• Sonuç bulunamadı

2.6. AKRAN İLİŞKİLERİNİN GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN UNSURLAR

2.6.1. Bireysel Farklılıklar

2.6.1.1.

Sosyal Çekingenlik

: ĠletiĢimde kopukluk yaratan bir davranıĢ örüntüsü olan çekingenlik, kiĢinin amacına ulaĢmakta ve gereksinimlerini karĢılamakta güçlük çekmesi, kendi haklarını korumakta yetersiz olması ve hakları çiğnendiğinde karĢı koymaması olarak tanımlanır. Çekingen olan kiĢiler istemedikleri bir davranıĢı sırf baĢkası istiyor diye yapan, istedikleri Ģeyleri iletme becerileri olmayan, sorunlardan kaçan, söyleyeceklerini açıkça ifade edemeyen, baĢkalarını incitmekten kaçınan kiĢilerdir (Altınmakas,2010).

Sosyal açıdan çekingenlik, genellikle üç durumun sonucu olarak görülmektedir (Asendorpf, 1991):

1. Bazı çocuklar, utangaç oluĢlarından dolayı, diğer çocuklarla etkileĢim halinde bulunmaktan korkarlar ya da etkileĢimden kaygılanırlar. Bu nedenle de yalnız oynarlar.

2. Bazı çocukların yalnız oynamasının sebebi de diğer çocuklara ve onlarla oyun oynamaya ilgi duymamalarıdır.

3. Bazıları da akranları tarafından reddedildikleri için yalnız oynarlar (Gülay,2010).

Erken çocukluk döneminde ortaya çıkan çekingenliğin ilköğretim ve ergenlik döneminde devam edebildiği belirlenmiĢtir. Okulöncesi dönem boyunca, sosyal açıdan çekingen çocuklar akran Ģiddetine maruz kalmazken, sonraki yıllarda maruz kalma olasılıklarının arttığı saptanmıĢtır. Sosyal açıdan çekingenliğin çocuk üzerinde uzun süreli etkilerine bakıldığında; yalnızlık, olumsuz sosyal yeterlik algısı, düĢük özgüven, kaygı, okulu bırakma, akademik baĢarısızlık, içe yönelik davranıĢ problemleri görülebilmektedir (Christensen ve digerleri, 2007; Rubin ve digerleri, 2004; Ladd, 2006: Aktaran: Gülay,2010).

Çekingenlik konusunda çeĢitli sınıflandırmalar yapılmıĢtır ancak en basit düzeyde eğilimsel ve konumsal çekingenlik olarak ayrım yapılabilir. Eğilimsel çekingenlik, bir kiĢilik özelliğidir ve çeĢitli durumlarda görece istikrarlı ve açık biçimlerde görülebilir. Konumsal çekingenlik ise sosyal durumun geçici sonucudur. Örneğin; çocukların yabancılara karĢı çekingen davranma ancak evde daha rahat hareket etmeleri gibi (Erwin,2000; 122).

2.6.1.2.

Utangaçlık

: Zimbardo (1977), utangaçlık için tek bir tanımın yeterli olamayacağını ve farklı insanlar için farklı anlamlara gelebileceğini ileri sürmektedir. Utangaç olmak, çekingenlik ya da güvensizlik nedeniyle sosyal ortamlarda bulunmakta güçlük yaĢamak demektir. Ona göre utangaçlık, orta dereceli bir çekimserlik durumundan sosyal fobi durumuna kadar giden bir değiĢiklik göstermektedir.

Hillard (2005) utangaçlığın fobi gibi bir duygu olmadığına fakat bir davranıĢ, kaygıdan kaçınmak için bir giriĢim olduğuna vurgu yapmıĢtır (Mercan,2007).

Zolten ve Long (1997) çocukların utangaç olma nedenlerini su sekilde sıralamıĢlardır;

•Çocuklar yeni karĢılaĢtıkları durumlarla yaĢanan deneyimleri az olduğu için bas etmede zorluk yasarlar ve sosyal ortamdan çekilmeye karar verirler.

•Utangaç bireylerin ailelerinde de utangaçlık görüldüğü düĢünülürse utangaçlığın nedeni kalıtım da olabilir.

•Çocukların kendilerine olan güvensizlikleri utangaç olmalarına sebep olabilir. •Bireyin sürekli olarak çevresi tarafından eleĢtirilmesi bireyin sosyal ortamlardan ve diğer insanlardan kaçmasına sebep olabilir.

