• Sonuç bulunamadı

Toplam 50 hasta, 50 sağlıklı kontrol çalışmaya alındı. Hastaların yaş ortancası 12.5 (3-18) yıl, kontrol grubunun ortalama yaş ortancası 11(6-15) yıl olarak bulundu. Yaş dağılımları açısından hasta ve kontrol gruplarının benzer olmadığı saptandı (p=0.040). Hasta grubunun %56’sı erkek, %44’ü kız; kontrol grubunun ise %62’si erkek, %38’i kız olarak bulundu. Cinsiyete göre dağılımları benzer bulunmuştur(p=0,542; ki-kare).

Hasta ve kontrollerin antropometrik özelliklerinin dağılımı incelendiğinde hastaların ağırlık ortalamaları 72.6 kg, kontrol grubunun ise ağırlık ortalaması 43.9 kg olarak izlendi. Hastaların ağırlık ortalamaları kontrollerin ortalamalarından anlamlı olarak yüksek görüldü (p<0.001). Hastaların boy ortalamaları 156.5 cm, kontrol grubunun ise boy ortalaması 149.9 cm olarak saptandı. Hasta ve kontrol grubunun boy ortalamaları istatistiksel olarak benzer saptanmıştır (p=0.058). Hastaların vücut kitle indeks ortalamaları 28.6, kontrol grubunun ise 19.2 olduğu görüldü. Hastaların vücut kitle indekslerinin kontrol grubundan anlamlı olarak yüksek olduğu saptandı(p<0.001, Tablo 15).

Hasta ve kontrol grupların demografik ve antropometrik dağılımları Tablo 15’de sunulmuştur.

Tablo 15. Hasta ve Kontrol Grubunun Demografik ve Antropometrik Özellikleri

Hasta Kontrol p

Cinsiyet

Kız n (%) 22 (%44) 19 (%38)

0.542*

Erkek n (%) 28 (%56) 31 (%62)

Ortanca yaş-yıl (min-max) 12.5(3-18) 11(6-15) 0.004** Ortalama ağırlık (kg) ±SD 72.6±26.9 43.9±11.9 <0.001*** Ortalama boy (cm) ±SD 156.5±21.0 149.9±12.5 0.058***

Ortalama BMI ± SD 28.6±6.0 19.2±2.3 <0.001***

*Pearson ki-kare (sayım değerleri karşılaştırılmıştır)

**Mann Whitney U test (nonparametrik ölçüm değerleri karşılaştırılmıştır) ***T-test (parametrik ölçüm değerleri karşılaştırılmıştır)

Soygeçmiş özellikleri değerlendirildiğinde, hasta grubunun %40’ında ailesinde HT olduğu, kontrol grubunun ise hiçbirinin ailesinde HT öyküsü olmadığı gözlendi. Hastaların ailesinde HT varlığı, kontrol grubuna göre anlamlı olarak farklı bulundu(p<0.001, Tablo 16).

Hasta ve kontrol grubunun soygeçmişinde HT varlığı Tablo 16’da sunulmuştur.

Tablo 16. Hasta ve Kontrol Grubunun Soygeçmişinde HT Varlığının Gösterilmesi Ailede HT varlığı Hasta

n(%) Kontrol n(%) p* Var 20(%40) 0 (%0) <0.001 Yok 30 (%60) 50 (%100)

*Pearson ki-kare (sayım değerleri karşılaştırılmıştır)

Hasta ve kontrol grubunun HDL, LDL, trigliserit, total kolesterol ve açlık kan şekeri değerleri analiz edilmiştir. Hasta grubunun HDL ortalaması istatistiksel anlamlı olarak kontrol grubundan daha düşük bulunmuştur (p<0.001, Tablo 17). Diğer LDL, trigliserit, total kolesterol ve açlık kan şekeri düzeyleri olgu ve kontrol grubunda benzer saptanmıştır.

Hasta ve kontrol grubunun biyokimyasal analizleri Tablo 17’de gösterilmiştir.

Tablo 17. Hasta ve Kontrol Grubunun Biyokimyasal Analizleri

Laboratuvar değerleri Hasta Kontrol P

HDL (ortalama±SD) 47.7±13.9 58.32±9.1 <0.001*

LDL (ortalama±SD) 92.9±28.9 91.4±11.8 0.745*

Total Kolesterol (ortalama±SD) 154.7±34.3 150.8±23.8 0.510*

Trigliserit ortanca(min-max) 100,5±11,9 101,3±66,2 0.933*

Açlık Kan Şekeri (ortalama±SD) 87.4±7.3 85.5±7.0 0.184*

*t-test(parametrik ölçüm değerleri karşılaştırılmıştır)

Hasta ve kontrol grubunun kardiyak nabız, sistolik ve diastolik tansiyon değerleri karşılaştırıldığında; hastaların sistolik ve diastolik tansiyon değerleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek izlendi(her iki özellik için de p<0.001, Tablo 18). Kardiyak nabız sayılarının dağılımı her iki grupta benzer saptanmıştır. (p=0.228, Tablo 18).

