• Sonuç bulunamadı

Bireylerin Günlük Enerji ve Besin Ögeleri Tüketim Miktarları…

4.7 Beslenme Tarama Araçları

5.3.1 Bireylerin Günlük Enerji ve Besin Ögeleri Tüketim Miktarları…

Bu çalışmada yaşanılan yere ve cinsiyete göre evde yalnız yaşayan erkeklerde 1375.73±336.3 kkal enerji, 51.5±15.7 g protein, 182.6±64.1 g karbonhidrat ve 47.1±13.9 g yağ içermekte olup, kadınlarda ise 1227.2±381.6 kkal enerji, 51.7±21.2 g protein, 143.8±45.6 g karbonhidrat ve 47.5±19.7 g yağ içermektedir. Evde ailesiyle yaşayan erkeklerde 1289.1±450.5 kkal enerji, 45.0±17.3 g protein, 157.9±57.8 g karbonhidrat ve 51.0±20.8 g yağ içermekte olup, kadınlarda ise 1363.6±364.3 kkal enerji, 51.2±18.1 g protein, 161.0±44.9 g karbonhidrat ve 55.4±20.9 g yağ içermektedir. Huzurevinde yaşayan erkeklerde 1378.5±422.7 kkal enerji, 52.4±18.3 g protein, 173.4±75.5 g karbonhidrat ve 51.2±12.2 g yağ içermekte olup, kadınlarda ise

108

1730.1±498.2 kkal enerji, 68.8±23.5 g protein, 221.5±84.4 g karbonhidrat ve 61.4±14.2 g yağ içermektedir (Tablo 4.6., 4.7.). Yapılan bir çalışmada huzurevlerinde yaşlılara sunulan günlük menüler ortalama 1768±353 kkal enerji, 64.9±15.3 g protein, 174.3±44.0 g karbonhidrat ve 88.0±24.3 g yağ içermektedir [272]. Sağlıklı beslenmede diyetteki toplam enerjinin %10-20’sinin proteinden, %55-60’ının karbonhidratlardan %30’unun yağlardan sağlanmış olması gerekir [277]. Diyet örüntüsü açısından incelendiğinde; huzurevlerinde yaşlılara sunulan bir günlük menünün makro besin öğeleri dağılımının karbonhidrat ve yağ açısından uygunluk göstermediği belirlenmiştir. İspanya’da altı huzurevinde servis edilen 252 öğün incelendiğinde menülerin yeterli enerji ve protein içermekle birlikte düşük karbonhidrat içeriğine sahip olduğu belirtilmiştir [278]. Finlandiya’daki bir huzurevinde yaşlılara sunulan yemeklerin yağ içeriğinin yüksek olduğu, enerjinin %34.7’sinin yağdan, %19.3’ünün proteinden ve %46.0’sının karbonhidrattan sağlandığı saptanmıştır [279]. Yapılan çalışmalarda yaşlılara sunulan menülerde yağ oranının bu çalışmadakine benzer şekilde yüksek oranlarda olduğu ve karbonhidratın düşük olduğu gözlemlenmiştir.

Bu çalışmada yaşlıların yaşadıkları yer ve cinsiyetlerine göre yetersiz besin tüketimi örüntüsünde kalsiyum ve magnezyum açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05), (Tablo 4.8., 4.9.). Benzer bir çalışmada, Avustralya'da 18 bakım evinde yetersiz tüketilen besin olarak kalsiyum ve magnezyum gösterilmiştir [280]. Yaşlılarda kemik sağlığı ve kan basıncı için önemli olan kalsiyumun yeterli düzeyde sağlanması için, ana öğünler arasında yağsız ve D vitamini takviyeli süt ürünleri bulunmalı ve yaşlılar tüketim için izlenmelidir [281]. Daha uzun süreli diyet öyküsünden elde edilen veriler, beslenme bakımının bu kurumlardaki yaşlıların beslenme durumu üzerindeki etkisini daha iyi gösterebilir. Bir

