• Sonuç bulunamadı

B. XX Yüzyılda Azerbaycan Edebiyatı

1.3. Refail Oğuztürk Dağlı’nın Eserleri

1.3.1. Kitapları

1.3.1.3. Cennet Kapıları

Cennet Kapıları, yazarın üçüncü kitabıdır. Elimizde bulunan ve üzerinde çalıştığımız kitap, ikinci baskı olup, 2016 yılında Bakü’de Hazar Üniversitesi Neşriyatında 208 sayfa olarak basılan ve çeşitli gazel, şiir ve poemalardan meydana gelen önemli bir eserdir. Kitabın ilk baskısı ise yine Bakü’de 2006 yılında yapılmıştır. Cennet Kapıları kitabında 15 gazel (gazel başlığı altında şiir), 11 şiir ve 6 poema bulunur. Kitapta sırasıyla önce gazeller, daha sonra şiirler ve en son olarak da poemalar yer alır.

Eserde ‘’Tar, Haber Oldu, Bir Söz De…, Güzelim, Olur, Gözün Aydın Ki…, Yetmez Sana, Sahmana Düşer (Yoluna Girer/ Düzene Girer), İdrakın Hükmü, Hızı, Aşığız, Azerbaycan Vahid Gerek (Azerbaycan Bir Gerek), Sesi olmaz, Görünür ve Ümidim Var’’ adında derin felsefe ve ince duygularla yazılmış gazeller yer alır. Gazellerde genel anlamda, Azerbaycan, birlik, Allah, Allah’ın birliği ve hikmetleri, Kur’an-ı Kerim, İslam dini ve İslam dinin güzellikleri, vahdet hasreti, hak, adalet, nefis ve nefisle mücadele, dünyanın faniliği ve geçiciliği, Azerbaycan’ın Hızı bölgesinin tarihi gibi konular işlenir. Şair, genel olarak konularını birlik, Allah aşkı, İslam dinin öğretileri, insanın nefsiyle olan mücadelesi felsefesi üzerine kurar.

Bu gazeller içinde özellikle Tar, Hızı ve Azerbaycan Vahid Gerek çok önemli bir yere sahiptir. Tar, kelime anlamı olarak birkaç farklı anlama gelir. Tar’ın ilk anlamı, Azerbaycan’da yaygın olarak kullanılan, mızrapla çalınan telli musiki aletidir. Bu anlamından farklı olarak değişik anlamları vardır ancak şairin bu gazelde kastettiği anlam bir musiki aleti olan Tardır. Aynı musiki aletinin Türkmen Türkçesindeki karşılığı ise Dutar’dır. Türkmen Türkçesinde iki telli Türkmen sazına Dutar denir. Oğuztürk, bu gazelinde tarın eşliğinde duygu ve düşünceleri dile getirir. Kalbindeki duyguları, Allah’a

