• Sonuç bulunamadı

Cinsel fonksiyon sorularına verilen yanıtlara göre eğitim durumlarının dağılımı

3. GEREÇ ve YÖNTEM

4.5. Cinsel fonksiyonları etkileyen faktörler

4.5.6. Cinsel fonksiyon sorularına verilen yanıtlara göre eğitim durumlarının dağılımı

“Eşiniz sizden daha sık cinsel birliktelik istiyor mu?” (Soru 24.19) sorusunda, kadının eğitim düzeyi arttıkça erkeğin cinsel birliktelik isteme oranı düşüyordu (p<0.05). “Eşinizle cinsel ilişkiyi başlatan siz olur musunuz?” (Soru 24.28) sorusunda, kadının eğitim düzeyi arttıkça kadının cinsel ilişkiyi başlatma konusundaki cesareti artmaktaydı (p<0.05). Diğer sorularla eğitim durumu arasında anlamlı bir ilişki bulunmadı.

Tablo 25. Cinsel fonksiyon sorularına verilen yanıtlara göre eğitim durumlarının dağılımı

SORU

5.TARTIŞMA

Menopoz, birçok bedensel ve ruhsal değişikliği beraberinde getiren bir dönemdir.

Bu değişikliklerin bu döneme giren kadınlarda cinsel yaşamı etkileyeceği muhakkaktır.

Cinsel doyum, bireyin cinsel ilişkisinden duyduğu memnuniyet ve keyif olarak tanımlanabilir. Kadının yaşı, eğitimi, ekonomik düzeyi, aile yapısı, sağlık durumu, iyi ve kötü alışkanlıkları, toplumsal ilişkileri, cinsel deneyimlerini geliştirme tarzı, yaşam koşulları ve kültürel etmenler cinsel yaşam alanında bireysel farklılıklara yol açmaktadır.37 Çalışmamızın temelini de bu faktörlerin, bizim toplumumuzdaki postmenopozal kadının cinsel yaşamı üzerine etkilerini araştırmak oluşturmaktadır.

Çalışmalar, bazı kadınların menopozu herhangi bir gerilim hissetmeden, doğal bir yaşam dönemi olarak karşıladığını, bazılarının ise menopozun kadını depresif ve duyarlı yapacağı, artık gerçek bir kadın olunamayacağı düşüncelerini taşıdığını bildirmektedir.

Kadının, sosyal ve ekonomik varoluşunun çocuk doğurma ile ilişkili görüldüğü kültürlerde, üreme işlevinin bitmesi cinsellik eyleminin tamamlandığı anlamına gelmektedir. Bizim toplumumuzda, kadınlar menopoza girdikten sonra, çocukların evlenmesi, torunların doğmasını da kapsayan bu dönemde, kendilerine cinselliği yasaklarlar. Menopoz döneminde, cinsel doyum ve işlev sorunlarının oluşmasında, biyolojik etkenlerden çok döneme özgü sosyo-kültürel atıfların ve psikolojik sorunların rol oynadığı düşünülmektedir.38

Çalışmamızda, kadınların yaş ortalaması 54,16±5,69 (34-73) yıl olarak, kadınların eşlerinin yaş ortalaması ise 57,86±6,439 (40-80) yıl olarak bulundu. Ülkemizdeki geleneklerle uyumlu olarak, kadınların yaş ortalaması eşlerin yaş ortalamasından düşüktü. Çalışmaya alınan kadınların, yaş ortalamalarına göre cinsel fonksiyon sorularına verdiği yanıtlara bakıldığında cinsel yaşamlarından memnun olma oranının yaş gençleştikçe arttığı görüldü (Tablo 20). Yine, eşlerinin yaşları genç olan kadınlarda da cinsel yaşamlarından memnuniyet oranı yüksekti (Tablo 21).

Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa ve İtalya’da 1999 ile 2000 yıllarında Uluslararası Kadınların Sağlığı ve Cinselliği Çalışması (WISHeS; The Women’s International Study of Health and Sexuality) adı altında yapılan çalışmada kadınlardaki hipoaktif cinsel istek bozukluğunun sıklığı ve yaşlanmayla ilişkisi araştırılmıştır. Bu çalışmanın Amerika Birleşik Devletleri ayağını yayınlayan Leblium

ve arkadaşları, 20 ile 70 yaş arasındaki kadınlarda, yaşlanmayla birlikte hipoaktif cinsel istek bozukluklarının artış gösterdiğini bildirmişlerdir.39

Lindau ve arkadaşları, yaşları 57 ile 85 arasında değişen 3005 kadın ve erkekte seksüel aktivite ve problemlerini araştırmışlardır. Çalışmalarının sonucunda seksüel aktivitede, yaşa bağlı azalmanın kadınlarda erkeklere göre daha belirgin olduğunu saptamışlardır.40 Erkeklerde yaşlanmayla birlikte, cinsel aktivitedeki azalmayı izah etmek çok kolaydır. Testosteron hormonunun azalması ve bunun sonucunda bu hormonun beyinde “locus cereleus”da bulunan seksüel uyarılma merkezi üzerine olan etkilerinin azalması ve vasküler faktörlere bağlı ereksiyon problemleri bu durumu izah etmeye büyük oranda yeterlidir. Ancak, kadınlarda yaşlanmanın, hormonlardaki değişikliklerin ve menopozun kadın cinselliği üzerine olan etkileri çok daha az anlaşılmıştır. Menopoz, sadece fizyolojik değişikliklerden ibaret değildir. Kadının doğurganlığının sonudur. Bu durum, kültürden kültüre değişen pek çok sosyal etkiyi de beraberinde getirmektedir. Menopoza geçiş fazında depresyon sıklıkla gelişir. Bütün bu faktörlerden kadında yaşlanma ve cinsellik ile ilgili çalışmaların sonuçları çok değişken olabilmektedir.41

Kadınlarda, otuzlu yaşların ortalarından itibaren kan testosteron seviyeleri menopozdan bağımsız olarak düşmeye başlar. Bu durum, seksüel ilgideki yaşla birlikte azalmayı kısmen açıklayabilir. Ancak, pek çok kadında testosteron seviyesindeki belirgin düşme olmasına rağmen (oral kontraseptif ilaç kullanımı veya ooferektomi sonrası gibi) seksüel fonksiyonlarında azalma olmaması da bu hipoteze ters düşmektedir.41

Çalışmaya aldığımız kadınların eğitim durumlarına baktığımızda % 34,1 kadının ilkokul mezunu olduğunu, okuma yazma bilmeyenlerin oranının ise % 16,5 olduğunu gördük (Tablo 4). Cinsel fonksiyon sorularına verilen cevapların eğitim durumuna göre dağılımlarına baktığımızda kadının eğitim düzeyi arttıkça, kadının cinsel ilişkiyi başlatma konusundaki cesareti artmaktaydı (Tablo 25). Bu da, ülkemizde kadının eğitim düzeyi arttıkça, cinsellik konusunda özgüveninin arttığını gösteriyordu.

Fahami ve arkadaşları 174 postmenopozal kadında yaptıkları çalışmada, kadınların ve eşlerinin eğitim düzeyleri arttıkça, seksüel disfonksiyon oranının azaldığını saptamışlardır.42

Jokinen ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada kadının eğitim düzeyinin yüksek olmasının seksüel disfonksiyon dahil tüm menopozal semptomların belirgin oranda azaldığını ve eğitim düzeyi düşük olan kadınların menopozal dönemde ortaya çıkan ve seksüel disfonksiyonun temel sebeplerinden biri olan depresyona daha sık yakalandıklarını saptamışlardır.43 Aslında bu durum tahmin edilebilir bir durumdur.

Eğitim düzeyi yüksek olan kadın, menopoz ve getirdiklerine daha hazırlıklı olacaktır.

