• Sonuç bulunamadı

2. KADİM TÜRK KÜLTÜRÜNDE DEVLET VE DEVLET ADAMI

2.1. Kadim Türk Kültüründe Devlet

2.1.1. Türk Devletinin Kaynakları

2.1.1.1. Bozkır Kültürü

Üzerinde yaşanılan coğrafya, bir milletin sosyal hayatında ve kültüründe çok önemli bir yer işgal etmektedir. Bulunduğu coğrafya ile entegre olan milletlerde vatan ve devlet anlayışı daha çok gelişme göstermektedir. Bu durum geçmişte olduğu kadar günümüz Türk devletleri için de aynıdır. Türklerin eskiden beri varlıklarını devam ettirdiği topraklar, oldukça yüksek platolarla çevrili, su kaynaklarına sahip, yaylak ve kışlak alanların bulunduğu, çok büyük bozkırlardır (Bulduk, 2008, s. 49).

Türk Devleti’nin kurulmasına yol açan sebepler “Bozkır Kültürü” olarak tanımlanan milli Türk kültürünün temelinde yatmaktadır. Bu kültür, doğup geliştiği coğrafi çevre (bozkırlar), manevi insan gücü (Türk) bakımından diğer yerleşik ve göçebe kavim kültürlerinden farklı olduğu için meydana getirdiği devlet tipi de Türk’e has özellikler taşımaktadır. Bozkırda, ekonominin temeli hayvancılık olup; tarım bir geçim kaynağı olmamıştır. Bu nedenle feodal bir yapı söz konusu olmadığı gibi toprak köleliği de yoktur. İlk Türk devletleri, kan akrabalığı ile birbirine bağlı ailelerin oluşturduğu kabilelerin birbirleri ile olan yakın ve düzenli iş birliğinden doğmuştur (Kafesoğlu, 1976, ss.307- 308).

Orta Asya bozkırlarında Türk devletinin kuruluşunda önemli rol oynayan etkenlerden biri de atın evcilleştirilmesi ve atlı-göçebe kültürün ortaya çıkması olmuştur. Atın binek hayvanı olarak kullanılması M.Ö. 2000 yılının başlarına kadar gitmektedir. Bu sayede hareket kabiliyetinin artması ile Türkler, uçsuz bucaksız bozkır

53

coğrafyasına kısa zamanda yayılmışladır. Özellikle M.Ö. 1000 yıl içerisinde bu coğrafyada yaşayan topluluklar çok büyük gelişme göstermişlerdir. Çin kaynaklarındaki bilgiler ışığında, M.Ö. 1200 yıllarından itibaren atın evcilleştirilmesi, bunun yanında demirin yaygın olarak kullanılmaya başlaması ve Türk milletinin kurucu özelliklerinin birleşerek büyük bozkır devletlerinin temellerinin atıldığı ifade edilebilir (Durmuş, 2017, s.13).

Bozkırda yaşayan Türkler, iklim şartlarından dolayı yazın yaylalarda kışın kışlaklarda yaşamak zorunda kaldıklarından, kendilerine özgü bir yaşam biçimi olan “konar-göçer” hayat tarzına sahip olmuşlardır. Türklerin güçlü bir devlet ve vatan anlayışına sahip olmasının etkenlerinden biri de şüphesiz bu konar-göçer yaşam biçimi olmuştur. Konar-göçerlik ilkel göçebelikten1 farklılık arz etmektedir. İlkel göçebelikte hukuka bağlı olmadan gelişigüzel bir göç söz konusu iken, konar-göçer hayatta yaylak ve kışlak arasındaki gidiş gelişler töre ile belirlenmiştir. İlkel göçebelikte vatan anlayışı gelişmemişken, konar-göçerlikte yer ve su mukaddes sayılmış ve buna bağlı olarak da güçlü bir vatan anlayışı doğmuştur (Bulduk, 2008, ss. 49-50).

Konar-göçer yaşam tarzı Türklerin yaşantılarını disiplin altında tutmalarını da sağlamıştır. Eski Türkler, düşmanın ne zaman ve nerden çıkacağı belli olmadığından hayatlarını devam ettirebilmek için sürekli tetikte ve savaşmaya hazır halde bulunmuşladır. Bu yaşam biçimi Türklerin teşkilatçılık ve devlet kurma fikrini geliştirmiştir (Niyazi, 2015, s. 29). Nitekim Türkler teşkilatçılık özellikleri sayesinde zaman içerisinde, çok güçlü ve aynı zamanda iyi işleyen idari ve askeri teşkilatlar kurmuşlardır.