109

çalışma, daha iyi beslenme durumu sağlanabileceğini ve kurumlarda diyet çeşitliliği sağlandığında yetersiz beslenmenin azaltılabileceğini düşündürmektedir [282]. Ayrıca, yetersiz gıda alımının yaşlılarda kilo kaybı ve düşük BMH değerleri ile ilişkili olduğunu göstermiştir [283]. Yaşlanma sürecinde, gıda tüketimi değişiklikleri daha az enerji alımı ve kilo kaybına yol açar. Bu daha sonra vücut yağ, kas ve kemik kütlelerinde bir azalma olarak görünür, vücut fonksiyonları mikrobesin eksikliği ile birlikte gerilemektedir. Bu nedenle, yetersiz beslenmeye yol açan süreci yavaşlatmak için gıda tüketiminin yeterliliği şarttır. Yeterli ve dengeli beslenme, beslenme durumunu koruyarak ve morbiditeyi azaltarak gelecekteki yardımlı yaşam tesislerine olan ihtiyacı da azaltacaktır [284].

Özel beslenme bakımına yaşlı bakım kuruluşlarında kalan yaşlılar gereksinim duymaktadır. Artmış morbidite ve mortaliteye neden olabilecek yetersiz besin tüketimi, protein enerji malnütrisyonu ve besin öğesi yetersizlikleri açısından huzurevlerinde ve diğer yaşlı bakım kuruluşlarında kalan yaşlılar risk altındadır [285]. Ancak, huzurevlerinde uygun beslenme bakımı, kişinin gereksinmesine göre besinler seçilerek, her öğünde besin çeşitliliği sağlanarak sunulabilir ve yaşlılar tarafından enerji ve besin öğelerinin vücuda yeteri kadar alınması sağlanmış olur [286,287]. Sağlık Bakım Örgütlerinin Akreditasyonu Ortak Komisyonu tarafından huzurevleri için belirlenen akreditasyon koşullarına göre; huzurevlerinde beslenme servisi tarafından yaşlı bireylere günde en az iki kez beslenme açısından dengeli ve çeşitli menülerin sunulması gerekir [288]. Bu sebeple huzurevlerinin beslenme servisi tarafından hazırlanan menüler yeterli enerji, makro besin öğeleri, posa, vitamin ve mineralleri içerisinde barındırmaktadır [285]. Bu çalışmada yaşlıların yaşadıkları yere ve cinsiyetlerine göre günlük enerji-besin öğeleri içeriği ve tüketimleri RDA tablosuna göre karşılaştırıldığıda istatistiksel olarak her iki cinsiyette de fosfor, kadınlarda B6

110

vitamini, erkeklerde B12 vitamini ve kalsiyum arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05), (Tablo 4.10., 4.11.). Lengyel’in [285] yaptığı çalışmalarda huzurevlerinde yaşlılara sunulan menülerin bu özellikleri taşımadığının bildirildiğine dikkat çekmekle birlikte, menülerin yetersiz posa, A, C, B6 vitaminleri, folik asit, çinko, demir, magnezyum, kalsiyum içerdiğinin belirlendiğini söylemektedir. Lengyel’in yaptığı çalışma kapsamında, huzurevlerinde yaşlılara sunulan bir günlük menünün besin öğeleri içeriği, yaşlıların günlük besin öğeleri tüketimleri, günlük enerji-besin öğeleri tüketiminin gereksinme duyulan miktarlar ile karşılaştırma yapılması ve besin gruplarının günlük tüketim miktarları belirlenmiştir.

Bu çalışmada yaşlı bireylerin yaşadıkları yere ve cinsiyetlerine göre beslenme durumlarına bakılmış enerji ve protein hariç kalsiyum alımının yetersiz alındığı RDA tablosunda gereksinimin karşılanmadığı belirlenmiştir (p>0.05), (Tablo 4.10., 4.11.). Kişilerin yaşadıkları yere ve cinsiyetlerine göre enerji alımları ile RDA’yı karşılama yüzdelerine bakıldığında sırasıyla yaşadıkları yere göre evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayan erkek ve kadınların %69.5-68.7’inin, %72.7-72.4’sinin, %79.1-74.6’sının enerjiyi önerilen miktarlarda aldığı gözlemlenmiştir (Tablo 4.10., 4.11.).