Eğitimli kadının toplumdaki rolü, sadece kadın olmak ve üremek değildir. Gerek aile içerisinde gerekse toplumda daha önemli rolleri vardır. Valadares ve arkadaşları bir çalışmalarında, eğitimli ve ev dışında çalışan kadınların menopozal semptomlarla daha kolay başa çıktıklarını ve buna bağlı olarak da cinsel isteklerinin daha yüksek olduğunu vurgulamışlardır.44

Çalışmamıza aldığımız kadınların ailelerinin aylık gelir düzeyine göre dağılımı tablosuna bakıldığında, yaklaşık 3/4’ünün ailelerinin aylık gelir düzeyi 1006 TL’nin altındaydı (Tablo 6). Aylık gelir düzeyi düştükçe, cinsel yaşamdan memnuniyet azalıyordu. Aylık gelir düzeyi yükseldikçe kadınların cinsel organlarının cinsel istek ve hayallerine daha normal yanıt verdiği görüldü. Kadının cinsel ilişkiyi başlatma konusundaki cesareti artmaktaydı. Cinsel ilişki öncesi ve sırasında heyecan hissinin artması da anlamlıydı (Tablo 23).

Fahami ve arkadaşları 174 postmenopozal kadında yaptıkları çalışmada, kadınların ailelerinin aylık gelir düzeyleri arttıkça, seksüel cinsel istek bozukluklarının görülme sıklığının azaldığını saptamışlardır.42

Gerber ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada, düşük ekonomik durumda olan menopozal kadınlarda, yaşam kalitesinin düştüğünü, buna karşılık iyi ekonomik durumda olan kadınlarda, menopozal semptomların daha kolay tolere edildiğini ve buna bağlı olarak cinsel işlev bozukluklarının daha az görüldüğünü saptamışlardır.45 Bizim çalışmamızda bu çalışmalarla uyumlu sonuçlar verdi.

Çalışmaya alınan 170 kadının % 87,4’ü kilolu, şişman veya aşırı şişmandı (Tablo 8). Şişmanlık ile cinsel fonksiyonlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı (Tablo 22). Ancak, çalışmaya alınan kadınların çok büyük bir kısmının normalden fazla kilolu olması bu sonucu ortaya çıkarmış olabilir.

Mirzaiinjmabadi ve arkadaşlarının Avustralya’da 45 ile 60 yaş arasındaki 1500 postmenopozal kadın üzerinde yaptıkları çalışmada, vazomotor semptomlar ve seksüel

disfonksiyonda, şişman kadınlarla normal kilolu kadınlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulamamışlardır.45 Bu durum bizim çalışmamızla da uyumludur.

Testosteronun periferik yağ dokusunda aromatizasyonu sonucu östrojene dönüştüğü bilinen bir gerçektir. Şişman postmenopozal kadınlarda bu dönüşüm daha fazla olduğundan, östrojen yetmezliğine bağlı postmenopozal semptomların daha hafif olması fizyopatolojik açıdan beklenen bir durumdur. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, şişman kadınlar hormon replasman tedavisi alıyormuş gibi olmaktadır.

Yapılan çalışmalar da şişman kadınlarda serum östrojen düzeylerinin normal kiloda veya zayıf kadınlara göre daha yüksek olduğunu göstermiştir.46 Yapılan bir çalışmada, kadınların % 20 kadarı menopoza girdikten sonraki ilk 3 yıl boyunca yaklaşık 4,5 kg almışken, Yalnızca % 3’ü bu miktarda kilo vermiştir. Genel olarak kadınların hayatlarının bu döneminde, yılda 0,5 kg kadar kilo aldıkları görülmektedir. Bu durum belki de östrojenin eksiklinin kompanzasyonunu sağlamaktadır. Bir diğer görüşe göre, menopozal dönemdeki kilo artışı hormonal değişikliklerden ziyade yaşlanma ile birlikte görülen psikolojik ve davranışsal değişikliklerle daha yakından ilişkili görülmektedir.47

Sigara içme durumu tablosuna bakıldığında, çalışmaya alınan kadınların % 85,3’ünün sigara içmediği görüldü (Tablo 13). Günde içilen sigara sayısı ortalaması 9,68±6,356 (2-20) adet olarak bulundu. Süre olarak incelendiğinde, sigara içen kadınların büyük çoğunluğu 10 yılı aşkın süredir sigara içmekteydi. Ortalama sigara içme süresi 20,60±8,92 (3-35) yıl olarak bulundu. Kaufman ve arkadaşları 656 postmenopozal kadın üzerinde yaptıkları çalışmada, sigara içen ve içmeyen kadınların menopoza girme yaşlarını karşılaştırmışlar ve sigara içen kadınların ortalama 1,8 yıl önce menopoza girdiklerini bulmuşlardır.48