olan sevgisini, Azerbaycan’a olan aşkını tar aracılığıyla ve tara söyleyerek ifade eder. Aslında burada tar önemli bir semboldür. Çünkü tar insanın duygularını nameler ve musiki ile anlatan, insanın kalbindekilerine tercüme olan bir vasıtadır. Tar ile ilgili şiir ve gazel yazmak, Azerbaycan edebiyatında klasik dönemden itibaren bir gelenek olarak devam eder. Birçok şair, yazar tarla ilgili şiir söyler ve duygularını tar sayesinde dışa vurur. Özellikle son dönemlerde Mikayıl Müşfik tar ile ilgili önemli şiirler yazar. Mikayıl Müşfik, üç şiirini tamamen tara ayırır ve bu şiirlerinde tarı anlatır. Ayrıca on iki şiirinde ise tara değinir ve tardan bahseder. Böyle usta sanatkârların tar ile ilgili şiir ve gazel söyledikten sonra ve artık tar ile ilgili pek bir şeyin söylenemeyeceği bir dönemde Refail Oğuztürk Dağlı, tarı anlatan bir gazel yazar. Bundan dolayı bu gazel önemli bir yere sahiptir. Ayrıca eserde yer alan Hızı ve Azerbaycan Vahid Gerek gazelleri de önemli bir yere sahiptir. Hızı gazelinde şair, asıl vatanı ve ata baba yurdu olan Hızı’dan bahseder ve Hızı’nın güzelliklerini tasvir eder. Hızı’nın tarihini, Azerbaycan Türk tarihinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu şiirsel bir dille anlatan şair, Hızı’ya karşı olan gönülden bağlılığını en içten gelen duygularıyla ifade eder. Azerbaycan Vahid Gerek şiirinde ise Azerbaycan’da birliğin ne kadar gerekli ve vacip olduğunu şiirsel ifadelerle dile getirir. Zaten şairin temel konularının başında birlik ve bir olmak gelir. Şair, bu şiirinde ve başka şiir ve poemalarında Azerbaycan Türkleri arasında birliğin kurulmasını ve bütün Türklerin tek yumruk olması gerektiğini her fırsatta dile getirir ve bunu en içten gelen duygularıyla arzu eder.

Eserde ‘’Papag (Başlık, Kalpak), Düzelen Zad Değil (Düzelen Şey Değil), Şayet Deseler, Muallim (Öğretmen), Tapmaca (Muamma, Üstü Kapalı Söz, Eleştiri), Muallim ve Talebe (Öğretmen ve Öğrenci), Yuhu (Uyku), Bakıma (Bakü), İlk Bahar, İlk Muhabbetim ve Yeni Takvim Yılı’’ adında özellikle eleştiri konulu, toplumdaki ayrılıkları açıkça gösteren ve İslam’ın güzelliklerini işleyen satirik tarzda yazılmış on bir şiir vardır. Bu şiirlerin çoğunluğu satirik tarzdadır ve konu bakımından bu şiirlerde eleştiri ön plandadır. Özellikle Düzelen Şey Değil, Şayet Deseler, Muallim, Tapmaca, Muallim ve Talebe, Uyku şiirlerinde toplumun bozuk yönleri, toplumda yaşanılan adaletsizlikler, cehalet, bilmin ve ilmin eksikliği, rüşvet gibi konular ağır ve sert bir dille eleştirilir. Şair, bu şiirlerle toplumun aksayan ve bozulan yönlerini, toplumsal olayları şiirsel bir dille eleştirir.

Oğuztürk, Düzelen Zad (Şey) Değil şiirinde rüşvet, ilim, eğitim ve âlimler ile ilgili eleştirilerini şu mısralarla ifade eder:

Hamımızı sen ağır salacaqsan zillete, Buyur! Yazırsan ki sen, şer ataraq millete, Guya ki, mektebliler diplom alır rüşvete, Tedris o tedris deyil, ustad o ustad deyil. Birce sensen ağıllı! Sen düşünen zad deyil!

Men ölüm, şair lele, felsefen abad deyil! (Cennet Kapıları, s:21)

Şair, Şayet Deseler şiirinde halkın öz âdet, gelenek, görenek ve ananelerinden uzaklaştığını ve toplumun giderek yozlaştığını şu sert ifadelerle eleştirir:

Vardırmı gören cahanda bir özge eyalet, Yad âdete duysun nu qeder sevgi, mehebbet, Övladını qoysun babanın irsine hesret?! Zenn etme ki, ünvan bizim ünvandır, inanma!

Şayet deseler-ölke müselmandır-inanma! (Cennet Kapıları, s:23) Hergah, camaat, sapmasaq öz âdetimizden,

Olmaz gözeli kürrede öz milletimizden. Artar bire-min qat gücümüz vehdetimizden, Bir kes de-tek-tek gezen aslandır-inanma!