Hasta grubun ve kontrol grubun klinik değerlendirilmesi Tablo 18’de gösterilmiştir.

Tablo 18. Hasta ve Kontrol Grubunun Klinik Değerlendirilmesi

Hasta (n=50) Kontrol (n=50) p

Kardiyak nabız ortanca(min-max) 80.5(69-128) 85(71-101) 0.229*

Sistolik Tansiyon (ortalama±SD) 137.7±10.0 109.6±6.0 <0.001**

Diastolik Tansiyon (ortalama±SD) 79.9±9.3 69.4±4.1 <0.001**

* Mann Whitney U (nonparametrik ölçüm değerleri karşılaştırılmıştır) **t-test(parametrik ölçüm değerleri karşılaştırılmıştır)

Hasta grubunun tedavi öncesi ve sonrası sistolik ve diastolik kan basıncı ölçümleri ve kan basıncı persantil değerlerine göre hipertansiyon evrelerinin frekans dağılımları aşağıdaki karşılaştırılmıştır ve anlamlı olarak fark saptanmıştır. Tedavi sonrası sistolik-diyastolik KB ölçüm ve evrelendirmeleri azalmıştır (p değeri, 0,001, <0.001, <0.001, Tablo 19). Tedavi öncesi ve sonrası değerlendirmeler tedavi alan 39 hasta için uygulanmıştır.

Hasta grupta tedavi alanların, tedavi öncesi ve sonrası sistolik ve diastolik KB ve KB evrelemesi karşılaştırması Tablo 19’da sunulmuştur.

Tablo 19. Tedavi Alan Hastaların Tedavi Öncesi ve Sonrası Sistolik ve Diastolik Kan Basıncı Değerleri ve Evrelemesi

Tedavi öncesi (n=39)

Tedavi sonrası

(n=39) p

Sistolik kan basıncı (ortalama±SD) 138.8±10.1 114.1±8.3 0.001*

Diastolik kan basıncı ortanca(min-max) 82 (63-94) 71(51-82) <0.001**

Kan basıncı evrelemesi (n=100)

Normotansif n(%) 0 (0) 35 (89.7)

<0.001***

Prehipertansif n(%) 0 (0) 4 (10.3)

Evre I n(%) 3 (7.7) 0 (0)

Evre II n(%) 36 (92.3) 0 (0)

*paired t-test (parametrik ölçüm değerleri karşılaştırılmıştır.) ** wilcoxon test (nonparametrik ölçüm değerleri karşılaştırılmıştır.)

***McNemar Ki-kare istatistiği (sayım değerleri arasındaki fark karşılaştırılmıştır.)

Ca kanal blokörleri ile tedavi edildiği saptanmıştır. Ayrıca 6 hastada ikili kombine tedavi verildiği görülmüştür.

Kullanılan ilaç dağılımı Tablo 20’de gösterilmiştir.

Tablo 20. Antihipertansif Tedavide Kullanılan İlaçların Dağılımı

n=39 %

ARB 7 17.9

Ca kanal blokörü 5 12.8

ACE inhibitörü 33 84.6

Hipertansiyon saptandığında olgularda ACE inhibitörlerinin öncelikle tercih edildiği, evre I de de ACE inhibitörünün başlandığı; ARB grup ilaçların 2.sıkılıkta kullanıldığı, ca kanal blokörlerinin ise 3.sırayı aldığı görülmektedir. Prehipertansif grupta da tedavi başlanmadığı gözlenmiştir. Hastalarda beta-blokör grup ilaçlar tercih edilmemiştir (Tablo 21).

Tablo 21.Tedavide Kullanılan İlaçların Hipertansiyon Evrelerine Göre Dağılımı

Evre I Evre II

ACE inhibitörü 3 30

ARB 0 7

Ca kanal blokörü 0 5

Hipertansiyonun en önemli klinik sonuçlarından olan hedef organ tutulumlarını araştırma grubu hastalarda değerlendirdiğimizde 8 hastada (%16) hedef organ tutulumunun varlığı görüldü. Bu 8 hastanın 7’sinde yalnızca kardiyak tutulum var iken; 1’inde hem kardiyak hem de renal tutulum olduğu bulundu. Bu veri Tablo 22’de sunulmuştur.