Menopozda östrojenin kalp ve damar sağlığı üzerine olan koruyucu etkisi ortadan kalkınca, sigara kalp ve damar sağlığını daha çok etkilemeye başlar. Sigaranın depresif etkileri ile ilişkili olarak hipoaktif cinsel istek bozukluklarını tetikleyici ve arttırıcı etkileri bilinmektedir.7,9 Çalışmaya aldığımız kadınların arasında, sigara içme oranının düşüklüğü ve içenlerin yoğun içici olmamaları sağlıklı istatistiksel bilgi almamıza engel oluşturduğundan bu konu değerlendirilememiştir.

Çalışmaya alınan kadınların % 40,6’sı egzersiz yapıyordu. En sık yapılan egzersiz türü yürüyüştü. Egzersiz süresi, gün içindeki süre ve haftada kaç gün yapıldığı olarak iki şekilde sorulmuştur. Günde yapılan egzersiz süresi ortalaması 48,70±18,92 (15-120)

dakika, haftada yapılan egzersiz süresi ise ortalama 4,22±1,69 ( 1-7 ) gün olarak bulunmuştur.

Mirzaiinjmabadi ve arkadaşlarının Avustralya’da 45 ile 60 yaş arasındaki 1500 postmenopozal kadın üzerinde yaptıkları çalışmada, egzersiz yapan ve yapmayan kadınları karşılaştırmışlardır. Çalışmalarının sonucunda, menopoza özgü psikolojik semptomların egzersiz yapan kadınlarda, belirgin oranda daha az olduğunu saptamışlardır. Ancak egzersiz ile vazomotor semptomlar ve cinsel semptomlar arasında belirgin bir ilişki bulamamışlardır.46 Guthrie ve arkadaşları 45 il e55 yaşları arasındaki kadınlarda yaptıkları bir çalışmada, fiziksel aktivitenin kadının kendini iyi hissetmesini sağladığını, stres ve depresyon oranlarının daha düşük olduğunu saptamışlardır.49

Çalışmaya alınan kadınların ancak dörtte biri hormon tedavisi almıştı.

Postmenopozal semptom ve bulguların temelinde östrojen hormonunun yetersizliği yatmaktadır. Bu nedenle, bu semptom ve bulguların tedavisinde temel amaç, kayıp östrojen hormonunu yerine koymaktır. Menopozal belirtiler ve genitoüriner atrofi için günümüzde halen hormon tedavisi seçeneği kadar etkili başka bir seçenek bulunmamaktadır. Postmenopozal kadınların, hormon tedavisinde kâr-zarar dengesi ve maliyet düşünülmelidir. 65 yaş ve üzerinde östrojen-progesteron ya da yalnızca östrojen tedavisi alan kadınlarda, hafif kognitif bozukluklara karşı koruyuculuk olmadığı gibi, artmış demans riski vardır. Bu verilerin ışığında, postmenopozal kadında hormon tedavisi uygulamasının, “kişiye özgü” yapılması önerilmektedir. Tedavi almayı planlayan ya da almakta olan kadınlarda olası riskler ve yararlar tartışılmalıdır.50

Çalışmaya alınan kadınların % 40’nın hiçbir sağlık sorunu yoktu. Üç ve üzeri sağlık sorunu olanlar en az orana sahiptiler (% 7). Görüşmeye alınan kadınların 102 tanesinin bir ve daha fazla sağlık sorunu olduğu bulundu (Tablo 9). Bu sağlık sorunları içinde hipertansiyonun % 35,9 en yüksek orana sahip olduğu, 2. büyük oranında % 14,7 ile hiperkolesterolemi olduğu görüldü. Kadınların % 12,8’inde diyabetes mellitus mevcuttu. Hiçbir kadında ailevi geçen hastalık saptanmadı (Tablo 10).

