı. Bu yuvalar en baĢından beri imaretlerin oluĢturduğu Ģehirlerdi. Kurgusal olarak insanoğlunun nasıl geliĢtiği ve nasıl dönüĢtüğüyle alakalı söylenen sözler, yazılan ciltlerce kitap hiç Ģüphesiz Evliya Çelebi‟nin aĢina olduğu bir ilmi çerçevedir. Bunun için o, ilk insan olgusunun kurgusal bilgi hazinesine daha net pencerelerden bakmaya yardımcı olmaktadır. Çiftçilik olgusu gibi Ģehirlerden bahsederken de Evliya, beĢerin asırlarca süren serüveninde kırılma noktaları ve belli

baĢlı yaĢantı imgelerini anlatması onun düĢünce sistematiğinde neyin bulunduğuna ipuçları takdim etmektedir.

Benzer Belgeler