• Sonuç bulunamadı

insan kendi doğasına/nedenine veya amacına uygun bir yaşam alanı ve yaşam biçimi içerisinde amacına ulaşabilmektedir. Buna göre polis’in insanın469 gelişebilmesine olanak tanıyan bir doğal yaşam alanı olarak düşünülmesi söz konusudur.470 Bu nedenle burada insanın kendisini görünür kıldığı fenomenlerden biri olan devlet, Aristoteles’in polis olarak ifade ettiği kavram üzerinden Aristoteles’in etiği ve politika felsefesiyle ilişkisinde ele alınacaktır.

biyonoetik bir form olarak karşımıza çıkan politika felsefesinin incelenmesi gerekmektedir.

Öncelikli olarak Aristoteles’in politika felsefesinin nasıl ele alınması gerektiğini ana hatlarıyla belirlemek iyi olacaktır:

1. Aristoteles’te politika felsefesi, insanın yaşamından bağımsız olarak bulunan bir düşünce formunda değildir. Bunun tersi olarak politikanın temeli insanın varlığına ve yaşamına dayanmaktadır.

2. Aristoteles’te politika felsefesi, yaşamın içindedir; dünyada olma ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle onun politika felsefesi, yaşamın içinde varolmanın bir biçimi olarak, yani canlılık ile doğrudan ilişki içerisinde ele alınmayı gerektirmektedir.473

Aristoteles’te bu iki ana esastan hareket edildiğinde politika felsefesinin insandan bağımsız olarak ele alınamayacağı, insanın yaşamından ve ‘canlı olma biçimi’nden hareketle kavranabileceğini söylemek mümkün olmaktadır. Buna göre politikanın, insanın ‘insan oluşu’ içerisinde anlaşılması gereken bir varoluş formu olduğunu söylemek mümkün olmaktadır. Bu bakımdan Aristoteles’te politika, aşkın bir hakikat arayışı olarak değil, olguyu belirlemeyi ve gerçekliği olgunun, yani somut olanın içinde anlamayı hedefleyen bir disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır. Buradan hareketle, Aristoteles’te politikanın insan varlığına içkin bir potansiyel olduğunu söylemek mümkün olmaktadır.

Buna göre Aristoteles’te politika, insanın doğasına özgü bir şey olarak anlaşılmaktadır.474

Görüleceği üzere, Aristoteles’te politika felsefesi, onun varolanı ve canlı varlıkları ele alma biçimiyle benzer bir düşünsel zeminden hareketle belirlenim kazanmaktadır.

Aristoteles’te nasıl ki varolan bir aşkınlık düzlemine referansla değil de doğrudan kendisine bakılarak kavranabiliyorsa, insan nasıl ki ona dışsal olan bir idea veya herhangi

473 A.g.e., s. 12.

474 Baştürk, , Biyonoetika’nın Doğuşu: Aristoteles Düşüncesinde Etik, Politika ve Canlı Yaşamın Yönetimi, ss. 12-13; Crubellier, Pellegrin, a.g.e., s. 9.

bir dışsal kaynak üzerinden değil de ancak insanın varlığı ele alınarak bilinebiliyorsa, politika felsefesi de yine dünya ve ‘dünya içinde olma’dan hareketle anlaşılabilmektedir.

Bu da yalnızca biyonoetik bir varlık olması bakımından insanın gerçekleştirebildiği bir varolma biçimi olduğuna göre, Aristoteles’te politikanın insanın olanakları doğrultusunda şekillenen doğal bir etkinlik olduğu ifade edilebilir.

Aristoteles’te politikanın kökenini anlayabilmek, insanın politik bir canlı (zoon politikon) oluşunu anlamakla doğrudan bağlantılıdır. Çünkü Aristoteles, politikayı aşkınlık düzleminde değil, canlılığın ve yaşamın içinde bir sorun olarak ele almaktadır. Bu bakımdan politika, yaşamın içinde gelişen bir varoluş formu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla politikanın, insanın canlı bir varlık türü olarak varolma biçimine bağımlı olduğunu söylemek mümkün olmaktadır. Sonuçta politikanın, canlı bir varlık türü olarak insanın yaşam biçimi içerisinde gelişip ortaya çıkan bir varoluş biçimi olduğu söylenebilmektedir. Buradan hareket edildiğinde, Aristoteles’te politika felsefesi canlılıkla ve canlı bir varlık türü olarak insanın yaşamıyla ilişkilendirilmiş olması bakımından biyolojinin temele alınarak geliştirildiği bir politika düşüncesi olarak ortaya çıkmaktadır.475

Aristoteles’te politika, hem insanın bedensel varlığını kapsayan hem de onu aşan başka türden bir biyolojik formda ele alınmaktadır: Aristoteles politika felsefesini insanın canlılığı/yaşamı üzerinden geliştirmesine karşın onu insanın bedensel varoluşuna indirgememektedir. Çünkü Aristoteles için politik yaşam (bios politikos) doğrudan bedenle değil fakat insanın bedensel varoluşu ile bir arada bulunan akıl (nous) yaşamı ile mümkündür. Çünkü politik olanın kavramlaştırılması ve kavranması, yalın yaşam (zoe) ile değil; aklın (nous) hükmü ile yetkin hale gelen bir yaşantı ile ortaya koyulabilmektedir.

