• Sonuç bulunamadı

2.1.1. AMAÇ

Vergi gelirleri mükelleflerden zorunlu ve cebri olarak tahsil edilen kamu gelirleri olduğundan, mükelleflerin yaşam standardı, aile geçim düzeyi ve sosyal olanakları üzerinde kısıntı yapmasına neden olmaktadır. Yaşam standardını etkilemeyecek olsa bile gelir ve kazancı üzerinde azalmaya yol açan bir unsurdur. Bu nedenlerle mükellefler genelde vergi ödemek istememektedir. Bu durumda mükellefler vergiden kaçınmak için kanuni boşluklar aramakta ya da vergi kaçırma gibi kanun dışı yollara başvurmaktadır. Kanuni dayanağını anayasadan alan devlet de yine anayasada yer alan eşitlik hükümleri gereğince vergisini ödeyen mükellefler karşısında vergiden kaçınanlar için kanuni boşlukları doldurmalı yasa dışı yollara başvurarak vergi kaçıranlar için cezai yaptırımlar öngörmeli ve uygulamalıdır. Vergi gelirlerinin arttırılması, toplumsal refahın artması, mükelleflerin devlet idaresine olan saygısının korunması ve vergiye uyumlu mükellefin teşviki ile vergiden kaçınan ve vergi kaçıranların cezalandırılması için ceza müessesesinin caydırıcılığı önem kazanmaktadır. Ancak, yaptırımların sadece kanuni mevzuatta kalmaması, disiplinli ve kararlı bir şekilde, dönemsel veya kişisel tavizler verilmeyerek uygulanması gerekir.

Bireyler vergiyi ya gönüllü olarak öderler ya da yakalanma ve cezalandırılma riskini göz önüne alarak ödemezler. Literatürde vergiye gönüllü yaklaşım konusunda başlıca iki kuram yer almaktadır. Bunlar “Rasyonel Tercih Yaklaşımı” ve “Ahlaki Duygular Kuramı”dır. Rasyonel tercihler kuramı 1972 yılında Allingham ve Sandmo

61 tarafından öne sürülmüştür. Bu kuramın temelini “homo economicus” insan modeli oluşturur. Buna göre, insan doğası gereği faydasını maksimize, içsel maliyetlerini ise minimize edecek karar ve tercihleri benimser. Bu çerçevede bireyler imkanlar dahilinde az vergi ödemeyi ya da hiç ödememeyi tercih edecek tutum ve davranışları yeğler. Rasyonel tercih modeline göre, vergiye gönüllü uyumu belirleyen başlıca etkenler yakalanma ve cezalandırılma riskinin büyüklüğü, korku gibi etkenlerdir.

Diğer bir deyişle, bireyi gönüllü uyuma yönlendirecek faktörler etkin vergi denetimi, cezaların caydırıcı gücü gibi faktörlerdir. Allingham ve Sandmo (1972) modeli, vergi kaçakçılığı ile yakalanma riski arasında yakın bir ilişki olduğunu varsayar. Buna göre vergi denetimi yeterince yüksek ve cezalar katı ise vergi kaçakçılığı önlenebilir. Bu modele getirilebilecek en büyük eleştiri, modelin vergi kaçakçılığının psikolojik yönünü ele almamasıdır. Vergi kaçakçılığıyla ilgili literatür incelendiğinde, bazı vergi yükümlülerinin vergi kaçırmalarının maliyeti beklenen faydaya oranla çok düşük olmasına rağmen, ahlaki açıdan uygun görmedikleri için vergi kaçırma eğiliminde olmadıkları görülmektedir.75

Bireylerin vergiye yönelik tutumlarını inceleyen bir diğer kuram ise “Sosyo-Kültürel, Sosyo Psikolojik Yaklaşım” modelidir. Literatürde “tutumsal model” veya

“ahlaki duygular kuramı” olarak da bilinen bu yaklaşıma göre bireylerin vergi ödeme(me) tercihlerini belirleyen tek etken bireysel çıkar ve bireysel fayda fonksiyonunu maksimize etmek değildir. Bireylerin vergi ödeme(me) konusundaki tutum ve davranışlarını belirleyen etkenlerin başında psikolojik algılama gelmektedir. “Tutumsal model” veya “Ahlaki Duygular Teorisi” konuyu sadece psikoloji ve etik çerçevesinde ele aldığı için eleştirilebilir.76

