• Sonuç bulunamadı

B. Aristoteles’te Psykhe Neyi İfade Ediyor?

1. Aristoteles’ten İtirazlar

almak anlamına gelen katapsyksis fiilinden geldiğini düşünerek psykhe’nin ‘soğuk’

olduğunu dile getirmektedirler.222

Özetle, Aristoteles’ten önce psykhe üzerine düşünce ortaya koymuş filozoflar, bu kavramı daha çok hareketle ilişkisinde değerlendirmektedirler. Çünkü onlara göre hareketsiz olan bir şey başka herhangi bir şeyi hareket ettiremeyeceğine göre psykhe, kendinde harekete sahip olan şey olması bakımından doğadaki hareketin kaynağıdır. Bu bakımdan, bu filozoflar için psykhe’nin doğasının hareket olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla bu düşünürler için her şey, kendisi hareket halinde olan psykhe tarafından hareket ettirilmektedir. Aristoteles, bu görüşleri özellikle Metafizik ve Fizik eserlerinde, kendisi hareketsiz olan bir hareket ettiricinin düşünülememiş olmasından dolayı eleştirmektedir.

Aristoteles’e kadar gelinen süreçte psykhe üzerine ortaya konulan görüşleri incelikten sonra Aristoteles’in bu görüşler üzerine getirdiği eleştirilere yer vermek gerekmektedir.

Çünkü bu inceleme, onun canlı/canlılık araştırmasını hangi temeller üzerine kurmuş olduğunu daha anlaşılır bir hale getirmek açısından önem taşımaktadır.

edildiğinde, onun kendisinin hareket etmesinin zorunlu bir şey olmadığı ortaya çıkmaktadır. Buradan hareketle, psykhe’nin varlığının hareket etmeye dayanmayan bir şey olduğu ve onun doğasının hareket etmek olmadığını düşünmek mümkün olabilmektedir.224 Aristoteles’te bunun nasıl savunulduğunu anlayabilmek için öncelikle psykhe’nin kendinde hareket eden veya hareketten pay alıp almayan bir şey olup olmadığını incelemek gerekmektedir.

Aristoteles, Ruh Üzerine’de Fizik’ten ve Kategoriler’den farklı olarak yer değiştirme, başkalaşma, azalma ve çoğalma şeklinde dört çeşit hareketin olduğunu dile getirmektedir.225 Buna göre psykhe, eğer doğrudan hareketle ilişkiliyse, o halde onun bu dört hareket çeşidinden en az birine uygun olarak hareket ediyor olması gerekmektedir.

Bununla birlikte psykhe, eğer ilineksel anlamda hareket etmiyorsa o halde onun doğal olarak harekete sahip olduğu söylenebilecektir. Bu durumda ise bütün hareketlerin bir yerde geçmesinin zorunlu olmasından dolayı, doğal olarak, psykhe’ye bir yer tanımlamak gerekmektedir. Psykhe kendi kendini hareket ettiren bir varlıksa o halde hareket etmenin ona ilineksel olarak ait olamayacağı açıktır. Buradan hareketle eğer ruh ilineksel anlamda değil de kendi kendini hareket ettiren bir şey olarak harekete dâhil oluyorsa o halde doğal olarak hareketten pay alan bir şey olarak o, bir yere sahip olacaktır. Buna göre, psykhe’nin bedeni hareket ettirdiği düşüncesinden hareketle, psykhe -hareket eden bir şey olarak alındığında- kendisi nasıl hareket etmekteyse bedeni de öyle hareket ettirmesi gerekmektedir. Bu bakış açısından hareketle bunun aksi de doğru olur. Yani beden nasıl hareket etmekteyse psykhe de o hareketleri yapmaktadır. Buradan hareketle, beden yer değiştirme şeklinde hareket ettiğine göre psykhe’nin de ya bütünüyle ya da kısımları bakımından yer değiştirmesi, dolayısıyla da bedenden çıkıp tekrar ona girmesi türünden edimlerin mümkün olduğu düşünülebilir. Böyle bir yorum, ölmüş canlıların tekrar dirilmesini de olanaklı kılmaktadır.226

224 Aristoteles, Ruh Üzerine, 405b32-406a12, ss. 51-53.

225 Aristoteles Fizik’te azalma ve çoğalmayı nicel hareket olarak tek başlıkta değerlendirdiği için üç, Kategoriler’de ise oluş ve bozuluşu da ayrı başlık altında ele aldığı için altı çeşit hareket olduğunu söylemektedir. Bkz. Aristoteles, Kategoriler, 15a15, s. 87.