Tablo 22. Hastalarda Hedef Organ Tutulumunun Dağılımı

n (50) %

Hedef organ tutulumu yok 42 84

Hedef organ tutulumu var* 8 16

Kardiyak tutulum 8 16

Renal tutulum 1 2

Hasta ve kontrol grubunun ACE gen polimorfizm (insersiyon-I/ delesyon-D) dağılımları Tablo 23’te sunulmuştur. Her 2 grup arasında polimorfizm dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır(p=0,314, Tablo23)).

Tablo 23. Hasta ve Kontrol Grubunda ACE Gen Polimorfizm Sıklıkları

Olgu n (%) Kontrol n (%) p

DD 20(%40) 19(%38)

ID 19(%38) 25(%50) 0,314*

II 11(%22) 6(%12)

*2

Hasta ve kontrol grubunun renin gen polimorfizm dağılımları Tablo 24’te sunulmuştur. Hasta ve kontrol renin gen polimorfizm dağılımı açısından anlamlı istatistiksel fark bulunamamıştır(p=0,448, Tablo 24).

Tablo 24. Hasta ve Kontrol Grubunda Renin Gen Polimorfizm Sıklıkları

Olgu n (%) Kontrol n (%) p

DD 20(%40) 15(%30)

ID 26(%52) 28(%56) 0,448*

II 4(%8) 7(%14)

*2

Hasta ve kontrol grubunun anjiotensin gen polimorfizm dağılımları Tablo 25’te gösterilmiştir. Hasta ve kontrol grup arasında anjiotensin gen polimorfizm dağılımlarının istatistiksel farkı saptanmamıştır(p=0,890, Tablo 25).

Tablo 25. Hasta ve Kontrol Grubunda Anjiotensin Gen Polimorfizm Sıklıkları

Olgu n (%) Kontrol n (%) P

MM 11(%22) 13(%26)

MT 28(%56) 27(%54) 0,890*

TT 11(%22) 10(%20)

Hasta ve kontrol grubunun aldosteron gen polimorfizmi (344T/C) açısından değerlendirilmesi Tablo 26’da sunulmuştur. Hasta ve kontrol grubu arasında aldosteron gen polimorfizmi dağılımları arasında istatistiksel anlamlı fark bulunmamıştır(p=0,295, Tablo 26).

Tablo 26. Hasta ve Kontrol Grubunda Aldosteron Gen Polimorfizm Sıklıkları

Olgu n (%) Kontrol n (%) P

CC 7(%14) 13(%26)

TC 31(%62) 25(%50) 0,295*

TT 12(%24) 12(%24)

*2

Hasta ve kontrol grubunun DNAları FABP2 gen polimorfizm dağılımları Tablo 27’de gösterilmiştir. Her iki grubun FABP2 gen polimorfizm dağılımları farklı bulunmamıştır (p=0,597, Tablo 27).

Tablo 27. Hasta ve Kontrol Grubunda FABP2 Gen Polimorfizm Sıklıkları

Olgu n (%) Kontrol n (%) P

AA 7(%14) 3(%6)

AG 26(%52) 22(%44) 0,597

GG 20(%40) 25(%50)

*2

Hasta ve kontrol grubunun ApoB100 gen polimorfizm sıklıkları Tablo 28’de verilmiştir. Hasta ve kontrol gruplarının ApoB100 genotip dağılımları farklı bulunmuştur(p<0.001, Tablo 28). Ancak homozigot genlerden hangisinin HT için risk olduğu ile ilgili istatistik sonuca ulaşılamamıştır.

Tablo 28. Hasta ve Kontrol Grubunda ApoB100 Gen Polimorfizm Sıklıkları

Olgu n (%) Kontrol n (%) P AA 2(%4) 0(%0) AG 13(%26) 0(%0) 0.001 GG 35(%70) 50(%100) *2 yates

Hipertansiyon tanısı alan grupta; tanı anında KB 99persantil ve üzerinde olan grup ile 99p altında kalan grubun genotip dağılımları karşılaştırılmıştır (Tablo 29).

