• Sonuç bulunamadı

TİRMİZİNİN KAMU VE ÖZEL HUKUKA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ I-TİRMİZİ’NİN KAMU HUKUKUNA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ

B- Borçlar Hukuku

1-Üreticiyi Pazara İnmeden Yolda Karşılama

Tirmizî, üreticiyi pazara inmeden yolda karşılama suretiyle yapılan alışverişi, üreticinin aldanma ihtimalinden dolayı, üreticiyi şu hadisi delil getirerek muhayyer görür.199

عويبلا يقلت ةيهارك يف ءاج ام باب

نع دوعسم نب نع نامثع يبأ نع يميتلا ناميلس انربخأ كرابملا نب انثدح دانه انثدح

عويبلا يقلت نع ىهن هنأ ملسو هيلع لا ىلص يبنلا

باحصأ لجرو رمع نباو ديعس يبأو ةريره يبأو سابع نباو يلع نع بابلا يفو لاق

ملسو هيلع لا ىلص يبنلا

نع بويأ نع ورمع نب لا ديبع انثدح يقرلا رفعج نب لا دبع انثدح بيبش نب ةملس انثدح

هعاتباف ناسنإ هاقلت نإف بلجلا ىقلتي نأ ىهن ملسو هيلع لا ىلص يبنلا نأ ةريره يبأ نع نيريس نب دمحم

قوسلا درو اذإ رايخلاب اهيف ةعلسلا بحاصف

حيحص نسح ثيدح دوعسم نب ثيدحو بويأ ثيدح نم بيرغ نسح ثيدح اذه ىسيع وبأ لاق

انباحصأ نم هريغو يعفاشلا لوق وهو ةعيدخلا نم برض وهو عويبلا يقلت ملعلا لهأ نم موق هرك دقو

İbni Mes’ud(r.a.) şunları rivayet etti:

Nebi (s.a.) “Satılık eşyayı yolda karşılayarak satın almayı yasakladı” dedi. Ebû Hureyre’den(r.a.) bu konuda şu rivayet edilmiştir.

“Nebi(s.a.), pazara gelecek eşyayı karşılayarak satın almayı yasakladı. Kim üreticiyi

karşılamaya çıkıp da ondan bir şey satın alrısa üretici pazara vardığında dilerse cayabilir.”

Bu konuda Hanefî ve Mâlikîler, birinci hadisle amel ederek, müşterinin(alıcının) menfaatını esas almışlardır. Hanefîler, müşterinin zarar görmesi ve piyasada fiyat belirsizliği

oluşabileme ihtimalinden dolayı bu alışverişi mekruh görürmüşlerdir. Mâlikîler ise bu konuda şöyle demişlerdir:

“Eğer üretici, şehirden uzakta bir yerde karşılanıyorsa, (uzaklığın mesafesi en az altı mildir.) bu caiz olur. Yok eğer şehire yakın bir mesafede karşılanıyorsa, caiz olmaz demişlerdir. Eğer satın alınan şey, satışı gelenek olan şeylerden ise, alıcı onu satınalmak isteyen bütün pazar halkını, kendine ortak kılmak zorundadır.”derler.200

Şâfiî ve Hanbeliler, birinci hadisi bu konuda mutlak, ikinci hadisi de has görerek bayinin (satıcının) menfaatini esas almışlardır. Bayi “Pazar fiyatını bilmediği için mutlak muhayyerdir.”201derler.

Tirmizî’nin görüşü Hanbeli ve Şâfiîlerin görüşüyle mutabıktır.

Değerlendirme

Bayinin muhayyerliğini kabul etmeyen Hanefî ve Mâlikîler, söz konusu ikinci hadisle, zayıf olduğu gerekçesiyle amel etmezler. Ne var ki bu hadis, sahihtir. 202Piyasanın sağlıklı bir

şekilde oluşması için, müşterinin bayiyi pazarın dışında karşılamaması, eğer karşılarsa, müşterinin mutlak muhayyer değil, ğabn şartına bağlı olarak muhayyer olması, kamunun menfaatini temin bakımından daha doğrudur. Kanaatimiz bu şekildedir.

2-Satış Akdinin Gerçekleşme Zamanı

Tirmizî, satış akdinin gerçekleşmesi için, tarafların bedenen ayrılması gerektiğini düşünür. O, bu konuda şu hadisi delil alır.203

اقرفتي مل ام رايخلاب نيعيبلا يف ءاج ام باب

لاق رمع نب نع عفان نع ديعس نب ىيحي نع ليضف انثدح ىلعلا دبع نب لصاو انثدح

اذإ رمع نب ناكف لاق اراتخي وأ اق رفتي مل ام رايخلاب ناعيبلا لوقي ملسو هيل ع لا ىلص لا لوسر تعمس