Şayet deseler-ölke müselmandır-inanma! (Cennet Kapıları, s:24)

Oğuztürk, Tapmaca şiirinde ise rüşvet hakkındaki sert ve ağır eleştirilerini şu dizelerle dile getirir:

Nece şeydir ki, bu şey-verdi qol-qanad yalana? Nece şeydir ki, ‘’heyirdir’’ verene hem alana? Hansı mechuldur o ki, melum olandan bu yana, Döndü efsanelere, itdi heqiqet, qadası?!

Ona dair sürünür cümle cemmiyet, qadası! (Cennet Kapıları, s:26) Bu hemendir, işleyib qanımıza, canımıza,

Bir vedre barıt qoydu bir tike vicdanımıza. Sapdırıb bizleri yoldan, dönüb imanımıza, Nedir e?!.. Tapmacama versene qiymet, qadası! Sene ‘’hörmet’’, sene zehmet, mene minnet, qadası!

Ona dair sürünür cümle cemmiyet, qadası! (Cennet Kapıları, s:26)

Şair, Uyku şiirinde ise toplumsal kurumların bozulduğunu ve bu kurumların artık görevlerini yerine getirmediklerini şu dizelerle eleştirir:

Bir hestahana görmüşem… gül-çiçek hendever, Hey çıhır darvazasından nicat tapmış desteler, Kasıbdır ya varlıdır-esla seçilmir hesteler, Çetinliksiz, rüşvetsiz, müfte tebabet görmüşem! Neyleyim? Berk yatmışam, böyle revayet görmüşem,

Keçsin Allah günahımdan, yurdu Cennet görmüşem! (Cennet Kapıları, s:29) Son olarak şair, yine Uyku şiirnde adalet, mahkeme ve adaleti tesis eden hâkimler konusundaki eleştirilerini şu ifadelerle dile getirir:

Mehkeme iclasında bakdım edalet cengine, Hâkimler mehel qoymur pula, ‘’dayılar’’ zengine, Mehkeme bir musiqiymiş qanunun ahengine, Ay kişi, qalip çıhıpdır haqq-edalet görmüşem!

Neyleyim?... Berk yatmışam, böyle revayet görmüşem,

Keçsin Allah günahımdan, yurdu Cennet görmüşem! (Cennet Kapıları, s:29) Eleştiri konusu, şairin şiirlerinde önemli bir yer sahiptir. Şiirlerde yöneticiler, yöneticilerin eksiklikleri ve halka karşı yanlış tutumları da eleştiriden nasibini alır. Aslında bu durum bir şair, yazar veya fikir adamı için önemli bir görevdir. Şairler,

yazarlar, fikir adamları, aydınlar topluma yol gösteren, topluma ışık tutan ve örnek olan önemli şahsiyetlerdir. Bundan dolayı Oğuztürk de Çağdaş Azerbaycan edebiyatının bir şairi, yazarı, fikir adamı ve aydını olarak bunu bir görev bilip, Azerbaycan toplumundaki yanlışları, eksik yönleri, yöneticilerin halka karşı olumsuz tutumlarını sert bir dille eleştirir. Böylelikle bir sanatçı olarak topluma karşı olan vazifesini yerine getirir.

Kitabın devamında ‘’Adil Şah, Şeyhin Galibiyeti, Hakani Şirvani ve Tacir, Rüşvetkâr ve Mümin, Cennet Kapıları ve Mukaddes Görüş’’ adında toplam altı poema vardır. Bu poemalardan Cennet Kapıları ve Mukaddes Görüş hacim olarak geniş ve uzun olmalarına rağmen diğer dört poema ise kısadır. Poemalarda genel olarak dinî konular ve değerler, adalet, rüşvet, insanın nefsi ile mücadelesi, ilmin gerekliliği, helal ve haram gibi kavramlar işlenir. Dinî bilgiler eleştiri ve sembolik tarzda insanlara anlatılır ve insanların doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmeleri sağlanır.