Tablo 29. Hasta Grubunda Kan Basıncı 99 Persantiline Göre Gen Polimorfizm Dağılımları

≥99P n(%) <99P n(%) p ACE DD 15(%37,5) 5(%50) ID 16(%40) 3(%30) 0,761* II 9(%22,5) 2(%20) Renin DD 16(%40) 4(%40) ID 21(%52,5) 5(%50) 0,965* II 3(%7,5) 1(%10) Anjiotensin MM 8(%20) 3(%30) MT 24(%60) 4(%40) 0,522* TT 8(%20) 3(%30) Aldestron CC 6(%15) 1(%10) CT 24(%60) 7(%70) 0,837* TT 10(%25) 2(%20) FABP2 AA 4(%10) 0(%0) AG 19(%47,5) 7(%70) 0,351* GG 17(%42,5) 3(%30) Apo100 AA 2(%5) 0(%0) AG 11(%27,5) 2(%20) 0,653* GG 27(%67,5) 8(%80)

Hasta grubunda tanı anındaki kanbasıncı persantil değeri 99 üzerinde olan ve altında saptanan gruplarda gen (ACE, Renin, anjiotensin, aldestron, FABP2, APO100)

Hipertansiyon tanısı alan grupta; tanı anında KB 95p ve üzerinde olan grup ile 95p altında kalan grubun genotip dağılımları karşılaştırılmıştır (Tablo 30).

Tablo 30. Hasta Grubunda Kan Basıncı 95 Persantiline Göre Gen Polimorfizm Dağılımları

≥95 P n(%) <95P n(%) p ACE DD 20(%41,7) 0(%0) ID 18(%37,5) 1(%50) 0,437 II 10(20,8) 1(%50) Renin DD 19(%39,6) 1(%40) ID 25(%52,1) 1(%50) 0,896 II 4(%8,3) 0(%0) Anjiotensin MM 10(%20,8) 1(%50) MT 27(%56,3) 1(%50) 0,545 TT 11(%22,9) 0(%0) Aldosteron CC 7(%14,6) 0(%0) CT 29(%60,4) 2(%100) 0,528 TT 12(%25) 0(%0) FABP2 AA 4(%8,3) 0(%0) AG 24(%50) 2(%100) 0,382 GG 20(%41,7) 0(%0) ApoB100 AA 2(%4,2) 0(%0) AG 13(%26) 0(%0) 0,640 GG 33(%68,8) 2(%100)

Hasta grubunda tanı anındaki KB persantil değeri 95 üzerinde olan ve altında saptanan gruplarda gen (ACE, Renin, anjiotensin, aldestron, FABP2, APO100) polimorfizmlerinin sıklık dağılımları benzer saptanmıştır (Tüm p değerleri  0.05, Tablo 30).

Bu çalışmada, incelenen gen polimorfizmlerinin dağılımı hasta-kontrol grubu farklılığı ve hasta grubunda KB persantil değerlerine göre oluşturulan gruplar arası farklılığa göre değerlendirmeler dışında, hasta ve kontrol grubunun ayrı ayrı Hardy-Weinberg eşitliğine uygunluğu da test edilmiştir. Bu testte, genotip oranlarının bilinmesi durumunda bu değerlerin denge durumundan anlamlı sapmalar yapıp yapmadığı istatistiksek olarak gösterilmiştir.

Hardy Weinberg dengesi, mutasyon, göç, seleksiyon ve rasgele eşleşme olmayan bir popülasyonda alel sıklıkları ile genotip sıklıklarının arasındaki dengenin nesilden nesile değişmediğini belirtir.

Tablo 31. Hasta ve Kontrol Grubunun Genotipinin Hardy Weinberg Eşitliğine Uyumu 2

(Hasta grubu) p (Hasta grubu) 2(Kontrol grubu) p (Kontrol Grubu)

ACE 2,310 0,129 0,262 0,608

Rennin 1,260 0,261 1,116 0,290

AGT 0,721 0,396 0,352 0,552

CYP11B12 3,190 0,074 0,000.. 0,997

FABP2 1,262 0,261 0,416 0,519

Apo100 0,309 0,578 Tanımsız Tanımsız

Hem hasta hem olgu grubunun incelenen bu altı genin genotip frekanları açısından Hardy Weinberg eşitliğine uygun olduğu ve popülasyonun bu genotip frekanları açısından dengede olduğu saptanmıştır (Tüm p değerleri  0.05, Tablo 31).

Her iki grubunda Hardy Weinberg eşitliğine uyumunun olması yukarıda saptanan bulgularla benzer sonuçlar vermektedir. Bu değişimlerin bu araştırma grubunda yer alan primer HT’li çocuklar için istatistiksel olarak analmlı olan bir risk veya değişim olmadığı saptanmıştır.