226 Aristoteles, Ruh Üzerine, 406a30-406b5, ss. 53-55.

Aristoteles’e bakılırsa Demokritos, psykhe’nin kendini nasıl hareket ettiriyorsa içinde bulunduğu bedeni de o şekilde hareket ettirebileceğini ifade etmektedir. Buna göre psykhe’nin yapısında bulunan ve sürekli hareket halinde bulunan bölünmez küresel cisimler, doğaları durmaya uygun olmadığından dolayı, cismin tamamını da bu hareketin etkisiyle sürükleyip hareket ettirmektedirler. Fakat Aristoteles için psykhe, hayvanı bu şekilde değil de daha çok bir tercih ve akıl yürütme ile hareket ettirmektedir.227 Çünkü Demokritos’un görüşlerine uygun olarak doğası sürekli hareket etmek olan küçük küresel cisimlerin bulunduğu yerde durmasının söz konusu olamayacağı açıkça görünmektedir.

Bu nedenle Demokritos’un psykhe’ye yaklaşımı, canlıda bulunan hareket ve durağanlık konularını tam anlamıyla karşılar nitelikte olmayan görüşler barındırmaktadır.

Buna benzer şekilde Timaios da psykhe’nin bedeni hareket ettirdiğini söyleyerek bu görüşlerini doğa ile temellendirmeye çalışmaktadır. Ona göre, psykhe kendisi hareket eden bir şey olup bedenle de iç içe olduğundan, aynı doğadaki gibi bir uyum sağlamak ve tüm evrenin ahenkli bütün oluşturması adına, bedeni de hareket ettiren bir şeydir. Burada uyum içinde bulunan ruhtan, evrenin ruhundan kastın esasen bir tür akıl ve akıl etme olduğu anlaşılır durumdadır. Fakat Aristoteles için açık olan başka bir şey vardır ki, o da akıl etmek, akıl yürütmek denilen şeyin hareketten daha çok durağanlığa yakın olduğudur. Bu bağlamda değerlendirildiğinde eğer hareket psykhe’nin varlığına içkin değilse, o halde onun doğasının dışında ve ona aykırı bir şekilde hareket ettiğini söylemek mümkün olmaktadır.228

Psykhe hakkında ileri sürülen görüşlerden çıkan diğer bir sonucun da psykhe’nin bedenle bağlantılı olduğu argümanı olduğu söylenebilmektedir. Bu görüşler Aristoteles’e göre psykhe’yi bedene bağlamakta, onu bedenin içine yerleştirmekte fakat bunun neden böyle olduğunu belirtmemekte ve bedenin nasıl bir halde bulunduğuna değinmemektedirler.

Oysa Aristoteles’e bakılırsa ruhla da bedenle de ilgili bir soruşturma gerçekleştirilecekse aralarında bulunan ortaklık nedeniyle bundan bahsetmek zorunluluk arz etmektedir. Bu

227 A.g.e., 406b16-26, ss. 55-57.

228 A.g.e., 407a2-5, 407a32-35, ss. 57-61.

ortaklık nedeniyledir ki biri etkide bulunduğunda diğeri etkiye maruz kalmakta, biri hareket ettirilirken diğeri hareket ettirmektedir. Bunun tersi olarak da örneğin, Pythagorasçılarda olduğu şekliyle, rastgele bir ruhun rastgele bir bedenin içine sızabilmesinin mümkün olduğunu dile getiren anlayışlar gibi, başka bazı düşünürler de sadece ruhun nasıl bir şey olduğunu anlatmaya çalışarak ve her bedenin kendine özgü bir forma sahip olduğunu göz ardı ederek beden hakkında bir şey söylemekten kaçınmaktadırlar. Oysa Aristoteles için rastgele şeyler arasında yukarıda da bahsedildiği türden bir etkileşimin söz konusu olamayacağı açıkça görünmektedir.229

Psykhe hakkında yer verilecek diğer görüşlerden biri de psykhe’nin bir uyum olduğunu ifade eden yaklaşımdır.230 Uyum, Oluş ve Bozuluş’ta karşıtların kıvamı olarak belirtilmektedir.231 Bununla birlikte karşıtlardan oluşan şey ise bedendir. Aristoteles’e bakılırsa uyum karışmış olanların bir oranı (logos) ya da birleşimi olduğundan ve psykhe bu ikisi de olmayacağından dolayıdır ki o, uyumla anılabilir bir şey değildir. Kaldı ki Aristoteles’e göre hareket ettirmenin kendisi uyumdan ileri gelen bir şey de değildir.