Kitapta yer alan ilk poema, Adil Şah’tır. Adil Şah poemasının ana teması adalettir. Poemada adalette ilgili ibretlik bir olay anlatılarak önemli mesajlar verilir. Oğuztürk’e göre, devleti yönetenler ve devlet erkânında önemli makamlarda bulunan kişiler her zaman adil olmalı ve adaleti tesis etmelidir. Adaletle yönetilen bir ülkenin veya devletin vatandaşları da mutlu olur ve barış içinde yaşar. Şaire göre, devlet adamları ve özellikle devleti yönetenler herkese adil davranmalıdır. Adaletle yönetilmeyen devlette hırsızlık, rüşvet, yalan, dolandırıcılık ve zulüm alıp başını gider. Bundan dolayı bir devletin temeli ve ana prensibi adalettir. Adalet konusunun işlendiği önemli kitaplardan biri de Kutadgu Bilig’tir. İslami devrin ilk eseri olan Kutadgu Bilig’te adalet teması ayrıntılı bir şekilde işlenir. Özellikle ideal yönetici tipi tasvir edilir ve bir yöneticinin her zaman adaletli davranması gerektiği dile getirilir. Yöneticiler, adaletli oldukları sürece var olabilirler ve hükümranlıklarını ayakta tutabilirler. Zaten Kutadgu Bilig sözünün asıl anlamı ‘’Devleti Yönetme Bilgisi’’ dir.

Adil Şah poeması, adaletsizliği, rüşveti, devleti yönetenlerin durumunu hicivli bir dille anlatan küçük bir poemadır. Özellikle devlet adamlarının, hakanların, hanların, şahların, valilerin, hakîmlerin adaletli olmalarını ve yönettiği insanlara adaletli davranmaları gerektiğini anlatan hikâye tarzında yazılmış bir şiiridir. Şaire göre adalet, bir devletin temelidir. Adalet ile yönetilmeyen bir devlet er geç yıkılır. Ülkesini, devletini ve milletini adaletle yöneten yönetici, ideal yönetici tipidir. Yani adaletli bir siyaset yürüten, milletini barış içinde yaşatan, herkese adil bir şekilde davranan ve hak ve adaleti

her şeyin üstünde tutan devlet adamı ideal bir yöneticidir. Eğer yöneticiler adil olurlarsa yönettikleri devletin gücü ve kudreti atar. Bu durum, devleti diğer devletler ve ülkeler arasında önemli bir yere getirir. Çünkü ‘’Adalet mülkün temelidir.’’

Poemada şair, devleti yöneten kişilerin sorumluluklarını ve görevlerini, anlattığı ibretlik olayla güzel bir şekilde ifade eder. Örneğin şaire göre, bir hanın veya devleti yöneten kişinin görevlerinden biri de yönettiği ülkeyi bayındır hale getirmektir. Yani ülkede yollar, köprüler, hastaneler, halkın yararlanabileceği sosyal kurumlar yapmaktır. İyi bir yönetici, her zaman halkına hizmet eder ve halkının faydasına olan işler yapar. Ülkesini bayındır hale getirerek halkının refah seviyesini yükseltir. Ayrıca bir yöneticinin özelliklerinden bir diğeri de, halkına değer vermek ve halkının hangi konuda olursa olsun şikâyetlerini dinlemektir. Halk, adil olmayan, milletine hizmet etmeyen, rüşvet alan, rüşvetsiz iş görmeyen bir yöneticiden doğal olarak şikâyetçi olur veya yöneticinin herhangi bir yanlışından dolayı onu eleştirebilir. Bir yönetici bunu anlayışla karşılamalıdır. Akılla ve sabırla hareket etmeli ve adil bir karar vermelidir.