Hasta ve kontrollerde, incelenen 6 gen polimorfizm sıklıkları farkı, VKİ’nin lojistik regresyon modelinde kontrol edilerek değerlendirildiği sonuçlar aşğıdaki Tablo 32’de özetlenmiştir. Her gen için ayrı model oluşturularak analiz gerçekleştirilmiştir.

Tablo 32. Hasta Kontrol Ayırımında Altı Gen İçin VKİ’nin Kontrol Edildiği LR Modelleri

p OR %95GA OR R2

Model-1

VKİ persantil(sürekli değişken) 0,000 1,102 1,055 - 1,151

ACEII-11/6; (DD-20/19 ve ID-19/25)0,522 1,608 0,375 - 6,883 0,554

0 sabiti 0,000 0,000 VKİ persantil 0,000 1,104 1,056 – 1,153 Model-2 AGTTT-../..; (MM-./. ve TM-../..) 0,918 0,936 0,269 -3,254 0,551 0 sabiti 0,000 0,000 VKİ persantil 0,000 1,104 1,057 – 1,153 Model-3 CYP11B2TT-../..; (CC-./. ve TC-../..) 0,931 1,057 0,304 - 674 0,550 0 sabiti 0,000 0,000 VKİ persantil 0,000 1,102 1,055 -1,151

Model-4 APOB100AA-../..; (GG-./. ve AG-../..) 0,999 0,000 0,000-. 0,557

0 sabiti 1,000 103874,7

VKİ persantil 0,000 1,104 1,057 – 1,154

Model-5 FABP2AA-../..; (GG-./. ve AG-../..) 0,747 0,725 0,103 -5,119 0,552

0 sabiti 0,000 0,000

VKİ persantil 0,000 1,103 1,056 – 1,151

Model-6 RENNİNDD-../..; (II-./. ve ID-../..) 0,356 1,718 0,545 – 5,422 0,558

0 sabiti 0,000 0,000

ACE: II: risk genotip n/n (DD ve ID):referans genotipler AGT: TT: risk genotip n/n (MM ve MT):referans genotipler CYP11B2: TT :risk genotip n/n(CC ve TC): referans genotipler APOB100: AA: risk genotip n/n (AG ve GG):referans genotipler FABP2: AA: risk genotip n/n (AG ve GG):referans genotipler RENNİN:DD: risk genotip n/n (II ve ID):referans genotipler

Hasta ve kontrol grubunu ayırt etmede tek değişkenli analizlerde genetik değişimlerin etkisi saptanmamasına karşın, bu çalışmanın temel hipotezlerinden obezitenin ve genetik değişimlerin birlikte etkisi lojistik regresyon modeli ile değerlendirilmiştir. Her gen için oluşturulan altı farklı modelde genotip değişimlerinin etkisi olmadığı VKİ değişiminin anlamlı etkili olduğu saptanmıştır (Tablo 32.).

Tablo 33. Hasta Grubu Kan Basıncı Persantili 99 Üzeri ve Altı Grup Ayrımında Altı Gen İçin VKİ’nin Kontrol Edildiği LR Modelleri

p OR %95GA OR R2

Model-1

VKİ persantil(sürekli değişken) 0,549 1,014 0,968-1,063

ACEII-.../..;(DD-../.. ve ID-../…) 0,926 1,086 0,191-6,180 0,011

0 sabiti 0,991 1,025 VKİ persantil 0,560 1,014 0,968-1,063 Model-2 AGTTT-../..; (MM-./. ve TM-../..) 0,519 0,597 0,125-2,859 0,024 0 sabiti 0,927 1,231 VKİ persantil 0,467 1,018 0,970-1,070 Model-3 CYP11B2TT-../..; (CC-./. ve TC-../..) 0,629 1,564 0,256-9,561 0,019 0 sabiti 0,863 0,658 VKİ persantil 0,578 1,013 0,967-1,062

Model-4 APOB100AA-../..; (GG-./. ve AG-../..) 0,999 392201874,3 0- 0,038

0 sabiti 0,966 1,101

VKİ persantil 0,625 1,012 0,965-1,060

Model-5 FABP2AA-../..; (GG-./. ve AG-../..) 0,999 416908662,7 0- 0,065

0 sabiti 0,993 1,209

VKİ persantil 0,535 1,015 0,969-1,063

Model-6 RENNİNDD-../..; (II-./. ve ID-../..) 0,971 0,974 0,235-4,040 0,011

0 sabiti 0,994 1,016

ACE: II: risk genotip n/n (DD ve ID):referans genotipler AGT: MM: risk genotip n/n (TT ve MT):referans genotipler CYP11B2: TT :riskgenotip n/n(CC ve TC): referans genotipler APOB100: AA: risk genotip n/n (AG ve GG):referans genotipler FABP2: AA: risk genotip n/n (AG ve GG):referans genotipler RENNİN:DD: risk genotip n/n (II ve ID):referans genotipler

