• Sonuç bulunamadı

Cennet Ashabının Bir Araya Gelip Konuşmaları

BÖLÜM 3: CENNET VE CENNETLİKLERE SUNULAN NİMETLER

3.16. Cennet Ashabının Bir Araya Gelip Konuşmaları

“Etraflarında kendi hizmetlerine tahsis edilmiş, sedef içinde saklı inci gibi

pırıl pırıl civanlar dolaşır.”396

Ayette "ğılmanun lehum" buyrulmayıp "ğılmânuhum" buyrulsaydı onların dünyadaki hizmetçilerinin Cennette de onlara hizmetçi yapılacağı zannedilebilirdi. Hâlbuki Cennete giren herkes dünyada onu hak ettiğinden dolayı Cennete girecektir. Dünyada hizmetini yaptığı kimseye, Cennete girdikten sonra da hizmet etmesine hiçbir sebep yoktur. Dünyadaki bir hizmetçi, iyi amelleri sebebi ile Cennette, hizmet ettiği adama göre daha yüksek mertebede de olabilir. Bu bakımdan "ğılmanun lehum" buyrularak o yanlış anlamaya fırsat bırakılmamıştır.

Bu ifade, Cennette onlara hizmet için tahsis edilmiş erkek çocuklar olacağına açıklık getirmiştir. Hem de onlar Cennet ehline altın kadeh ve tepsilerle Cennet nimetlerini ikram etmekle görevlendirilmişlerdir397.

3.16. Cennet Ashabının Bir Araya Gelip Konuşmaları

Tatlı ve sevimli Cennet sahnesinin atmosferini tamama erdirmek için yüce Allah, aralarında geçen sohbetlerini, geçmişlerini yad etmelerini ve gark oldukları nimet, güzellik, bolluk, rahatlık, hoşnutluk ve emniyetin sebeplerini

394 İnsan Suresi, 76/19.

395 Bkz, Tur Suresi, 52/21.

396 Tur Suresi, 52/24.

birbirlerine sıralamalarını yansıtmakta ve canlandırmaktadır. Ve gönüllere bu nimetin sırlarını açıklamakta ve onlara bu nimete götüren yolu göstermektedir:

َنﻮُﻟءﺎَﺴَﺘَﻳ ٍﺾْﻌَﺑ ﻰَﻠَﻋ ْﻢُﻬُﻀْﻌَﺑ َﻞَﺒْﻗَأَو

.

َﻦﻴِﻘِﻔْﺸُﻣ ﺎَﻨِﻠْهَأ ﻲِﻓ ُﻞْﺒَﻗ ﺎﱠﻨُآ ﺎﱠﻧِإ اﻮُﻟﺎَﻗ

.

ُﻪﱠﻠﻟا ﱠﻦَﻤَﻓ

ﺎَﻨْﻴَﻠَﻋ

ﺎَﻧﺎَﻗَوَو

ِمﻮُﻤﱠﺴﻟا َباَﺬَﻋ

.

ُﻞْﺒَﻗ ﻦِﻣ ﺎﱠﻨُآ ﺎﱠﻧِإ

ُﻢﻴِﺣﱠﺮﻟا ﱡﺮَﺒْﻟا َﻮُه ُﻪﱠﻧِإ ُﻩﻮُﻋْﺪَﻧ

.

“Birbirlerinin yanına gelip şöyle sorup sohbet etmeye başlarlar.

Biz dünyada, ailemiz içinde iken sonumuzdan endişe ederdik. Ama şükürler olsun ki Allah bize lütfetti ve bizi, o kavuran ateşten korudu.

Çünkü biz daha önce Allah’a dua ve ibadet eder, bizi ateşten korumasını niyaz ederdik. Gerçekten O, berr’dir, rahîmdir (hayırların kaynağıdır,

merhamet ve ihsanı boldur)”398

O halde bu nimetlerin sırrı, onların bu günden sakınarak hayat sürdürmüş olmalarıdır. Rabbleri ile karşılaşmanın korkusunu içlerinde duyarak hayat sürmeleridir. Rabblerinin hesaba çekmesinden korkarak yaşamalarıdır. Ve nihayet insana aldatıcı emniyet hissi veren, insanı oyalayıp meşgul eden ailelerinin arasında yaşamakla birlikte bunlara aldanmayıp, onlarla meşgul olmamalarındandır. İşte o zaman yüce Allah kendilerine lütfetmiş ve kendilerini yakıp kavurucu zehir gibi vücuda sızan semum azabından korumuştur. Semum çok sıcak rüzgâr demektir399. Bu kelimeyle anlatılmak istenen, vücudun içine işleyen, zehirli, sıcak, samm denilen Cehennemden yükselecek olan yakıcı alevlerin sıcak rüzgârlarıdır. Burada zikri geçen azaptan maksat, Cehennem ateşi veya buna benzetilen korkunç dünya hayatıdır400. Yüce Allah kendilerinin takvalarını, korkularını ve huşularını bildiği için kendi katından bir lütuf ve ihsan olmak üzere onları korumuştur. Onlar bunu bilmektedirler. Onlar ulu Allah'ın fazlı ve ihsanı olmadan sadece amelin insanı Cennete sokamayacağını bilmektedirler. Amelin, insanın olanca gücünü harcadığına, kulun yüce Allah'ın katındaki şeyleri arzu etmiş

398 Tur Suresi, 52/25-28.

399 Mvdudî, Tefhim, V, 28.

olduğuna tanıklık etmekten öte bir fonksiyonunun olmadığını da bilmişlerdir. İnsanı Allah'ın ihsanına layık kılan da işte budur.

