• Sonuç bulunamadı

16. YÜZYILDA OSMANLI EKONOMİK SİSTEMİNİ ETKİLEYEN

2.1. Ekonomik ve Sosyal Yapı, İç ve Dış Dinamikler…

2.1.2. Celali İsyanları …

16.Yüzyıl Osmanlı Devleti açısından birçok sorunun yaşandığı bir dönem olmuştur. İktisadi bunalımla birlikte Osmanlı Devletinde yaşanan iç huzursuzluklar toplumsal düzenin bozulmasına neden olmuştur. Merkezi hazinenin yaşadığı darlık nedeniyle tekalif-i divaniye denilen vergileri sıkça yükseltmesi köylü üzerinde baskı yaratmıştır. Kapıkullarının ara faizciliğinde ulufesini işletmesi, köylüyü borçlandırarak ürününü düşük fiyattan alması halkı rahatsız etmiştir. Tımarlı sipahilerin köylüyü angaryaya zorlaması, Kadı, Müftü gibi meslek gruplarının köylerde besicilik ve çiftçilik yapmaya başlaması köylüyü rahatsız eden diğer olaylar olmuştur. Ayrıca göçebelerin sürekli yer değiştirmesi köylünün otlaklarına zarar vermiş ve huzursuzluklar artmıştır. Bu sorunlardan bunalan köylü toprağını bırakarak kasaba ve köylere göç etmiştir (Akdağ, 2013: 91-92).

1591-1596 yılları arasında yaşanan kuraklıklar Osmanlı Devletini sarsmıştır. Üstelik Macaristan ile yapılan savaşın kuraklık dönemine denk gelmesi devletin

kaynaklarını bütünüyle etkilemiştir. Kuraklık bittikten sonra asi çetelerin büyümesi ve köylere büyük zararlar vermesi ülkedeki kaos ortamını artırmıştır. Daha sonra bu çeteler birleşerek Celali adını almışlardır (White, 2012: 196-225).

Celali isyanları Osmanlı yönetiminden şikayetçi olan zümrelerin ve Şii eğilimli Türkmen gruplarının Safeviler'in de kışkırtmalarıyla devlete baş kaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış ve 16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir sorun halini almıştır. 1519'da Bozoklu Şeyh Celal adında bir kişinin Tokat’ta isyan etmesiyle başlayan süreçten sonra mahiyeti ne olursa olsun isyanlar Celali isyanı adını almıştır (İlgürel, 1993: 252).

1243’te başlayan Moğol bunalımından itibaren Osmanlı coğrafyasında çift bozanlık görülmekle birlikte bazı dönemlerde artmıştır. İran’da Şah İsmail’in tahta çıkması için Anadolu’daki birçok Alevi genç yeni bir kazanç kapısı olması umuduyla İran’a doğru yol almıştır. Osmanlı Devleti bu gidişleri yasaklamak için önlemler almıştır. I.Selim döneminde tahta zorla geçen Selim’in taht iddiasında bulunan kardeşi Şehzade Ahmet Anadolu’daki bu boş insanları silahlandırıp kullanmıştır (Akdağ, 2013: 109-110)

17.Yüzyıldan itibaren Osmanlı Devletinin dışarıdan kaynaklanan sorunları yanında ülke içinde idari, askeri, ekonomik yapısıyla birlikte eğitim ve tımar sisteminin bozulması yüzyıllardır süregelen dengeleri değiştirmiştir. Kapıkulları ve ulemanın devlete bağlılığı azalmış, taşrada ayanlar etkin bir güç haline gelmiştir (Kodaman, 2007: 13-14).