Hasta grubu; KB persantil değeri 99p ve üzerinde olan ve olmayan olarak sınıflandırıldığında bu sonuca etki eden VKİ ve çalışmamızda incelenen tüm gen polimorfizmlerinin 6 ayrı lojistik regresyon modelinde analizi sonucunda gen polimorfizmlerinin ve VKİ’nin 99p üzerinde KB’na sahip olma durumunu etkilemediği saptanmıştır (Tablo 33).

10.TARTIŞMA

Bu çalışma, çocukluk çağı primer HT’sinin etiyolojisinde yer alabilecek genetik değişimlerden bazılarını incelemek için olgu ve kontrol çalışması olarak gerçekleştirilmiştir. Çocukluk çağında primer HT önemli bir sağlık sorunudur. Çocuklarda değişen büyüme ve gelişme paterninden etkilenen normal KB ölçümleri, HT’nin çoklu etiyolojik faktörleri ve bu faktörlerin etkileşimleri incelenmelidir. Bu değişimler ve etkileşimler içinde özellikle çevre, genetik, çevre-genetik etkileşimler farklı hasta popülasyonlarında farlı zaman süreçlerinde kontrol edilmelidir.

Bu çalışmada çocuklarda giderek artan obezite varlığında primer HT’de genetik değişimler incelenerek, hastalığın etiyolojine farklı bir yaklaşımla riskler tanımlanmaya çalışıldı.

Kızlarda KB 6-11 yaşlarında, erkeklerde ise 12-17 yaşlarında hızla artış gösterir(89). Primer HT postpubertal dönemde sık görülmektedir. Bizim çalışmamızda hasta grubunun yaş ortancası 12.5(3-18) yıl, kontrol grubunun ise yaş ortancası 11(6-15) yıl olarak bulundu. Bu durum çocukluk çağında KB’nin yaşla arttığını gösterirken, primer HT’nin özellikle postpubertal yaşta ortaya çıktığını literatüre uygun olarak desteklemektedir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada (Atabek MW ve ark) hastaneye başvuran obez çocuklarda HT prevelensı adölesanlarda %31.8, adölesans öncesi %15 olarak bildirilmiştir(89).

Çocukluk çağı HT prevalansı açısından bölgesel varyasyonlar etnik grupların, diyet alışkanlıklarının, çevresel faktörlerin, ölçüm yöntemlerinin ve yaş gruplarının farklılığı gibi pek çok faktörden kaynaklanır(90). Bizim çalışmamızda toplamda 50 hasta (28 erkek, 22 kız), 50 sağlıklı kontrol (31 erkek, 19 kız) çalışmaya alındı. Çocukluk çağı HT’sinin cinsiyet ile ilişkili olmadığına dair çalışmalar olmakla birlikte değişik ülke ve etnik gruplarda hipertansiyonun erkek çocuklarda daha sık olduğuna dair yeni sonuçlar bildirilmiştir. Cheng H. ve ark. tarafından Çin’de, 2189 çocuk ile yürütülen prospektif çalışmada hipertansif erkek olguların sayısı (643/149) kızlardan daha yüksek bulunmuştur(91). Wühl ve ark tarafından yapılan 949 hastada KB ortalamasının erkeklerde sürekli yüksek seviyelerde eğilim gösterdiği saptanmış, bu durum cinsiyet streroidlerinin tam oluşmamasına bağlanmıştır(92). Ünsat ve ark Eskişehir yöresinde 7-18 yaş arasında 4026 okul çocuğunda yaptıkları çalışmada HT sıklığı 12-13 yaş arası kız çocuklarında daha yüksek, 16-18 yaş arası erkek çocuklarda daha

yüksek bulunmuştur. Bu durum kız çocuklarının puberteye erken girmesine bağlanmıştır(93). Yoon EY. ve ark. tarafından 4296 adölesan primer HT’li olgu ile Michigan’da yürütülen çalışmada 2/1 oranında erkek olgu hakimiyeti saptanmıştır(92). Bizim çalışmamızda ise bu oran E/K:14/11 olarak saptandı. Literatür ile uygun bulunmadı. Ancak yapılan bu çalışma toplumda gerçekleştirilen bir prevalans çalışması değildir, hasta grubunun özelliklerinin farklı saptanması bu duruma bağlı olabileceği öngörülmüştür.