Oğuztürk’e göre yöneticilerin vasıflarından biri de haksız kazanç elde etmemektir. Bir yönetici asla rüşvet almamalı ve rüşvetle iş görmemelidir. Ancak poemada anlaşıldığına göre yöneticiler, valiler, hakîmler, hanlar rüşvet alır ve haksız kazanç elde ederler. Şairin sadece bu poemasında değil, diğer şiir ve poemalarında da üzerinde önemli durduğu konuların başında rüşvet gelir. Şair, şiirlerinde rüşvet konusunu ibretlik olaylar anlatarak eleştirel bir şekilde dile getirir. Çünkü yöneticiler rüşvet alır ve halkı soyar. Artık durum öyle bir hal almıştır ki rüşvetsiz hiçbir iş hal olmaz. Özellikle rüşvet ve haksız vergi halkın ellerine ve ayaklarına vurulmuş bir prangadır. Şair, bu durumu şu mısralarla ifade eder:

Varlı memurlarçın vardır ‘’edalet’’,

Çünki hakîmlere verirler rüşvet. (Cennet Kapıları, s:38)

Şair, bu sözleriyle sadece varlıklı, zengin ve güçlü insanlar için adalet olduğunu vurgular. Çünkü bu kimseler, devlet memurlarına rüşvet vererek onları satın alırlar. Ancak güçsüz ve yoksul kimseler için ise maalesef adalet yoktur. Çünkü onların ne parası ne de gücü vardır. Şairin şiirlerinde ve poemalarında işlediği konular evrensel konulardır ve bütün insanlığın ortak sorunlarıdır. Bu tür sorunlar her dönem var olmuş ve günümüzde de devam etmektedir.

Poemada yönetici olan bir valinin halka adil bir şekilde davranmaması, halktan zorla rüşvet ve vergi alması, halkına zulüm etmesi eleştirel bir dille anlatılır. Ancak bu duruma, kolay kolay kimse ses çıkaramaz. Çünkü halk, validen korkar ve bundan dolayı onu şikâyet edemez. Şikâyet etmek veya bu haksız düzene karşı çıkmak isteyenler hemen öldürülür. Ancak en son, valinin daha önce dergâhında kovduğu önemli bir din adamı ve âlim valiyi şaha şikâyet eder. Bu şikâyet şahı çok şaşırtır. Çünkü valiyi o makama kendisi atamıştır. Fakat şah, bu şikâyeti derhal değerlendirip valiyi hemen görevden alır. Poema valinin ibretlik sonu ile biter. Poemada haksızlık yapan, adaletsiz davranan kişi tek vali değildir. Vali ile beraber devleti yöneten diğer kişilerin de validen kalır bir yanları yoktur. Valinin etrafındaki yöneticiler ise sadece ve sadece valiye yaranmak için ellerinden gelen her şeyi yapar.

Aslında vali önceleri şehri ve halkı hak ve adalet ile yönetir. Ancak daha sonra tamahkâr olması yani başka şeylere tamah etmesi onu bir zalime çevirir. Şaire göre paraya, makama, şana, şöhrete, kadına, içkiye tamah etmek insanı doğru yoldan çıkarır ve bir zalime döndürür. Bu tip insanların ve yöneticilerin para, makam, mevki, şöhret, kadın için yapamayacakları hiçbir şey yoktur. Şehri yöneten vali, işte bu insanlardan sadece biridir.

Poemada hakîmler de eleştiriden sert bir dille nasiplerini alır. Şaire göre, bir devlette adaletin asıl temsilcileri hakîmlerdir. Gerçek adalet, hakîmlerin iki dudağı arasındadır. Ancak poemada hakîmler rüşvet alan ve sefa içinde yaşayan tipler olarak karşımıza çıkar. Hakîmler sözde adaleti sağlamak için halktan rüşvet alır. Aldıkları bu rüşvetlerle zevk ve sefa içinde bir hayat sürerler. Şair, bu durumu şu dizelerle ifade eder:

Evvel hakîmlere bir salaq nezer, Rüşvet her birinin ömrünü ‘’bezer’’, ‘’Hayır’’ deyib her vakt rüşvet güdürler, Eyş-işret içinde heyat sürürler.