Çalışmaya alınan kadınların, cinsel fonksiyon sorularına verdikleri cevapların sağlık sorunu sayılarına göre dağılımına bakıldığında, “Cinsel aktivite isteğinizde artma oldu mu“, “Eşinizle cinsel ilişkiyi başlatan siz olur musunuz?”, “Cinsel ilişki öncesi ve sırasında heyecan hisseder misiniz?” ve “Tüm cinsel birliktelik sırasında yeterince ıslanma oluyor mu?” sorularında, P değerinin 0.05’in altında olması, sağlık sorunu

sayısı azaldıkça veya başka bir deyişle kadın sağlıklı oldukça, cinsel fonksiyonların daha iyi olduğunu gösteriyordu(Tablo 24).

Howard ve arkadaşları, 474 postmenopozal kadın üzerinde yaptıkları bir, çalışmada bizim bulgularımıza uyumlu olarak, sağlık sorunları olan kadınların, sağlıklı kadınlara göre çok daha belirgin bir şekilde seksüel disfonksiyona yakalandıklarını bildirmişlerdir.51

Çalışmaya alınan kadınların, sürekli kullandıkları ilaçların dağılımına baktığımızda, en büyük oranın % 17,1 ile hipertansiyon ilaçlarına ait olduğu görüldü.

Bunu % 6,5 ile diyabet ilaçları ve % 5,3 ile kolesterol ilaçları izliyordu. Antidepresan kullananların oranı ise sadece % 3,5 idi. (Tablo 12). Kadınlardaki sağlık sorunları ile sürekli kullanılan ilaçlara baktığımızda, sağlık sorunu olan kadınların yaklaşık yarısının düzenli ilaç almadığı görülüyordu.

Cinsel isteğin azalması ve çeşitli cinsel sorunların oluşmasında menopoz dönemindeki kadınlarda ortaya çıkabilecek hastalıkların ve kullanılan ilaçların da etkisi vardır. Kalp hastalığı, inme gibi durumlarda fiziksel hastalık, kadında veya partnerinde kaygıyı aşırı arttırarak, cinsel aktiviteyi olumsuz yönde etkiler. Artritte olduğu gibi, fiziksel hastalık cinsel birleşmenin zor, yorucu ve ağrılı olmasına neden olabilir.

Fiziksel hastalık (Alzheimer hastalığında olduğu gibi) doğrudan doğruya cinsel istekte azalmaya yol açabilir. Fiziksel hastalık (mastektomi gibi) kişinin kendine olan güvenini azaltarak cinsel yaşamı etkiler.52

Menopoz ve postmenopoz döneminde olan diyabetiklerde, cinsel uyarılmalar azalmıştır ve orgazm sorunu vardır. Öte yandan, diyabetik kadında kronik bir hastalığa yakalanma ve orgazm sorunları depresyona yol açar. Bu durumda, alınan antidepresan ilaçlar vajinal ıslanmayı bloke ederler. Sonuçta, diyabetle oluşan psikolojik sorunlar menopoz döneminde olan kadınların daha da önemli rol oynarlar.52

Çalışmaya alınan kadınlar, % 28,8’i kendilerini genel olarak kötü hissetmiyorlardı. Kadınların % 61,8’i göğüs ağrısı olup olmadığı sorusuna, hayır cevabını verdi. Bununla birlikte sıkışma, anormal atım gibi kalp rahatsızlıkları olanların oranı %43,5 olarak bulundu (Tablo 17). Kadınların % 90,6’sında bel ağrısı, eklem ağrısı, kol ve bacaklarda ağrı, yaygın sırt ağrısı gibi eklem ve kas ağrıları görülmesi büyük bir olasılıkla, kadınların çoğunluğunun normalden fazla kilolu olmasıyla ilişkili gibi görünüyordu.