Eşkıya ve yönetimin baskısı altında ezilen ya da tefecilere borcu olup onlardan kurtulmak isteyen reaya özellikle 1596’dan itibaren topraklarını terk ederek İstanbul’a ve Rumeli’ye kaçmışlardır. Bu çiftbozan grupları sınır kalelerinde asker, yeniçeri, donanmada ise levend olarak görev almak istemişlerdir. Ancak çoğunluğu iş bulamamış, medreselere çok az kısmı kabul edilmiştir. İstihdam edilemeyen gençlerin çoğu imaretlerin etrafında başıboş gruplar oluşturmuştur (İlgürel, 1993: 253). Köylerde tarımla uğraşan gençler şehirlere geldiklerinde vasıfsız insanlar olarak işsiz kalmıştır. 16.Yüzyılda halkın yaşadığı 3 temel sorunu Akdağ şöyle sıralar: genel ahlakın bozulması, hırsızlığın artması, cinayetlerin artması (Akdağ, 2013: 96).

Ekonomik kaynaklar ve artan nüfus arasında görülen dengesizlik işgücünün açıkta kalmasına neden olmuştur. İşsiz kalan bu işgücünün geçim sağlayabileceği alanlar ise; (Belin, 1999: 27-28).

- Orduya katılmak ya da Beylerin yanındaki Kapı Halkına dahil olmak - Kentlere göç ederek ucuz işgücü olarak çalışmak

- Medrese öğrencisi olmak

- Dilencilik yapmak ya da soygunlara karışmak olmuştur.

İlgürel’e göre mezhep mücadelesi şeklinde ve dış tahriklerle başlayan Celali isyanları ilerleyen dönemde devlete karşı olan zümreleri de içine alarak, 17. yüzyılın ilk yarısından itibaren payitahta karşı bir harekete dönüşmüştür (İlgürel, 1993: 255). Ekolojik ve ekonomik koşullar neticesinde biriken sıkıntılarla birlikte ortaya çıkan kuraklık reayanın çaresizliğini artırmıştır. Gerek sahte gerekse gerçek askeri idarecilerin bedelli alımları ve ağır vergileri insanları isyana teşvik etmiştir. 1590’lı yıllarda reayanın da isyana destek verdiği görülmektedir (White, 2012: 237-238).

Belin Celali isyanlarının başlangıç dönemlerini şöyle ifade eder;

“Medreseler demokratik yapılarından dolayı halka açık kuruluşlardır. Köyde geçimlerini sağlamakta zorluk çeken köylüler için genç çocuklarını medreseye yollayarak barınmalarını sağlamak ve okumalarını istemek doğal bir şeydir. 1550’li yıllarda medreseler tıklım tıklım dolu idi. Ancak softaların eğitimlerini sürdürmelerine üst düzeydeki kuruluşların sayısı yetmediğinden önemli bir softa kitlesi açıkta kalıyordu. Bu durumda softalar toplu bir şekilde çevre köylere saldırmaya, köylüden zorla vergi almaya başlar ve ilk büyük celali dalgasını oluştururlar. Levendler ise doğrudan doğruya köylerini bırakıp giden ergin erkeklerdir. Tarlalarını bırakan ve geçim darlığına düşen erkekler tek başlarına yerlerinden ayrılarak Levendlik yaşamına katılırlar. Levendlerin barındıkları yerler devlet ileri gelenlerinin kapı halkı olarak yazılmak ya da gönüllü savaşçı olarak görev almaktı. Ancak sayıları o denli çok idi ki, tümünün buralara yerleştirilmesine olanak yoktu. Boşta kalan Levendlerin üçer beşer kişilik gruplar halinde soyguna çıkmaları ise Celaliliğin başlangıcı sayılır” (Belin, 1999: 40-41)

Osmanlı Devletinin savaş politikası 16.yüzyılın sonlarından itibaren yeni topraklar elde etme amacının dışına çıkmış ve mevcut toprak bütünlüğünü koruma amacı taşımıştır. Yaşanan savaşlar huzursuzluğu artırmış, artan masraflar halkı

yoksullaştırmıştır. Nüfus artışı beraberinde işsiz gençlerin sayısında artışa neden olmuş bu gençler ve tımar sisteminin bozulmasıyla ekonomik durumu kötüleşen reaya eşkıya hareketlerine katılmıştır (İlgürel, 1995: 467). Bu insanların destek vermelerinin sebeplerinin, aşırı vergi yükü, yöneticilerin kanundışı para toplaması ve angaryanın artması olduğu görülmektedir (Gökbunar, 2007: 15-17). Vergilendirmenin 16.yüzyılda aldığı biçim ve yükümlülere uygun olmayan diğer vergilerle birleşen para darlığı ile birlikte faizcilik kaçınılmaz olmuştur. Dönem itibariyle geçerli olan faiz oranı % 10-15 civarındadır. 16.Yüzyılın ortalarında en kazançlı oluşum faizcilik olmuştur (Belin, 1999: 25).

