• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: SİYASET ALANININ YENİDEN TANZİMİ ve DP

3.3. DP’nin Kurucuları

3.3.1. Celal Bayar

93 Harbi de denilen savaş boyunca, savaşın zulmünden kurtulmaya çalışan bir çok Türk ailesi dramatik bir göç dalgası halinde Anadolu’ya sığınmıştır ki, Bayar’ın öyküsü de tam bu noktada başlamaktadır. Çünkü Bayar’ın ailesi de göç dalgasına karışarak bir ırmak halinde Anadolu’ya akan ve öyküleri belirsiz binlerce adsız aileden birisidir (Şenşekerci, 2000: 19).

Bayar’ın babası Abdullah Fehmi Efendi (ölm. 1918) Plevne Türklerinden idi. Soyu, Horasan’dan Konya’ya göç etmiş ve bir süre sonra da Rumeli fetihleriyle Tuna boylarına geçerek, Bulgaristan’ın fethinden sonra Plevne kasabasına yerleşmiş bir aileden gelmekteydi (Şenşekerci, 2000: 19). Abdullah Fehmi Efendi, Gemlik'te yerleştikten sonra, burada Müftülük, Umur Bey'de rüştiye öğretmenliği yaparken, oğlu Mahmut Celal'i de Bursa'daki bir Fransız okulu olan Colloge Francaise de L'assomption'a göndermişti. Celal, burada Fransızca öğrenirken, babasından da Arapça ve Farsça dersleri almış, kısa bir süre sonra da 1905 yılında bir Alman bankası olan Deutsche Orient Bank'ta memur olarak çalışmaya başlamıştır. Celal Bey, memuriyet hayatına başladıktan kısa bir süre sonra, ihtilalci bir örgüt olan İttihat ve Terakki'ye üye olmuş, önce bu örgütün Bursa, daha sonra da İzmir "Katib-i Mesulü" seçilmiş ve böylelikle siyasi yaşamın içinde genç yaşta yer almıştı. Birinci Dünya Savaşı sonunda,

141

İttihat Terakki'nin kapanmasından sonra, aynı siyasi çizgide kurulan " Teceddüt Fırkası" İzmir Katib-i Mesulü olarak görev yaparken, aynı zamanda Kuvay-i Milliye yanlısı Halka Doğru Gazetesi'nde çalışmıştır. İttihat ve Terakki'nin mallarına el konulması ve Ermeni tehciri meselesinden dolayı yargılanmasına karar verilmesi üzerine de, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi öncesinde, bu kentten ayrılarak, Batı Anadolu Kuvay-i Milliyesi'ne, "Galip Hoca" takma adı ile katılmıştır. Galip Hoca, bir süre sonra efelerin güvenini kazanmış ve Çine Heyet-i Milliyesi'nin kurulmasının yanı sıra, Aydın'ın geri alınması sırasında görev yapmıştı. Daha sonra da Demirci Mehmet Efe'nin danışmanı olmuştu. Kuvay-i Milliye'ye katılmaktan dolayı, hakkında tutuklama emri çıkarılmış, ancak bu emir yerine getirilememişti (Albayrak, 2004: 48).

1903’te yaptığı evlilikle Bayar, yaşamını son derece varlıklı ve köklü bir ailenin, İnegöllü zade Rafet Beyin kızı Reşide Hanım ile birleştirmişti (Şenşekerci, 2000: 26) Bayar, önemli bir bölümünü eski İttihat ve Terakki yanlılarının oluşturduğu Batı Anadolu Kuvay-i Milliyesi'nin 16 Eylül 1919 tarihinde topladığı İkinci Balıkesir Kongresi tarafından, 37 oy ile Akhisar Cephesi Komutanlığı'na seçildi (Albayrak, 2004: 48). Batı Anadolu Kuvay-i Milliyesi içindeki başarılı çalışmalarından dolayı Mustafa Kemal Paşa'dan büyük övgüler alan Celal Bey, 1919 yılında Meclis-i Mebusan için yapılan seçimlerde Saruhan'dan milletvekili seçilmiş, ancak Meclis-i Mebusan'ın kapatılması üzerine; milletvekili olarak, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne katılmış ve bu Meclis tarafından, 21 Mayıs 1921'de İktisat Bakanlığı’na getirilmiştir. Bayar bu görevini, 14 Ocak 1922 tarihine kadar sürdürmüştür. 6 Mart 1924 yılında Mübadele, İmar ve İskân Bakanı olarak görev yaparken de bu görevinden istifa etmiş ve Mustafa Kemal'in emirleri ile, "Kurtuluş Savaşı için Hint Müslümanları'nın bağışlamış oldukları parayı" kullanarak, ilk Türk Bankası olan Türkiye İş Bankası'nı kurmakla görevlendirilmiş ve aynı bankanın ilk Genel Müdürü olmuştur. 9 Eylül 1932'de yeniden İktisat Bakanlığı'na seçilmiştir (Aydemir, 1979: 160-61).