Menopoz döneminde görülen terleme ataklarının görülüp görülmediği ile ilgili soruya, % 60’ı hiç yok veya hafif olduğu cevabını vermişlerdir (Tablo 17). Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir çalışmada, menopozal geçiş ve postmenopozal dönemde, kadınların yaklaşık dörtte üçünde sıcak basması ve terleme atakları görüldüğü bildirilmiştir.53 Bizim çalışmamızda, kadınların ancak dörtte biri hormon replasman tedavisi alıyorken, kadınlarda % 40 oranında belirgin terleme ataklarının olması oldukça ilginçtir (Tablo 16). Bizim bulduğumuz sonuca yakın yayınlarda mevcuttur. Örneğin Mohd Zulkefli ve arkadaşları, Malezya’da yaptıkları bir çalışmada postmenopozal kadınlarda, vazomotor semptomların oranını % 43,2 olarak bulmuşlardır.54 Asya toplumlarında vazomotor semptomların daha az olduğu ile ilgili daha pek çok yayın olması, dikkate alınması gereken bir durumdur.9

Baş dönmesi hissi sorusuna da kadınların % 42,9 hayır yanıtını vermiştir .“Bazen uykuya geçmede zorluk veya kesintili uyuma, kalitesiz uyku, uykusuzluk gibi uyku problemlerim oluyor” sorusuna, kadınların % 69,4’ünün hafiften şiddetliye kadar değişen derecelerde uyku problemleri yaşadığını belirtmiştir. “İçsel huzursuzluk, küçük şeylerden çok çabuk sinirlenme gibi duygular yaşıyorum.” Sorusunda, kadınların % 78,8’inde anksiyete olduğu, “Bazen mutsuz hissetme, üzüntülü olma, hemen ağlama, hiçbir şey yapmak istememe gibi depresif duygular hissediyorum.” sorusunda % 74,1 kadında az veya çok depresyon belirtilerinin olduğu ve “Bazen fiziksel olarak kendimi tükenmiş hissediyorum ve canlılıktan yoksun olma hissi içindeyim” sorusunda ise kadınların % 68,8’inde tükenmişlik hissi olduğu bulundu. “Hafızam ve konsantrasyonum bozuldu” sorusunda, kadınların % 68,8’inde hafıza ve konsantrasyon sorunları vardı (Tablo 17). Bütün bu sorulardaki oranlar, kadınların aşağı yukarı2 2/3’ünde az veya çok depresyon veya anksiyete bozukluğu olduğu konusunda bilgi veriyordu. İlginç olarak çalışmaya alınan kadınların sadece % 7,1’i geçmişte depresyon tanısı almıştı ve bu kadınların da ancak yarısı antidepresan tedavi görüyordu (% 3,5).

Buradan çıkarılabilecek bir sonuç, ülkemizde postmenopozal dönemdeki kadınların pek çoğunda depresyon veya maskeli depresyon olabileceğidir.

Menopoza ilişkin kaydedilen başlıca emosyonel ve psikolojik semptomlar, huzursuzluk, duygu ve mizaç değişiklikleri, yorgunluk, depresyon, cinsel işlev bozukluğu, libido azalması, uykusuzluk, baş ağrısıdır. Aslında menopozdaki pek çok kadın, gerek endokrinolojik, gerekse psişik değişikliklere uyum sağlar. Menopoz,

depresyonla o denli bağlantılı düşünülmüştür ki, “envolüsyonel depresyon” diye klinik bir depresyon tanımlanmıştır.38

Ballinger, aile yapısı, anne rolü, çocuklarla ve eşle ilişki, sosyal etkinliklerde ve çevrenin algısındaki değişiklikler, emeklilik, geleceğe ilişkin yatırım ve rollerdeki değişikliklerin ruh sağlığı üzerinde, menopoza bağlı fizyolojik faktörlerden daha fazla rol oynadığını belirtir. Toplumdaki menopoza ilişkin olumsuz tutumlar ve beklentilerin, ruh sağlığı üzerine olumsuz etki yaptığı görüşünü savunur.38 Kuşkusuz menopoza ilişkin toplumsal tutum ve beklentiler toplumdan topluma değişiklik göstermektedir.

Kas gücünün azalıp azalmadığı ile ilgili soruya, kadınların % 71,8’i evet cevabını vermiştir.