Son yıllarda obezitede artma, beslenme alışkanlıklarındaki olumsuz değişiklikler sonucu yüksek kalori, yağ ve tuz içeren besinlerin tüketilmesi, fiziksel aktivitede azalma, uyku bozuklukları ve artan stres faktörüne bağlı olarak adölesanlarda HT prevelansında artış saptanmıştır. Özellikle obez çocuklarda oran %11-30'a kadar yükselmiştir( 94,95). Son 30 yılda obezite prevelansında 30 kat artış olmuştur. Çağımızda çığ gibi büyüyen bu sorunun ardından obezite ilişkili HT, dislipidemi, diyabetes mellitus ve değişik derecelerde şeker metabolizma bozukluğu görülmektedir (96). Yaş aralığı 5-16 olan 25,000 okul çocuğu ile yapılan bir çalışmada kilolu ve obez çocuklarda, preHT ve HT prevelansının belirgin şekilde arttığı gösterilmiştir (97). Almanya‘da 1388 fazla kilolu çocukta yapılan araştırmada BMI- SDS ≥0.25-0.5 azalma olması durumunda sistolik KB (-3.2±1.4mmHg), diastolik KB (- 2.2±1.1mmHg) düşüş görülmüştür (98). Amerikan kalp birliği HT, obezite, fiziksel inaktivite ve stres durumunu KVH açısından risk faktörü olarak değerlendirilmektedir. Özellikle obezite hem batı toplumunda hemde ülkemizde giderek artan bir problemdir. VKİ 28 mg/m2’den

yüksek olduğunda HT görülme riski 3-4 kat artmaktadır(99). Amerikada yapılmış bir çalışmada Houston okullarında yakın zamanda yapılan bir çalışmada VKİ ≥95p olanların %11 inde persistan KB yüksekliği olduğu bildirilmiştir(100,101,102). Çalışmamızda hasta ve kontrollerin antropometrik özelliklerinin dağılımı incelendiğinde hastaların ağırlık ortalamaları 72.6 kg olarak izlendi; kontrol grubuna göre anlamlı oranda yüksek olduğu görüldü. Hasta ve kontrol grubunun boy ortalamaları istatistiksel olarak benzer saptandı. Hastaların VKİ ortalamaları 28.6, kontrol grubunun ise 19.2 olarak görüldü. Hastaların VKİ kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.001) ve obezite ile ilgili değişkenlerin karşılaştırılmasının literatür ile uyumlu olduğu saptandı.

Primer HT patogenezindeki en önemli faktörlerden biri de herediter geçiştir (103). Anne ya da babada HT öyküsünün olması, 18 yaşından önce çocuklarda primer HT gelişme riski açısından önemli bir göstegedir (104). Genetik geçiş büyük öneme sahip olsa da HT multifaktöriyel kalıtımlı bir hastalıktır (105). Anand ve Tandon 5-17 yaş arası okul

%5,9 aile öyküsünde HT bulunmayan grupta ise %0,14 saptanmıştır(106). Ülkemizde ise Paç ve ark.’ın çalışmasında hipertansif çocukların %30,5’inin ailesinde HT öyküsü alınmıştır(107). Çalışmamızda hastaların ise %40’inin ailesinde HT öyküsü mevcut olduğu saptandı. Çalışmamızın sonuçları literatür ile uyumlu olduğu görüldü. Ailesinde HT bulunan 20 hastanın, 14ünde (%70) I.derece yakınında HT bulunmaktaydı.