Bu çalışmada evde yalnız, evde ailesiyle ve huzurevinde yaşayan erkek bireylerde RDA tablosuna göre enerji alımına bakıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05), (Tablo 4.10., 4.11.). Johari ve ark. [289] yaptığı çalışmada, hafif kognitif bozukluğu olan yaşlı insanlar için beslenme ve yaşam tarzı eğitiminin, beslenme ve bilişsel durumlarını geliştirdiğini ancak etkinlik kanıtlarının sınırlı olduğunu bildirmiştir.

Adıgüzel’in [290] yaptığı çalışmaya katılan kişilerin laboratuvar ve fiziksel bulgularını önemli ölçüde etkileyebilecek düzeyde enerji, makro ve mikro besin öğesi

111

alımlarının düşük bulunduğu belirlenmiştir. Günlük olarak ortalama enerji alımları erkeklerde 1370,9±443,92 kcal; kadınlarda ise 1364,8±460,75 kcal’dir. Günlük enerji alımının protein, karbonhidrat ve yağlardan ortalama karşılanma yüzdeleri ise sırasıyla %14,9; %47,2 ve %36,8 olarak belirlenmiştir. A, E, C ve B grubu vitaminleri ile kalsiyum dışında tüm besin öğelerinin MNA puanlarına göre malnütrisyonlu bireylerde anlamlı derecede düşük olduğu belirlenmiştir (p<0,05).

Aksoydan, [291] tarafından 10 Avrupa ülkesinin ve Türkiye’nin içinde bulunduğu “Aging Nutrition” projesine ilişkin yapılan bir araştırmada yaşlı kadınlar arasında beden kitle indeksi değerlerinin erkeklere göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Değerlendirilen çalışmalarda yaşlılar arasında enerji ve protein tüketiminin önerilenin altında olduğu belirlenmiş, posa tüketiminde yetersizlikler, sodyum tüketiminde ise fazlalık olduğuna dair bulgular olmaktadır. Ayrıca C vitamini ve karbonhidrat tüketiminin karşılaştırma yapılan diğer Avrupa ülke verilerinden yüksek olduğu belirlenmiştir. Yapılan bazı çalışmalar yaşlılık döneminde Vitamin D, kalsiyum, vitamin B12 yetersizliklerine rastlandığı görülmektedir [292,293].

5.3.2 Bireylerin Fiziksel Aktivite Durumları ve Enerji Harcamaları

Huzurevi yaşantısı evrensel bir ihtiyaç olsa da günlük aktivitelerin bir parçası olarak gerçekleştirilen ılımlı fiziksel aktivite, huzurevinde yaşayan zayıf ve yaşlı kişiler için önemli bir fayda sağlayabilir [294]. Güçlü egzersiz her zaman gerekli değildir, ancak yürüyüş, bahçecilik veya dans gibi düzenli boş zaman etkinlikleri önemli faydalar elde etmek için yeterli görünmektedir [295].

Goggin ve Morrow’un [296], 60 yaş ve üstündeki kişilerde yaptığı çalışmada Amerikalılar’ın % 89’unun fiziksel aktivitenin sağlığa yararlı olduğunu bildiği halde %69 ‘nun yeterli fiziksel aktiviteye katılım göstermediği belirlenmiştir.

112

Yapılan bir araştırmada yaşlıların 3-5 gün/hafta 30 dakika tempolu yürüme gibi aerobik egzersizleri yapmasının kalp hastalıklarından olan ölümleri %25 oranında azalttığı belirtilmiştir [297].

Bu çalışmada yaşlı bireylerin yaşadıkları yere göre sırasıyla evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayanların %37.5’inin, %62.5’inin ve %17.5’inin son bir hafta içerisinde yürüyüş yaptığı belirlenmiştir (Tablo 4.12.). Yabancı’nın yaptığı çalışmada [298] yaşlıların spor yapma alışkanlıkları incelendiğinde, %58.5’inin egzersiz yaptığı belirlenmiş, buna göre yaşlıların %23.1’i her gün, %28.5’i haftada üç beş kez yürüyüş yaptığını belirtmiştir. Düzenli egzersiz yapmanın koroner arter hastalığı riskini azalttığı, kan basıncını düzenlediği, yaşlanmayı geciktirdiği ve yaşam süresini uzattığı görülmektedir. Egzersiz yapma davranışının yaşlılar arasındaki yaygınlığı olumlu ve iyi bir özbakım olarak belirlenmiştir.