İktisat Bakanlığı zamanında Devletçilik uygulamasının ateşli bir taraftan olan Bayar, Birinci Sanayi Plânı'nın uygulanması sırasında önemli görevler yaptığı gibi, 1936'da

142

hazırlanan İkinci Sanayi Plânı'nın hazırlanmasında ve uygulamaya konmasında da çalışmıştır. İktisat Bakanlığı görevini, Başbakanlığa atandığı 8 Kasım 1937 tarihine kadar sürdüren Bayar'ın, Atatürk ile İnönü arasındaki anlaşmazlık nedenlerinden birisi olan, N'yon Antlaşması'na kabul oyu verdiği anlaşılmaktadır (Albayrak, 2004: 48).Ekonomik görüş olarak ılımlı Devletçilik yanlısı olduğu söylenen Bayar, Atatürk'ün ölümü üzerine, Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü tarafından, 11 Kasım 1938'de yeni kabineyi kurmakla görevlendirilmiş, bu defa Başbakanlık görevi, 15 Ocak 1939'a kadar, üç ay süre ile devam etmiştir (Mazıcı, 1996).

Bayar, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Bursa Sorumlu Saymanı (1909), Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın Akhisar Cephesi Alay Komutanı (1919), son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Saruhan Mebusu (1920), Mütareke Dönemi’nin Galip Hocası (1918-1920), ilk TBMM’nin Manisa Milletvekili (1921) ve resmi Türkiye Komünist Fırkası’nın yöneticilerinden birisidir. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise, Mübadele, İmar ve İskan Bakanı (1924), İş Bankası’nın kurucusu (1924), İktisat Bakanı (1932-1937), Başbakan (1937-1939), Demokrat Parti’nin kurucularından (1946) birisidir (Mazıcı, 1996: 1-2). Kendisini bir ara “devletçi sosyalist” diye tanımlayan, Yeşil Ordu’nun kuruluşunda rol alan Bayar, 1939’dan beri CHP sıralarının arkalarında küskün oturdu (Gevgilili, 1987: 37-38). Başbakanlık’tan sonra da 1945 yılına değin 5-6 yıl bir kenara çekilmiş ve susmuştu. Bayar, İsmet Paşa cumhurbaşkanı olunca, onunla hiç bir zaman takışmak istememişti. Terakkiperver Fırka ve Serbest Fırka denemelerinden biliyordu ki İsmet Paşa ile takışmak kimseye hayır getirmez. İsmet Paşa’nın, hasımları için kinci, acımasız ve kıyıcı olduğu kafasında yer etmişti. Zaten Bayar, CHP’den, arada bunca parti kurulmasına karşın hiç bir zaman ayrılmayı düşünmemişti. CHP’nin dışına düşenlerin ne eziyetler çektikleri Bayar’ın gözleri önündeydi (Kemal, 1982: 24). Arzık, Bayar ve İnönü arasındaki bu ilişkiyi şöyle anlatmaktadır: “CHP’li Bayar, CHP toplantılarında: ‘Ben parti kurmak istemem. Memlekette, muhalif partilerin akıbetini biliyorum,’ demişti. Kısa bir süre sonra milletvekilliğinden ve partiden ayrıldı. DP’yi kurdu. İsmet Paşa, muhalif partilerin akıbetleri hakkında korkusunu yok edecek teminat verdi mi kendisine bilinmez” (Arzık, 1966: 39).

