• Sonuç bulunamadı

Cinsiyete Bağlı Gelir Açığı Sorunu

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ SORUNUNUN BİR BİLEŞENİ OLARAK KADIN EMEĞİNİN ETKİNLİK SORUNU

2.2 Kadın Emeğinin Etkinlik Sorunu

2.2.3 Cinsiyete Bağlı Gelir Açığı Sorunu

TCE sorununun önemli bir unsuru gelir ve mülkiyet elde etme olanakları açısından ortaya çıkan eşitsizlikler olmakta, bu durum gelir dağılımını bozması yanında, ekonomik büyümeyi de çeşitli kanallar aracığıyla olumsuz etkilemektedir. Galor ve Weil (1996) ve Calvalcanti ve Tavares tarafından yapılan çalışmalar (2007) cinsiyetler arası ücret eşitsizliklerinin ekonomik büyümeyi azaltacağını göstermektedir. Bunun nedeni olarak ücret farklılıklarının kadın istihdamını azaltması yanında doğurganlığı artırarak demografik etkileme yolu görülmektedir (Klasen ve Lamanna, 2008: 6)

Buna karşılık, Blecker ve Seguino (2002) ise cinsiyete bağlı ücret açığının rekabet gücünün artırılması yoluyla ihracata yönelik ekonomiler sanayileşmesini hızlandırarak büyüme performansını artıracağını vurgular. Bu farklılık kısa vadeli talebe dayalı büyüme ile kaynakların uzun vadeli sınırlı kullanımının ekonomik büyümeye etkilerinin zıt sonuçlar içermesi (Klasen ve Lamanna, 2008: 6) nedeninden kaynaklanmaktadır.

Kuznet ise “Ters-U Hipotezi” ile bir ekonomide kişi başına düşen gelir ile gelir dağılımı eşitsizliği arasında bir ilişki düzeyini ele almaktadır. Hipoteze göre kişi başına düşen gelir arttıkça, gelir eşitsizliği önce artacak daha sonra ise azalmaya başlayacaktır.

Bunun nedeni ekonomideki gelir eşitsizlikleri nedeniyle kentlere hareket eden işgücü ekonomik gelişmeye katkı sağlarken, daha sonra işgücü piyasasına yeni katılımlarla birlikte eşitsizlikler azalacaktır.

Bu hipotezi cinsiyete bağlı gelir eşitsizlikleri için düşünüldüğünde, ekonomik gelişme sonucunda, ortaya çıkan yeni sektörler, özellikle erkek işgücüne talebi artıracaktır.

Bu süreçte eğer kadın işgücü için de daha büyük iş olanakları ortaya çıkmazsa, erkek ve kadınlar arasındaki gelir boşluğu da artacaktır (Haas, 2010).

Cinsiyete bağlı gelir eşitsizliğinin ve bu açıdan özel bir yoksulluk alanı olarak kadın yoksulluğunun ortaya çıkmasında genel olarak kadın emeğinin ekonomik katılımcılığının düşük ve/veya verimsiz sektörlerde çalışma olanaklarına sahip olması, kayıt dışı veya ücretsiz ev içi çalışma biçiminin yoğunluğu, beşeri sermaye gücü olanakları açısından eşitsizlikler, esnek çalışma biçiminde daha fazla yer alması gibi faktörler ağırlıklı olarak öne çıkmaktadır. Özellikle kadın emeğinin yoğunlaştığı tarım ve hizmetler sektörleri bu açıdan, gelir boşluklarının ortaya çıkmasında önemli bir rol oynarken, istihdama katılım olanaklarında ortaya çıkan eşitsizlikler de cinsiyete bağlı gelir açığını artırmaktadır.

Hizmetler sektöründe özellikle 1980’li yıllardan ortaya çıkan istihdam artışı, gelir açığının sektörel nedenleri açısından tarımsal sektörün önemini azaltmıştır.

1980’li yılların başında küresel anlamda işgücünün tarımdaki istihdam payı %53, sanayideki payı %18,5 ve hizmet sektöründeki payı %26,75 düzeyinde iken; 2000’li yıllara girildiğinde mevcut gelişmeler sonucunda küresel işgücünün istihdamdaki dağılımı tarım

%16, sanayi %25, hizmetler ise %59 biçiminde olmuştur (Uyanık, 2008: 218). Ancak hizmet sektörü aynı zamanda esnekleşme ve düşük ücret sonucunda kutuplaşmanın en yoğun yaşandığı sektör olmaktadır. En düşük ücret alanların AB’de %73,6’sı ve ABD’de %73,4’ü, orta düzeyde ücret alanların AB’de % 46’sı ve ABD’de % 68,5’i ve en yüksek ücret

alanların AB’de % 78,1’i ve ABD’de %79,1’i hizmet sektöründe çalışmaktadır. Bu durum da hizmet sektöründe ücretler açısından çok ciddi bir kutuplaşmanın var olduğu anlamına gelmektedir (Parlak, 2004: 113-114).

