• Sonuç bulunamadı

ZOE’DEN BİOS POLİTİKOS’A: BİYONOETİK VARLIK OLARAK İNSAN

C. Psykhe’nin Yapısı Ve Canlı Varlık Türlerinin Psykhe’nin Sahip Olduğu

III. ZOE’DEN BİOS POLİTİKOS’A: BİYONOETİK VARLIK OLARAK İNSAN

BİYONOETİK VARLIK OLARAK İNSAN

Aristoteles, canlılığı ve canlı varlıkları konu ettiği eserlerinde insanı da yalın yaşam (zoe) üzerinden ele almaktadır. Fakat bu eserlerden biri olan Ruh Üzerine’de insan, bir zoe varlığı olmanın yanında psykhe’sinde sahip olduğu ona özgü yetileri sayesinde aynı zamanda düşünen ve bilen bir varlık olarak ifade edilmektedir. Ruh Üzerine’de böyle bir belirlenimde bulunan Aristoteles, Nikomakhos’a Etik ve Politika eserlerinde ise insanın politik bir toplum içerisinde varolabilen etik bir varlık olduğunu dile getirmektedir. Bu bakımdan Aristoteles’te insanın varlığının yalın yaşam (zoe) temeli üzerinde yükselen pratik bir yaşamı (bios) ifade ettiği görülebilmektedir. Dolayısıyla Aristoteles’in eserleri incelendiğinde onun felsefesinin dünyevi olduğu, yani dünyaya, yaşama ait sorunlarla ilgilendiği anlaşılmaktadır.

Aristoteles’in felsefesi dünyevidir. Onun felsefesinin dünyevi olduğunu düşündüren, var olmayı ve varlığı, yani genel haliyle varoluşu epistemolojik olarak değil bir ‘dünya içinde olma’ hali olarak ele almasından ileri gelmektedir. Aristoteles’te ‘dünya içinde olma’, canlı bir varlık olarak insanı yalnızca ontolojik bağlamda değil, aynı zamanda pratik bağlamıyla da ele almayı mümkün kılması bakımından onun etik, politika ve bilim felsefesi için temel oluşturmaktadır. Aristoteles’in canlı varlık türlerinden özellikle insanın ‘dünya içinde olmaklığı’ temele alınarak geliştirdiği felsefesi, gerçekliği, onun bilgisine ulaşmak adına aşkın bir yerde aramak yerine, onu insan dışı epistemolojik ve ontolojik bağlamdan yaşam ve yaşantının olduğu canlı varlıklar dünyasına, dolayısıyla olumsal dünyaya indirerek Platon’dan kopuşunu ortaya koymuştur. Çünkü Aristoteles’te doğa ve insan arasında bir parçalanma, yarılma söz konusu değildir.440

Aristoteles, Platon’un aksine aşkın bir gerçeklik anlayışı (idea) yerine neden ile sonucu ve amaç ile doğayı, dolayısıyla varlığı ve varolmayı birbiriyle ilişki içerisinde ele alarak

440 Efe Baştürk, Biyonoetika’nın Doğuşu Aristoteles Düşüncesinde Etik, Politika ve Canlı Yaşamın Yönetimi, Ankara: Phoenix Yayınevi, 2019, ss. 10-11; Zeller, a.g.e., ss. 275-276; Beyaz Erkızan,

“Aristotelesçi Sosyal Bilim Anlayışı: Yaşamak (Zen), Birlikte Yaşamak (Suzen) ve İyi Yaşamak (Eu- Zen)-I-”, s. 13.

varlığın ve varolmanın birbirinde içerildiği bir varoluş görüşü ortaya koymaktadır. Buna göre varolan, nedeni kendisine aşkın bir idea düzleminde değil, bu nedenin varolanın doğasında potansiyel olarak bulunduğu ve varolmanın biçimleri içerisinden şekillendiği doğal düzlemde ele alınmaktadır. Buradan hareketle, Aristoteles’in felsefesinin nedenler ve formların bir aradalığına işaret eden doğal düzlemden beslendiğini söylemek gerekmektedir. Çünkü Aristoteles, ortaya koyduğu form teorisiyle varolmanın nedenini varoluşa içkin olarak bulunan form ile kavranabileceğini ifade ederek ve böylece gerçekliği aşkın idealar düzleminden indirerek somut gerçeklikle ele almaktadır. Çünkü Metafizik’te belirtildiği gibi, varolmanın nedeni, maddeyi belli bir şey haline getiren ve bileşik varlık olarak varolana içkin halde bulunan formdur.441 Buradan hareketle, varolmanın bilgisi ise varolanın kendinde barındırdığı ve doğrudan varolanda somutlaşan içkin potansiyelin ele alınmasını gerekli hale getirmektedir. Çünkü Aristoteles’te neden (aitia/aition) ve amaç (telos) kavramları, soyut Platoncu ideaların aksine, somut anlamda gerçektir.442 Bu, varolanın özünün, dolayısıyla da formun araştırılması anlamına gelmektedir.

