• Sonuç bulunamadı

( _ _ . / . _ _ . / . _ _ . / . _ _ )

Mefûlü / Mefáîlü / Mefâîlü / Feûlün ( Bahr-i Hezec )

Bir hâtıradır ömrüme hâkimdir, unutmam,

Rahmetli, babam şimdi on üç yıl oluyor tam.

Bir gün beni bir kocaman kabre götürdü. Rahmetlinin ak saçlara rağmen sesi gürdü.

Târih ile hemhâl olan ak saçlı o gür ses:

— Gel bak, dedi, toprak deme, hâlâ ne mukaddes,

Hâlâ Doğunun, Mağribın âfâkına hâkim !

Bildin mi bu toprak ne demektir ? Bu vatan kim ?

Kimdir ki basıp kabrine kalkan bu heyûlâ Türkün o tükenmez, o büyük ismini hâlâ

Âtîye uzatmış durur eyyâm üzerinden !

Kimdir ki bu ses, böyle duyuldukça derinden.

Nilin o derin göğsünü sarsar da eninler, Çöllerde kıyam eyleyip ehrâm onu dinler !

Mirâsı bu devlet, bu şehamet bu vatanmış, Yatmış üçünün göğsüne dehşetle uzanmış !

Ölmüşse de milyonla adam var başucunda, Hâlâ bu cesed kim ki, karanlık avucunda.

Üç kıt’ayı almış kılıcın kabzası parlar, Hâlâ o tükenmez adı geçtikçe taparlar.

Birden, o derin çehreye bilmem ki ne oldu, Hiç ağlamayan gözleri birdenbire doldu.

Haksızdı bu yaşlar, o da hissetti de sildi. Artık o demin söylediğim gölge değildi.

Bir gölge değil, artık o benden daha zinde: Binbir hareket mahşeri ürperdi dizinde.

Ak saçları ürperdi,büyük alnı sarardı; Bir kanlı gururun asabî şimşeği vardı.

Gökten iniyormuş gibi müthiş bakışında.

— “ Oğlum dedi, ben cenk edip on altı yaşında.

“ Yurdum dediğim toprağı çiğnetmedim işte “ Ufkumda dizilmiş sayısız mâbedim işte !

“ Senden de yaşarsan, senin oğlun bunu bekler. “ Kurtarmalıdır yurdu bu eller, bu bilekler.

“ Bir bak, ne kadar azdır ölenler eceliyle !„ Ecdadımı gösterdi uzaklarda eliyle.

Rüya gibi bir şeydi ve âtî gibi müphem: Canlandı, kımıldandı hayâlimde bir âlem:

Bayrakları, mızrakları ürpermiş ufuklar; Beş asrı yarıp yükselen üç tuğlu kavuklar;

Kan çizgili cepkenler, alev dallı kumaşlar; Tunç enseler üstünde bakır çehreli başlar;

Miğferlerin altından uzanmış iri gözler; Dağ gövdeler üstünde birer dağ başı yüzler;

Hançerli kemerler, kızıl üsküflü neferler; Tokmakları şevkinden uçan kûdsî zaferler,

Âtiyi yarıp geçmeye âmâde bir ordu. Tâ önde Selîm’in kocaman şekli dururdu,

İrân’a giden, Mısır’a giren yorgun atiyle; Ehramı rikâbında tutan saltanatiyle.

Askerlerinin bitmeyen endâmına rağmen, Yerdeydi rikâbında duran başlar umûmen,

Etrafı bütün inciler, elmaslar, ipekler; Hürmetle kavuşmuştu mehâbetli bilekler.

Sâdeydi o pek: sardığı bez giydiği bezdi; Ses yok, hareket yoktu, gören canlı demezdi;

Bir balmumundan yüzdü donuk lem’alariyle; Dimdik başı, mermer yüzü, taştan nazariyle.

Parlak gözü bomboştu, oyulmuş gibi gûya, Tâ kalbine üç yüz senedir gördüğü rûya !

Lâkin gelerek hâl-i-tabî-isine rengi; Bir anda kımıldandı, havalandı üzengi,

Bir kol kanat olmuş iki cânibdeki ordu, Şâhin gibi âfâka süzülmüş uçuyordu.

Pür velvele, pür gulgule: tekbîr önü ardı; Bayraklar uçar, başlar uçar, atlar uçardı.

Bir parçası bin yerde uçan burc-ü bedenler; Yumrukları göğsünde, düşüp can çekişenler.

Bir an için artık görünen tozdu, dumandı; Lâkin o da çok sürmedi, inceldi, uzandı..