Sonuç olarak uyumdan psykhe ilgili bir şey olarak değil de, daha çok sağlık ve bedensel erdemler ile ilgisinde söz açmak daha doğru olacaktır. 232

Yine uyumla ilgisinde, psykhe’nin bedenin kısımlarının bir birleşimi olduğunu söyleyen kimseler de mevcut olmakla birlikte bu sav, Aristoteles için, bedenin farklı kısımlarında farklı birleşimlerin olduğu göz önüne alındığında örneğin aklın, neyin bir bileşimi olduğu konusunun açıkta kalması sebebiyle kabul edilebilir olmaktan uzaktadır. Buna benzer şekilde psykhe’nin karışımın oranı olması da, örneğin etle kemiği meydana getiren ögelerin karışım oranının aynı olmamasından dolayı mantıksız bir savdır. Bu iki savın tek tek mantıksız olmasının da ötesinde, bedendeki kısımlar ögelerin karışmış halleri olarak alınacak olsa ve karışımın oranının bir uyum yani psykhe olduğu kabul edilse dahi o zaman bedenin bütününde birden fazla ruh olduğunu kabul etmek zorunlu hale gelecektir.

229 A.g.e., 407b15-26, s. 61.

230 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Platon, Phaidon, 85E, 92B-95B, ss. 145, 167-181.

231 Aristoteles, Oluş ve Bozuluş, I, 10, ss. 63-69.

232 Aristoteles, Ruh Üzerine, 407b30-35, s. 63.

Konu ettiğimiz savları destekler nitelikte görüşler öne süren Empedokles de bedenin her bir kısmının ayrı bir oranı olduğunu söylemekle esasen Aristoteles’e göre, psykhe’nin o oran mı yoksa o kısımların içinden çıkan başka bir şey mi olduğunu karıştırmaktadır.

Çünkü Aristoteles için psykhe bir bütün olarak, iyi düzenlenmiş bir şehri yöneten tek bir yönetici gibi olduğundan bedenin ayrı kısımlarında dahi aynı etkilerle beliren bir ilkedir.233

Bu durumda yukarıda konu edilen argümanlar göz önünde bulundurulduğunda, genel olarak psykhe’nin bedenin kısımlarının karışımından başka bir şey olduğu söyleniyorsa o halde hayvanın et ya da başka herhangi bir kısmı olmaklık ortadan kalktığında psykhe’nin de ortadan kalkıyor oluşunun nasıl açıklanacağı merak uyandırıcıdır. Bunun yanında eğer psykhe karışımın oranı olarak var değilse ve bedenin her bir kısmının psykhe’si de ayrı değilse, o halde psykhe terk ettiğinde bozulup yokoluşa tabi olan şeyin ne olduğu da belirsiz kalmaktadır. Tüm bu ifade edilenlerden hareketle psykhe’nin bir uyum olmadığı artık açıklık kazanmış görünmektedir.

Aristoteles’e göre psykhe’nin hareketine ilişkin bir inceleme yapılacaksa o halde onun bu hareketliliğini acı çekmek, neşelenmek, cesaret etmek ve korkuya kapılmak, öfkelenmek gibi duygulanımlar ile duyumlamak ve akıl yürütmek gibi hususlar üzerinden sorgulamak bu soruşturma nezdinde daha işe yarar gözükmektedir. Buradan hareketle, psykhe’nin acı duyduğunu, öğrendiğini, akıl ettiğini söylemekten daha çok insanın tüm bunları psykhe aracılığıyla gerçekleştirdiğini söylemek mantığa daha uygun düşmektedir. Burada kastedilen şey hareketin psykhe’nin içinde bulunuyor olması değil; zaman zaman ruha varması, zaman zaman ise ruhtan çıkması durumudur. Buna örnek olarak duyumun dışarıdan gelen bir şey olarak ruha varması, hatırlamanın ise ruhtan çıkarak duyu organlarındaki hareketlere ulaşması verilebilir.234 Tüm bu ifade edilenlerden kalkarak psykhe’nin hareket edemeyeceği ve bu şekilde hareketten yoksunsa da kendisi tarafından hareket ettirilen bir şey olmadığı açıkça ortadadır.