Bu çalışmada sırasıyla yaşadıkları yere göre evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayan bireylerin %97.5’i, %100.0’ü ve %95.0’inin son bir hafta içerisinde düzenli egzersiz yapmadığı belirlenmiştir (Tablo 4.12.). Yaşanılan yere göre evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayan bireylerin %37.5’i, %62.5’i ve %17.5’i ise son bir hafta içerisinde yürüyüş yaptığını belirtmiştir (Tablo 4.12.). Bu çalışmada huzurevinde yaşayan erkek yaşlıların fiziksel aktivite toplam enerji miktarları evde yalnız ve ailesiyle yaşayanlara göre anlamlı düzeyde düşük olduğu görülmüştür. Kadın yaşlıların yaşadıkları yerlere göre fiziksel aktivite toplam enerji miktarları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunduğu saptanmış olup, huzurevinde yaşayanların yaşlıların fiziksel aktivite toplam enerji miktarlarının evde yalnız ve ailesiyle yaşayanlara göre anlamlı düzeyde düşük olduğu tespit edilmiştir (p<0,05), (Tablo 4.13.). Yardımcı ve arkadaşlarının [66] yaptığı

113

çalışmada yaşlıların %40.9’u fiziksel aktivite yaptıklarını söylemişlerdir (kadın: %31.1, erkek: %53.1). Fiziksel aktivite olarak en çok tercih edilen yürüyüş olup (genel: %86.7, kadın: %89.5, erkek: %84.6) her gün yürüyüş yapanların oranı %80.0’dir. Vücut bileşimindeki değişmeler yaşlanmaya bağlı ortaya çıkar ve yağ miktarı artarak yağsız vücut kütlesinde azalma ortaya çıkar. Yapılacak olan egzersiz ve aktiviteler, vücudu oluşturan sistemlerin düzenli ve verimli çalışmasını sağlayarak kronik hastalıkların görülme sıklığının azalmasına yardımcı olmaktadır [299]. Yaşlanma süreciyle ortaya çıkan fizyolojik işlevlerde gerileme ve kronik hastalıklar yaşlı bireylerin günlük yaşam aktivitelerini yerine getirme yeteneğini azaltıp başkalarına bağımlılığını yükseltmektedir [300]. Tüm bu nedenlerle yaşlılarda yaşam kalitesini pozitif yönde artırmaya yönelik olarak yapılacak olan fiziksel aktiviteler yaşlılığın daha sağlıklı geçmesi açısından önemli bir rol oynamaktadır [66].

5.4 Bireylerin Antropometrik Ölçümleri

Yaşlılıkta iyi beslenme durumu, sağlığın korunması ve yaşam kalitesi için kritik öneme sahiptir. Ancak kötü beslenme durumu, yaşlılarda morbidite ve mortalitenin en güçlü göstergesidir [301]. Yaşlılarda malnütrisyonu önlemek ve erken teşhis etmek için beslenme durumunu taramak çok önemlidir [277]. Bu çalışmada yaşanılan yere ve cinsiyete göre sırasıyla evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayan bireylerin BKİ değerlerine bakıldığında %45.0’i, %22.5’i ve %7.5’inin 35-39.9 kg/m2: 2. derece obez olduğu, %27.5’i, %42.5’i ve %27.5’inin 30-34.9 kg/m2: 1. derece obez olduğu ve %20.0’si, %27.5’i ve %42.5’inin ise 25-29.9 kg/m2: fazla kilolu olduğu belirlenmiştir (Tablo 4.14.). Ongan ve arkadaşının [302] yaptığı çalışmada, huzurevi sakinlerinin beslenme durumu antropometrik ölçümler ve MNA ile tarandı. Kadınlarda obezite, BKİ sonuçlarına göre yaygındı. Obezite (I, II. Derece, morbid) kadınların yaklaşık yarısında (% 47.0) görülürken, erkeklerin % 20.8'i