عيبلا هل بجيل ماق دعاق وهو اعيب عاتبا

نب لا دبعو سابع نب لا دبعو مازح نب ميكحو ةزرب يبأ نع بابلا يفو ىسيع وبأ لاق

ضعب دنع اذه ىلع لمعلاو حيحص نسح ثيدح رمع نب ثيدح ىسيع وبأ لاق ةريره يبأو ةرمسو ورمع

200 Merğînânî, a.g.e., 3/153; İbn Rüşd, a.g.e., 2/137

201 Şîrâzî, a.g.e., 1/292; İbn Kudâme, a.g.e., 4-236-239; Şirbînî, a.g.e., 2/36-37 202 Ebu Dâvud, Buyu, 45/3437

ةقرفلا اولاقو قاحسإو دمحأو يعفاشلا لوق وهو مهريغو ملسو هيلع لا ىلص يبنلا باحصأ نم ملعلا لهأ

ةقرفلا ينعي اقرفتي مل ام ملسو هيلع لا ىلص يبنلا لوق ىنعم ملعلا لهأ ضعب لاق دقو ملكلاب ل نادبلاب

ىور ام ىنعمب ملعأ وهو ملسو هيلع لا ىلص يبنلا نع ىور وه رمع نب نل حصأ لولا لوقلاو ملكلاب

ةزرب يبأ نع يورو اذكهو هل بجيل ىشم عيبلا بجوي نأ دارأ اذإ ناك هنأ هنع يورو

دبع نع ليلخلا يبأ حلاص نع ةداتق نع ةبعش نع ديعس نب ىيحي انثدح راشب نب دمحم انثدح

اقرفتي مل ام رايخلاب ناعيبلا ملسو هيلع لا ىلص لا لوسر لاق لاق مازح نب ميكح نع ثراحلا نب لا

امهعيب ةكرب تقحم ابذكو امتك نإو امهعيب يف امهل كروب انيبو اقدص نإف

سرف يف هيلإ امصتخا نيلجر نأ يملسلا ةزرب يبأ نع يور اذكهو حيحص ثيدح اذه

رايخلاب ناعيبلا ملسو هيلع لا ىلص لا لوسر لاقو امتقرتفا امكارأ ل لاقف ةنيفس يف اوناكو اعيابت ام دعب

يروثلا نايفس وهو ملكلاب ةقرفلا نأ ىلإ مهريغو ةفوكلا لهأ نم ملعلا لهأ ضعب بهذ دقو اقرفتي مل ام

لا ىلص يبنلا نع هيف ثيدحلاو اذه درأ فيك لاق هنأ كرابملا نع يورو سنأ نب كلام نع يور اذكهو

ريخي نأ هانعم رايخلا عيب لإ ملسو هيلع لا ىلص يبنلا لوق ىنعمو بهذملا اذه ىوقو حيحص ملسو هيلع

اقرفتي مل نإو عيبلا خسف يف كلذ دعب رايخ هل سيلف عيبلا راتخاف هريخ اذإف عيبلا باجيإ دعب يرتشملا عئابلا

ورمع نب لا دبع ثيدح ملكلاب ل نادبلاب ةقرفلا لوقي نم لوق يوقي اممو هريغو يعفاشلا هرسف اذكه

ملسو هيلع لا ىلص يبنلا نع

“İbni Ömer, oturmakta iken bir mal satın aldığı vakit satışın(lazım hale gelmesi için) tahakkuk etmesi için ayağa kalkardı.”

Tirmizî söz konusu hadiste yer alan “ayrılma” “Konunun değişmesidir” görüşüne katılmaz. Tirmizî hadisle ilgili şu açıklamalara yer verir:

Bu hadisin sahih beş şahidi vardır. Hadisi nakleden İbn Ömer rivayetten anlaşılması gereken manayı söylemiştir. Ayrılmak kelimesinden ne anlaşılması gerektiğini o daha iyi bilir. O akdin geçekleşmesi için, akitten sonra yürümüştür. Ayrıca Ebû Hureyre’nin de aynı şekilde davrandığı rivayet edilmiştir.

Tirmizî’nin buradaki görüşü Hanbeli ve Şâfiî’nin bir görüşü ile mutabıktır.

Bu konuda; Mâlikîler ve Hanefîler “akdi lazım hale getiren şey, konun değişimidir. Tarafların bedenen ayrılması değildir.”derler. Ayrıca İmamı Mâlik, söz konusu hadisin Medine halkının uygulamasına ters olduğunu söyler. Mâliki mezhebine mensup olan İbn Rüşd Bidayetü’l-müctehit’te İmam Mâlik’in İbn Mes’ud’tan bunun aksini belirten bir rivayette

bulunduğunu, İmam Mâlik’in bu hadisi, umuma hamlettiğini nakleder. Mâlikîlerin bu konuda kıyasa başvururlar. Kıyasları ise şöyledir:

“Satış akdi; nikâh, hulu, rehin gibi bedelli bir akittir. Bu akitlerde taraflar, birbirlerinden ayrılmamışken akdi nasıl bozamıyorlarsa, satış akdinde de durum böyledir. Yani, buralarda da akit, taraflar bedenen ayrılmayıncaya kadar lazım hale gelmez.”