143

Bayar’ın Başbakanlık sonrası yaşamıyla ilgili Zekeriya Sertel hatıralarında “Celal Bayar, iktidardan düşünce karaya vurmuş balık gibi sersemlemişti. Ne yapacağını bilmiyordu. Ankara’da sokaklarda yürüyor, Akba adındaki bir kitapçıya uğrayarak orada gençlerle temasa çalışıyordu…Gösterişsiz bir hayat yaşıyor, kendisini mağdur ve parasız göstermeye çalışıyordu. İhtiyacını karşılamak için elinde bulunan değerli şeyleri satmak zorunda kaldığını söylüyordu. Hatta karısının kürkünü bir tanıdık aracılığıyla bana satmaya kalkmıştı. Oysa Bayar’ın İstanbul’da Moda koyunda demirli özel bir yatı vardı. İstanbul’a geldikçe bu yatla Marmara’da dolaşır ve bu gezintilere dostlarını da davet ederdi. Hatta biz bile onun bu yat gezintilerine birkaç kez davet edilmiştik, » diye yazıyordu (Sertel, 1977 : 235).

Celal Bayar, İzmir milletvekili olarak TBMM'de Altıncı ve Yedinci devrelerde görev yaparken, parti içinde ve hükümette aktif görev almadığı gibi, düzenli olarak Meclis çalışmalarına ve oylamalara da katılmadı. Saraçoğlu Kabinesi zamanında kendisine önerilen Parti Meclis Grup Başkanlığı görevini de kabul etmemiş, bir ara Müstakil Grup Başkanlığı'nı kabul edebileceğini söylemiş ise de, daha sonra, bu isteğinden de vazgeçtiğini Cumhurbaşkanı İnönü'ye açıklamıştır (Koçak: 2003: 346-47).

Milli Şef döneminde Bayar'ın, hükümetlere karşı sessiz bir muhalefet hareketi yürüttüğü ve 1944 Mali Yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu'na kırmızı oy veren tek kişi olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra da Bayar 1945 yılı yedi aylık bütçe yasa tasarısına, red oyu veren CHP içindeki yedi muhalif milletvekilinden birisi oldu (Ahmad-Turgay, 1979: 13).

Dörtlü Önerge'den sonra gelişen siyasi ortam içinde, bir muhalefet partisinin kuruluş çalışmalarına başlayan Bayar, 3 Aralık 1945 tarihinde CHP'den istifa etti. Kişilik olarak "son derece inatçı, direngen ve cesur bir adam..." olan Bayar için, Atatürk'ün "...Bu memlekette, bir gün, kansız bir ihtilal olacaksa ve bu ihtilale biri de liderlik edecekse, o adam Celal Bayar olacaktır," dediği ileri sürülmüştür (Albayrak, 2004: 49) Siyasi eğitimine, Cumhuriyet'in bütün kurucuları gibi, İttihat Terakki Cemiyeti'nde başlamış, daha sonra bir İmparatorluğun çöküşüne, Kurtuluş Savaşı ile de yeni bir Türk Devleti'nin kuruluşuna ve Türk Devrimi'ne tanık olmuş, olayların bizzat içinde yer almış olup Atatürk'e ve onun felsefesine bağlılığı ile tanınmıştı (Albayrak, 2004:

144 47-48-49).

DP kurulurken Tan gazetesi olayından sonra DP ileri gelenlerinin tutumları nedeniyle Moskova Radyosu, Celal Bayar’ı hedef tutan büyük bir yayın yaptı. Eski Başbakan Bayar, Sovyetlere düşman olmakla suçlanıyordu. Sovyetlere dost bir politika güdecek bir parti kurarken böyle bir yayınla karşılaşmak, Celal Bayar’ı üzdü. Zekeriya Sertel’e “Moskova Radyosu beni Sovyet düşmanı olmakla suçlandırıyor. Oysa, bilirsiniz, ben Atatürk’ün adamıyım. Onun ölüm yatağında bana yaptığı vasiyeti yerine getirmek en kutsal görevlerimden biridir. Onun için ben Sovyet düşmanı olamam,“ der (Sertel, 1977: 257). Hatta CHP’li Faik Öztrak gibi “Celal Bayar tamamıyla Rus taraftarıdır” diyenler de eksik değildir (Gevgilili, 1987: 44).

Çok partili siyasal hayata geçerken Bayar’ın da katkısıyla sistem; bürokratik vesayet altında çalışmaya aday demokratik kurumlar şeklinde oluşturulmaya çalışılacaktı. Bu nedenle Bayar, İnönü için de en uygun adaydı. Ölene kadar İttihatçı kalacağını söyleyen Bayar’a, hiç de yabancısı olmadığı bu bürokratik yönetim anlayışı önce İttihat ve Terakki’den, sonra da Kemalizm’den miras kalacaktı.