Buradan hareketle, Aristoteles’te canlı yaşamın potansiyelini gerçekleştirmesini ele alan politika felsefesini aklı ve akıl etmeyi merkeze alan bir form olarak okumak gerekmektedir. Bu, pratik anlamda bir eylem vasıtasıyla insanın kendisini

475 Baştürk, Biyonoetika’nın Doğuşu: Aristoteles Düşüncesinde Etik, Politika ve Canlı Yaşamın Yönetimi, s. 14.

yetkinleştirmesine, dolayısıyla da gerçekleştirmesine karşılık gelen biyonoetik formu ifade etmektedir.476

Aristoteles’te politik yaşam (bios), her ne kadar nous’a bağlı ve ancak nous’la ortaya çıkabilecek bir etkinlik alanı olarak görülse de, onu yalın yaşamın (zoe) zorunlu varlığından koparmak mümkün değildir. Çünkü doğal olarak ortaya çıkan politik yaşam, bir yandan beslenmek, korunmak gibi ihtiyaçların kolektif olarak karşılanması gerekliliğinden doğmaktayken diğer yandan insanın beslenme, büyüme ve üreme gibi biyolojik yaşama özgü gereksinimlerini karşılamaksızın varolamayacağı gerçeği göz önüne alındığında, politik yaşamın biyolojik yaşama bağımlı bir varoluş biçimi olduğu ortaya çıkmaktadır. İşte bu sebepledir ki, insanı hem yalın yaşama olan bağımlılığı hem de onu aşan ve insanın ona özgü olan nous yetisini etkin hale getirmesiyle ortaya çıkan bu toplumsal yaşamın taşıyıcısı ve uygulayıcısı olması bakımından biyonoetik bir varlık olarak ifade etmek gerekmektedir.

Bu bakımdan biyonoetika477, Aristoteles’te doğrudan insanın varoluş formuna karşılık gelmektedir. Çünkü Aristoteles’te insan, kendi varoluş potansiyelini kendinde barındıran fakat bu potansiyeli başka insanlarla birlikte gerçekleştirebilen toplumsal bir varlıktır.

İnsan kendi potansiyelini kendinde taşıması bakımından, bu potansiyeli kendine özgü bir içkinlik olarak akılla kavrama ve bu şekilde kendisini bir nesne haline getirerek aşma yoluyla kendi potansiyelinin bilincine varabilen bir canlı varlık türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada aklın işlevi, dışsal olanın bilgisine sahip olmayı değil, insanın kendi kapasitelerini kendinde varolandan hareketle kavramasına ve bu kavramayla kendisini dönüştürmesine karşılık gelmektedir. Fakat aklın işlevsel hale gelebilmesi, insanın kendisini bir kavrama nesnesine dönüştürerek kendini aşmasına ve böylece kendisinin

476 A.g.e., s. 15.

477 Bios zaten noetik olanda içerildiğinden biyonoetika kavramı mantık açısından totolojik bir ifade olarak görülebilir. Fakat bu çalışmada biyonoetika’ya Aristoteles’in insanı yalnızca noetik bir varlık olarak ele almadığını, onun hayatı üzerinde biyolojik yaşamın da önemli etkileri olduğunu (çünkü zoe de bios’ta içerilir) ve bu bakımdan insan yaşamının bir bütün olarak ele alınması gerektiğini göstermek amacıyla bilinçli ve özel olarak yer verilmiştir. Kısacası, biyonoetika kavramı, insanın salt düşünme etkinliği ile varolduğunu ifade etmez; bir bütün olarak yaşam olgusuna karşılık gelmektedir. Bu bakımdan Aristoteles’in insana yaklaşımını kavramada önemli bir boşluğu doldurmaktadır.