233 A.g.e., 408a10-24, ss. 63-65.

234 A.g.e., 408a34-408b19, ss. 65-67.

Demokritos’un küçük küresel cisimleri psykhe’nin temeli ve hareketin sürekli nedeni olarak kabul etmesi, esasen psykhe’nin küçük parçalı bir cisim olduğunu kabul etmekle aynı şeydir. Bu kabul, aynı zamanda bedenin psykhe tarafından hareket ettirildiğini de ifade etmektedir. Buna göre, Aristoteles’e bakılırsa eğer psykhe, duyumlayan bedenin tamamında bulunmaktaysa o halde aynı yerde iki tane cisim bulunması gerekecektir.235

Öte yandan Aristoteles’ten önce psykhe’yi tanımlamaya çalışan düşünürlerin bunu birbirinden farklı veya dolaylı da olsa aralarında benzerlik kurulabilecek türden üç yolla gerçekleştirmeye çalıştıkları görülmektedir. Bu düşünürlerden bir kısmı psykhe’nin en hareket ettirici şey olmasını onun kendi kendisini hareket ettiriyor olmasına bağlamış, bir kısmı onun en küçük parçalı cisim olduğunu ya da diğer başka her şeyden cisimsiz olmaya en yakın olan şey olduğunu savlamış ve burada son olarak söz edeceğimiz bazı düşünürler de psykhe’nin ögelerden oluştuğunu ileri sürmüşlerdir.

Aristoteles için psykhe’nin ögelerden oluştuğunu öne süren düşünürler onun en temelde varolanları duyumlayan ve tanıyan bir şey olduğu kabulünden hareket ederek benzerin benzeri tanıdığı görüşünü ilke kabul etmektedirler. Buna dayanarak psykhe’nin şeyler olduğunu söylemek gibi olumsuz bazı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu sonuca bakılırsa ögelerin dışında sonsuz sayıda ögelerden oluşmuş şey(ler) olduğu düşünülecek olunursa, psykhe’nin bu sonsuz sayıdaki şeyi/şeyleri tanıdığı kabul edilse dahi bunlardan oluşan bütünün (synolon) ne tarafından tanınıp duyumlanacağı burada belirsiz kalmaktadır. Buna göre tanrının, insanın, et ve kemiğin ne olduğu hususunda elde edilen bilginin de bir bütünlük arz etmesi olanaksız görünmektedir. Kaldı ki bu varlıkların ögeleri rastgele bir araya gelmiş ögeler olmanın dışında onlar, belli bir oran (logos) içinde bulunan ögelerdir.

Daha önce de soruşturmasını yaparak oran ve birleşimin psykhe’nin içinde bulunmadığını söylediğimiz göz önünde bulundurulduğunda, o halde ögelerin psykhe’nin içinde bulunmalarının tanıma ve duyumlamaya bir fayda sağlamayacağı da açıkça görülmektedir. Çünkü eğer oran ve birleşimin psykhe’nin içinde olmadığı halde ögelerin psykhe içinde bulunur türden şeyler olduğu kabul edilirse, o halde her öge yalnızca kendi

235 A.g.e., 409a32-409b10, s.71.

benzerini tanımakla kalacak fakat bütününde eti, kemiği ya da insanı tanıyamayacaktır.236 Buradan hareket edildiğinde insanın, bütünlüğünde ele alınması gereken pek çok varolanın ve hatta tanrısal olanın dahi parçalı olarak anlaşılabileceği gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak Aristoteles’e göre, psykhe’nin bütün ögelerden oluştuğunu söylemek bizi böyle türden karmaşık sonuçlarla baş başa bırakmaktadır. Bunun yanında eğer benzerin benzeri tanıdığı ve onu duyumladığı söylenirse, aynı zamanda benzerin benzerden etkilendiğini de söylemek gerekmektedir. Buradan hareketle de duyumlamanın, akıl etmenin, tanımanın da bir tür etkilenme ve hareket ettirilme olduğunu söylemek gerekmektedir.237 Fakat Aristoteles bunun böyle olmadığını, psykhe’nin tek başına böyle bir etkilenmeye maruz kalmadığını belirterek bu görüşü de reddetmektedir.

