• Sonuç bulunamadı

Bulgar Adı, Kökeni ve Bulgarların Hıristiyanlaşma Süreci

2. Pomak Türkleri ile İlgili Bulgar-Yunan Asılsız İddiaları ve Sebepleri

2.1. Bulgar Adı, Kökeni ve Bulgarların Hıristiyanlaşma Süreci

Bulgarların kökeni "Onogur"lara dayanmaktadır. On-Ogur "on kabile" demektir. Ogurlar74, Oğuzların kardeşleridir. Ogur boylarının en kalabalığı olan Onogurlar, II.- III. yüzyıllarda Hunlarla karışmışlardır. Bu karışım sebebiyle Onogurlara "karışık" manasına gelen "Bulgar" denilmiştir. Yani "Bulgar" kelimesi, "Karışmak" demek olan "Bulgamak"tan türetilmiş uruk adıdır75, böylelikle 482'de Bulgar adı "muhtelif

ve karma" anlamlarıyla ortaya çıkmıştır 76 . İlk Bulgar Devleti, Göktürk

İmparatorluğu'nun 630 yılında dağılması ile kurulmuştur. Bulgarlar kendi toprakları içinde yaşayan Slavları, devlet idaresine almışlar ve onlarla evlenmeye de

72 BCA, Dosya: 426469, Fon: 30.10.0, nr. 242.632, 1.3.1934.

73 İlker Alp, Pomak Türkleri..., s. 8-14; İlker Alp, "Bulgarlar'ın Pomak Türkleri…", s. 75.

74 463'te Asya'dan batıya yönelen Avar göçü sonunda Karadeniz kuzeyinde ortaya çıkan Ogur

kavimleri şunlardır: Ogurlar, Onogurlar, Saragurlar (Sarı-Ak Ogurlar), Uturgurlar (Otuz Ogurlar), Kuturgurlar (Dokuz Ogurlar). Bkz. Muzaffer Erendil, a.g.e., s. 6. 'Ogur'adı 'Oğuz'dan gelmektedir. Güney Rusya'ya yerleşen Türkler, sondaki 'Z' harfi yerine 'R' harfini kullandıklarından dolayı 'Oğuz' kelimesi zamanla 'Ogur'a dönüşmüş ve burada yaşayan Türkler de bu isimle anılmaya başlanmıştır. Bkz. İlker Alp, Belge ve Fotoğraflarla..., s. 10. Ayrıca Ogurlar ile ilgili bkz. Plamen S. Tzvetkov, "Türkler, Slavlar ve Bulgarların Kökeni", (Çev. Osman Karatay), Türkler Ansiklopedisi, C. 2, Ankara 2002; Istvan Zımonyı, "Bulgarlar ve Ogurlar", Türkler Ansiklopedisi, C. 2, Ankara 2002; Ayşe Kayapınar, "Tuna Bulgar Devleti (679-1018)", Türkler Ansiklopedisi, C. 2, Ankara 2002.

75 Mehmet Eröz, a.g.e., s. 5, 6. 76 Muzaffer Erendil, a.g.e., s. 7.

başlamışlardır. Boris Han'ın 864'te Ortodoks Hıristiyanlığı kabul etmesinin ardından Bulgarlar zaman içerisinde Slavlaşmış ve Türk karakterlerini tamamen kaybetmişlerdir77. Bulgarlar, Slavca konuşmaya, çocuklarına Slav adları vermeye

başladıklarında Slavlar arasında erimişlerdir. Bu erimenin başlıca nedeni Bizans tehlikesine karşı Slavlarla sıkı bir beraberlik içinde olma zorunluluğu olmuştur78.