114

obez olarak karşımıza çıkmıştır (I, II. Derece, morbid). Öte yandan, erkekler çoğunlukla BKİ'ye (% 44.4) göre fazla kilolu idi. Türkiye'deki yaşlılar aynı zamanda abdominal adipozite ve kronik hastalıklar açısından da yüksek risk altındadır. Akyıldızlar’ın [303] yaptığı çalışmada Türkiye'de Kocaeli huzurevlerinde yaşayan kadın ve erkeklerde, fazla kilolu (sırasıyla% 46.3 ve% 29,6) ve obezite oranı (sırasıyla% 18.8 ve% 18.3) yüksek bulunmuştur. Tannen ve arkadaşlarının [304] yaptığı çalışmada Almanya'daki yetmiş altı huzurevinde 5521 yaşlı arasında yapılan bir araştırmada, % 30.3 bireyin fazla kilolu ve % 15,1 bireyin ise obez olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle, kurumlardaki beslenme bakım süreci yaşlılara özgü beslenme stratejileri ve fiziksel aktivite programlarını içermelidir. Öte yandan, MUST ve MNA'ya dayanan yüksek malnütrisyon riski ve huzurevlerindeki yaygın obezite profili, beslenme durumu ve hastalık riskinin bir parametre yerine bir dizi parametre kullanılarak değerlendirilmesinin önemini göstermektedir [302].

Bu çalışmada yaşanılan yere göre yaşlıların sırasıyla evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayanlarda %95.0’inin, %85.0’inin ve %40.0’ının bel çevresinin erkeklerde 92 cm ve üzerinde olduğu, kadınlarda ise 88 cm ve üzerinde olduğu bulunmuştur (Tablo 4.14.). Bölgesel yağ dağılımının bir göstergesi olarak bel çevresi yakın zamanda en çok kullanılan ölçümlerden biri olmuştur [305]. Yaşlı bireylerde bel çevresi ölçümü kullanımının kolay olduğu ve bilgisayarlı tomografi ile belirlenen visseral ve toplam yağ miktarı ile yüksek oranda uyum gösterdiği belirtilmiştir [306]. Yaşlılarda obezitenin tanımlanmasında bel çevresinin yüksek olmasının tek başına ya da BKİ ile birlikte kullanılması iyi bir gösterge olmaktadır. Yetişkin kişilerde bel çevresinin erkeklerde 102 cm’in, kadınlarda 88 cm’in üzerinde olması artmış yağ dokusu ile ilişkilendirilmiştir. Yaşlılarda bel çevresi için morbidite

115

ve mortalite ile ilişkili olan kesişim noktalarının tanımlanmasına yönelik validasyon çalışmalarına gereksinim olduğu belirlenmiştir [307,308].

Bu çalışmada yaşlıların yaşadıkları yere göre sırasıyla evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayan bireylerin %72.5’inin, %72.5’inin ve %37.5’inin, kalça çevresi ölçümleri 105 cm’den fazla olarak bulunmuştur (Tablo 4.14.). Yaşanılan yerler arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Vücuttaki yağın dağılımına ilişkin indeksler, BKİ ile kıyaslandığında yaşlılarda obezite ve mortalite ilişkisini daha güçlü olarak belirtmiştir [305]. Srikanthan ve arkadaşları [309], başlangıçta yaşları 70 ile 79 arasında değişen, işlevsel kapasiteleri yüksek yaşlıların izlendiği Mac Arthur Başarılı Yaşlanma Çalışması kapsamında yapmış oldukları 12 yıllık izlemin sonunda, tüm nedenlere bağlı mortalitenin artan bel/kalça oranı ile artış gösterdiğini belirlemişler, yüksek işlevsel kapasiteye sahip yaşlılarda riskin derecelendi-rilmesinde bel-kalça oranının BKİ’ye göre daha uygun bir ölçüm olduğunu tespit etmişlerdir [310].