Canlı varlıkların bir aşkınlık düzleminde değil de somut gerçeklik alanıyla ilgisinde ele alınması onların özünü ifade eden formlarının maddeleriyle birlikte incelenmesi anlamına gelmektedir. Bununla ilişkisinde canlı varlıklar söz konusu olduğunda Aristoteles’te onların içkin potansiyeline karşılık gelen ve varolmalarının nedeni olan psykhe karşımıza çıkmaktadır. Yine Aristoteles’te kullanıldığı şekliyle, genelden özele gitmeye devam edecek olursak, canlı varlık türlerinden insanın varoluşunun anlaşılabilmesi ise psykhe’nin akıllı yanının ve buna dayanan etkinliklerin ele alınmasıyla mümkün olabilmektedir. İşte bu da insanı insan yapan özün ne olduğu üzerinde durmayı gerektirmektedir. Dolayısıyla insanın varlığı, herhangi bir aşkınlıkta, yani insanın dışında değil, doğrudan kendisinden hareketle anlaşılabilmektedir.

441 Aristoteles, Metafizik, 1037a25-1037b5, 1041b5-10, ss. 387, 408.

442 Baştürk, Biyonoetika’nın Doğuşu Aristoteles Düşüncesinde Etik, Politika ve Canlı Yaşamın Yönetimi, ss. 11-12; Hartmann, a.g.e., ss. 53, 56; Hegel, a.g.e., s. 120; Topakkaya, a.g.e., s. 43; Thilly, a.g.e., ss. 87, 89.

Buradan hareketle Aristoteles, ideanın temsil ettiği “gerçekliğin saf kendiliği” görüşüne karşı çıkmaktadır. Çünkü gerçeklik, onu görebildiğimiz ve kavrayabildiğimiz düzeyde açığa çıkmaktadır. Bu açığa çıkma ise iki türlü gerçekleşmektedir: Gerçekliği anlama yetisi bağlamında akla (nous) bağlı bir şekilde eş zamanlı olarak ortaya çıkan

‘varolanların akıl edilebilir şeyler olarak fark edilmesi’dir. Buradan anlaşılacağı gibi, Aristoteles varlığın idea ile özneye dışsallaşmasını engellemiş olmaktadır. Çünkü Aristoteles’e göre gerçekliğin bilgisine ancak öznel bir eyleme ve bu eylemeyle ortaya çıkan pratik sonuçlar ile karşılaşmalarla ulaşılabilmektedir. Buna göre, Aristoteles’te insanın kendi eylemlerinin kurallarını ve ilkelerini kendisinin yarattığı söylenebilmektedir. Bu nedenle de insan eylemleri anlaşılıp yorumlanabilirdir fakat onları evrensel ilkelere göre açıklamak mümkün değildir. Dolayısıyla Aristoteles’te gerçeğin bilgisinin, pratik olandan hareketle kavranabildiği görülmektedir. Aristoteles’te gerçeğin bilgisi aşkınlıktan ve varolana dışsal olandan elde edilmemektedir. Çünkü ona göre bilgi, varolanların bilgisine değil, zorunlulukla varolanların gerçekliğine dayanmaktadır. Bu ifadelerden anlaşılacağı gibi Aristoteles, bilginin elde edileceği kaynağı yeniden konumlandırmaktadır. Buna göre Aristoteles’te idea, Platon’daki konumundan indirilerek, kendisine karşılık gelen somut gerçekliğin varoluşu çerçevesinde anlaşılabilmektedir.443 Burada insanın varlığının fiziksel durum ve süreçlere indirgendiği düşünülmemelidir. Çünkü Aristoteles’in varlık anlayışı, insanın kendi eylemlerinin öznesi ve bireysel faaliyetlerinin başlatıcısı olmasından hareketle ona şeyler dünyasından farklı bir yer vermektedir.444

