• Sonuç bulunamadı

Kuzeyde KAF ve doğuda DAF tarafından sınırlandırılan alan içerisinde en belirginleri Sancak ve Sudüğümü faylarıdır. Sancak fayı, KD-GB uzanımlı olup sol- yanal doğrultu atımlıdır ve yaklaşık 40 km uzunluğu boyunca gelişen yapılara göre, yıkıcı deprem üretebilen bir faydır. Son yüzyıldaki aktivitesi iyi bilinmeyen fay bölge için risk oluşturmaktadır. Orta büyüklükte deprem üretmesi beklenen Sudüğümü fayı ise olasılıkla 1 Mayıs 2003 depreminde aktivite kazanmış olmalıdır. Yüzey kırığının boyu-

159 deprem büyüklüğü arasındaki ilişkilerden dolayı orta büyüklükte depremler üretmesi beklenir. Günümüzde KAF-DAF bağlantısını oluşturan Ilıpınar bölütü ise yaklaşık 38 km uzunluğunda olup M>7,0 olan yıkıcı deprem üreten bir kırıktır. Kırık boyunca yanal yönde ötelenmiş dere ve akarsular geçmişte büyük yıkıcı depremlerin oluştuğunu gösterir (Herece,2008,150).

Tüm bu verilerin ışığı altında görülmektedir ki Bingöl şehri ve yakın çevresi 1.derecede deprem bölgesinin etkisi altında olup, son derece aktif bir tektonizma ile karşı karşıyadır. Kuruluş yeri açısından son derece riskli bir alanda bulunan şehir merkezi, faylara asılı kalmış taraça tortullarının üzerinde konumlanmıştır (Şekil 8).

Şekil 8.- Bingöl ilinin jeolojik konumunu ve faylara asılı kalmış taraça tortullarını gösteren jeolojik enine kesitler (Koçyiğit ve diğ..2003)

160 Bingöl ili ve ona bağlı yerleşkelerin çoğunluğu DAFS’ne çok yakın (~5 km) mesafede ve gevşek zemin üzerinde kurulu bulunmaktadır. Ayrıca, Bingöl ve yakın çevresinde yıkıcı deprem üreten sağ ve sol yanal nitelikli ve değişik gidişli birçok ikincil fay DAFS ile kesişmekte ve yapısal olarak, hareketin kilitlendiği (enerjinin biriktiği) karmaşık bir geometri oluşturmaktadır. Sözü edilen yerleşkeler kenarları aktif faylarla sınırlı Bingöl havzası içinde yer alır (Şekil 8). Bu havza, ya da aktif çöküntü alanı, ön arazi verilerine göre 250–300 m kalınlıkta, henüz pekişmemiş havza dolgusuna sahiptir. Havza dolgusu, havzayı çevreleyen dikçe eğimli dağlık alanlardan havza içine akan akarsuların taşıyıp getirdiği, havza kenarlarında iri taneli, havza ortasında ise ince taneli sedimanlardan oluşmaktadır. Diğer taraftan, özellikle eriyen karların beslediği yeraltı su tablası da yüzeye çok yakın yer yer yüzeyde olup, henüz pekişmemiş havza dolgusu su ile doygun hale gelmektedir. Suya doygun gevşek sediman (zemin) bir taraftan deprem parametrelerinde (özellikle genlik, periyod, yer ivmesi ve sismik dalga hızları) olumsuz yönde önemli miktarda değişimlere yol açmakta, diğer taraftan ise sıvılaşmaya neden olmaktadır. Özetle, Bingöl ili ve ona bağlı yerleşkelerin çoğu sözü edilen bu olumsuz koşullara sahiptir (Koçyiğit ve diğ. 2003,13)