“İdrar yapma ile ilgili problemlerim oluyor.” sorusuna verilen cevaba bakıldığında, kadınların % 55,9 oranında değişen derecelerde bu konu ile ilgili sorunları olduğu görülmekteydi (Tablo 17). Bu dönemde görülen genital atrofi ve uterin prolapsus gibi anatomik değişiklikler göz önüne alındığında, bu oranın yüksekliği normal kabul edilebilir. Öte yandan, idrar yolları ve mesane enfeksiyon olasılığı, idrar kaçırma korkusu veya gerçekten kaçırma, kadınların cinsellikten uzaklaşmasına neden olur.

Çalışmaya alınan kadınların % 69,9’u hafiften çok güçlüye kadar değişen derecede cinsel yaşamlarından memnun oldukları yanıtını verdiler. Kadınların % 82,9 daha fazla cinsel temasta bulunmak istemiyorlardı. Kadınların % 71,2 oranında cinsel isteklerinde azalma olduğu yanıtı da yukarıdaki diğer sorulara verilen yanıt ile paralellik gösteriyordu. Bununla birlikte, “Cinsel aktivite isteğinde artma oldu mu?” sorusuna hayır yanıtını verenlerin oranı % 93,5 idi. Aynı soru eşleri için sorulduğunda daha fazla cinsel birliktelik isteme oranı % 58,8 olarak bulundu (Tablo 19).

Tüm bu sorulara verilen yanıtları değerlendirdiğimizde, sosyokültürel nedenlerle genç erişkinlikten itibaren, cinsel aktiviteden uzak durmayı yeğleyen kadınlar için menopoz sonrası dönem cinsel kaçınmaları kolaylaştırıyor, bir ölçüde meşrulaştırıyor olabilir. Muhtemelen, ileri yaşlarda evliliğin içinde, cinselliği bir görev olarak gören çoğunlukla da menopoz döneminde, kendini cinsel görev sorumluluğundan “emekli”

eden kadının, bu durumu cinsel yaşamdan uzaklaşmak için bir fırsat olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Artık eşinden arkadaşlık ve şefkat beklediği bir döneme adım attığını düşünen kadınlardan farklı olarak erkekler için cinsellik ilişkisel değil haz odaklı olmaktadır. Bu nedenle erkekler eskisinden daha az da olsa kendilerini hala potent

görmek istemekte ve cinselliği talep etmektedirler. Eşlerinin cinsel yaşamlarından mutsuzlukları sorulduğunda çalışmaya alınan kadınların % 60’ı eşlerinin değişen derecelerde mutsuz oldukları yanıtını verdiler (Tablo 19). Bu soruya verilen yanıtın, eşlerin kendi fikri olmayıp, kadının eşi hakkında düşündüklerini yansıttığını göz önüne alırsak, kadınların çoğunun menopoz sonrası eşlerini memnun edemediklerini düşündüklerini söyleyebiliriz.

“Cinsel ilişki sırasında ağrı veya başka problemler yaşıyor musunuz?” sorusuna kadınların % 68,2’si hayır yanıtını verdi. Bu soruyla ilişkili olarak, kadınlara cinsel ilişki sırasında yeterince ıslanma olup olmadığı sorulduğunda % 74,1 oranında ıslanma olduğu yönünde olumlu yanıt verilmiştir ( Tablo 19).

Yetersiz ıslanma hormonal değişikliğin sonucudur. Cinsel isteksizlik anlamına gelmez. Hormon replasman tedavisi ile düzeltilebilir. Bizim çalışmamızdaki kadınların çoğunluğu normalden kilolu olduğu için, testosteronun periferik yağ dokusunda aromatizasyonu sonucu östrojene dönüşüm daha fazla olacağından, vajinal kuruluk ve

Yetersiz ıslanma hormonal değişikliğin sonucudur. Cinsel isteksizlik anlamına gelmez. Hormon replasman tedavisi ile düzeltilebilir. Bizim çalışmamızdaki kadınların çoğunluğu normalden kilolu olduğu için, testosteronun periferik yağ dokusunda aromatizasyonu sonucu östrojene dönüşüm daha fazla olacağından, vajinal kuruluk ve