Türk devletlerinin kuruluş ve gelişimlerinde, Asya’da farklı dönemlerde göçebelerin yer ve yurt değiştirme hususunda sahip oldukları imkân ve ihtiyaçlar büyük rol oynamıştır. Göçler nedeni ile meydana gelen hareketlilik ve yer değiştirme süreci sonraki dönemlerde Selçuklu ve Osmanlı Devletleri’nin de kurulmasında büyük etken olacaktır. Bunula birlikte Türkmen göçebe unsurları gittikleri yerlere sadece yeni bir ırk ve dil götürmemiş, dinî ve kültürel değerlerini de götürerek, oralarda yeni bir kültürel yapının da taşıyıcısı olmuşladır (Türkdoğan, 2011, ss. 383-384).

54

Orta Asya bozkırlarında M.Ö. 1700 tarihinden itibaren göçebe ve savaşçı bir kavmin hâkim olmaya başladığı görülmektedir. Türk ırkının prototipini oluşturan ve “ Andronova insanı” diye adlandırılan bu ırk, Altay ve Tanrı Dağlarını kaplamış, Hun ve Kök Türk devletleri dönemlerine kadar devam etmiştir (Ögel, 1988, s.7). Bununla birlikte Türklerin anayurdu hususunda bilim adamları arasında farklı görüşler mevcuttur. Türklerin anayurdu sayılan bölgeler arasında Altay Dağları, Tanrı Dağları- kuzeybatı Asya sahası, İrtiş-Ural arası, Altaylar-Kırgız bozkırları bölgesi veya Baykal Gölünün güney-batısı, Altayların doğusu ve Kingan sisilesi ve Hazar Denizinin kuzey- doğu bozkırları bulunmaktadır (Gömeç, 2006, s. 13).

Türkler zaman içerisinde anayurtlarından geniş kitleler halinde göç etme etmek zorunda kalmışlardır. Türkleri yaşadıkları coğrafyadan göçe zorlayan birçok etken bulunmaktadır. Bu sebepler 4 ana başlık altında şu şekilde özetlenebilir (Akçora, 1996, s. 242).

✓ İktisadi Sebepler: Fetihler sonucunda halkın geçimini sağlayacak gelir elde edilemeyince geçim sıkıntısı başlamış, bunun üzerine daha iyi imkânlar bulmak için başka bölgelere göç edilmiştir.

✓ İklim Değişiklikleri: Türkler geçimlerini büyük ölçüde hayvancılık ile sağlamış, nispeten ziraat ile uğraşmışladır. Kuraklık hem tarımı hem de hayvanlarını etkilemiş, dolayısıyla kendilerini ve hayvan sürülerini besleyemediklerinden yeni otlaklar bulmak amacıyla göç etmişlerdir. ✓ Siyasi Baskılar: Zaman zaman kendilerinden daha güçlü olan komşu

devletlerin baskıları ve onları egemenlikleri altına almak istemeleri sonucunda bazı Türk boyları yerlerinde kalmayı tercih ederken; bazı Türk boyları yabancı bir devletin idaresine girip, hâkimiyetlerini kaybetmektense, yurtlarını terk edip yeniden devlet kurmak amacıyla uzak diyarlara göç etmişlerdir.

✓ Cihan Hâkimiyeti Ülküsü: Türkleri bir ad ve bir bayrak altında toplama ülküsü ve maneviyatlarının da sağlamlığı nedeni ile başka bölgelere göç etmişlerdir.

Bozkırlar yayla iklimine sahip olduğundan göçler sırasında Türkler, benzer coğrafi şartları aramışlardır. Ormanlık, sıcak ve çok rutubetli bölgelere girmekten

55

kaçınmışlardır. Buna dikkat etmeyen bazı Türk toplulukları zamanla yabancı kültürlerin baskısı ile değişime uğramıştır. Çin’de Tabgaçlar, Hindistan’da ki çeşitli Türk devletleri, Balkanlarda Bulgarlar bu topluluklara örnek gösterilebilir. Türkler’ in yüzyıllar boyunca küçük büyük siyasi kuruluşlar oluşturarak varlıklarını devam ettirdikleri saha, Kuzey Çin’den başlayıp bütün Orta Asya’yı, İran’ı ve Anadolu’yu içine alarak Avrupa’da Tuna’ya kadar uzanan geniş bir alandır (Çandarlıoğlu, 2013, s.16).

Benzer Belgeler