Karmaşık bir çek-ayır havza olan Bingöl havzasının çökel birimleri Bingöl il merkezinin de üzerinde yer aldığı alüvyon yelpazesi-havza kenarı çökelleri, havza ortası çökelleri ve oldukça geniş sel yataklarında görülen güncel alüvyonlardır. Bölgedeki yükselmeye bağlı olarak mevcut akarsuların düşey yönde hızlıca aşındırması oldukça dik yamaçlı terasların oluşmasını sağlamıştır. Yapılan sondajlar, günümüzde terasların üzerinde yer alan, Bingöl il merkezi ile Genç ilçesinin de üzerinde bulunduğu havza kenarı birimleri ile Çeltiksuyu’nun üzerinde yer aldığı terastaki havza ortası birimlerinde sıvılaşma potansiyeli bulunmadığını deprem yönetmeliğine uygun yapılaşmaya açık olabileceğini göstermektedir. Buna karşın sıvılaşma potansiyeli bulunan ve taşkına açık güncel, oldukça geniş sel yataklarının yapılaşmaya kesinlikle kapatılması gerekmektedir (Dirik ve diğ. 2003).

Bingöl şehir merkezinde depremin yıkıcı ve ağır etkisinin ana nedenlerinden birisi yerleşim alanları belirlenirken yanlış yer seçiminin yapılması ve çarpık yapılaşmadır. Orta ve uzun vadeli planlama anlayışının yeterince uygulanamaması ve yapı denetimi – kontrolü konusuna gereken önemin verilmemesi deprem felaketinin yıkıcı etkilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

161 Bingöl şehir merkezinde yanlış yere yerleşim ve çarpık yapılaşma beş ana unsuru içermektedir (Koçyiğit ve diğ. 2003, 13);

• Yıkıcı deprem üreten aktif fay üzerine ya da ona çok yakın yerleşim,

• Deprem parametrelerini olumsuz yönde etkileyen (arttıran ya da azaltan) kalın ve gevşek zemin üzerinde yerleşim,

• Suya doygun ince taneli gevşek (sıvılaşma potansiyeli yüksek) zemin üzerinde yerleşim,

• Kütle hareketlerine maruz kalmış ya da yatkın zemin üzerinde yerleşim, • Bitişik düzende, sık aralıklı, plansız-projesiz (denetimsiz) yapılaşma. 4.2.3. KÜTLE HAREKETLERİ

Yeryüzünde görülen, yeryüzünün şeklini ve görünüşünü değiştiren birçok hareket vardır. Bunların en belirgin, etkili ve zararlı olanlarından birisi de kütle hareketleridir. Kütle hareketi, hiçbir taşıyıcı (rüzgâr, su, buzul) etkisi olmaksızın, yeryüzünün aşağıya doğru hareket etmesi, şekil ve yer değiştirmesi olarak tanımlanır (Ketin,1982, 119).

Bir kütle hareketinin sınıflandırılmasında kullanılan bazı parametreler bulunmaktadır. Değişik ölçütler kullanarak, farklı şekilde sınıflandırmalar yapılabilmekteyse de, tüm sınıflandırmalarda hareket şekli ve hareket eden malzeme ele alınıp, diğer etkileyici parametreler göz önünde tutulmaktadır. Bu sınıflandırmalarda kullanılan parametrelerin en önemlileri (Ketin, 1982,121);

1. Hareketin türü, miktarı ve hızı,

2. Hareket eden malzemenin türü, dizilişi ve yaşı, 3. Hareket eden kitlenin şekli,

4. Su miktarı,

5. Hareket edenle alttaki temel arasındaki bağlantı, 6. Hareketin nedenleri,

7. Kohezyon ve iç sürtünme karakteristikleridir.

Kütle hareketleri, yeryüzünün az ya da çok eğimli yüzeylerinde (yamaç) ya da insanlar tarafından meydana getirilen kazılarda (şev) oluşur. Bu tür olaylar, olayın meydana geldiği yere, hareket eden malzemenin türüne, hızına, şekline, hareket yüzeyinin olup olmamasına ve hareket yüzeyinin şekline göre özel isimler alır. Bu parametrelere göre de kütle hareketleri genel olarak “yamaç hareketleri” ya da “şev

162 hareketleri” diye adlandırılır. Ayrıntılı olarak ta kütle hareketleri düşme, akma, kayma, devrilme, heyelan, çökme vb. olarak adlandırılabilir (Tablo 21) (Ketin,1982,120).