Burada Platon ile Aristoteles arasında epistemolojik bir kırılma söz konusudur. Şöyle ki, Aristoteles bilmeyi, idea ile görünüşler dünyası arasındaki ayrımından hareketle, yani ontoloji üzerinden kurmamaktadır. Çünkü Aristoteles’te bilme, varlığı duyumlanabilenlerden hareketle, olguların nedeninden başlamakta ve potansiyele içkin

443 Çünkü Aristoteles, formların, onları kendinde barındıran görülebilir, elle tutulur varolanlardan ayrı gerçek bir varoluşu olabileceği düşüncesini reddeder. Bkz. Cornford, a.g.e., s. 57.

444 Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, 1112b33-1113a1, s. 144; Beyaz Erkızan, “Aristotelesçi Sosyal Bilim Anlayışı: Yaşamak (Zen), Birlikte Yaşamak (Suzen) ve İyi Yaşamak (Eu- Zen)-I-”, s. 15; Baştürk, Biyonoetika’nın Doğuşu Aristoteles Düşüncesinde Etik, Politika ve Canlı Yaşamın Yönetimi, ss. 24-26;

Erkızan, “Aristoteles’te İnsanın Doğası Üzerine”, s. 237; Lear, a.g.e., s. 192; Beyaz Erkızan, “Aristoteles’te Energeia ve Entelecheia Terimleri Üzerine Bir İnceleme (II)”, ss. 94-95; Topakkaya, a.g.e., s. 82.

tüm varolma biçimlerinin oluş içerisinde kavranmasına dayanmaktadır. Bu bakımdan Baştürk’ün ifade ettiği gibi “Aristoteles, evrensel olanı bir ön kabul düzeyinde var-olana dışsal ve ondan bağımsız bir nesnellik olarak değil, tersine kendisine bağlı olarak gelişen dolaylı bir sonuç şeklinde kavrar.” Böyle olunca bilme, varoluşun potansiyel durumlarının nedensellik bağlamında bir yasaymışçasına ele alınmasını gerekli kılan olgusal açıklama formuna dönüşmektedir. Çünkü bilginin özü, varolanların varolmalarına neden teşkil eden içkinliğin belirlenmesiyle ve bu içkinliğe dayandırıldığı ölçüde aşkınlık ikinci plana itilmektedir. İşte Aristoteles, bu şekilde aşkınlığı, bilmenin ön koşulu olmaktan çıkarmakta ve onu bilme sürecinin sonunda belirecek bir şekilde ikincil bir konuma yerleştirmektedir. Buradan hareketle, Aristoteles’in bilme ilişkisinin somut içerikli pratik durumlarla ortaya çıktığını söylemek mümkün olmaktadır. Kaldı ki insanın bilmeyi arzulaması da, onun bilme sonucunda erişeceği aşkın ideanın mutlak gerçekliği değil, insan olmasından ileri gelen doğası gereğidir. Görüleceği gibi, Aristoteles’te bilme, aşkın bir gerçekliğin varlığını zorunlu hale getirmemektedir.

Aristoteles, insanın yalın yaşam (zoe) formunda potansiyel olarak bulunan ve aynı zamanda onu eylemeye sevk eden bir erekselliğin içkin varlığına işaret ederek bilme ilişkisini varolanın bilinmesi üzerinden kurmaktadır. Böylece varolanın somutluğu ile ideanın aşkın soyutluğu arasındaki mesafe kapanmış bulunmaktadır. Dolayısıyla bilme, düşünme ile eylemenin özdeşleşmesine doğru ilerlemektedir.445 Bu ise noetik yetinin etkinliği olarak etik-politik olanda karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle bu bölümde insanı diğer canlı varlık türlerinden ayıran noetik yeti ele alınmaktadır.