Bu çalışmaya katılan bireylerin yaşadıkları yere ve cinsiyetlerine göre sırasıyla evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayanların bel/boy ölçüm sonuçları Tablo 4.15.’de verilmiştir. Evde yalnız yaşayan erkek ve kadınlarda sırasıyla 0.6-0.5, evde ailesiyle yaşayan erkek ve kadınlarda 0.5-0.5 ve huzurevinde yaşayan erkek ve kadınlarda bel/ boy oranları 0.5-0.5 olarak bulunmuştur. Cinsiyetler arası istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir (p>0.05), (Tablo 4.15.). Lean ve arkadaşlarının 1995 yılında yaptığı çalışmada [311,312], bel çevresinin tek başına kilo yönetimi ihtiyacını belirtmek ve risk grupları için uygun değerleri tanımlamak için bir ölçü olarak kullanılabileceğini öne sürmüşlerdir. Erkekler için ≥94 cm ve kadınlar için ≥80 cm, erkekler için ≥102 cm ve kadınlar için ≥88cm olan bel çevresi sınıflaması yapmışlardır. Aynı zamanda, diğer üç grup antropometrik endeksleri metabolik risk

116

faktörleriyle ilişkilendirmek için kesitsel bir analiz yapmışlardır ve bel/boy oranının bel çevresinden daha iyi bir sonuç verdiğini tespit etmişlerdir. Hsieh ve Yoshinaga [313,314], yaptığı çalışmada 3000 erkek ve 1000 kadın üzerinde çalışmış ve beş antropometrik risk faktörünün basit bir şekilde toplanmasına dayanan koroner kalp hastalığı (KKH) risk faktörleri ve 'risk faktörü morbidite indeksi' düzeylerine ilişkin antropometrik değişkenlerle çalışmıştır. Çoklu regresyon analizinde, tek başına bel/boy oranının KKH risk faktörlerinin belirlenmesinde bel/boy oranı veya bel çevresi ölçüm sonuçlarından daha iyi bir sonuç verdiği sonucuna varmışlardır. Ayrıca Japonya'da Lee ve arkadaşlarının [315], yaptığı çalışmada bel/boy oranının yaklaşık 1000 erkekte koroner risk faktörleriyle en yüksek korelasyona sahip antropometrik endeks olduğu belirlenmiştir.

Bu çalışmada yaşanılan yere ve cinsiyete göre yaşlıların sırasıyla evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayan erkeklerin %31.6’sının, %28.2’sinin ve %29.2’sinin üst orta kol çevresi ölçümleri 26.4 cm’den fazla, kadınlarda ise %28.5’inin, %30.1’inin ve %29.2’sinin üst orta kol çevresi ölçümleri 23.3 cm’den fazla olarak bulunmuştur (Tablo 4.15.). Cinsiyetler arası istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p>0.05), (Tablo 4.15.) Yapılan bir çalışmada yaşları 60 ile 79 arasında değişen erkeklerde, kas kütlesi ve mortalite arasında önemli negatif ilişki olduğu belirlenmiştir. Üst orta kol kas alanı için düzeltme yapıldığında, yüksek bel çevresi ve bel-kalça oranı değerleri artmış mortalite ile ilişki göstermektedir. Bu bulgularla birlikte, yaşlı erkeklerde sarkopenik obezitenin artmış mortalite ile ilişkili olduğu görülmektedir [316]. Beslenme durumu değerlendirilmesinde plazma protein konsantrasyonundan çok daha duyarlı olan ve kas kütlesinin ölçülmesinde kullanılan üst orta kol çevresi (ÜOKÇ) ölçümü önemli bir ölçümdür [317]. Özgüneş’in [1] yaptığı çalışmada üst orta kol çevresi ölçümlerinin erkeklerin

117

%96.2’sinin, kadınların %100’ünün referans değer olan 22 cm’den daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bu bulguların sonucu çalışmamız ile benzerlik göstermektedir.