Hanefîler ise, söz konusu hadisi tevil etmiş, kıyas başvurmuşlardır. Hanefîler göre, ayette geçen “Ey İman edenler, akitlerinizi yerine getirin”204 ve şu hadiste yer alan

“Müslümanlar anlaştıkları şartlara vefalı davranırlar”ifadeleri ile İbn Abbas’tan rivayet edilen hadisi tevil ederler.

Hanefilerin bu konudaki görüşlerinin devamı şöyledir:

Hadiste yer alan “taraflar” kelimesi alışveriş yapanlar için kullanılır. İcab ve kabulden sonra bey’ gerçekleştiği için, taraflara alışverişten önce, ‘Mütabayiân’ denmez. Çünkü icab ve kabul ile bey’ tamam olur. Dolayısıyla hadisteki “ayrılmadıkça” ifadesi, tarafların bedenen birbirinden ayrılması değil, kavlen birbirinden ayrılması demektir.”205

Değerlendirme

Tirmizî’nin rivayet ettiği hadislerin sahih olması, İbn Ömer, Ebû Hureyre, Kadı Şureyh, Ebû Berze el-Eslemî, Şa’bî Tavûs, Atâ, S’aid b. el-Müseyyeb, Zührî, Hasan el-Basrî, Evzâî, İbni Cüreyh, Ebû Sevr, İbni Mübârek gibi bir çok Sahabe ve Tabiinin “ayrılamayı” “bedenen ayrılma” şeklinde anlamaları sebebiyle Tirmizî’nin görüşü terciye şayandır.206

3-Musarrât ve Hükümleri

Tirmizî musarrât hayvanı satın alan kişiyi muhayyer görür. Ona göre, müşteri dilerse hayvanı alıkıyor, dilemezse bir ölçek hurmayla beraber akdi bozar. Tirmizî, hadislerin farklı şahitlerle rivayet edildiğini, ilgili rivayetlerin sahih olmasından dolayı da, bu şekilde hükmedilmesi gerektiğini söyler. Ayrıca Tirmizî, bu durumu aldatma olarak görür. Onun delili ise şu rivayetlerdir.207

ةارصملا يف ءاج ام باب

204 Maide5/1

205 Serahsî, a.g.e.,12/156-157; İbn Rüşd, a.g.e., 2/170; Merğînânî, a.g.e., 3/21 206 Ebu Dâvud, Buyu, 4459; Ahmed b.Hanbel, a.g.e, 2/183; Nesâî, Buyu 4485; 207 Buyu, (29/1251)

لاق ةريره يبأ نع دايز نب دمحم نع ةملس نب دامح نع عيكو انثدح بيرك وبأ انثدح

نم اعاص اهعم درو اهدر ءاش نإ اهبلح اذإ رايخلاب وهف ةارصم ىرتشا نم ملسو هيلع لا ىلص يبنلا لاق

رمت

ملسو هيلع لا ىلص يبنلا باحصأ نم لجرو سنأ نع بابلا يفو ىسيع وبأ لاق

ةريره يبأ نع نيريس نب دمحم نع دلاخ نب ةرق انثدح رماع وبأ انثدح راشب نب دمحم انثدح

نم اعاص اهعم در اهدر نإف مايأ ةثلث رايخلاب وهف ةرصم ىرتشا نم لاق ملسو هيلع لا ىلص يبنلا نع

ءارمس ل ماعط

يعفاشلا مهنم انباحصأ دنع ثيدحلا اذه ىلع لمعلاو حيحص نسح ثيدح اذه ىسيع وبأ لاق

رب ل ينعي ءارمس ل هلوق ىنعمو قاحسإو دمحأو

Ebû Hureyre’den (r.a.) Nebi’nin (s.a.) şöyle dediği rivayet edilir.

“Kim musarrât hayvanı satın alırsa, sağdıktan sonra üç gün muhayyerdir. Dilerse musarrâtı bir ölçek hurmayla sahibine verir.”

“Kim musarrât hayvanı satın alırsa, üç gün muhayyerdir. Eğer geri verecekse, musarrâtla beraber bir ölçek, buğday değilde hurma verir.”

Bu konuda Hanefîlerin dışındaki Cumhur, hayvanın sütünün az olmasını, kusur görmeleri sebebiyle müşteriyi burada muhayyer görürler. 208 İmam Züfer de, bunun kusur

olduğunu söyler.

Hanefîlerin delilleri şunlardır.

1-Bu durum idda edildiği gibi düşünülürse, o vakit, sıhhatinde ittifak edilen “Nimet

külfete tabidir.” hadisiyle çelişmiş olur.