Bunun yanında Aristoteles’e bakılırsa ruhun bütün ögelerden oluştuğu görüşünü öne süren Empedokles’te bu açmazlar açıkça görülebilmektedir. Çünkü Empedokles’e göre her bir öge, bedendeki ögeler aracılığıyla ve bu ögelerin aralarındaki benzerlikler üzerinden tanınmaktadır. Fakat Empedokles, hayvanların bedenlerinde topraktan oluşan kemik, lif ve kıl gibi kısımların herhangi bir şeyi hatta kendi benzerlerini dahi duyumlamadıklarını söyleyerek kendi savını açmaza uğratmaktadır.238 Bu durum Aristoteles için ayrıca Empedokles’in ileri sürdüğü görüşler doğrultusunda tanrıyı kıt anlayışlı bir varlık olarak gördüğünü göstermektedir. Çünkü tanrı ögelerden biri olan nifakı239 doğası gereği tanımayandır. Onun dışında kalan bozuluşa tabi olan ölümlü varlıklar ise kendileri bütün ögelerden oluştuklarından nifakı da tanır nitelikte varolanlardır. Bununla birlikte başka bir tutarsızlığa daha değinmek gerekmektir:

Mademki varolanlar en az bir ögeden oluşmaktadır, o halde bütün varolanların ruhu olduğundan da söz etmek gerekecektir. Çünkü tanıma edimi ruha indirgendiğine göre ve en az bir ögeden oluşan bir varolan da en az bir ögeyi veya onunla benzerliği olan

236 A.g.e., 409b25-410a10, ss. 73-75.

237 A.g.e., 410a24-27, s. 75.

238 Benzerin benzeri tanıması ve buna karşı olanlar için bkz. Aristoteles, Ruh Üzerine, 405b15-25, 410a23-25, 417a1-9, ss. 49-51, 75, 115; Aristoteles, Oluş ve Bozuluş, 323b1-20, ss. 47-49.

239 Empedokles’te doğada ögelerin ayrışmalarını sağlaması bakımından hareketin kaynağı olan iki nedenden biridir. Bkz. Aristoteles, Oluş ve Bozuluş, 333b10-334a9, ss. 87-89; Sassi, “Herakleitos ve Empedokles”, s. 64; Atayman, a.g.e, s. 50; A. Kadir Çüçen vd., Varlık Felsefesi, s. 109; Guthrie, İlkçağ Felsefesi Tarihi, ss. 57-58; Cevizci, Felsefe Tarihi, s. 52; Thilly, a.g.e., s. 46.

varolanları tanıyabileceğine göre, o halde tüm varolanlar bir ruha sahip olmalılardır.

Diğer bir tutarsızlık ise ögelerin maddeye benzer bir şey olarak ele alınıp fakat aynı zamanda onları bir arada tutan şeyin maddeyi de aşan bir güç olduğunun ifade edilmesi olmaktadır. Bununla birlikte ruh ve özellikle akıl söz konusu olduğunda ondan daha iyi ve ona hükmeden başka herhangi dışsal bir şeyin olamayacağı da bu konuya tutarsızlık karıştırmaktadır. Çünkü Aristoteles için mantıklı olan aklın en başta ve hükmeden olması iken Empedokles ve takipçileri ilk varolanların ögeler olduğunu dile getirmekle hem doğru olmayan hem de kendileriyle de çelişen görüşler ortaya koymaktadırlar.240

Aristoteles’e göre ruhu varolanları duyumlaması ve tanıması bakımından ögelerden oluşturan düşünürler de ruhun en çok hareket ettiren şey olduğunu söyleyenler de ruhun bütünü hakkında bir şey söyleyememektedirler. Çünkü ona göre her duyumlayabilenin hareket ettiğini söylemek olanaklı görünmemektedir. Bunu esasında sabit hayvanların olduğunu gözlemleyerek dahi söyleyebilmekteyiz.241 Kaldı ki bitkiler de hareket etmedikleri (yer değiştirme anlamında) ve duyumlamadıkları ve pek çok hayvan da akıl yürütmesi olmadığı halde yaşamaktadır.242

Bununla birlikte, atomların küresel olmalarından dolayı, kendi atomcu görüşüne uygun olarak, psykhe’yi de küresel atomların özünü oluşturan harekete indirgeyen Demokritos’a da karşı çıkan Aristoteles, sürekli olarak hareket halinde bulunan atomların ve buradaki harekete indirgenen psykhe’nin dinginliği sağlayamayacağı ve canlı varlıkların tümü göz önüne alındığında hareketin her canlı varlık için farklılıklar gösterebileceği gerekçeleriyle Demokritos’un görüşlerini de reddetmektedir. Aristoteles ayrıca her beden yapısının kendisine özgü bir biçime sahip olduğunu öne sürerek Pythagorasçıların ve Platon’un