5.5 Beslenme Tarama Araçları

Bu çalışmada yaşanılan yere göre evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayan bireylerin sırasıyla %85.0’i, %90.0’ı ve %70.0’inin normal risk taşımadığı, %15.0’inin, %10.0’unun ve %30.0’unun ise malnütrisyon riski taşıdığı tespit edilmiş, sadece evde yalnız yaşayan bireylerin malnütrisyon oranı ise %2.5 oranında bulunmuştur (Tablo 4.16). Bu değerler hem gözlenen sıklık hem de riskin malnütrisyondan daha yüksek olması açısından literatürle uygunluk göstermektedir. Bilge ve diğerlerinin [318] İzmir iline bağlı bir huzurevinde yaşayan 122 kişi üzerinde yürüttükleri çalışmada yaşlılarda malnütrisyon riski ve malnütrisyon oranları sırasıyla %20.5 ve %3.3 olarak belirlenmiştir. Küçükerdönmez ve diğerlerinin [319] yaptığı bir diğer araştırmada evde yaşayan yaşlılarda malnütrisyon oranı %5.6 olarak bulunmuştur. Balcı ve diğerleri [320] tarafından Kayseri’de toplum içerisinde yaşayan 101 yaşlıda gerçekleştirilen araştırmada malnütrisyon riski ve malnütrisyon oranları sırasıyla %66.3 ve %4 olarak bulunmuştur. Saka ve diğerlerinin [321] bir başka çalışmada İstanbul’daki bir huzurevinde yaşlılarda malnütrisyon oranlarının sırasıyla %33.5 ve %13.5 şeklinde olduğunu bulmuşlardır. Aynı çalışmada MNA’nın uzun ve kısa formlarının Türkiye’deki yaşlıların beslenme durumlarının değerlendirilmesinde geçerli bir tarama testi olduğu belirtilmiştir. Özgüneş’in [322] yapmış olduğu araştırmada malnütrisyon riski %24, malnütrisyon ise 3.8 olarak belirlenmiştir. Kuyumcu ve diğerlerinin [323] yapmış olduğu çalışmada 100 hasta üzerinde malnütrisyon riskini %69, malnütrisyonu %12 olarak tespit etmişlerdir. Başıbüyük ve arkadaşlarının [322] yapmış olduğu çalışmada belirlenen malnütrisyon riski ve malnütrisyon değerleri %35.1, %15.5 olarak tespit edilmiştir.

118

Bu çalışmada MNA tablosuna bakıldığında bireylerin yaşadıkları yere göre sırasıyla evde yalnız yaşayan, evde ailesiyle yaşayan ve huzurevinde yaşayan yaşlıların %15.0’i, %10.0’u ve %30.0’u malnütrisyon riski altında olduğu bulunmuştur (Tablo 4.16). Yapılan bir başka çalışmada, sadece birkaç bakımevi sakininin iyi beslenme durumunu göstermektedir. Tüm örneklemin ortalama enerji, protein ve kalsiyum alımı önerilere oldukça iyi karşılık vermiştir [324]. MNA'ya göre, bireylerin % 86'sı, yetersiz beslenme riski altındaydı ya da daha önceki çalışmaların sonuçlarına paralel olarak, beslenme bozukluğundan muzdaripti [325]. Kadınlarda ortalama enerji alımı 1653 kcal / gün, erkeklerde 1867 kcal / gün idi. Oldukça kabul edilebilir oranlara rağmen, hem kadın hem de erkek sakinlerin büyük bir kısmı (sırasıyla% 43 ve% 57) önerilen enerji miktarından daha azını almıştır. Uzmanlar protein ve mikro besin miktarı gibi besin ihtiyaçlarının huzurevinde yaşayan yaşlı bireyler arasında daha da az olabileceğini ileri sürmüşlerdir [326].

Bilge vd. [327] ve Küçük ve arkadaşlarının [328] huzurevinde yaptığı bir çalışmada MNA puanına göre yaşlıların %20.5’inin malnütrisyon riski altında, %3.3’ünün ise malnütrisyonlu olduğu, bir başka çalışmada ise %44.5’inin malnütrisyon riski altında, %28.6’sının ise malnütrisyon, olduğu belirlenmiştir. Çevik ve arkadaşları [329] tarafından evde sağlık hizmeti alan yaşlı hastaların beslenme durumları ve laboratuvar parametrelerinin değerlendirildiği kesitsel bir çalışmada