Kadın emeğinin genel olarak düşük ücretli veya karşılıksız biçimde olduğu tarımsal sektörden, hizmetler sektörüne olan hareketi, cinsiyete bağlı gelir açığı sorununa da tam çözüm olamamaktadır. Ancak ekonomik katılımcılık artışının, cinsiyete bağlı gelir eşitsizliklerinin ve kadın yoksulluğunun daha düşük oranlarda gerçekleşmesine önemli bir katkı sağlaması beklenebilir.

Dünya Bankası Raporu, kadın istihdamında %6,7’lik bir artış sağlandığında yoksullukta da %15 gibi iki kattan fazla bir düşüş sağlandığına vurgu yapmaktadır (Tekeli, 2013: 86). Bu durum kadın istihdamı sorununun gelir dağılımı açısından da önemli olduğunu göstermektedir. Bu sonuca göre işgücü arz eğrilerinin ücretlere bağlı olarak durumu dikkat çekmektedir. Çünkü düşük istihdam oranları, gelir olanaklarını azaltırken; diğer yandan gelirin önemli bir bileşeni olarak ücret düzeyine göre de işgücü piyasasına katılım arzusu belirlenmektedir.

İşgücü piyasasındaki kişiler kendilerine sunulan iş tekliflerini değerlendirirken bir fayda-maliyet analizi yaparlar. İş teklifini kabul etmenin faydası kazanılacak maaş ya da ücretle ölçülürken, iş teklifini kabul etmenin maliyeti çalışmama durumunun yada evde çalışmanın faydasından/ getirisinden vazgeçmektir. Bu açıdan, iş teklifini kabul etmenin fırsat maliyeti, iş teklifini kabul etmediği takdirde kişinin elde edeceği fayda/ getiri olarak tanımlanır (Karakoç ve Kolaşin, 2008).

İş teklifini kabul etmenin fırsat maliyeti, gelecekte alınacak olası iş tekliflerinden elde edilecek kazanç olabileceği gibi işsizlik sigortasından yararlanmaya hak kazanan biri için işsizlik sigortası ödeneği ya da ev işleriyle uğraşan bir kadın için ev içi üretimin ekonomik değeri de olabilir. İşin sağlayacağı fayda/getiri, istihdam edilmenin fırsat maliyetinden daha yüksek olursa kişi o teklifi kabul edecek; aksi takdirde teklifi geri çevirip iş aramaya devam edecektir (Karakoç ve Kolaşin, 2008).

Geriye bükük bireysel emek arzından farklı olarak, istikrarlı seyir izlediği varsayılan Neoklasik piyasa emek arz eğrisinin pozitif eğimli olması, ücret oranı artışının emek arzını artırdığını ifade etmektedir. Bu durum genel olarak, belli bir ücret düzeyinde boş zaman-gelir maksimizasyonunu sağlamış olan işçinin daha fazla emek arz etmesinin veya belli bir

ücret düzeyinde hiç emek arz etmeyen birinin emek arzında bulunmasının ancak ücretin yükseltilmesi sayesinde mümkün olması ile açıklanabilir (Yılmaz, 2009: 20).

Ücretlerdeki değişimin işgücü arzına etkisi ise birbirinden farklı sonuçlara neden olan ikame ve gelir etkileri ile açıklanmaktadır. Negatif gelir etkisi, işgücü arzının artan gelir nedeniyle marjinal faydanın azalması etkisi sonucunda olumsuz etkilenmesi durumu olurken, ikame etkisi ise ücretlerdeki artış sonucunda elde edilen faydanın, çalışma yerine yapılacak işlerin maliyetinden daha fazla olmasının neden olduğu olumlu yansımadır.

Yakın zamana kadar çalışma ekonomistleri arasındaki ortak kabul noktası, gerçek ücrette sürekli değişim durumunda erkeklerin işgücü arz eğrisinin negatif eğimli iken, kadınlarınkinin pozitif eğimli olduğu idi. Erkekler açısından negatif gelir etkisi baskınken, kadınlar açısından pozitif ikame etkisi baskındı. Kadınların işgücü arzının regresyon analizi, son zamanlara kadar pozitif bir ikame etkisinin negatif gelir etkisin bastırdığını ortaya koymaktadır. Yıllar boyunca özellikle gelişmiş ekonomilerde kadınların gerçek ücretlerinde, erkeklerin ücretlerine göre daha fazla bir artış olmuştur ve kadınların gerçek ücretlerindeki bu artış, katılım ve çalışma saatlerindeki artışın temel bir nedeni de (Elliot, 1997: 114) olmaktadır.