2-Yiyeceklerin versiye olarak takası, riba olması sebebiyle yasaklanmıştır.

3-İtlaf edilen bir mal, mislî bir mal ise mislî; mislî değilse, kiymeti ödenir. Burada, bir ölçek hurma, ne sütün mislidir, ne de kıymetidir.

4-Bu rivayette, sütün miktarı belli değilken, hurmanın miktarı bellidir. Belli olanı belirsiz olana karşılık saymak, doğru değildir.

5-Hanefîlerin bazısı, bu hadisin “Nimet külfete göredir.”hadisiyle neshedildiğini söylerler.

6-Söz konusu musarrâtın hükmünü belirten bu hadis, şu ayette geçen “Eğer ceza

verecekseniz, size yapılanın aynısıyla(eşit miktarıyla) mukabele edin”209ifadesinin ihtiva ettiği

manayla çelişmektedir.

7-Ayrıca Hanefiler bunu rivayet eden sahebe EbuHure yre’dir(r.a.) Ebu Hureyre, İbn Mes’ud gibi fakih olmakla meşhur olan biri değildir. Dolayısıyla onun rivayet ettiği bu hadisle kıyasa aykırı olduğu için amel edilmez.

Hanefîlerin itarazları temelde şu esasa dayanır:

“Bu hadis kıyasa aykırıdır. Rivayet ahad haberdir. Râvisi fıkıh bilgisiyle meşhur olmayan bir sahabedir. Bundan dolayı bu hadisle amel edilmez.”

Değerlendirme

Ebû Hureyre’nin hadisi sahihtir.210Bu hadisin, Enes b.Mâlik, İbni Ömer ve Amr

b.Avf’tan gelen sahih şahitleri de mevcuttur. Kanaatimizce bu hadis, bu konuda özel bir hüküm koymaktadır.

4-Faize Tabi Mallarda Cins Birliği

Tirmizî, “Buğdayın buğday mukabilinde, ancak misli misline, arpanın da arpa mukabilnde, yine misli misline takas edilebileceğini” düşünür. Buğday ile arpanın aynı cins olmadığı görüşüne katılmadığını belirtir. Delli ise şu hadistir.211

هيف لضافتلا ةيهارك لثمب لثم ةطنحلاب ةطنحلا نأ ءاج ام باب

يبأ نع ءاذحلا دلاخ نع نايفس انربخأ كرابملا نب لا دبع انثدح رصن نب ديوس انثدح

لثمب لثم بهذلاب بهذلا لاق ملسو هيلع لا ىلص يبنلا نع تماصلا نب ةدابع نع ثعشلا يبأ نع ةبلق

ريعشلاو لثمب لثم حلملاب حلملاو لثمب لثم ربلاب ربلاو لثمب لثم رمتلاب رمتلاو لثمب لثم ةضفلاب ةضفلاو

رمتلاب ربلا اوعيبو ديب ادي متئش فيك ةضفلاب بهذلا اوعيب ىبرأ دقف دادزا وأ داز نمف لثمب لثم ريعشلاب

ديب ادي متئش فيك رمتلاب ريعشلا اوعيبو ديب ادي متئش فيك

209 Nahl 16126

210 Ebu Dâvud, Buyu, 48/3443,73/3508 211 Buyu (21/1240)

ثيدح ةدابع ثيدح ىسيع وبأ لاق سنأو للبو ةريره يبأو ديعس يبأ نع بابلا يفو لاق

ادي متئش فيك ريعشلاب ربلا اوعيب لاقو دانسلا اذهب دلاخ نع ثيدحلا اذه مهضعب ىور دقو حيحص نسح

لا ىلص يبنلا نع ةدابع نع ثع شلا يبأ نع ةبلق يبأ نع دلاخ نع ثيدحلا اذه مهضعب ىورو دي ب

لم علاو ثي دحلا ركذف مت ئش في ك ريعشل اب ربلا اوعيب ةب لق وبأ لاق دلاخ لاق هيف دازو ثيدحلا ملسو ه يل ع

اذإف لث مب لثم لإ ريعشل اب ريعشلاو لث مب لثم لإ ربلاب ربلا عابي نأ نوري ل ملعلا لهأ دن ع اذه ىلع

يبنلا باحصأ نم ملعلا لهأ رث كأ لوق اذهو دي ب ادي ناك اذإ لضافتم عابي نأ سأب لف فانص لا تفل تخا

يف ةجحلاو يعفاشلا لاق قاحسإو دمحأو يعفاشلاو يروثلا نايفس لوق وهو مهريغو ملسو هيلع لا ىلص

نم موق هرك دقو ىسيع وبأ لاق ديب ادي متئش فيك ربلاب ريعشلا اوعيب ملسو هيلع لا ىلص يبنلا لوق كلذ

حصأ لولا لوقلاو سنأ نب كلام لوق وهو لثم ريعشلاب ةطنحلا عابت نأ ملعلا لهأ

Ubade bin es-Sâmit’ten Nebi’nin (as) şöyle dediği rivayet edildi:

“Altın ile altın, gümüşle gümüş, hurma ile hurmay, buğdayla buğday ve arpa ile arpa misline takas edilir. Kim bu takasta fazla verir veya fazla alırsa faizcilik etmiş olur. Altını gümüş mukabilinde peşin şartıyla dilediğiniz gibi satın. Buğdayı da hurma mukabilinde peşin şartıyla dilediğiniz gibi satın.”

