• Sonuç bulunamadı

2.3. ARAŞTIRMANIN BULGULARI

2.3.2. MÜKELLEF KAYNAKLI CAYDIRICILIK UNSURLARI

2.3.2.3. BEYANA DAYALI VERGİ SİSTEMİ

Türk vergi sistemimizde genel esas mükellefin beyanı üzerine vergilendirmeye dayanmaktadır. Gelir elde eden mükellefler bağlı oldukları vergi dairesine elde ettikleri geliri beyan eder ve vergi dairesi, beyan olunan matrah üzerinden kanunlarla belirlenmiş vergi oranı nispetinde vergi tarh eder ve mükellef tarh edilen vergi miktarınca borçlandırılır.

Vergi sisteminin mükellefin beyanına dayandığı sistemlerde vergi idaresinin etkili ve yeterli miktarda denetim elemanı olması gerekir. Yani, mükellefin beyanı esas alınır ancak, beyana güvenilmez ve beyanı denetime tabi tutulur. Mükellef kendi beyanının nihai olmadığını denetlendiğini hissetmelidir. Denetim gücünün yeterli olmadığı sistemlerde elde ettiği geliri eksik beyan eden mükelleflerle, eksiksiz beyanda bulunan mükellefler arasında ödenecek vergi açısından uçurumlar olabilmektedir. Bunun yanında eksik beyanda bulunan mükellefler kendilerinin denetlenmediklerini hissedince düşük beyan ve daha az vergi ödemek daha cazip hale gelebilmektedir.

Çalışmamız kapsamında düzenlediğimiz ankette, mükelleflere gelirin beyanının mükelleflere bırakılmasının doğru bulunup bulunmadığı soruldu.

Grafik 12: Gelirin Beyanının Mükelleflere Bırakılması Doğru Değildir

75

169

84

115

57

15 33,8

16,8 23 11,4

Kesinlikle katılıyorum

Katılıyorum Ne katılıyorum ne katılmıyorum

Katılmıyorum Kesinlikle katılmıyorum Katılımcı Sayısı Yüzde

81 Katılımcıların yaklaşık %50’si gelir beyanının mükellefe bırakılmasının doğru olmadığını söylerken, yaklaşık %35’i gelirin beyanının mükellefe bırakılması gerektiğini savunmuş yaklaşık %15’i bu soru karşısında fikirsiz kalmıştır.

Beyana dayalı vergilendirme sistemi özünde, vergi algısı ve vergi bilincinin yerleştiği, vergi denetimin gücünün yeterli olduğu ve mükellefler üzerinde adil kullanıldığı ve kayıt dışı ekonomi sorununun önüne geçilebildiği durumda hem idarenin hem de mükelleflerin iş yükünü azaltabilecek bir sistemdir. Bu sistemin verimli bir şekilde uygulanabilmesi mükelleflerin kendilerinin de katılabildiği sade, anlaşılır belirli bir vergi mevzuatı ve idari uygulamalarda eşitlik gerektirir.

Kanuni güvenlik ilkesinin bir gereği olan vergilendirmede belirlilik ilkesinin bu noktada önemi daha da artmaktadır. “Vergilerin miktarlarının, tarh ve tahsil zamanlarının ve biçimlerinin hem idare hem de kişiler yönünden belirli ve kesin olması” anlamına gelen bu ilke, vergi mükelleflerinin kanuni güvenliğini, vergi idaresinde ise istikrarı tesis etmektedir.89 Beyan usulünün zaten eleştiri noktalarından biri olan hem idarenin hem de mükellefin bu usulü uygulamalarında belli bir bilgi seviyesinde olmaları gereği üzerinden düşünülürse vergi mevzuatının sade ve anlaşılır olmasının beyan sisteminin etkinliğinde ne kadar önemli olduğu daha belirginleşir.90

Sistemi kemiren bir diğer olgu da vergi mevzuatında ahengi bozan, karmaşıklığa yol açan ve sık aralıklarla yapılan değişikliklerdir.91 Çok sık değişiklik yapılması, uygulayıcıların ve mükelleflerin vergi mevzuatını takip etmesini güçleştirdiği gibi mükelleflerin de vergi planlaması yapmasını imkânsız hale getirmektedir.92 Değişen kanunların anlaşılmasının zorluğu ve üstelik düzenlemelerin birçoğunun geçici maddelerle yapılması mükelleflerin vergisel ödevlerini yerine

89 Öncel,Kumrulu,Çağan, a.g.e., s. 46.