Onlar Allah'tan çekinip korkmalarının yanında O'na dua etmektedirler:

"Biz bundan önce yalnız O'na yalvarırdık."

Ve onlar, Allah'ın kullarına karşı ihsan ve rahmetinin olduğunu bilmekteydiler:

"Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur O."401

Böylece nimet diyarında, ikrama eren kurtulmuşlar zümresinin kendi aralarındaki fısıltılı konuşmalarından, oraya ulaşma yollarının sırrı ortaya çıkmış oluyor.

Cennettekiler boş ve yalan söz söylemedikleri gibi işitmezler de:

“Orada ne boş bir söz ve ne de yalan işitirler.402 Sadece selam ve selamet

sözleri duyarlar. Orada ziyafetleri sabah akşam kendilerine sunulacaktır.”403

Bir de bu nimetlere ek olarak, kendilerine, vicdanın tadına vardığı ve aklın kavrayabildiği bir atmosfer sağlanmıştır. "Orada ne boş bir söz ve ne de yalan işitirler." Orada yaşadıkları hayat, boş sözlerden ve tartışmanın eşlik ettiği inkârcılıktan korunmuş bir hayattır. Çünkü gerçek, üzerinde tartışmaya ve inkâr etmeye ve içinde hiçbir yarar olmayan boş söze yer olmayacak kadar apaçık ortadadır. Bu öyle bir yücelik öyle bir doyumdur ki tam edebiyat yurduna layıktır.

Yine Cennetlikler birbirlerinden dünyada iyi tanıdıkları yakın ve akrabalarını da sorarlar:

“Birbirleriyle sohbete girerler.

Derken biri der ki: “Sahi, benim de yakın bir arkadaşım vardı.

401 Tur Suresi, 52/28

402 Nebe Suresi, 78/35.

Yanıma gelir, iğneli iğneli “Sen de mi,” derdi, “bu masala inananlar arasında yer alıyorsun? Yani biz ölüp çürümüş kemik, toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilip hesap vereceğiz, buna da inanılır mı?”

“Şimdi ister misiniz onu size göstereyim?” dedi. Onlar da arzu edince, derhal bir tarama yapıp onu Cehennemin tam ortasında buldu.

“Vallahi,” dedi “nerdeyse beni de düştüğün o helâke sürükleyecektin!

Rabbimin hidayet nimeti yetişmeseydi, eli kolu kelepçeli getirilip o azaba atılanlardan olacaktım!”

Sonra Cennetteki arkadaşlarına dönerek: “O ilk ölümümüzden sonra artık bize burada ölüm olmayacak değil mi, o azap bize hiç ulaşmayacak değil mi?

Ne güzel! Şükürler olsun! İşte kurtuluş, işte büyük başarı diye buna derler.

Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!”404

Yüce Allah’ın âhirette ve onun başlangıcı olan öldükten sonra dirilmeye inanmayan kişi ile buna inananın arkadaşlığını örnek vermesi manidardır. Bu farklı inanca sahip olanların konuşması, âhirette intikal edecek, orada bile söz konusu edilecektir. Yasin Suresi’nde de benzer bir diyalog aktarılmaktadır405.

Cennetlik olan arkadaşının, onu Cehennemin ortasında görmesi, Cennet ile Cehennemin birbirine çok yakın oldukları anlamına gelmektedir. Zaten A’raf Suresi 44–50. ayetlerine baktığımızda, Cennet ile Cehennemin arasında bir perdenin olduğu, Cennetlikler ile Cehennemliklerin birbirleriyle konuşacağı anlaşılmış olacaktır.

“Helak edecektin.” ifadesinden anlıyoruz ki, öldükten sonra dirilmeyi ve âhirette ilk sorgulamayı inkâr eden kişi, mümin olanı etkileyip yoldan çıkarmak durumunda idi. Müslüman olan pasif, inkar eden ise aktif olduğu için, onu imana davet etme yerine kendisi ondan etkileniyordu.

404 Saffat Suresi, 37/50–61.

Diğer taraftan bu ayetler, müminlerin inançlarını korumaları gerektiğini ve bu korumanın bazı ortamlarda çok zor olduğunu göstermektedir. Yemin ile birlikte “neredeyse” ifadesinden bu zorluğu çıkarmaktayız. Demek ki, insan insanı Cehenneme götürecek derecede etkileyebilmektedir.

Netice olarak diyebiliriz ki, arkadaş grubu bazen akan bir sel durumuna gelebilir; gruptaki kişilerin iradelerini ellerinden alabilir ve o kişiler akıntıya karşı duramazlar. Gruba hâkim olanların inancı ve görüşü, grubun tamamını etkileyebilir. Grubu teşkil eden kişilerin iradeleri küçülüp etkinlikleri arttıkça grup dinî inançlarından daha değerli hale gelebilir. Bu bir dinî grup olabilir; o zaman grup başkanının görüşü her şeyin önüne geçebilir. Böylece onun etrafındaki iradesi ellerinden alınmış olanlar; o kişinin görüşünü din olarak görmeye başlar. Eğer grubun önde geleni, inançsız ise iradesini ona teslim edenleri inkâra doğru sürükleyecektir. İşte ayette bu durum anlatılmaktadır. Cennetlik olan kişinin, bu etkinin ağırlığını yeminle ortaya koyması da buna delil teşkil etmektedir406.