Noetik yetiyi noeton kavramıyla ilişkisinde ele almak mümkündür. Sözcük anlamı bakımından düşünülür, akıl edilebilir olan, aklın konusu olan noeton’u, psykhe’nin insana özgü yetisi olan nous’un işleyişinin konusu olarak karşılamak mümkün olmaktadır. Yani noeton psykhe’nin ‘akıl yürütme’ (logismos) yetisinin konusu olarak karşımıza çıkmaktadır.446 Bu bağlamda noetik yeti, varolanların akıl edilebilir şeyler olarak fark

445 H. Nur Beyaz Erkızan, “Çağdaş Aristotelesçi Düşüncede İnsan: Nussbaum’ın Özcü (Essentialist) İnsan Anlayışı Üzerine Bir İnceleme”, Aristoteles’ten Nussbaum’a İnsan, Bursa: Sentez Yayıncılık, 2012, ss. 16-17; Baştürk, Biyonoetika’nın Doğuşu Aristoteles Düşüncesinde Etik, Politika ve Canlı Yaşamın Yönetimi, ss. 26-28; Günay, “Aristoteles’in İnsan Anlayışı”, s. 254; Crubellier, Pellegrin, a.g.e., s. 40.

446 Francis E. Peters, “noeton”, “logismos”, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, çev. Hakkı Hünler, İstanbul: Paradigma Yayıncılık, 2004, ss. 206, 238.

edilmesini sağlamaktadır. Bu hem insanı eylemeye sevk etmektedir hem de varolanların bilinmesinin koşulu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu şekilde varolan ile bilen özne arasındaki sınır ortadan kalkmakta ve böylece bilgi nesnesi ile bilen özne arasında bir örtüşme ortaya çıkmaktadır.

Burada nous’un kavradığı, nesnelerin maddesiz formları, yani özlerdir. Örneğin insan bir at olmanın ne demek olduğu üzerinde düşündüğünde onun nous’unun at formunu aldığını söylemek mümkündür. Bu, fenomenolojik bakımdan insanın at yaşamının ilkelerini kavramış olduğu anlamına gelmektedir. Çünkü Aristoteles için düşünme esnasında nous ile düşünülen nesne arasında bir ayrım söz konusu değildir.447

Noetik yeti, insanın psykhe’nin olanaklarını gerçekleştirerek kendi varoluşunun üzerine çıktığı ve bu sayede diğer politik canlı varlıklardan farkını ortaya koyduğu insani yetidir.

İnsan noetik yetinin etkinliği ile zoon politikon olmanın ötesinde ifade edilme imkânı taşımaktadır.448 Noetik yeti, yalın yaşam (zoe) temeline dayanan, bu temel üzerinde yükselen fakat aynı zamanda da bunu aşan bir yaşam, yani politik yaşam (bios politikos) ortaya koyabilme imkânı sunduğundan insan yaşamının anlaşılması için çok önemlidir.

İnsan ancak bu yeti sayesinde diğer canlı varlık türlerinden farkını ortaya koyabilmektedir. Bu fark, insanın hem doğayı hem de kendisini anlamanın olanağıdır.

Ancak insan yaşamı, psykhe’nin biyolojik etkinliklerinin temelinde yükseldiğinden insanı tek başına noetik bir varlık olarak adlandırmak doğru bir tespit olmaktan uzaktır. Bu nedenle insanı hem onun yaşamının temel dayanağı olan canlılık temelinde ele almayı hem de psykhe’de ona özgü olarak bulunan noetik yetiyi vurgulaması bakımından biyonoetik varlık olarak ifade etmek daha doğru olacaktır.

447 Aristoteles, Ruh Üzerine, 429a14-25, s. 187; Lear, a.g.e., ss. 178-179; Crubellier, Pellegrin, a.g.e., ss.

86, 254; Beyaz Erkızan, “Aristoteles’te Varlık, Doğa ve İnsan”, ss. 171, 176.

448 Kaldı ki zoon politikon olmak, insanın bazı hayvanlarla paylaştığı ortak bir nitelik olması bakımından zoolojik bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bkz. Refik Güremen, “Aristoteles’te Dilin Politik Rolü”, Felsefe Tartışmaları, S. 53 (2016), s. 17.

Buradan hareketle, şimdi insanın yaşam alanında görünür olduğu, yani insanın diğer canlı varlıklardan ayrımının ortaya çıktığı fenomenlerin incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda insanı diğer canlı varlıklardan ayıran bilme, etik ve politika biyonoetik bağlamda ele alınacaktır.