Obezitenin tek başına dislipidemiye eğilim yarattığı bilinmektedir. Dislipidemi, metabolik sendromun komponenti olarak HT’ye eşlik etmektedir ve aterosklerozu arttırarak KVS hasarlanmasında rol aynamaktadır (97). Çocuklarda metabolik sendromun tanımlanmasında 2007 yılında Barselona Diabet Kongresinde kararlaştırılan IDF kriterleri kullanılmıştır. IDF’ye göre metabolik sendromda; obezite (VKİ ≥ 95.persantil) , bozuk açlık kan glukozu (≥100 mg/dl), hipertansiyon (sistolik ve/veya diastolik kan basıncı ≥95.persantil), dislipidemi (HDL-Kolesterol 5-9 yaş için erkekler 85 mg/dl, kızlarda >126 mg/dl, 10-14 yaş için erkekler için >115 mg/dl , kızlarda >120 mg/dl, 15-19 yaş için erkeklerde >143, kızlarda >126 mg/dl) olarak kabul edildi (108). Metabolik sendromda lipid metabolizması bozulmuştur. Hipertrigliseridemi ve düşük HDL-kolesterol düzeyleri mevcuttur. İnsülinin karaciğerdeki etkileri sonucunda VLDL sentezi ve sonuçta trigliseritlerin dolaşıma geçmesi baskılanır. Bu sendromda insüline rezistans olduğundan VLDL’nin sentezi ve dolaşıma geçişi artar. Ayrıca insülin lipoprotein lipaz aktivitesini de artırdığından, rezistans oluştuğunda şilomikronların da klirensi azalacaktır. HDL’de VLDL’nin bir yıkım ürünü olduğundan yıkım azaldığında HDL düzeyleri de azalmış olacaktır (109). Bizim çalışmamızda hipertansif hasta grubunda olan 50 hastanın uygun koşullarda alınan lipid profilleri incelendi. Obeziteye eşlik eden metabolik sendrom başlığı altında, hasta grup ile kontrol grubu karşılaştırıldığında HDL düzeylerinin anlamlı olarak hasta grupta düşük olduğu görüldü. Literatürdeki verilerde hasta grupta trigliserit yüksekliği izlenmekteydi. Bizim çalışmamızda trigliserit düzeyleri hasta ve kontrol grupları arasında farklı saptanmamıştır. Bu değerler mevcut literatürü kısmen desteklememektedir. Kan basıncı şiddeti arttıkça LDL kolesterolde artış gözlendi ancak hasta grup ile sağlıklı grup arasında LDL ve total kolesterol düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı.

Çocuklarda insülin direncinin en yaygın nedeni obezitedir. Son çalışmalar metabolik sendromun prevelansının özellikle obez çocuk ve adolesanlarda yüksek olduğunu göstermekte, obezite ve insülin direncinin metabolik sendromun etiyolojisindeki rolünü ortaya koymaktadır. Metabolik sendrom yetişkinlerde tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık için

doğrudan açıklayan çalışmalar olmamasına karşın gençlerde yapılan otopsi çalışmalarında kardiyovasküler risk etkenlerinin ( obezite, yüksek kan basıncı, trigliserit yüksekliği ve düşük HDL kolesterolü) koroner aterosklerozisin erken dönemi ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Tip 2 diyabet ve bozulmuş açlık glukoz toleransı da son zamanlarda obez adolesanlarda kritik bir sağlık sorunu olarak ortaya çıkmaktadır (110). Çalışmamızda hastaların ortalama açlık kan şekeri 87.4±7.3mg/dl, kontrol grubunun ise 85.5±7.0mg/dl olarak belirlendi. Hasta ve kontrol grupları arasında ortalama açlık kan şekeri düzeyi arasında; literatürün aksine istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Ayrıca çalışmamızda metabolik sendrom tanısı ile izlenen hastalardan hiçbirinin oral antidiyabetik ilaç kullanmadığı belirlendi.

Guyton ve arkadaşları, sempatik sinir sistemi ve renin-angiotensin-aldosteron sisteminin KB’nin kısa dönemli kontrolü için önemli olduğunu; böbreğin ise uzun dönemde kan hacminden ve KB’den sorumlu olduğunu belirtmişlerdir (111). Sempatik sinir sisteminin uyarılması sonucunda periferik vazokonstrüksiyon, kalp hızında artış, adrenal bezlerden norepinefrin salınımı ve KB’da artış gelişir (112). Artmış kalp hızı ve kardiyak indekslerle beraber yükselmiş plazma norepinefrin seviyeleri yeni tanı almış HT hastalarında tanımlanmıştır (113). Mevcut çalışmamızda hasta grup ile kontrol grubu arasında kardiyak nabız açısından anlamlı bir farklılık saptanmadı.

Çalışmaya dahil edilen 50 hasta ve 50 sağlıklı çocuk grupları değerlendirildiğinde; hasta olan grupta ortalama sistolik KB 137.7mmHg, sağlıklı grupta ise 109.6mmHg bulunmuştur ve beklenildiği gibi istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmıştır. Diastolik KB değerleri incelendiğinde; ortalama olarak hasta olan grupta 79.9mmHg; sağlıklı olan grupta ise 69.4mmHg olarak belirlendi ve hasta kontrol grubu diyastolik KB arasında istatistiksel olarak anlamlı bulundu.

Hipertansiyon çalışma grubu 2004 bildirisinde çocuklarda antihipertansif ilaç kullanım gerekçelerini belirlemiştir. NHBPEP çalışma grubunun, en son yayınlayıp hala yürürlükte

Benzer Belgeler