Bunlar ki bu qeder haram yeyerler,

‘’Sence’’ edaletten ne derk ederler? (Cennet Kapıları, s:42)

Görüldüğü gibi hakîmlerin rüşvet aldıkları ve rahat bir hayat yaşadıkları hicivli bir dille anlatılır. Doğal olarak şair, şu soruyu sorar: ‘’Bu kadar haram yiyen ve harama

bulaşmış kişiler, sizce adaletten ne anlarlar?’’ Sonuçta haram ile helalı karıştırmış, görevi için halktan rüşvet almış bir kişinin adalet terazisi düzgün olamaz ve adil bir şekilde karar veremez.

Oğuztürk, poemada genel olarak şu düşünceleri okuyucuyla paylaşır. Eğer bir ülkede adalet olmazsa, halk fakirlik içinde yaşarsa, insanlar bir ekmeğe bile muhtaç edilirse doğal olarak o ülkede her şey değişir ve bütün dengeler bozulur. Böyle bir durumda toplumsal yapı, ahlak, değerler, kültür tamamen değişir ve toplumsal düzen yerle bir olur. Sonuçta toplumda hırsızlık, rüşvet, ahlaksızlık gibi kötü olaylar yaşanmaya başlar. Böyle durumlarda iyi bir yöneticinin rolü çok büyüktür. Eğer yönetici, ülkesinde adaleti tesis ederse, kanunları belirler, halkını belirlediği kanunlara göre yönetirse ve kanunlara aykırı davrananları cezalandırırsa hiçbir sorun çıkmaz. Şaire göre devlet ve devleti yönetenler, her zaman liyakat sistemine dikkat etmelidir. Her makama işini iyi bilen ve yapan, en önemlisi de o makama layık olan kişiler getirilmelidir. Çünkü bir şeye malik olmakla, layık olmak aynı şey değildir. İnsan bir şeyi çok isteyebilir, ancak öncelikle ona layık olmalıdır. Bundan dolayı yöneticiler, yönetimde bilgili, tecrübeli ve layık kişilere yer vermelidir.

Kitapta yer alan ikinci poema Şeyhin Galibiyeti adlı şiirdir. Buradaki galibiyet, insanın en büyük düşmanı olan nefsine karşı kazanmış olduğu bir galibiyettir. Poemada insanın nefsi ile olan mücadelesi anlatılır. Oğuztürk’e göre insanın nefsine karşı verdiği savaş, dünyanın en büyük savaşı ve bu savaş sonucunda kazanılan galibiyet ise dünyanın en büyük galibiyetidir. Poemada nefis mücadelesinin yanında, birçok dinî değer anlatılır ve insanlara bu konuda çok önemli öğütler verilir.

Bu konulardan biri, toplumda önemli bir yere sahip olan ve değer gören âlimlerin özellikleridir. Şaire göre, bir âlimin en büyük özelliği bilgili olmak ve okumaktır. Âlim okumalı, bilgi sahibi olmalı ve kendini geliştirmelidir. Bir âlimin en büyük kaynağı kitaptır. Kitapsız âlim olmaz. Dinimizin ilk emri, Hz. Peygambere gelen ilk emir ‘’İkra’’ yani okudur. Okumak, Allah tarafından bütün insanlığa verilen bir emirdir. Şaire göre okumak; düşünmek, aklı kullanmak, nefse kul olmamak, araştırmak ve sorgulamaktır. Çünkü Allah, bunları yapmak için bize akıl ve irade vermiştir. Allah, bizi bunları yapmaya muktedir bir şekilde yaratmıştır. Bundan dolayı okumak, araştırmak, ilim yapmak, bilimle uğraşmak Allah tarafından her kadın ve erkeğe emredilmiştir.