Zamanla Hıristiyanlığı kabul ederek kalabalık Slav kitleleri arasında eriyip gitmiş olan Bulgar Türklüğü'nün isimleri kalmış ve bazı maddî-manevî kültür unsurları varlığını devam ettirmiştir. Mesela yoğurt ve ayran yapımı bu kültür mirasındandır. Ayrıca Bulgaristan'a gelen yabancı devlet büyüklerine "tuz-ekmek" verilmesi eski Türk âdetleri ile ilgilidir. Bulgarların Türk soyundan geldikleri ve Türklükleri apaçık ortadadır. Bunun delili ise dil kalıntıları ile İdil Bulgarlarına ait mezar taşlarındaki kitabelerdir. Orta Asya Türklerinin mezarların üzerine heykel dikme geleneği daha VII. yüzyılda Türk Bulgarları tarafından Balkanlar'a getirilmiştir79. Madara'da

kayaya işlenmiş kabartma süvari heykeli, Preslav ve Ence'deki heykeller, taş levha üzerine yapılmış kabartmalar, büyük binalar, su kanalları, sanat ve kültür eserleri, Eski Zağra'daki aslan, çift başlı kartal kabartmaları, Yeni Zağra'daki tilki başı kabartmalı sütun Bulgarların Türklük ile olan bağlantısının kanıtıdır. Ayrıca kutsal taş ve mağara kalıntılarına da rastlanmaktadır. Tarih kaynaklarında Göktürkler gibi Bulgarların da anadillerinin Türkçe olduğu bilinmektedir. Bütün dil vesikaları onların sonradan Türkçe konuştuklarını değil, anadilleri Türkçe olan bir Türk kolu olduklarını göstermektedir. Bulgarların Orhun harflerine benzer runik alfabesi ve on iki hayvanlı takvimi de bulunmaktadır. Bulgar sanat eserlerinin çoğunda anıt taşlarında ve tuğlalar üzerinde Orhun harflerini andırır işaretler mevcuttur80. Bütün

bunların yanı sıra Bulgarca'daki Türkçe alıntılar, Bulgarca'nın söz dağarcığında sağlam bir yer tutmuştur. Aba, çorba, çeşme, kayısı, baklava, boza, bakır, pastırma,

77 Erol Güngör, a.g.e., s. 51, 52. Hıristiyan fanatizminin etkisiyle Türk kökenli olmalarına rağmen

Türklüğe düşman ve Türkler'e en çok kötülüğü dokunan kavimler arasına girmişlerdir. Bkz. İlker Alp,

Pomak Türkleri..., s. 33, 34. Bulgarlar'ın Slavlarla kaynaşmasıyla ilgili bkz. Geza Feher, Bulgar Türkleri Tarihi, TTK Basımevi, Ankara 1999.

78 Enver Şerifgil, a.g.m., s. 95. 79 Mehmet Eröz, a.g.e., s. 5.

80 Hüseyin Memişoğlu, Geçmişten Günümüze Bulgaristan'da Türk Eğitim Tarihi, Kültür Bakanlığı

gevrek, yoğurt gibi dillerinden atamamış oldukları binlerce Türkçe alıntı bulunmaktadır81. Hâlihazırda aralarında Türk, Macar ve Avrupalıların da bulunduğu

araştırmacılar eski Bulgarca'yı Türk dil grubuna dahil etmektedirler82.

Bulgarların kökeni Büyük Hun İmparatorluğu'na bağlı olan ve Çin kaynaklarında 83 Ting-Ling olarak geçmekte olan kabilelere dayanmaktadır.

Hazarların baskısı sonucu Bulgarların bir kısmı İdil (Volga) Nehri civarına göç ederek İdil Bulgar Devleti'ni kurmuşlardır84. İdil Bulgarlarının hükümdarı Almış,