•Çocuklar sosyal ortamlara etkili bir Ģekilde nasıl katılacaklarını bilemedikleri için bu ortamlardan kendilerini çekerler ve utangaç olabilirler.

•DüĢük özsaygıya sahip olan çocuklar baĢkalarının da aynı Ģekilde hissettiklerini düĢünerek utangaç davranıĢlar sergileyebilirler.

•Utangaç aileler sosyal ortamlardan uzak oldukları için bu ailelerin çocukları da nasıl arkadaĢ edineceklerini ve sosyal ortamlara nasıl katılacaklarını öğrenemezler. Çocuklar ailelerini model aldıkları için utangaç olabilirler (Yıldırım,2006).

Utangaç çocuklar akran iliĢkilerinde sorun yaĢadıkları gibi diğer sosyal iliĢkilerde de sorun yaĢarlar. Akranları tarafından reddedilen bireyler haline gelebilirler.

2.6.1.3.

Sosyal Kaygı

: DSM-4 2001 de “Tanımadık insanlarla karĢılaĢtığı ya da baĢkalarının gözünün üzerinde olabileceği, bir ya da birden fazla toplumsal ya da bir eylemi gerçekleĢtirdiği durumdan belirgin ve sürekli bir korku duyma. KiĢi küçük duruma düĢeceği ya da utanç duyacağı bir biçimde davranacağından korkar. Korkulan toplumsal durumla karĢılaĢma hemen her zaman anksiyete doğurur, bu da duruma bağlı ya da durumsal olarak yatkınlık gösterilen bir panik atağı biçimini alabilir. KiĢi, korkusunun aĢırı ya da anlamsız olduğunu bilir. Korkulan toplumsal ya da bir eylemin gerçekleĢtirildiği durumlardan kaçınılır ya da yoğun anksiyete ve sıkıntıyla bunlara katlanılır. Kaçınma, anksiyöz beklenti ya da korkulan toplumsal ya da bir eylemin gerçekleĢtirildiği durumlarda sıkıntı duyma, kiĢinin olağan günlük iĢlerini, mesleki (ya da eğitimle ilgili) iĢlevselliğini, toplumsal etkinliklerini, iliĢkilerini bozar. ” Ģeklinde tanımlanmaktadır.

AraĢtırmalar, sosyal açıdan kaygılı çocukların, kaygısız çocuklara göre (akranlar tarafından reddedilme, akran Ģiddetine maruz kalma gibi) olumsuz akran iliĢkilerini daha sıkça yasadıklarını, kendilerini diğer çocuklara göre daha yalnız hissettikleri belirtmektedirler (Bierman, 2005; Frazier, 2000; Roth Ledley ve Heimberg, 2006; Aktaran: Gülay,2008).

2.6.1.4.

Aşırı hareketlilik

: sürekli büyük kas etkinlikleri gösterme, dikkatsizlik, ilgi eksikliği, acelecilik, düzensizlik vb. durumudur. AĢırı hareketlilik gösteren çocuklar yaĢıtlarıyla ya da çevrelerindeki diğer insanlarla uyum problemleri gösterebilirler. AĢırı hareketliliğin yanı sıra buna saldırganlık gibi davranıĢ bozuklukları da eĢlik edebilir. Bu çocuklar sabırsız, dikkatsiz, hareketli ve öfkeli olabilirler. Bu durum da akranları tarafından reddedilmeyle sonuçlanmaktadır. AĢırı hareketli çocuklarla akranları arasında sosyal etkileĢimi sağlamak için kaynaĢtırma çalıĢmaları yapılmalıdır.

2.6.1.5.

Mizaç

: Doksat‟a (2008) göre mizaç, duygu, duygudurum ve dürtünün biyolojik temellerinin sonucu olup duygulara dayalı becerilerin ve alıĢkanlıkların bütünleĢtirilmesinin altında yatan duyumsama, bağlantı kurma ve motivasyon süreçlerine karĢılık gelmektedir. Yani, mizaç, duygusal uyarılara doğuĢtan yapısal olarak belli bir Ģekilde otomatik tepki gösterme eğilimidir (ġahinoğlu,2010).

YumuĢak mizaca sahip çocuklar akranları tarafından sevilip kabul görürken, zor mizaca sahip olan çocuklar akranlarıyla iletiĢim sorunları yaĢarlar.

2.6.1.6.

