• Sonuç bulunamadı

3. BİRİKİM DERGİSİ VE KÜRT MESELESİ

3.2. BİRİKİM DERGİSİNİN KÜRT MESELESİNDE SON GELİŞMELER

3.2.3. Birikim’de Kürt Açılımı (Açılmayan Açılım)

Birikim Dergisi’nin Kürt meselesi hakkında sürekli olarak bahsettikleri demokratikleşme vurgusu artık siyaset alanında da dillendirilmiştir. Kürt meselesinin demokratik yollarla çözülmesinin belki de atılan ilk adımı Kürt açılımı olmuştur.

Kürt açılımından söz edildiği dönemde Birikim Dergisi’nde bu konu hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Laçiner bu konuyu şöyle açıklamaktadır:

“Türkiye’nin bir yeniden kuruluş, kurgulanmış perspektifinin ürünü olduğu söylenebilir. Bir başka deyişle AKP, Türkiye Cumhuriyetinin ilk seksen yılına damgasını vurmuş hala da yıpranmışlık hatta çürümüşlüğe rağmen etkin kurum ve kalıntılarıyla yine de ağırlığını hissettiren resmi/Atatürkçü ideolojinin belirleyiciliğinde oluşmuş, ulus devletin inşası sorunsalının empoze ettiği düşünüş-davranış çemberini geride bırakmak, ondan sıyrılmak için kapsamlı bir atağa girildiğini ifade etmiştir. Bunu merkez sağ muhafazakâr siyasal tarza özgü ihtiyatlı, keskin dönemeçlerden sakınan tevil edici sivrilikleri törpülenmiş bir dil ile yapılmaktadır” (Laçiner, 2009a: 4).

Ömer Laçiner, AK Parti hükümetinin Başbakan, Recep Tayip Erdoğan’ın doğrudan inisiyatif alarak başlattığı Kürt “Demokratik Açılımı”nın nereye varacağından, varabileceğinden bağımsız olarak bizatihi bu isimle yapılan bir girişim olma niteliğiyle tarihsel bir öneme sahip olduğunu dile getirmiştir. Çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa kararlı bir tutum ile devlet politikası olarak önümüze konulduğunu belirtmiştir. Ancak her ne kadar çoğunluğun desteği alınarak bu politikaya girişildiği ifade edilse de kapalı kapılar ardında tartışılmaya çalışılması

121

ağır bir ihlal ve ihanet olarak nitelendirilebileceğini ifade etmiştir. Bundan ötürü olmalı ki dönemin muhalefet partileri CHP ve MHP Kürt açılımına karşı çıktığını belirtmiştir (Laçiner, 2009a: 2-4). Kürt açılımı ile ilgili olarak Laçiner, gerek milliyetçiler, gerek sosyalistler tarafından AK Parti’nin ortaya koyduğu ancak mülkiyette sahip olmadığı bu açılımın desteklenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu konu ile ilgili olarak birlikte hareket edilen bir siyaset tarzının oluşturulması gerektiğini vurgulamaktadır. Özetle gelinen noktada Kürt sorununa ilişkin siyah (Türk), beyaz (Kürt) taşları ile oynanan satranç veya dama oyununa benzeterek yaklaşmaktan uzak durularak soruna yönelmelidir, değerlendirilmesinde bulunmuştur (Laçiner, 2009c: 6-7).

Laçiner Kürt açılımı ile birlikte Kürt sorununun demokratik bir zemin dâhilinde tartışılabilmesi ve soruna çözüm aranması konusunda yıllardır verilen mücadelede bir amaca varıldığını belirtmiştir. Nihayet bu sorunun tartışılmasının önünün açıldığını belirtmiştir. Laçiner’e göre, Türkiye sosyalistlerinin Kürt meselesine kendi özgün perspektifleri içinde nasıl bir çözüm önerdiklerini anlatabilecekleri ortam oluşmuştur. Artık sorunu sosyalistçe konuşmanın “çözüm”