Tirmizî’nin bu konudaki görüşü, Mâlikî ve Evzâî’nin dışındaki cumhurun görüşüyle mutabıktır.212İmam Mâlik ile Evzâî, buğday ile arpayı ayn cins görürler. Delilleri ise şunlardır:

1-“Yiyecekler, ancak eşit miktarlarda olmak üzere takas edilebilir.” hadisindeki “Yiyecek maddeleri”deyimi buğday ve arpanın ikisine de şamildir.

2-Kıyas yoluyla şöyle derler:

“Alış verişte; Menfaatleri aynı olan iki şeyin, birbiriyle takas edilmesi halinde, biri diğerinden fazla olursa haram olur.”

Değerlendirme

Bu konuda şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür. “Yiyecekler, ancak miktarları eşit şartıyla takas edilebilirler”hadisi âmmdır. Tirmizî’nin rivayet ettiği hadisler sahih olup213 “Yiyecekler, ancak miktarları eşit şartıyla takas edilebilirler” hadisini tahsis

ederler. Ayrıca Tirmizî’nin, Şâfiî’den nakille verdiği “Peşin şartıyla buğdayla arpayı dilediğiniz gibi takas edin” hadisi buğdayla arpanın ayrı cinsler olduğunu göstermektedir.

212Serahsî, a.g.e., 12/110; İbn Rüşd, a.g.e., 2/107-110; İbn Kudâme, a.g.e., 4/12; Şirbînî, a.g.e., 2/22 213 Ebu Dâvud, Buyu, 12/3349

Menfaatlerin aynı olması durumuna gelince; bu da zaman, mekan ve şahsa göre farklılık gösterir. Bundan dolayı her kesin ortak bir şekilde menfaat saydığı bir şeyden söz etmek zor olur.

Kanaatimizce Tirmizî’nin içinde bulunduğu cumhurun görüşü bu sebeplerden dolayı tercihe şayandır.

5-Şuf’aya Konu Olan Mallar

Tirmizî, şuf’anın sadece ev ve arazilerde olacağını düşünür. O, Şuf’anın her şeyde olduğunu iddia eden görüşe katılmaz. Delili ise şu hadistir.214

عيفش كيرشلا نأ ءاج ام باب

نب زيزعلا دبع نع يركسلا ةزمح يبأ نع ىسوم نب لضفلا انثدح ىسيع نب فسوي انثدح

لك يف ةعفشلاو عيفش كيرشلا ملسو هيلع لا ىلص لا لوسر لاق لاق سابع نب نع ةكيلم يبأ نع عيفر

ءيش

دبع نع دحاو ريغ ىور يركسلا ةزمح يبأ ثيدح نم لإ اذه لثم هفرعن ل ثيدح اذه ىسيع وبأ لاق

وبأ انثدح دانه انثدح حصأ اذهو لسرم ملسو هيلع لا ىلص يبنلا نع ةكيلم يبأ نب نع عيفر نب زيزعلا

هانعمب هوحن ملسو ه يل ع لا ىلص يبنلا نع ة ك يلم يبأ نب نع ع يف ر نب زي زعلا دب ع نع ش ايع نب رك ب

سابع نب نع هيف سيل اذه لثم عيفر نب زيزعلا دبع نع دحاو ريغ ىور اذكهو سابع نب نع هيف سيلو

انثدح دانه انثدح ةزمح يبأ ريغ نم أطخلا نوكي نأ نكمي ةقث ةزمح وبأو ةزمح يبأ ثيدح نم حصأ اذهو

يبأ ثيدح وحن ملسو هيلع لا ىلص يبنلا نع ةكيلم يبأ نب نع عيفر نب زيزعلا دبع نع صوحلا وبأ

ءيش لك يف ةعفشلا اوري ملو نيضرلاو رودلا يف ةعفشلا نوكت امنإ ملعلا لهأ رثكأ لاقو شايع نب ركب

حصأ لولاو ءيش لك يف ةعفشلا ملعلا لهأ ضعب لاقو

İbn Abbas(r.a.) Resulullah’ın (s.a.) şöyle dediğini rivayet etti:

“Ortak, önalım hakkına sahiptir. Ve bu hak her şeyde vardır.”