‘ruh göçü’ anlayışına da karşı çıkmaktadır. Çünkü Aristoteles’e göre her psykhe ona özgü bir bedenle, her beden de kendine özgü bir psykhe ile bir aradadır. Yani canlı varlıklar söz konusu olduğunda, bir form sadece tek bir tip madde ile yani ona uygun olan madde

240 Aristoteles, Ruh Üzerine, 410a28-410b17, ss. 75-77.

241 Sabit hayvanlarla ilgili olarak ayrıca bkz. Aristotle, History of Animals, I, I, 8, s. 4-5; VIII, I, 3, ss. 194-195; Aristotle, Parts of Animals, 681b30-35, 683b5-25, ss. 339, 349.

242 Aristoteles, Ruh Üzerine, 410b17-25, ss. 77-79.

ile varolabilmekte, örneğin insan ruhu gibi belli türden bir psykhe belirli türden bir beden gerektirmektedir. Çünkü Aristoteles için bir şeyin formu, onun ona özgü olan maddesinin o şeye özgü olan aktivitesidir.243 Örneğin insanın formu, atın maddesinde ya da tunçta gerçekleşememektedir. Bu, temelde, Aristoteles’te formun maddeye bağımlı olduğu görüşüne dayanmaktadır.244

Görüleceği gibi, Aristoteles’ten önce psykhe üzerine ortaya koyulan görüşler, her ne kadar çeşitli yönlerden benzerlikler taşıyor olsa da oldukça dağınık bir görünüm sergilemektedirler. İster madde, ister hareket (kinesis) veya duyumlama (aisthesis) ile ilişkilendirilerek ele alınmış olsun, ister düşünme ve düşünceyle ilgisinde, ister var olanın gerçek biçimi olarak ifade edilsin, Aristoteles’e gelinceye dek, psykhe’nin kapsamlı olarak ele alınışından söz etmek mümkün gözükmemektedir. Aristoteles’e kadar psykhe’nin kavramsal içeriğinde meydana gelen değişimlerden sonra Aristoteles’in psykhe’si canlının/canlılığın merkezine oturarak felsefe tarihindeki yerini almıştır.

Aristoteles ile birlikte psykhe’de bir anlam bütünlüğüne ulaşan ruh kavramı yaşam, hareket, duyumlama, düşünme etkinliği gibi canlının/canlılığın en temel faaliyet ve yetilerinin odak noktası haline gelmiştir. Çünkü Aristoteles, psykhe’yi bütün canlı varlıkların doğrudan yaşama ilişkin etkinliklerinin nedeni veya amacı olarak belirlemiştir.

Psykhe’nin hangi anlamda neden veya amacı ifade etmekte olduğunu anlamak önce onun doğa (physis) kavramı üzerinden incelenmesini gerektirmektedir. Çünkü Aristoteles’e göre ruh yaşayanların ilkesi olduğundan, onu tanımak, doğayı tanıyabilmek için gereklidir. Ruh Üzerine’nin I. Kitabının başında Aristoteles, incelemek istediği şeyin öncelikli olarak ruhun varlığı ve doğası, sonrasında ise ruh ile ilişkisinde ruha özgü olan ve yaşayanlarda ruh kaynaklı bulunan şeyler olduğunu söylemektedir.245

243 H. Nur Beyaz Erkızan, “Aristoteles’te Energeia ve Entelecheia Terimleri Üzerine Bir İnceleme (II)”, Aristoteles Yazıları-Metafizik ya da “İlk Felsefe” Üzerine, İstanbul: Sentez Yayıncılık, 2012, s. 101.

244 Mustafa Kaya, “Aristoteles’in Ruh Anlayışı”, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 18 (2014), ss. 92-93; Lear, a.g.e., ss. 35, 137; Crubellier, Pellegrin, a.g.e., s. 308; Weber, a.g.e., s. 96;

Russell, a.g.e., s. 200; Guthrie, İlkçağ Felsefesi Tarihi, s.144.

245 Aristoteles, Ruh Üzerine, 402a1-10, s. 31.