Şairin Şeyhin Galibiyeti poemasında, işlediği dinî konuların başında oruç gelir. Şaire göre oruç, Allah tarafından bize bahşedilen bir hikmettir. Ramazan ayı, bütün aylardan daha değerli ve daha önemli bir yere sahiptir. Çünkü bu ayda Kur’an-ı Kerim inmiştir. Oğuztürk’e göre, orucun insanlar için birçok faydası vardır. Özellikle sağlık açısından orucun faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Müslümanlar için oruç tutmak ve oruç ibadetini yerine getirmek farzdır. Şair, poemada orucun faydalarını tek tek anlatarak insanlara dinî bilgileri ve İslam dininin gereklerini tebliğ eder. Şaire göre orucun en büyük faydalarından biri, insanın nefsini terbiye etmesidir. İnsan, oruç sayesinde nefsine karşı bir mücadele başlatır. İnsan, oruç tutarak açlıkla nefsini ve bedenini terbiye eder. Böylelikle hem ruhi hem de bedeni olarak sağlamlığa kavuşur. Tabi ki en önemlisi insanın manevi ve ruhi sağlamlığıdır. İnsanın bedenin birçok şeye ihtiyacı olduğu gibi ruhunun da ihtiyacı vardır. İnsan, ruhun ihtiyaçlarını zamanında ve yerinde karşılamalıdır. Eğer beden hasta düşerse iyileşir ancak ruh hasta olursa ölür. Oruç, insanı birçok kötü alışkanlıktan korur ve uzaklaştırır. Böylelikle insan nefsine sahip çıkar ve hükmeder.

Şairin poemada işlediği diğer bir konu da yardımlaşmadır. Yardımlaşma hem dinimizin hem de insan olmanın bize gerekli kıldığı bir şeydir. Şaire göre bir insan, ihtiyacından fazlasını yardım olarak vermelidir. Ama bu yardımlaşma insanın yakın çevresinden başlamalı ve uzağa doğru gitmelidir. Şaire göre insan, önce annesine, babasına ve kardeşlerine yardım etmelidir. Daha sonra akrabalarına ve komşularına yardım etmelidir. En sonunda ise yetimlere, öksüzlere, dilencilere, yolculara, gerçekten yardıma muhtaç olanlara ve tanımadıklarına yardım edebilir. Yani yardımlaşmak, aileden başlamalı ve devam etmelidir. Şaire göre, yardıma muhtaç kişilere biz yardım etmesek de onlar hayatlarını devam ettirirler. Çünkü onların rızkını da veren Allah’tır. Ancak bu düzeni insanlar bozar. Bazı insanlar fakirin, yoksulun, yetimin rızkını çalıp yer. Bundan dolayı şair bize, ne olursa olsun yardıma muhtaç insanlara yardım etmemizi öğütler.

Ayrıca şaire göre yardımlaşma, sadaka verilerek de yapılabilir. Oğuztürk, özellikle sadaka vermenin öneminden bahseder. Sadaka sadece maddi şeylerden verilmez. Manevi şeylerin de sadakası olur. Örneğin, ilmin sadakası vardır, belki de verilen sadakaların en değerlisidir. İlmin sadakası, insanın bildiğini başkalarıyla paylaşması ve onlara ilim yolunda yardımcı olmasıdır. Bilgiyi paylaşmak, ilmin değerini kat kat arttırır. Böylelikle hem bilgi paylaşılır hem de ilim çoğalmış olur.

Poemada bu konuların yanında iman, namaz, merhamet gibi dinî konulardan ve değerlerden de bahsedilir. Ancak poemanın temel konusu, nefis ve insanın nefsine karşı verdiği mücadeledir. Oğuztürk’e göre, nefse hükmeden şey şeytandır. İnsan nefsi ile mücadele ederken aslında nefse hükmeden ve nefsi yönlendiren şeytanla mücadele eder. Şeytan, nefis aracılığıyla insanın üzerinde hâkimiyet kurmak ve insanı her zaman yönetmek ister. Bazı insanlarda şeytan galip gelir ve nefis şeytanın kulu ve kölesi olur.

Benzer Belgeler