Mâlikîler dışındaki Cumhur, “Şuf’anın ev, dükkan ve tarla gibi akarlarda olabileceğini” söylerken, Mâlikîler bunu biraz daha geniş tutmuşlardır. Mâlikîler, gayri

menkullere tabi olan kuyu, hurma, ağaç köklerinin bağlı bulunduğu taksim edilmemiş tarlalar gibi malları da, şuf’a konusu mallar olarak görmüşlerdir.215Mâlikîlerin delilleri şunlardır:

1-Peygamber Efendimizden rivayet edilen şu hadis, bunun delilidir. “Satılan malda

ortak kişi, malda şuf’a hakkına sahiptir. Bu hak, her şeyde vardır.”

2-Şuf’adan amaç, ortak ve komşular arasındaki anlaşmazlığı engellemektir. Anlaşmazlık gayri menkullerden dolayı olduğu gibi, menkul mallardan dolayıda olabilir.

Değerlendirme

Bu konudaki rivayetlere bakıldığında; şuf’anın ev, dükkan ve tarla gibi akarlarda olabileceği bildiren rivayetlerin sahih olduğu görülür.216Ancak, bu sayılan malların dışındaki

gayri menkuller konusunda rivayetlerdeki farklılıklardan dolayı alimler ihtiaf etmişlerdir. Menkul mallar ile ilgili olarak rivayet edilen hadisler, Tirmizî’nin İbn Abbas’tan merfu olarak rivayet ettiği bir hadis dışındaki bütün rivayetler sahabe mürselidir.

Kanaatimizce sahabe mürseli olan bu hadislerle de amel ederek, ortakların ve komşuların menfaatini sağlama amacı ile, anlaşmazlık ve huzursuzluğu engellemek için, gayri menkullere tabi olan mallarda da şuf’anın olması daha uygundur.

215 Merğînânî, a.g.e., 4/24-25; İbn Rüşd, a.g.e., 2/220-221; İbn Kudâme, a.g.e., 5/311-312; Mevsîlî, a.g.e., 2/42; Şirbînî, a.g.e., 2/297

SONUÇ

İslam dininde hüküm koyma açısında temel de iki kaynak vardır. Bunlar Allah’ın kelâmı Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in (s.a) söz, davranış ve takrirlerini ihtiva eden Sünnettir. Sünneti konu alan ilim yani Hadis ilmi Hz. Peygamberin hayatını kendi yöntem ve teknikleriyle ele alır. Hadis alanında birçok eser yazılmış olup en önemli olanlardan biri de kuşkusuz ki, Tirmizî’nin es-Sünen’idir. Tirmizî’in yazdığı bu eser, dünyanın değişik coğrafyalarında yer alan Müslümanlar tarafından yazıldığı dönemden günümüze kadar güven ve beğeni içerisinde okunmuştur.

İslam hukukunun ana kaynaklarından Sünnet’i konu edinen, aynı zamanda müellifin de fıkhî görüş ve yaklaşımlarını veren böyle bir eserin İslam hukuku açısından değerlendirilmesi gerekiyordu. Biz, işte bu tezde böylesine önemli bir hususu imkânlarımız ölçüsünde incelemeye çalıştık.

Tirmizî’nin eseri üzerinde bir çok hadis çalışması yapılmış olmasına rağmen, bildiğimiz kadarıyla eserin fıkhî açıdan incelemesi yapılmamıştır. Tirmizî, hukukun her alanında kendi görüşlerini sunmuş değildir. Bu bakımdan çalışmamız fıkhın bütününü kuşatıcı olmamıştır. Biz, Tirmizî’nin tespit edebildiğimiz tercih ve ictihatlarını belirttik; ayrıca bunları Tirmizî’den önce sahneye çıkmış dört meşhur fıkıh mezhebiyle karşılaştırmasını yaptık. Böylece bir taraftan Tirmizî’nin hukukçuluğu ortaya konulmuş, diğer taraftan da Ehl-i Hadis’in hukuk yorumları, bu yorumların hangi mezheplere daha yakın olduğu verilmeye çalışılmıştır.

Tirmizî’nin Sünen’i üzerinde yaptığımız bu tezde, onun aslında her hangi bir fıkhi mezhebe mensup olmadığını, delilleri kullanarak içtihat ettiğini gördük. Tirmizî’nin görüşlerini sarih olarak belirttiği noktaları, dört mezheple mukayese etmemiz sonucunda; Tirmizî’nin içtihatlarının her zaman bir mezheple bire bir örtüşmediği sonucuna ulaştık. Bununla birlikte onun tercihlerinin daha çok Şâfiî’i ve Ahmed b. Hanbel’e yakın olduğu söylenebilir. Böylece, onun her hangi bir mezhebin mukallidi olmadığı, kendi başına müstakil içtihat eden bir İslam Hukukçusu olduğu gerçeği ortaya çıktı.