Diğer yandan kredi olanaklarına ulaşım, sübvansiyonlar, girişimcilik destekleri vb faktörler de çalışma olanaklarını ve geliri etkilemekte, bunun sonucunda da bir ekonomide üretim ve ekonomik büyüme açısından gelişme olanakları artmaktadır. Örneğin gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyonun önemli bir nedeni arz darboğazları (yüksek gıda üretim maliyetleri, kötü ulaşım ağlar ve yaygın kötü sağlık nedeniyle yüksek işçilik maliyetleri) olmakta kamu yatırımları da bu sorunların üstesinden gelmek için en iyi çözüm olmaktadır.

Yaygın hizmetler için kamu harcamalarını yönlendirmek, sübvansiyonlu tarımsal girdi sağlamak, kaynakları kısıtlı olan kadın çiftçiler için kredi sağlamak gibi politikalar etkili sonuçlara neden olmaktadır. Sahra-altı Afrika bölgesi örneğinde gerekli girdiler ve kadınların kredilere erişimi sağlandığında tarımsal verimliliğin %10 ila 20 oranında arttığı (Berik ve Seguino, 2009: 21) gözlemlenmiştir.

Emek piyasasında cinsiyete bağlı ücret eşitsizliğinin ortaya çıkış nedenlerinin anlaşılabilmesi açısından, Parasız’ın (2002: 171) ücret farklılıklarını ayrımcılık ve yetenek farklılıklarına bağlı olarak ifade ettiği model kullanılabilir.

Modele göre erkeğin emek ücretini “WE” ve kadınların ücretini “WK” ile tanımlarsak, cinsiyete bağlı ücret boşluğu “DW” ile ifade edilebilir ve bu durumda bu açık aşağıdaki (1) nolu denklemde ortalama ücretlerdeki farklarla ifade edilebilir.

DW= WE - WK (1)

Burada kadının gelir fonksiyonunu, okullaşma yıllarına (E) bağlı olarak ele alırsak,

“EK” ile “EE” sırasıyla kadınların ve erkeklerin okullaşma yılını göstermesi durumunda, cinsiyete bağlı olarak ücret fonksiyonları (2) ve (3) nolu denklemlerle açıklanmaktadır.

Kadınların kazanç fonksiyonunu, WK= a+b EK (2) Erkeğin kazanç fonksiyonunu ise, WE= c+d EE (3)

Bu fonksiyonların katsayıları (a,b,c ve d) okullaşma yılları ile ücretler arasındaki doğrusal ilişkiyi ifade etmektedir. Bir sonraki aşamada ücret farklılığının (DW), regresyon modeli kurulursa, (4) nolu ayrıştırılmış model elde edilir. Ayrıştırılmış model kullanılmış değişkenlerin ortalamalara göre ifade edilme amacı taşımaktadır.

dw= we- wk= (c-a) + (d-b)e + d (ee-ek) (4)

(4) nolu modelde (dw), ortalama kazanç farkını; (we) ve (wk) erkek ve kadınların ortalama kazancını; (ee) ve (ek) ise erkek ve kadınların ortalama okullaşma yıllarını göstermektedir. Diğer yandan bu modelin (c-a) + (d-b)e kısmı ayrımcılık nedeniyle ücret farkını ifade ederken, d(ee-ek) kısmı ise yetenek nedeniyle ortaya çıkan ücret farkını ifade eder.

Bu sonuca göre ayrımcılık nedeniyle ortaya çıkan ücret boşluğu, eğitim süresine bağlı olmayan otonom (c-a) katsayıları arasındaki fark yanında, ortalama eğitim süresi (e) ile eğitimin gelir esnekliği katsayıları olarak yorumlanabilecek (d-b) katsayıları farkı tarafından belirlenmektedir. Yetenek nedeniyle ortaya çıkan ücret farkı ise cinsiyete bağlı olarak ortalama eğitim süreleri (ee-ek) arasındaki fark tarafından belirlenmektedir.

Kadınların beşeri sermaye oranının artması ise ekonomik büyümeyi birçok kanaldan olumlu etkilerken, ücret farklılıklarının ve dolayısıyla gelir dağılımı eşitsizliklerinin de azaltılmasında önemli rol oynayacaktır. Ding ve Li’nin Çin ekonomisi için yaptığı bir araştırmada kadınların işgücü arzının artmasının, hanehalkı gelir dağılımındaki eşitsizlikleri

azalttığını göstermektedir. 1990'ların sonlarında kadınların istihdam katkılarının azalması sonucunda kentsel haneler arasında gelir eşitsizliği artmıştır (Ding ve Li, 2009: 181).

2.2.4 Sosyoekonomik Alanın Sürdürülebilirliği Açısından Kadın