pespektifini kendine özgün değer ve ölçütlerini analiz etme, açıklama ve ikna etme diliyle sunma zamanı gelmiştir. Burada atılacak olan ilk adımın milliyetçiliği önceleyen yaklaşımın ortadan kaldırmak olduğunu ifade etmiştir. Laçiner, gelinen kritik süreçte, sosyalistlerin eğer bu bölgede, Kürt sorunu gibi sorunların aşılabileceği bir gelecek tasarlayabileceklerine gerçekten inanıyor ve güveniyorlarsa bu adımı atması gerektiğini belirtmiştir. Bu adımı atmak içinde “Kürt Sorunu”nun şimdiye kadar içinde konuşulduğu ulus-devletlere kilitlenmiş dil ve öneriler zeminine artık bağlı olmadıklarını ilan ederek başlayabileceklerini ifade etmiştir (Laçiner, 2009a: 6, Laçiner, 2009b: 3-7).

Kürt açılımı sürecinin başlamasıyla birlikte alternatif çözümler de değerlendirilmiştir. Bora, bu konuda Turgut Özal’ın 20 yıl önce söylediği

“federasyonu tartışabiliriz” sözünün yıllarca provokasyon mecazı olarak zikredildiğini ifade etmiştir. Oysa bugün yeniden o söze dönerek Kürt meselesi için bir çözüm arayışına gidilebileceğinin düşünüldüğünü belirtir. Karşı çıkanların olacağını, ancak ne olursa olsun, öyle veya böyle federasyonun artık tartışılabilir bir

122

fikir olduğunu ifade etmiştir. Somut olarak federasyon seçeneğinin kendisini tartışmanın ötesinde Kürt meselesini tartışmanın bir açılımı olduğunu dile getirmiştir.

Federasyonu tartışmanın iki düzlemi olduğunu ifade eden Bora, birisi Kürt meselesinin bir yolu olarak federasyon, ikincisi ise Kürt meselesiyle ister istemez bağlantılı olan, genel bir yönetim modeli olarak federasyon şeklinde açıklar. Kürt meselesinde bir çözüm, genel bir demokratik özerklik veya uzamı Adem-i Merkezileşme programıyla belirlemektedir (Bora, 2010: 12-17).

Kürt açılımı ile ilgili düşüncelerini açıklayan Ahmet İnsel, bu süreci kritik bir süreç olarak ifade etmiştir. Her şeyden önce, tarafların şiddeti devam ettirmelerinin en olası yol olması, nedeniyle kritik adımları atmaya cesaretli siyasi bir iradenin olması gerektiğini belirtmiştir. Karşılıklı güvensizliği kırarak, sorunun adını koyarak beslendiği kaynakları cesaretle işaret edip, bu sorunların şiddet aracılığıyla değil, siyasal müzakere yöntemiyle tartışılmasını mümkün kılacak açılımlar bir siyasal kararlılık anlamına gelmektedir. İnsel, CHP ve MHP’nin tavrına rağmen Kürt sorununu şiddet ekseninden siyasal eksene, savaş dilinden barış diline çekmeye çalışan AK Parti’nin bunu başaracağını söylemek için ise henüz erken olduğunu belirtmiştir (İnsel, 2009: 9). Açılım ile ilgili olarak düşüncelerini ifade eden İrfan Aktan, Kürt sorununun kaynağını terör örgütü PKK ile yapılan mücadeleye dayandırır. Çünkü Kürt meselesi PKK’dan ayrı düşünülmemesi gereken bir konu olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla Kürt sorununa öncelikle terörün tasfiyesi olacak, sonra barış gelecek şeklinde bakanlar esasen Kürt meselesini daha da derinleştirdiğini ifade etmiştir. Ona göre, Kürtler de daha önce yaşamış oldukları bir dizi olaydan dolayı açılım, kardeşlik gibi söylemleri hayra yormamıştır. Çünkü Kürt eski Kürt olmadığı gibi bir açıklama yapmıştır. Açılım sürecinin başlamasından itibaren terör örgütü PKK bunu diğer ülkelerin desteğini alıp kendilerini köşeye sıkıştırmak olarak algıladığını ifade etmiştir (Aktan, 2010: 71). PKK’nın daha önceki dönemlerde de bu anlayışa sahip olduğunun altını çizen Aktan, bir başka yazısında şunları söylemiştir:

“PKK’nın 1999-2005 yılları arasındaki çatışmasızlık sürecini PKK’nın büyük bir savaş hazırlığı içerisinde oldu. Eve Dönüş Yasası’nın çıkması gelişmeleri beraberinde getirmiş olsa da bu yasa Pişmanlık yasasına çevrilince PKK’nın birçok militanı cezaevinden çıkmıştır. Bu süreçte PKK, İran ve Suriye’de yoğun bir örgütlenmeye gidince eve dönüş yasası son bulmuştur. Kürt meselesinde açılım,

123

çözüm üretilmeye çalışılacaksa bunun PKK’dan ayrı olamamalıdır. Çünkü gelinen noktada her durum PKK ile ilişkilidir. Devletin elbette illegal bir örgütü muhatap alması beklenmez. Ancak açılım süreci yürütülürken, Kürtlerin Türklerden, Türklerin Kürtlerden kopma noktasına gelmesinin yaratacağı tahribatın bedelini devlet ve hükümet hesaba katmalıdır. Eğer açılım devlet projesi ise sorumlulukta devlete aittir. Bu süreç dikkatli yürütülmezse ne olacağı belli olmayan bir durum ortaya çıkabilir” (Aktan, 2010: 72-75).

Aktan’a (2007: 26), göre, Türkiye için en mantıklı en az hasarlı yol, Kürt sorununun çözümü için siyasi, hukuki, ekonomik ve sosyal projeleri bir an evvel hayata geçirmektir. Bir diğer yol ise silahlı mücadeleyle uzun savaşa hazırlanan terör örgütü PKK’ya da gerekçe bırakmadan örgüte sempati duyan “kaybedecek hiçbir şeyi olmayan” militan adayı gençleri yoldan çevirmektir. Aksi takdirde 1990’lı yıllarda yaşanan yoğun savaşın daha da artacağı ifade etmiştir.

Mete Çubukçu (2010: 77), Kürt açılımının bir devlet projesi olduğunu ama ortada detaylı, uzun vadeli, alternatifli bir yol haritası olmayan bir süreç olarak ifade etmiştir. Ona göre, atılan ve atılacak adımlar Türkiye’nin geleceği için önem taşımaktadır. Türklerin ve Kürtlerin birlikte yaşaması karşılıklı milliyetçiliklerin törpülenmesi ile olur. Bu ülkenin geleceği açısından iki tarafın sertlik yanlıları ve akıl tutulması yaşayan dışarıdakilerin karşı olamayacağı böyle bir sürecin, stratejik hedefler yerine gelişmelere bağlı taktik adımlarla ilerleyeceğe benzediğini ifade etmiştir (Çubukçu, 2010: 77). Açılım süreci ile ilgili olarak Tanıl Bora, bu sürecin bazı kesimlerce bir iç savaş potansiyeli taşıdığını ifade etmiştir. Açılım süreci bu doğrultudaki çeşitli olaylarla sekteye uğramıştır (Bora, 2010a: 3-6). Kürt açılımı umut edildiği gibi olmamış ve olumlu bir sonuca ulaşamamıştır. Ahmet İnsel, Kürt açılımının başından beri ölü doğmasına özen gösterildiğini ifade etmiştir. Bu açılımın PKK tarafından bitirilen ateşkesle bitmediğini, açılımın adının bile Kürt açılımı olmadığı bir Kürt açılımı olarak dile getirmiştir. İnsel, açılım sürecini Ak partinin süreci tek başına yürütmeye çalışarak ve diğer tarafın muhatap almadığı konusunda ise eleştirmiştir (İnsel, 2010: 3-7).

Birikim dergisi başlangıçta Kürt açılımını destekler açıklamalar yapmıştır.

Ancak açılım sona ermeye başlamasıyla bu açılımın zaten başından beri sonuca ulaşamayacağını söylediklerini ifade etmişlerdir. Kürt meselesi açılım süreci ile belki tam olarak çözülememiştir. Ancak sonraki dönemlerde atılacak olan adımlar için bir umut kaynağı olmuştur. Çünkü Kürt meselesi ile ilgili eskiden bu derece ileri

124

düzeyde ve herkes tarafından bilinen bir adım atılmamıştır. Sonraki yıllarda Kürt meselesi ile ilgili tartışmalar devam etti ve Kürt meselesi konusunda belki de şimdiye kadar yaşanan en önemli olaylardan biri olan “Barış sürecine” gelinmiştir.