Tirmizî’nin yaşadığı döneme kadar olan fikhî mirası icma’ edilen konularla birlikte, belirli tariklerle nakletmesi Sünen’in Fıkıh Tarihi açısından son derece önemli olduğunu gösterdi. Onun, konuları işlerken tarafları delilleriyle beraber vermesi, rivayetlerin hüccet olma niteliklerini tahlil etmesi ise Sünen’in aynı zamanda hilâf ilmi açısından da ne kadar önemli olduğunu gerçeğini ortaya koydu. Ne var ki buna rağmen günümüze kadar olan süreçte Sünen’in fıkhi yönü üzerinde bildiğimiz kadarıyla her hangi bir çalışma yapılmamıştır. Tirmizî’nin hadisçi olmasının yanı sıra aynı zamanda bir fâkih olduğu,

Sünen’in Fıkıh Tarihi açısından da; Tirmizî’nin yaşamış olduğu döneme kadar olan fıkhî birikimi bütün zenginliği ile günümüze iletmesinden dolayı “ilk hilâf kitabı” olma gibi ulaştığımız bu sonuçların, Sünen’in fıkıh ilmi açısından ne kadar önemli bir eser olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. Umudumuz ulaştığımız neticelerin İslam Hukuku araştırmacılarına veri olmasıdır.

BİBLİYOGRAFYA

Âmidî, Ebü’l-Hasan Seyfeddîn Ali b.Muhammed (ö.631/1233), el-İhkâm fi usûli’l-

ahkâm, Kahire, 1967, c. I-IV

Beyhâkî, Ahmed b. Huseyn b. Ali (ö.458/1066), es-Sünenü’l-kübrâ, Haydarâbâd, 1925, c. I-X

Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâ’il (ö.256/869), el-Câmiu’s-sahih, ist, 1992, c. I-VIII

Debûsî, Ebû Zeyd Abdullah b.Ömer (ö.430/1039), Te’sisu’n-nazar, ist, 1990

Dihlevî, Ebu Abdilaziz Şah Veliyyullah Kutbüddin Ahmed b. Abdirrahim b. Vecihiddin ed- el-Faruki el-Hindi(ö.1176/1762), Bustânu’l-muhaddisin (trc. Ali Osman Koçkuzu), Ankara, 1986

Ebu’l-Berekât, Mecduddin (ö.652), el-Muharrer fi’l-fıkh, 1950, yy. c.I-IV

Ebu Dâvud, Süleyman b.Eş’as b.İshâk el-Ezdî (ö.275/889), es-Sünen, İst, 1981, c. I-V El-Ensârî, Ebû Yahyâ Zekerriyyâ, el-Buceyremî, Mısır, ty., c. I-IV

El-Mübârekpûrî, Muhammed Abdurrahman b. Abdurrahîm, Tuhfetü’l-ahvezî şerhi

Câmi’i’t-Tirmizî, Kahire, 1963, c. I-X

Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b.Muhammed (ö.505/1111), el-Müstesfâ min ‘ılmi’l-

usûl, Beyrut, ty., c.I-II

Itr, Nureddin, el-İmâm et-Tirmizî ve’l-muvâzenetü beyne Câmii’hi ve beyne’s-

Sahîheyn, Mısır, 1970

İbn Âbidîn, Muhammed Emin b.Ömer b.Abdülazîz (ö.1252/836), er-Reddü’l-muhtâr

ala’d-Dürril’l-muhtâr, ist, 1307, c. I-V

İbnu’l-Arabî, Ebû Bekir Muhammed (ö.543/1148), Ârızatü’l-ahvezî alâ kitâbi’t-

Tirmizî, Beyrut, ty., c.I-VII

İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed8ö.456/1063), el-İhkâm fi Usûlli’l-ahkâm, Kahire, 1984, c.I-II

---el-Muhallâ (thk. Ahmed Muhammed Şakir), Kahire, 1996, c.I-XI

İbn Hacer el-Asklânî, Ebü’l-Fadlı Şihâbüddîn Ahmed (ö.852/1448), Fethu’l-Bâri bi

şerhi Sahîhi’l-Buhâri, Mısır, 1959, c. I-XVII

---Tehzîbu’t-Tehzîb, Beyrut, 1968, c. I-XII ---Takrîbu’t-Tehzîb, Kahire, 1975, c. I-II

İbn Haldun, Abdurrahman b.Muhammed (ö.808/1406), Mukaddime (trc. Zakir Kadirî

Ugan), İst, 1990, c. I-III

İbn Hallikân, Ahmed b. Muhammed b. Ebu Bekir (ö.681/), Vefeyâtü’l-‘A’yân ve ebnu

ebnâi’z-zemân, Mısır, 1948, c.I-VI

İbnü’l-Hümmâm, Kemalüddin Muhammed b. Abdilvahid es-Sivâsî (ö.861/1457),

Şerhu Fethu’l-kadîr, Beyrut, 1315, c. I-VIII

İbn Kudâme, Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah (ö.620/1223), el-Muğnî, Mısır, ty, c.I-IX

İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b.Yezîd el-Kazvînî (ö.273/887), es-Sünen, İst,1992, c. I-II

İbnu’n- Nedim, Ebü'l-Ferec Muhammed b. İshâk (ö.385/995), el-Fihrist, Beyrut, yy

İbn Rüşd, Muhammed b.Ahmed b.Muhammed (ö.595/1198), Bidâyetü’l-müctehid ve

nihâyetü’l-muktesid, Mısır, ty, c. I-II

İbnu’ Salâh(ö. 643/1245) , ‘Ulûmi’l-hadis, Dımeşk, 1984 İzmirli, İsmail Hakkı (ö.1366/1946), İlm-i Hilâf, İst, 1912

Kâsânî, Alâeddîn Ebû Bekir b. Mesûd (ö.587/1191), Bedâî’u’s-sanai’ fi tertîbi’ş-

şerâi’, Kahire, 1327, c. I-VII

Kılıçer, Esad, İslam Fıkıhında Rey Taraftarıları, Ankara,1995

Kudurî, Ebû’l-Hüseyyin Ahmed b.Muhammed(ö.428/1050), el-Kitâb, ist, 1310

Mâlik b.Enes, Ebû Abdullah el-Asbahî el-Himyerî(ö.179/795), el-Muvatta’, İstanbul, 1951, c. I-II

Merğînânî, Ebû’l-Hasan Ali b. Ebû Bekir (ö.593/1197), el-Hidâye şerhu Bidâyeti’l-

mübtedi, ty ve yy, Yersiz c. I-IV

Mevsîlî, Abdullah b.Mahmud (ö. 683/1284 ), el-İhtiyâr li t’alili’l-Muhtâr, Beyrut, ty., c. I-VI

Muğniyye, Muhammed Cevad, Fıkhu’l-İmâm Ca’fer es-Sâdık, İran, 2002, c.I-VI Müslim, Ebü’l-Huseyn el-Kuşeyrî (ö.261/875), el-Câmiu’s-sahih, İst, 1984, c. I-IV Nesâî, Ebû Abdurrahman Ahmed b.Ali b.Şu’ayb (ö.303/915), es-Sünen, İst,1992, c. I- VII

Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Muhyiddin Yahyâ b.Şeref (ö.676/1277), Minhâcü’t-tâlibin, Beyrut, 1995

San’ânî, Muhammed b.İsmail (ö.1182/1768), Subûlû’s-selâm şerhu Buluği’l-merâm, Beyrut, 2000, c. I-IV

Serahsî, Muhammed b.Ahmed b.. Ebû Sehl (ö..483/1091), el-Mebsût, Beyrut, 1978, c. I-XXX

Şâfiî, Muhammed b.İdris b. Abbâs(ö.204/820), el-Üm, ty., yy.

---er-Risâle, Kahire,1979

Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed (ö.1250/1834), Neylü’l-evtâr şerhu

Müntka’l-ahbâr, Mısır, ty. c. I-VIII

---es-Seylü’l-cerrâr, Beyrut, 1985, c. I-IV

Şîrâzî, Ebû İshâk Cemâlüddîn İbrahim (ö.476/1083), el-Mühezzeb fi fikhi’l-İmaâmeş-

Şâfiî, Mısır, ty., c. I-II

Şirbînî, Şemseddîn Muhammede b.Ahmed (ö.977/1570), Muğni’l-muhtaâc ilâ

ma’rifeti me’ânî elfâzı’l-Minhâc, Beyrut, ty., c. I-IV

Taberî, Muhammed b.Cerîr (ö.310/923), İhtilâfü’l-u’lemâ, Beyrut, ty. ve yy.

Tehânevî, Zafer Ahmed (ö.1394/1974), Kavâid fi ‘ulûmi’l-hadis (trc. İbrahim Canan), İzmir, 1982

Tahâvî, Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed (ö.321/933), şerhu Me’âni’l-âsâr, Beyrut, 1979, c. I-IV

Tirmizî, Muhammed b.İsa b. Sevre b. Musa b. Dehhâk el-Buvğî’(ö.279/892), el-

Câmi‘u’s-sahih, ( thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Muhammed Fuâd Abdülbaki, İbrahim Utve

Avd) Kahire , 1962, c.I-V

Zeyla’î, Abdullah b. Yusuf (ö.762/1360), Nassbu’r-râye li –ehâdîsi’l-Hidâye, Beyut, 1973, c. I-IV

Zehebî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osman (ö.748/1348),

Mîzânü’l-‘İtidâl, 1963, yy. c.I-II

---Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, Beyrut,1990, c. I-XXV ---Tezkiratü’l-huffâz, Beyrut, yy.c. I-IV

Zürkânî, Muhammed b.Abdülbâki b.Yusuf (ö.1122/1710), Şerhu’z-Zürkânî alâ

Benzer Belgeler