üstüne çıkmasına bağlıdır. Buradan hareketle, insan, biyonoetik bir varlık olarak kendini kendinde aşan ve bu yolla kendi içkin potansiyeline ulaşabilen, yani onu gerçekleştirebilen bir canlı varlıktır.478

İşte politikanın biyonoetik bir form olarak ele alınışı bu noktada belirmektedir:

Aristoteles’te politika, insanın insan oluşu, dolayısıyla varoluşuyla ilgilidir. Çünkü insan, içkin potansiyeline ulaşabildiği, yani yetkinleşebildiği ölçüde politikleşmektedir. Bu anlamda politika, insana özgü potansiyelin etkinliğe varması anlamında bir içkinliği ifade etmektedir. Görüleceği üzere, Aristoteles’te politikayı herhangi bir aşkınlık nesnesi olarak okumak mümkün değildir. Çünkü politika, insanın dışında gelişen ve varolan bir gösterge değil, insanın kendisini kendi potansiyelinden hareketle aşmasıyla ortaya çıkan bir varoluş formu olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan onun için bir yaşam formu olan bu varoluş formuna akıl yoluyla kendini nesne haline getirip dönüştürmesiyle ulaşabilmektedir. Buradan hareketle biyonoetika’nın insanın politik anlamda varoluşunda ortaya çıkan bir özneleşme süreci olduğu söylenebilir. Çünkü biyonoetika, insanın politik bir canlı, yani zoon politikon olmasının temelinde bulunan bir içkinliktir. İnsan bu içkinliği özneleşme süreciyle etkin hale getirerek, yani kendisini biyonoetik bir nesne haline getirip, yalın yaşamın biyolojik formu olmayı aşarak kendi potansiyeline ulaşmaktadır. Ve böylece kendini yetkinleştirerek politik olana ve politik olmaya erişmektedir.479

Aristoteles’in etik-politik felsefesinin biyonoetik bağlamda ele alınışı, daha açık bir ifadeyle Aristoteles’te insanın biyonoetik varlık olarak ifade edilmesi onun pratik varoluşunda, yani eylemekle varoluşunda aranmalıdır. Çünkü Aristoteles’te pratik felsefe, insanın eylemesiyle açığa çıkan bir varoluş formu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu nedenle sadece pratik felsefe ile değil, eylemenin ortaya çıkardığı varoluş biçimiyle de ilgilenmek gerekmektedir. Burada varoluş formunu anlayabilmek, eyleme öncül olan ve eylemin hem nedeni hem de sonucuyla ilişkili olan amacı kavrayabilmekle ilgilidir.

478 Baştürk, Biyonoetika’nın Doğuşu: Aristoteles Düşüncesinde Etik, Politika ve Canlı Yaşamın Yönetimi, s. 16.

479 A.g.e., s. 16.

Dolayısıyla, Aristoteles’in gerçeği varolana dışsal ve aşkın olarak değil, gerçekliği varolanın özünde bulunan bir içkinlik olarak ele aldığı görülmektedir. Fakat Aristoteles için varolanın özündeki bu içkinliğin kendi başına ne gerçekliği ne de anlamı vardır.

Çünkü varolanda ondan bağımsız olarak değil ama potansiyel olarak bulunan içkinlik, ancak eylemle açığa çıkmaktadır. Kaldı ki Aristoteles, form teorisiyle, neden ile amacı ontik anlamda aynı alanı paylaşmalarından dolayı, eşitleyerek ele almaktadır. Görüleceği gibi, Aristoteles’te Platon’da olduğu gibi idealar kuramından ileri gelen bir neden-sonuç dikotomisi, yani mekânsal bir yarık bulunmamaktadır. Buradan hareketle, Aristoteles’in varolan ile onun gerçekliği arasındaki boşluğu mekânsal olarak değil, zamansal olarak ortaya koyduğunu söylemek doğru olacaktır. Buna göre, varolanın varolan olarak anlamını bulması, yani gerçekliği, bir diğer ifadeyle amacına, sonucuna erişebilmesi, varolana varolmaklığını veren ve onun alacağı formu, sonu/sonucunu önceden belirleyen öze bağlıdır. Dolayısıyla Aristoteles’in teleoloji görüşünün gerçeklik ile varolan arasındaki bütünleşmeye dayandığı söylenebilir. Bu yaklaşım, varolana varlık olmaklığını veren içkinliğin gerçekleşmesini, vücuda gelmesini ifade etmektedir. Bu şekilde gerçeklik ile nesnenin varlığı örtüşmektedir. Çünkü varolan amacını kendinde barındırmaktadır ve bu nedenle onun varlığı bu amaca bağlı olarak olması gereken formu ile özdeştir. İşte bu şekilde varolanın nedeni ile amacı eşitlenmiş olmaktadır. Dolayısıyla Aristoteles’te varolanın alması gereken form, ereksel neden gereği, varolanın doğasına indirgenmiş olmaktadır. Buradan hareketle, varolan anlamını yeni bir varoluş biçimi aracılığıyla kendi içkinliğinden açığa çıkarır. İşte Aristoteles bu noktadan hareketle politik yaşamın doğrudan insani bir form olarak kavranmasını sağlamaktadır.480