90 Elif Tuay, İnci Güvenç, Türkiye’de Mükelleflerin Vergiye Bakışı, GİB, Yayın No:51, Ankara, 2007, s. 58.

91 Yusuf K a r a koç , “Vergi Mevzuatı-Vergi Hukuku İlişkisi”, Prof.Dr.Adnan Tezel Günleri: Vergi Hukuku, İstanbul, 2006, s. 31.

92 Tuay-Güvenç,a.g.e., s. 56.

82 getirmesini güçleştirmektedir.93 Vergi mevzuatında çok sık yapılan değişiklikler sebebiyle konunun uzmanları dahi mevzuata bakmadan konuşamaz hale gelmektedir.94 Karmaşık ve anlaşılmaz bir mevzuat karşısında işin içinden çıkamayan mükellefler, belirsizlikleri azaltmak, emek ve zamandan tasarruf etmek için danışmanlık hizmeti almaktan başka çare bulamamaktadır. Beyannamesini hazırlama yeterliğini kendisinde bulamayan mükellef, vergi mükellefiyetini usulüne uygun yerine getirmek için bu hizmeti almaya “yönlendirilmiş” olmaktadır. Bu durumda mükellefin vergi maliyetlerinde bir artış olması muhakkaktır. Maliyet kalemlerinin yanında vergi mükelleflerinin beyanname hazırlarken danışmanlık hizmetleri almasının, vergiye uyumun gerçekleşme oranında yükselmeye sebep olacağı, danışmanlık hizmeti sayesinde bazı mükelleflerin vergi kaçırmaktan daha fazla imkân sağlayabilmesi mümkündür. Danışmanlık hizmeti almama halinde ise vergi mükellefinin, karmaşık mevzuat karşısında normalde ödemesi gerekenden daha fazla vergi ödemek zorunda kalabileceği de unutulmamalıdır.

Ayrıca vergilendirme politikasını ve yöntemini belirleyen temel unsurlar, toplumsal ve ekonomik gelişme düzeyine bağlı olan tercihlerdir. Kamu harcamalarını karşılamak ve sosyal dengeyi korumak amacıyla katı bir vergilendirmeye gidilebileceği gibi ülkenin içinde bulunduğu şartlara bağlı olarak bazı ekonomik faaliyetlerden elde edilen kazançlarda vergi indirim ve istisnaları getirilebilir, ayrıca belli bölgeler itibariyle kazanç ve iratlar vergilendirilmeyebilir. Ancak, vergi kaçakçılığıyla birlikte vergi erozyonunun da en önemli sebebi vergi sisteminde muafiyet ve istisnaların yaygın olarak kullanılmasıdır. Çünkü istisna ve muafiyetlerin vergi matrahını azaltıcı yönde etkisi bulunmaktadır. İstisna ve muafiyetlerin büyük bir bölümü ekonomik ve siyasi gerekçelere bağlıdır. Bunların bir kısmının varlığı da vergi idaresinin etkin olamamasıyla ilgilidir. Vergi sisteminde bu hükümlerin çok olması, vergilendirmede eşitlik ve adalet ilkelerini zedelemekte, dolayısıyla beyan sisteminin işlerliği de bu durumdan olumsuz yönde etkilenmektedir. Vergi istisnalarından yararlanamayan mükellefler daha az vergi verme yollarını aramakta,

93 Karakoç, ”Vergi Mevzuatı-Vergi Hukuku İlişkisi”, s. 28.

94 Recai Dönmez, Vergi Teorisine Giriş, Kamu Maliyesi, Eskişehir, 2008, s. 183.

83 bunun sonu ise vergi kaçırmaya kadar gidebilmektedir. Gereğinden fazla istisna ve muafiyet uygulaması rekabet eşitsizliğine de sebep olmakta, vergi uyumsuzluğu artmaktadır.95

Mükellefin beyanı-denetim ilişkisi açısından, mükelleflerin beyanlarına tamamen güvenmenin aşırı bir iyimserlik olacağı gerçeğinden hareketle beyan edilen vergi matrahının doğru ve gerçek olmasında özel güvenlik önlemleriyle birlikte vergi denetiminin de çok büyük payı olduğunu söyleyebiliriz. Mükellefin beyanına göre tahakkuk eden verginin gerçeğe uygunluğunun vergi idaresi tarafından etkili bir şekilde ve süratle temin edilememesi halinde vergilerin toplumu rahatsız edici bir keyfiliğe, vergi kaçırmanın ise cazip bir hale dönüşmesi kaçınılmazdır.96