Kendilik kavramı

: bireyin kendi diğer kiĢilerden ayıran tüm özellikleri kendilik olarak nitelendirilmektedir.

Bebeklerin kendilik duygusunu hangi yaĢta edindiği konusunda birçok tartıĢma yapılmıĢtır. Birçok yazar yeni doğan çocuğun berrak bir kendilik duygusu edinmesinin birkaç ay sürdüğünü ileri sürmektedir (Erwın, 2000; 43).

Küçük çocuklarla yapılan çalıĢmalarda bir buçuk yaĢ dolaylarında fiziksel görünüĢlerinde bir değiĢiklik yapılan çocukların görünüĢlerine ĢaĢırdıkları görülmüĢtür. Yani kendilerine ait bir kendilik algıları vardır. Çocuğun kendi

görünüĢünün kalıcılığına inancının, nesne kalıcılığı kavramıyla aynı zamanda geliĢtiği ve aynı aĢamalardan geçtiği görülmüĢtür (Erwin,2000; 183).

Kendilik kavramının kazanılmasında sosyal çevre etkindir. Sağlıklı kendilik algısı geliĢtiren çocuk akranlarıyla olumlu sosyal iliĢkiler kurarken, olumsuz kendilik algısına sahip çocuklar ise sosyal açıdan akran iliĢkilerine zarar verirler.

2.6.1.7.

Bilişsel yeterlik

: biliĢsel yeterliğe sahip olan çocuklar genellikle akranları tarafından tercih edilen popüler çocuklardır. Bu çocukların sorun çözme becerileri yüksek olduğu için sosyal anlamda daha uyumlu ve akranlarıyla olumlu iliĢkiler içindedirler.

BiliĢsel açıdan yetersiz çocuklar ise akranları tarafından sevilmemekte, sorunlarını çözememekte, paylaĢmak, sohbet etmek gibi etkinliklerde baĢarısız olmaktadır. Bu da olumsuz akran iliĢkilerine sebep olmaktadır.

2.6.1.8.

Dil

: Dil, iletiĢimin vazgeçilmez unsurudur. Çocuklarda sözcük dağarcığı geliĢtikçe, kendini ifade etme becerileri atmakta ve bu doğrultuda çevreleriyle iletiĢimleri artmaktadır. Sözlü iletiĢim kullanmaya baĢladıktan sonra çocuklarda zarar verme, saldırganlık vb. durumlar azalmaktadır. Bu da akran iliĢkilerine olumlu katkı sağlamaktadır. Dili iyi kullanan çocuklar düĢüncelerini ve duygularını daha iyi ifade ettikleri için akranlarıyla ve çevreyle daha iyi iletiĢim kuracaklardır.

Bunun yanı sıra dil becerileri yetersiz olan çocuklar duygularını iyi ifade edemedikleri zaman saldırganlık içeren ya da içekapanık davranıĢlar gösterebilirler. Bu da akran iletiĢimini olumsuz yönde etkiler.

2.6.1.9.

Fiziksel görünüş

: ĠletiĢimde fiziksel görünüĢ ilk izlenimi yaratmaktadır ve bu açıdan çok önemlidir. Fiziksel çekiciliğe sahip çocuklar akran reddine daha az uğramaktadırlar. Bu da daha az saldırgan davranıĢ göstermelerini sağlamaktadır.

Ancak bedensel engeli, kilosu ya da diğer fiziksel özellikleri sebebiyle çekiciliğe sahip olmayan çocuklar daha çok akran reddine uğramakta ve bu da saldırgan ya da içekapanık davranıĢların artmasına sebep olmaktadır.

2.6.1.10.

Cinsiyet

: Cinsiyet tercihlerine bakıldığında, çocuklarda yasamın ilk iki yılında aynı vakit geçirirken aynı cinsiyet tercihi görülmemektedir. Üç-dört yas civarında ise aynı cinsiyette oyun arkadaĢlarını tercih etmeye baĢlarlar. Dört-on iki yas arasında bu tercih daha belirgin hale gelmektedir (Erwin, 1993; Kostelnik ve digerleri, 2005; Santrock, 2004; Aktaran: Gülay,2008).

Akran iliĢkilerinde erkekler daha saldırgan bir tutum gösterdikleri için kız çocuklar daha sosyaldir ve akran gruplarınca tercih edilirler. Erkekler daha büyük oyun gruplarını kızlar da sayıca az olan oyun gruplarını tercih etmektedir.