Ülkemizde vergi cezalarına ilişkin genel kanı cezaların caydırıcılığının yeterli olmadığı yönündedir. Vergi cezalarının caydırıcılığının olmamasını etkileyen faktörler oldukça fazladır. Bunlar vergi idaresinin tutum ve uygulamalarından kaynaklanabileceği gibi mükelleflerin tutum ve davranışlarından da

75 Tuay-Güvenç, a.g.e, s. 21.

76 Tuay-Güvenç, a.g.e, s. 22.

62 kaynaklanabilmektedir. Dolayısıyla caydırıcılık unsurlarını mükellef kaynaklı caydırıcılık unsurları ve idare kaynaklı caydırıcılık unsurları olarak ikiye ayırabiliriz.

Mükellef kaynaklı unsurlara mükelleflerin vergi bilinçleri, vergi algıları, vergiye bakış açıları, vergilerin doğru harcamalara kanalize edilip edilmediğine ilişkin düşünceleri, mükelleflerin devlete olan bağlılığı örnek olarak verilebilir. Bu etkenler mükelleflerin vergiye olan bağlılığını olumlu veya olumsuz olarak etkileyebilecektir. Vergiye bakışı olumlu olan kişiler ve vergiyi toplumların kalkınması ve devletin varlığı için zorunlu olduğunu bilen kişilerin vergiye uyumu daha kolay olabileceği gibi, aksini düşünen kişilerin de vergiye karşı direnç gösterme ihtimalleri yüksek olacaktır.

İdare kaynaklı caydırıcılık unsurlarına örnek vermek gerekirse, bunlara uygulamada vergiye ilişkin kanuni düzenlemelerin açık ve anlaşılır olmaması, vergi çeşitliliği olması, vergi aflarının sıklığı, uzlaşma müessesesi ile vergi adaletinin zedelenmesi, vergi denetiminin eksikliği, kişi ve grup çıkarlarına yönelik vergisel düzenlemeler ve yargı organları ile idare uygulamaları arasındaki farklılıklar örnek verilebilir.

Sonuç olarak vergi cezalarının caydırıcılığının olmaması idarenin uygulamalarından kaynaklanacağı gibi mükelleflerin davranışları ve mükelleflerin vergiye bakış açısından da kaynaklanabilmektedir.

Bu kapsamda mükelleflerin düşüncelerini de hesaba katarak bir analiz yapmak ve anket yöntemiyle onların vergi cezalarının caydırıcılığı hususu hakkındaki görüşlerini dikkate almak gerekmektedir.

2.1.2. KAPSAM VE ÖRNEKLEM

Türkiye’nin vergi gelirlerinde tutar olarak büyüklük açısından ve faal mükellef sayısı ve mükellefiyet türlerinin çeşitliliği açısından, İstanbul ili ilk sıradadır. Bu doğrultuda çalışmamızın bu bölümünde İstanbul’da faaliyette bulunan

63 500 adet mükellefin katılımıyla gerçekleştirilen anket çalışması sonucu elde edilen verilerin kullanımıyla birlikte mükelleflerin vergi ve cezalara bakışı ve uyumu oranları kullanılacaktır.

Araştırmamızda farklı sektörlerde, farklı gelir gruplarında ve farklı mükellefiyetlere sahip 500 farklı kişiye ulaşılmıştır. Araştırmada sektör kotası uygulanmıştır. Sektör olarak ülke çapında yaygın olan Tekstil, İnşaat, İmalat, Turizm, Hizmet ve Ticaret sektörleri seçenek olarak sunulmuş, bu sektörler dışında kalanları da araştırmaya dahil etmek amacıyla Diğer Sektörler seçeneği de katılımcılara sunulmuştur. Araştırma kapsamında beyana dayanan vergiler inceleneceğinden mükellefiyet türü olarak Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi, Özel Tüketim Vergisi, Emlak Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisi mükellefleri tercih edilmiştir.