Tablo 21. – Kütle hareketlerinin genel sınıflandırılması ve türleri

Hareketin Türü

Hareketin Olduğu Malzeme Türü Kaya, blok, iri çakıl Kum, silt, kil

Düşme Kaya, blok düşmesi Toprak dökülmesi

Akma Hızlı

Kaya – blok akması (Kaya kripi)

Kum – kil akması

Yavaş

Yamaç moloz akması (moloz çığı)

Çamur – kum akması

Heyelan Rotasyonel

Translasiyonel

Eğrisel kayma yüzeyli zemin hareketi

Kayma Blok kayması

Kama kayması

Yanal genişleyerek kayma

Devrilme Kaya devrilmesi Gevşek çimentolu moloz devrilmesi

Karmaşık Hareket ve malzeme türü karışık

Çökme Belirli kayma yüzeyi olmayan düşey kütle hareketi

Bu verilerin ışığı altında inceleme alanında yaşanan kütle hareketleri incelendiğinde Bingöl şehri ve yakın çevresinde genel olarak heyelan başta olmak üzere kaya düşmesi ve çamur akması olaylarının yaşandığı görülmektedir.

Kayalardan, döküntü örtüsünden veya topraktan oluşmuş kütlelerin, yer çekiminin etkisi altında yerlerinden koparak yer değiştirmesi, genel olarak heyelan terimi ile açıklanmaktadır. Kütle hareketlerinden olan heyelanlar günümüzde Türkiye’nin değişik yörelerinde çeşitli nedenlere bağlı olarak etkili olmaktadır. Reliefe yansımanın yanı sıra can ve mal kaybına yol açmakta alt yapı eserlerinde önemli hasarlar meydana getirmektedir (Tonbul – Özdemir, 1995). Çalışma sahasında Doğal Ortam özelliklerine ve dolayısıyla yerleşime etki eden en önemli jeolojik problemlerden birisi heyelanlardır.

HEYELAN

Heyelanlara neden olan ve onların oluşumunu kolaylaştıran başlıca etkenler; kuvvetli eğim, su ile doygunluk, litolojik ve tektonik yapıdır (Erinç ve diğ.,2000).

163 Sahadaki eğim ve yeraltı su kaynaklarının durumuna göre bazı heyelanlar büyük bir hızla oluşurken, bazıları yavaş bir şekilde oluşurlar.

Fazla yamaç eğimi, litoloji ve genç tektonik hareketlere bağlı olarak gelişmiş yapısal hatların fazlalığı gibi etmenler nedeniyle, inceleme alanında yaygın bir şekilde kütle hareketlerine rastlanılmaktadır. Diğer taraftan, yörenin yarı kurak sınırına oldukça yakın bir iklim altında bulunması ve seyrek bir haldeki orman örtüsünün tahribi sonucunda özellikle heyelanlar, sahadaki jeomorfolojik birimlerin biçimlenmesi üzerinde etkili olmuşlardır ve bu işlevlerini halen sürdürmektedirler. Nitekim lav – tüf ardalanması şeklindeki volkanik yapının görüldüğü ovanın kuzey ve batısındaki dağlık kesimlerle, DAF ve zonunun eşlik ettiği Göynük Çayı vadisinde, yer yer büyük boyutlara ulaşan heyelanlar nedeniyle, morfoloji sürekli değişim içindedir. Ayrıca heyelanlar yerleşme ve ulaşım gibi beşeri faaliyetler üzerinde önemli problemler doğurmaktadır (Tonbul,1990a,345).

İnceleme alanında görülen heyelanların çoğu Bingöl şehrinin batısında ve kuzeyinde meydana gelmektedir (Harita 29 – 30 ).