Bağdat Abbasi Halifesi'nden din adamı ve yanı sıra kale yapımı için askerlik teknolojisi bilen insanlar istemiştir. X. yüzyılın başlarında onlara gelen bir Müslüman heyeti ile İdil (Volga) Bulgar Devleti ilk Müslüman Türk devleti olmuştur. Cuma hutbelerinde "Allah'ım, Bulgar İl-teberini (hükümdar) doğru yola götür." denilmiştir. Hükümdar ise, babası Müslüman olmadığı için onun adını anmak istememiş, onun yerine Abdullah adı kullanılmıştır. Bulgar Türkleri, eski örf ve âdetlerini bazıları İslam'a uymasa da devam ettirmişlerdir. Ama İslamiyet konusunda samimi de olmuşlardır. Geceler kısa olduğu için sabah namazını kaçırma korkusuyla çok defa hiç uyumamışlardır. Bunlar aynı zamanda Müslüman olmayan komşu Türk ülkelerine gazâ yapmışlardır. Nitekim Başkurt Türkleri, o sırada Hıristiyan olacakken Bulgarlar bunu engellemiştir85. İslamiyet'i 922'de kabul ederek Doğu Avrupa'nın tek

Müslüman kavmi olmuşlar, 300 yıl Türk kültürünü de hâkim kılmışlardır. Bulgar veya Kazan Türkleri olarak günümüze kadar benliklerini korumuşlardır. Ayrıca Bulgarlar, Türklük'ten gelen teşkilatçılığı ve devlet idare etme yeteneğini sürdürmüşlerdir. Sözgelimi devlet teşkilatı, Türklerde olduğu gibi İlahî temellere dayanmış otoriter bir sistemle devlet "Han", "İç" ve "Dış" boylar tarafından idare edilmiştir. İlaveten eski Türklerde görülen canlı at kurbanı ile bağımsızlık sembolü olarak 'Tuğ' kullanılmıştır. Bunların dışında yazıt dikilmesi, kutsal mağara ve su, çift

81 Hasan Eren, "Bulgarlar ve Türk Dili", Bulgaristan'da Türk Varlığı Bildiriler 7 Haziran 1985, TTK

Basımevi Ankara 1992, s. 9. Bulgar dilindeki Türk atasözleri, deyimleri ve Türkçe kelimelerle ilgili bkz. Leman Ergenç, Bulgar Yayınlarında Türkler, TTK Basımevi Ankara 1989, s. 48-55.

82 Halim Çavuşoğlu, Balkanlar'da Pomak Türkleri…, s. 120.

83 Aynı zamanda Çin kaynakları Ogurlar'ı Mete'nin kurduğu Hiung-nu devletinin yani Hunlar'ın

uyrukları olarak zikretmektedirler. Bkz. Muzaffer Erendil, a.g.e., s. 11.

84 İlker Alp, Pomak Türkleri..., s. 30-32. Bulgar adı ve Bulgar devletleriyle ilgili bkz. İbrahim

Kafesoğlu, Bulgarlar'ın Kökeni, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1985.

başlı kartal gibi sembol ve inançlar da devam ettirilmiştir86. Sıfat, unvan ve isimlerde

de Türk kültürü ile medeniyetinin izleri görülmektedir. 'Tangra' (Tanrı, Göktürklerde Tengri), 'Han', 'Bayanuş', 'Alpbagatur', 'Böritarkan' 'Omurtak' ve benzerleri bunlara açık birer örnek teşkil etmektedir87.

Bulgar Türklerinin kökenini, Türk kavimlerinin bıraktıkları en eski dil anıtlarıyla yazı ve yapı anıtları da göstermektedir. Mesela Türklerin mağaraları kutsadıkları bilinmekte hatta Çin kaynaklarında Türk hükümdarının atalara kurban vermek üzere Atalar Mağarası denilen bir mağaraya gittikleri söylenmektedir. Bulgar Türklerinin de mağaraları takdis ettiklerine dair kanıtlar bulunmaktadır. Bulgar Türkleri inşaat sanatındaki bilgi ve tecrübelerini de doğuda terk ettikleri vatanlarından getirmişlerdir. Yazılı ve arkeolojik belgelere göre Türklerde ölünün heykelini yaptırma âdeti vardır. Fakirler ağaçtan, zenginler taştan figürler yaptırırdı ki bu gelenek Ence'deki Bulgar heykellerinde açık olarak görülmektedir. Bulgar Türklerinin çetele yazısı, eski Türk yazısıyla ortak kökendendir. Özetle köken itibariyle Bulgarlar diğer Türk kavimlerinin kültürüyle ortaktır ve doğudan doğmuştur. Bu kültürün kökü, Asya'dadır88. Dolayısıyla XIX. yüzyılın başlangıcında

tamamen oluşmuş bir Bulgar kimliği söz konusu değildir89. Bu demektir ki XVIII.