Bayar’ın ittihatçılığı öylesine güçlüydü ki partinin ekonomik görüşü olarak ortaya koyulan teşebbüs hürriyeti ve özel sektörün teşviki birçok araştırmacı tarafından liberalizm olarak değerlendirilmesine karşın uygulamalarda bu özelliği de görmemek mümkün değildi. Bu nedenle DP bir “piyasa liberalizm”inden çok “ittihatçı liberalizm”in temsilcisi oldu.

Bayar’ı, Mustafa Kemal ve İnönü’den ayıran büyük ayırımlar yoktur. Herkesin de bildiği gibi Bayar’ın “İttihatçılığı” ve “Atatürkçülük”ü üzerinde yerli yabancı bütün aydınlar tarafından oluşturulmuş bir icma vardır. Bayar’ın değil dostları muhalifleri bile onun Atatürkçülüğünü teslim etmişler ve Bayar için en ufak bir rejim kaygısı taşımamışlardır.

Celal Bayar, Osmanlı’da devrim yapan İttihatçılar kuşağındandı. İkinci Meşrutiyet, bir gizli örgüt tarafından kotarılan bir devrimdi ve bunların içinde Bayar da vardı (Kemal, 1982:5). DP’nin önde gelen isimlerinden Samet Ağaoğlu’na göre Bayar için Atatürk’ü seviyor muydu diye bir soruya ihtiyaç yoktur. Bayar, Atatürk’ü seven adamdır, dostunun da, düşmanının da birleştikleri noktalardan biri budur. İnönü ile arasındaki

145

hissi uzaklığın belli başlı sebeplerinden biri belki yine budur (Ağaoğlu,1972:147). Atatürk için “Seni sevmek milli ibadettir,” diyen Bayar, İnönü’ye karşı da siyasi iktidar mücadelesine girişmemiş, aksine bir takım gizli ve açık tertiplere iltifat etmeyerek İnönü’ye Cumhurbaşkanlığı’nın yolunu açmıştı (Akandere, 1998:44-45). İnönü için ise Bayar özeldi. Öyle ki Dörtlü Önerge sürecinde öteki imza sahipleri; Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan Halk Partisi'nden çıkarıldıkları halde, Celal Bayar partiden çıkarılmamış ve buna hiçbir suretle teşebbüs edilmemişti (Bozdağ, 1975: 23).

Demokrat Parti’nin iktidar yıllarında her ne kadar Bayar için “Sultan Reşat” benzetmesi yapılmışsa da Bayar, hiçbir zaman ipleri tam anlamıyla bırakmış değildir. Güçlü İttihat ve Terakki Hükümeti döneminde padişah olan Sultan Reşat, sadece İttihat ve Terakki’nin yaptıklarını imzalayan bir noter memuru gibi gözükmüşse de ömrünün sonuna kadar İttihatçı kalmakla övünecek olan Bayar’ın hiçbir zaman böyle pasif bir görevde olamayacağı İttihatçılık iddiasıyla bağdaşmayacaktı zaten. Bayar her ne kadar cumhurbaşkanı seçilince Demokrat Parti Başkanlığı’ndan ayrılmışsa da, 1954, 1957 seçimlerinde de görüldüğü gibi DP amblemli bastonuyla DP için oy toplamaya çıkacak ve DP’nin üzerinden hiçbir zaman elini çekmeyecektir.

Altındal’a göre ise Bayar’ın 27 Mayıs sonrası cezasının infaz edilemeyişi görünür nedenlerin dışında başka nedenlere dayanıyordu. Altındal’ın verdiği bilgilere göre; Papa 23. John, Türkiye'de yıllarca bulunmuştu. 1930'lu yıllarda Türkçe öğrenmişti. En yakın dostlarından biri Celal Bayar’dı. Bayar 1958'de eski dostu Papa seçilince Vatikan'a giderek onu makamında kutlayan ilk ve son Müslüman devlet adamı olmuştu. 27 Mayıs 1960'da yapılan askeri darbe sonucunda Celal Bayar idama mahkum edilince, 23. John derhal müdahale etmiş ve askeri cuntadan Bayar'ı idam etmemesini yoksa tüm Katolik alemini Türkiye'ye karşı boykota çağıracağını resmen bildirmişti. Bayar böylece idamdan kurtulmuştu. Altındal’ın iddiasına göre Bayar, Mason'du ve Gül ve Haç Örgütü ile çok yakın ilişki içindeydi (Altındal, 2002:109).

146

Belgede DP’nin iktidara geliş süreci (sayfa 150-156)