Bu, Aristoteles’in özcü felsefesinin onun politika düşüncesinin de temelinde olduğunun göstergesidir. Çünkü Aristoteles, gerçeklikle varolan arasında kurduğu ilişkiyi varolana dışsal herhangi bir kaynağa başvurmaksızın varolanın özüne, dolayısıyla içkin potansiyeline dayanarak kurmaktadır. Bununla birlikte Aristoteles için politik olan hem biyonoetik bir varlık olan insanın noetik etkinliğinin bir fenomeni hem de onda potansiyel olarak bulunan nous yetisinin etkin hale gelmesiyle birlikte gerçekliğin içinden meydana

480 Crubellier, Pellegrin, a.g.e., s. 83; Baştürk, Biyonoetika’nın Doğuşu: Aristoteles Düşüncesinde Etik, Politika ve Canlı Yaşamın Yönetimi, ss. 17-18.

gelen bir insan eylemidir. İşte bu sebeple politika, insanın özüne dayanması bakımından onun nedenini, özünü gerçekleştirmek onun işlevi olduğundan amacını ve hem neden hem de amaç psykhe’nin nous yetisine ve onun etkin hali olan noetik etkinliğe, yani nous yetisinin gerçekleşmesine karşılık geldiğinden aynı zamanda insanın formunu ifade etmektedir.

Bu bakımdan biyonoetika, insanın akıl yetisini ancak politik yaşam formunda etkinleştirdiğini imleyerek insan olmanın amacının ancak politika ile kavranabileceğini ifade etmektedir. Buna göre biyonoesis olarak insan varlığı, kendisini bu kavramsallaştırma ile tanınabilir kılan bir özneleşme biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.481 Bir özneleşme biçimi olarak biyonoetika, öznenin dönüşümünün politikaya bağlı olarak tamamlanmasının göstergesi olması nedeniyle politikanın amacını ifade etmektedir. Buna göre insan, akıl yetisini keşfederek hem kendi potansiyelini açığa çıkarmakta hem de bu potansiyelin açığa çıkmasıyla kendisini kendinde aşarak ereksel bağlamda dönüştürmektedir. Buradan hareket edildiğinde biyonoetika, özneleşmenin politikaya bağlı olduğunun bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle biyonoetika’nın, politikanın amacını ifade ettiği görülmektedir. Başka bir ifadeyle politika, insanın amacıdır; ancak bu amaç, önce insanın kendi potansiyeline ulaşması ve sonrasında ise potansiyelini eylem, yani pratik ile gerçekleştirmesine bağlıdır.

Görüldüğü üzere Aristoteles, politikaya dair bilgiyi doğrudan insani varoluşa indirgemekte ve politikayı doğrudan politikanın deneyimlenme biçimlerinden türetmektedir. Bu bakımdan politika, insanın varoluşunun deneyime açılmasını imlemektedir. Bu eksende varoluşun öncelikle insan varlığının kendisinde gerçekleşmesi gerektiği düşünüldüğünde, politikanın noetik bir etkinlikle ortaya çıktığını söylemek mümkün olmaktadır. Buradan hareketle, Aristoteles’e dayanarak ortaya koyulan başlangıçtaki öncüllere geri dönülecek olunursa, politika ile onu karşılayan kavramların

481 Biyonoetika, insanın tekil varlığına içkin potansiyelinin akıl (nous) yetisi ile açığa çıkarak politik bir varlığa dönüşümünü ifade etmekteyken biyonoesis, insanın kendi potansiyelini sahip olduğu akıl (nous) yetisi ile dönüşüme uğratarak -pratik akla sahip bir varlığa dönüşmesi anlamında- özneleşmiş tekil insanı ifade etmektedir. Bkz. Baştürk, Biyonoetika’nın Doğuşu: Aristoteles Düşüncesinde Etik, Politika ve Canlı Yaşamın Yönetimi, s. 19.

ve de akıl yürütme biçimlerinin merkezinde insanın ve insani varoluş ögeleri ile süreçlerinin zorunlulukla bulunmakta olduğu açığa çıkmaktadır. Bu bağlamda Aristoteles’te politikanın, insani varoluşa dayanan bir yaşam deneyimine karşılık gelmesi bakımından insanın olanakları ve sınırlılığıyla ilişkili olduğu söylenebilmektedir.482

İnsanın olanağı olan nous’la ve onun etkin haline karşılık gelen noetik etkinlikle doğrudan ilişkili olan politika, anlaşılacağı üzere, psykhe’nin insani yanının bir etkinliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan politikanın insanın biyolojik yaşamıyla değil, nous’a dayalı yaşamıyla ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Fakat bu nous’a dayalı yaşam, biyolojik gereksinimlerin de karşılanmasını zorunlulukla gerektirdiğinden politikanın yalın yaşamın (zoe’nin) üzerine çıkıldığı, yani onu aşan başka türlü bir yaşamın temelleri üzerinde yükseldiği ortaya çıkmaktadır. Bu yaşam, zoe’nin aşılmasıyla mümkün olan bios politikos’tur.