yüzyıl sonlarına kadar dünya henüz Bulgar milletinin varlığından haberdar olmadığı gibi, bir Bulgar dili varlığından da söz edilememektedir. Filoloji ile uğraşan bilginler de Bulgar dilinin olmadığını bilmekteydiler. Ruslar, 1829'da Osmanlı Devleti'ne karşı yaptıkları savaşta Bulgarlar ile temasa geçmişler ve onların Ortodoks olduklarını, görmüşlerdir. Bu tarihten sonra Rus Panslavistleri ile Bulgarlar arasındaki ilişki gelişmiştir. Bulgarlar kilisede Yunanca dua etmiş, günlük hayatlarında ise Türkçe kullanmışlardır90 . Eski Bulgar diliyle çağdaş Çuvaş

86 İlker Alp, Pomak Türkleri..., s. 32, 33. 87 İlker Alp, Belge ve Fotoğraflarla..., s. 11.

88Ayrıntılı bilgi için bkz. Geza Feher, Bulgar Türkleri ile Macarlar ve Bunlara Akraba Olan

Milletlerin Kültürü Türk Kültürünün Avrupa'ya Tesiri, TKAE Ayyıldız Matb., Ankara 1986, s. 9-37. 89 Ali Eminov, "Social Construction…", s. 4. Bahsedilen oluşmamış Bulgar kimliği Ortodoks

Bulgarlardır.

90 İşlenmiş bir Bulgar dili olmadığı gibi, bir Bulgar edebiyatı da söz konusu değildi. Yunan papazları,

Türklerinin dili arasında yakın bağlar bulunduğu, Bulgarların Türk oldukları gibi Bulgar devletini kuranların da Türkçe konuştuklarının tartışılamayacağı açıktır91.

Dolayısıyla Bulgarların Slav olmadıkları, Ortodoksluğu kabul ettikten sonra Slavların arasında Slavlaştıkları tarihi bir gerçektir.

VI. yüzyılda Avarlarla birlikte, Balkan Yarımadası'nın batısındaki Slavlara karşı mücadele ettikleri halde VII. yüzyılda Slavlarla kaynaşmaya başlayan Bulgarlar, kendi dillerini unutarak IX. yüzyılda Kiril alfabesini ve Hıristiyanlığı kabul etmişler ve tamamen Slavlaşmışlardır92. Böylece X.-XI. yüzyıllarda Bulgar'ın yazısı, dili, dini, eğitimi ve kültüründe Türklük diye bir şey kalmamıştır. Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebiyle Bizans kültürü, Bulgarları eriterek yeni bir toplum ortaya koymuştur93. Dolayısıyla Bulgar tezi olan; Pomak Türklerinin 'Müslümanlaştırılmış

Bulgarlar' veya 'Müslüman Bulgarlar' oldukları düşüncesinden hareket edilse bile Bulgarların kökeni meselesi karşımıza çıkmaktadır ve Bulgarların kendilerini Slav sayarak Ogur-Türk kökenli olduklarını unuttuklarını, tersine Türkleri Hıristiyanlaştırıp Slavlaştırmak için çaba sarf etmiş oldukları görülmektedir. Pomak Türkleri ile Bulgarlar arasında temel fark ise Pomak Türklerinin Müslümanlığı kabul etmeleri ve karakterlerini korumak için mücadele vermeleridir. Pomak Türklerinin 'Müslümanlaştırılmış Slavlar' veya 'Bulgar-Slav' kökenli oldukları şeklindeki iddialar gerçekleri yansıtmamaktadır94.