Artık bir uzun çizgi uzar, dalgalanırken, Birdenbire bir başka duman koptu, içinden,

Kıpkırmızı bir nûr edip üstünde temevvüç Bir kal’a kıyam etti ki teşhisi biraz güç.

Hiç, söyleyemem, Çaldıran’ın, Kahire’nin mi ? Yalnız tanıdım bir uzak âlemde Selîm’i !

Ben bakmamış olsam da tanırdım onu kimdi ? Artık görüyordum köpüren orduyu şimdi.

Bir hâle kesilmiş de şehinşahına ordu. Kalbinde Selîm’iyle beraber yürüyordu.

Çok gördü felek, sanki, şu bir lâhza gururu,

Ufkumdan uçup gitti o leşker, o şehinşâh, Karşımda hayâlin serilip yerlere nâgâh,

Ey her yeri kopmuş vatan, ey hâk-i mukaddes, Bakdım basıyor göğsüne toprak diye herkes !

Koştum aradım çehreni, bakdım ki çamurdu; Alnında eğildim ki, kitâben, okunurdu.

Titredi kopan parçaların her bir adımda... Kurtarmaya, son azm ile, imkân aradımda,

Koştum ki karaltıydı ufuklardaki ordum... Beş asra asılmış kılıcımdır, diye koştum,

Çektim ki kınından o da bir nemli demirdi ! Kim der ki, bu sıyrıldı mı, dünya eğilirdi !

Boşlukta koşarken arayıp her yeri; meftûr, Yerlerde serilmiş görerek kırmızı bir nûr,

Bayrak dedim öptüm ki, ne görsem, o da bezdi Bin fırtına kopsaydı temevvüç, edemezdi !

Sönmüş olacaktır diye her günkü hûsumet. Yekpâre sanıp koştuğum ardından o millet

Baktım ki yakından o da bir başka karaltı ! Kalmışdı koşup gitmediğim bir yerin altı.

Bakdım kefendir sarılan boynuna kat kat; Bakdım dokunup göğsüne toprakdı hakîkât !

Yıldızlara koşdukça gülümser diye gamzen. Bakdım ki çıkan karşıma her yerde cenâzen !

Durdukça harâbende, ne ıssız gecelerdi ! Bakdım ki okur ismini nisyan hecelerdi !

Birdenbire yükseldi derinden yerin altı; Üstünde çıkıp durdu bir ak saçlı karaltı;

Tutmuş da yakamdan beni sarsardı o eller. “Anlatmalısın, derdi, kimindir ki şu makber

“ Milyonla adamdır, diridir muhteviyatı; “ Gömdükleri, anlat ki, kimin hakkı hayatı.

“Yerlerde hayatınca yatıb durmaya böyle, “ Tercih etmez miydin ölüp gitmeyi, söyle !

“ Hâlâ sana Millet diyecekler mi ümidin ? “ Bir milleti baştan başa çiğnetmeli miydin ?

“ Çektiklerim artık yetişir, bul bana göster, “ Düşmanlara çiğnenmeyerek bir yatacak yer !

“ Kabrim kadar olsun, evet, üç beş karış olsun; “ Yalnız yeter ağyârım ayak basmamış olsun !„

Lâkin bu adam kimdi ? Ne kasvetli adamdı ! Simâsına korkuyla sokuldum ki... Babamdı !

Kimdim ?

-1918 Mütarekesinde – ( _ _ . / . _ _ . / . _ _ . / . _ _ )

Mefûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün ( Bahr-i Hezec )

Mâzîye sor, ecdâdımı söyler sana kimdi; Bir bitmez ufuktum, küre vaktile benimdi.

Tûfanlar, alevler beni kal’a sanırdı; Taçlar uçuşur, dalgalanır, parçalanırdı.

Kahhar atımın kanlı, kıvılcımlı izinde; Bir başka denizdim ebediyyet denizinde.

Çarpardı göğün kalbi hilalin avucunda; Titrerdi yerin tâlihi merminin ucunda.

Günler, elimin çizdiği yerlerden akardı; Üç kıt’ada korkunç atımın izleri vardı.

Üstünden uçarken o neşîbin, bu firâzın, En şanlı, şehâmetli hükümdarına arzın.

Tek bir bakışım sanki inayetti, keremdi; İklîli hediyyemdi, arâzisi hîbemdi.

Hançerdi hayâlim, bütün akvam ona kındı; Baştan başa dünya bir esîrimdi; kadındı.

A’sâbına nabzımdaki âhengi verirdim. Kasteylediğim şekli verir, rengi verirdim.

Dünyâ bilir iclâlimi ben böyle değildim;

Ben, altı asırdan beri bir kerre eğildim !

Benzer Belgeler