Akdağ Celali isyanlarını açıklarken 1623 yılına kadar ortaya çıkan ayaklanmalarda softa hareketlerinin önemli yer teşkil ettiğini ifade etmiştir. Softalar köylerde yaşayan halka saldırarak zorla para ve erzak toplamıştır. Bu saldırılar sıklaştığında devlet müdahale etmiş ancak softalar devlete karşı gelerek isyanlar büyümüştür. 1550’den 1575 yılına kadar, softaların bu hareketleri Celali isyanlarına zemin hazırlamıştır. Devlet memurlarıyla reayanın arasındaki anlaşmazlıklar büyümüş, leventler softalarla birleşerek bazen isyanlara katılmıştır. Tımarlı sipahiler ise bu gruplara destek vermiştir. Softaların bu hareketleri Anadolu’nun 1597’den sonraki yıllarda yaşadığı karışıklıklarda önemli rol oynamıştır (Akdağ, 1964: 34-35).

II. Selim devrinde genişlemeye başlayan softa isyanları III. Murad devrinde artış göstermiş ve büyük Celali isyanına zemin hazırlamıştır. İran ile yapılan savaş sırasında iyice artan softa hareketi Avusturya savaşı sırasında hız kazanmıştır (İlgürel, 1993: 253-254).

Osmanlı Devletini tehdit eden iktisadi buhranın en önemli belirtileri köylerde gözlemlenmiştir. Kanunnameler değişmediği halde, vergilerin sekiz on katı tahsil edilmesi olağan bir hal almıştır. Köylünün ise para ihtiyacı karşısında murabahacılara başvurması sonucu olarak, köy topraklarının belirli ellerde toplanması ihtimali Türkiye'nin ileri köy formasyonunu bozacak sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Köylünün talep ettiği eşyanın satın alma fiyatları II. Bayezit devrine nazaran, 1596 sıralarında ortalama olarak yedi sekiz kat fazla gerçekleşmiştir (Akdağ, 1958: 71).

Tımar sisteminin bozulmaya başlaması Celali isyanlarını etkilemiştir. Bu noktada tımarlı sipahilerin koşullarını derinden etkileyen Kıbrıs seferi bir dönüm noktası niteliğindedir. Tımarlı sipahi ve halk seferin maliyetine katlanmışlardır.

İnebahtı seferinde sipahiler büyük kayıp vermiş, Kıbrıs’ın savunmasında aktif görev almış ve uzun deniz seferlerine katılmışlardır. Ekonomik nedenlerin yanı sıra yaşanan bu sosyal nedenler Tımarlı sipahilerle merkezi yönetimin anlaşmazlıklarını artırmıştır. 1575 yılına gelindiğinde sürekli Celali birlikleri kurulmuş, ayaklanmalar başlamıştır (Akdağ, 1946: 37).

Merkezi otoritenin zayıfladığı zamanlarda devletin her türlü işini kendileri yapan kadı, müderris, medrese hocası gibi ehl-i örf olarak adlandırılan grupların önderliğinde çiftbozan ve sekbanların kitleler halinde toplanmaları ‘Celali isyanları’ olarak adlandırılmıştır. Osmanlı yönetiminin millet ile devlet arasındaki bağlılığı oluşturmada çevre-merkez esnekliğini kuramadığı görülmektedir. Bu bağlılığın oluşmaması ise Celali isyanlarının temel sosyolojik boyutunu oluşturmaktadır. Celali isyanlarında Şii kaynaklı ortaya çıkan ayaklanmaların devrimci bir nitelik taşıdığı görülmekle birlikte, reaya, çiftbozan ve softa ayaklanmalarında reformcu nitelikler öne çıkmaktadır (Türkdoğan, 1996: 422-423).

Celalilerin kökeninin sekbanlara dayandığı ileri sürülmektedir. Sekban ise terhis edildikten sonra eşkıyalık yapan başıbozuk askerleri temsil etmektedir. Ancak White bu tezi sorgulamaktadır. Sekbanlar Osmanlı ordusunda yoğunluk kazanan birlikler olmamıştır. Genellikle bu askerler Anadolu’dan değil Bosna ve Arnavutluk’tan toplanmıştır. Haçova savaşından sonra sekbanların terhis edildiği ve Anadolu’da başıbozuk ayaklanmalar yaptıkları düşünülmektedir. Ancak Haçova savaşından sonra askerlerin terhis edilmesi ile isyanın başladığı tarihler arasında uyuşmazlık vardır. Bu insanların zaten başlamış olan bir isyana katılmış olmaları daha muhtemeldir. Anadolu’dan İstanbul’a ulaşan birçok istidada eyaletlerde asker bulunmamasının huzursuzluk yarattığı belirtilmiştir. Ayrıca isyan öncesinde yaşanan eşkıyalık olaylarında genellikle eşkıya ve sohtaların yer aldığı, sekbanların ise çok az kısmının bu olaylarda yer aldığı ifade edilmektedir (White, 2012: 232-234). Sekbanların siyasi bir amaçlarının olmadığı bütün Celali Fetreti devrinde görülmektedir. Onlar kendilerine kim fazla ücret ve yağma hissesi verirse onun emrine girmiştir (Akdağ, 1958: 83-84).

16.Yüzyılda sayıları artan ve isyanlara katılan levendler ve softalar aslında köylerin kendi bünyesinden doğmaktadır. Ağır vergiler, ümeradan kimselerin köylerde çiftlik kurması, faizciliğin artması reayayı yeni işler aramaya, bir beyin

yanına sekban olarak girmeye mecbur etmiştir. Yine köyünü terk eden reayadan oluşan devriye bölükleri, isyanlarda yer almıştır. Sonuçta köyün ekonomik bünyesinin bozulmasından meydana gelen bu binlerce insanlar, beylerin sekbanları olarak tekrar köy ekonomisine zarar vermiştir (Akdağ, 1958: 71-72).

Belin 1559’larda başlayan Celali isyanlarının 1600’lü yıllarda ikinci dönemine girdiğini ifade etmiştir. Anadolu köylüsü Celali saldırılarından kaçmak için köylerini toplu olarak terk ederek dağlara ve kuytu köşelere çekilmiştir (Belin, 1999: 41). Celali isyanlarının Anadolu’da yarattığı sosyal ve iktisadi tahribatın yankıları uzun dönem sürmüştür. Özellikle 1603 yılından sonra Anadolu’ya öyle bir hava hakim olmuştur ki Celali isyanlarının yarattığı etkiden çok daha fazlasını yaratmıştır. 7 yıl süren ve Anadolu halkını toprağından eden bu süreç tarihe ‘Büyük Kaçgunluk’ olarak geçmiştir (Akdağ, 2013: 437).

1610 yılından itibaren Celali isyanlarının yatıştırılmasıyla köylerine dönen çiftçiler tarımsal üretime devam etmişler ve hububat fiyatları düşme eğilimine girmiştir. Örneğin 1611 yılında Anadolu’nun her tarafındaki buğday fiyatları 1595 yılındaki seviyesine yakın durumdadır. Ancak canlı hayvanların fiyatında aynı düşme eğilimi görülmemiştir. Üretilmeleri zaman alması dolayısıyla fiyatları bir müddet daha yüksek seyretmiştir. 1612 yılında Ankara’da bir koyunun fiyatı 300 akçedir. Bu durum yün ve tiftik fiyatlarının da yüksek seyretmesine, dokuma sanayinin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur. Bunların dışında kalan madeni eşyalar ve giyecek fiyatları zaman içinde eski seviyesine inmekle birlikte bir kısmı hiçbir zaman eski fiyat seviyesine inmemiştir (Akdağ, 1949: 536).

Benzer Belgeler