• Sonuç bulunamadı

5. TARTIŞMA

5.5. Beslenme Alışkanlıkları

Bu çalışmada ana öğün sayısı üç olma YBMD grupta %56.7, kontrol grupta %72.5 dir. YBMD ve kontrol grupları arasında ana öğün sayısı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p<0.05) (Tablo 4.4.1). Ara öğün yapmama durumu ise YBMD grupta %19.6, kontrol grupta ise %34.8 dir. Ara öğün tüketmeme durumu açısından ise YBMD ve kontrol grup arasında istatistiksel olrark anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p<0.05). Öğün atlama ise bu çalışmada YBMD grupta %43.3, kontrol grupta %30.4 dür ancak aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Öğün atlama durumunun YBMD grupta yüksek olması,

YBMD gruptaki bireylerin yetersiz beslenmesinin göstergelerinden biri olabileceği, ara öğün yapma durumununun YBMD grupta daha fazla olmasında ise YBMD gruptakilerin öğün sayısının daha fazla olmasının etkili olmuş olabileceği düşünülmektedir.

Bu çalışmaya benzer şekilde, yaşlılarda beslenme alışkanlıklarının incelendiği çalışmalarda ana öğün sayıları üç öğün tüketenlerin daha fazla olduğu görülmüştür (119,120). Çalışmalarda öğün atlama yüzdeleri %10.7-64.5 arasında değişen rakamlarda belirtilmiştir (119-121).

Herhangi bir diyet yapma durumları ise YBMD grupta %19.6, kontrol grupta % 21.7 dir ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.4.1). En çok uygulanan diyet YBMD grupta %36.8 ile İle diyabetik ve tuzsuz diyettir, kontrol grubunda ise %50 ile diğer (az yağlı ve tuzsuz, sıvı kısıtlı ve tuzsuz. diyabetik-KBY ve tuzsuz, diğer) diyetlerdir. Bireylerin diyabet ve hipertansiyon durumları düşünüldüğünde bu durumun olması gerekenden düşük bile olduğu görülmektedir.

Yaşlılarda hipertansiyon ve beslenme durumunun araştırıldığı bir çalışmada, %61.5 ile en çok yapılan diyetlerden birinin hipertansiyon diyeti olduğu görülmüştür (120).

5.6. Antropometrik Ölçümler

Kılavuzlar obezite teşhisi ve sınıflandırması için BKİ kullanılması önerirken, BKİ’nin obeziteyi belirlemek ve yaşlılardaki yağ kaybı ve kas kaybı nedeniyle tek başına yeterli olmadığı da iyi bilinmektedir. Android tipi obezitenin (abdominal obezite), jinoid tip (armut tip) obeziteye kıyasla KV riski ile kuvvetle ilişkili olduğu da belirtilmektedir. Yaşlı bireylerde, Bel çevresi (BÇ) ve bel/kalça oranı (BKO) gibi ölçümleri kullanarak yağ dağılımı değerlendirilebilmektedir. BKİ ile

karşılaştırıldığında BÇ, BKO ve Bel/boy oranı (BBO) gibi bel çevresi içeren indeksler obezitenin daha iyi göstergeleridir (122).

Bu çalışmada vücut ağırlığı ve boy uzunluğu bakımından kontrol grubu YBMD gruptan istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla bulunmuştur (p<0.05). Ancak bu durum BKİ durumuna yansımamış. YBMD grup ve kontrol grup arasında anlamlı bir fark görülmemiştir (p>0.05) (Tablo 4.5.1).

BBO, YBMD grupta ortalaması 0.68, kontrol grupta ortalama 0.65 bulunmuştur ve aradaki farklılık istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05) (Tablo 4.5.1). Bu durum, bireylerdeki santral obezite riskine işaret etmektedir (88). abdominal obezite artışı ve YBMD riski arasındaki ilişkiyle de uyumludur.

Vücut yağ yüzdesinin lutein ve zeaksantin’i etkilediği ve lutein ve zeaksantin’nin yüksek doku konsantrasyonlarının, edinilmiş yaşa bağlı göz hastalıkları riskinin azalmasıyla ilişkili olduğu belirtilmiştir. Makulada vücutta en yüksek karotenoid konsantrasyonlarını içeren alan, lutein ve zeaksantin (ve üçüncü bir izomerik aracı, mezo-zeaksantin) makula pigmenti olarak adlandırılmaktadır. Makula pigmenti, lutein ve zeaksantin için büyük bir vücut deposu olan adipoz dokudaki lutein ve zeaksantin miktarlarıyla ilişkilidir. Diyet alımı doku lutein ve zeaksantin düzeylerinin birincil kaynağı olmasına rağmen, diyet ile bu pigmentlerin hedef doku içindeki en üst düzeyde birikimi arasındaki ilişki bir dizi faktör tarafından yönetilmektedir. Daha yüksek vücut yağ düzeylerinin, dolaşımdaki karotenoidlerin düşük seviyeleri ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu durum ise pigmentleri retinal dokuya daha az erişilebilir kılmaktadır. Daha yüksek vücut yağ seviyeleri, özellikle obeziteye yaklaşırken, daha düşük makula pigmenti seviyelerine bağlanmıştır. Bu durumun ise aynı zamanda daha yüksek vücut yağ yüzdesi ve düşük makula pigmenti ile ilgili olduğu belirtilmiştir (123).

Yetişkinlerde BBO kullanılması kardiyometabolik risk artışının belirlenmesinde (124,125) ve hipertansiyon riskinin belirlenmesinde (126) önerilmektedir.

Şimşek ve ark. (122) yaşlılarda obezitenin kardiyovasküler risklerle ilişkini araştırdıkları, 65 yaş üzeri. 2502 bireyin dahil edildiği çalışmada BKİ, BKO, BÇ ve BBO değerlendirilmiştir. Obezite sıklığı BKİ’ye göre %48.7, BKO’ya göre %65.2, BÇ'ye göre %52.4, BBO’ya göre %93.7 bulunmuştur. Her iki cinsiyette de antropometrik ölçümlerle belirlenen obezite, diyabet, hipertansiyon ve metabolik sendrom için risk oluşturduğu ancak dislipidemi için kadınlarda BKİ hariç diğer ölçümler her iki cinsiyette de risk oluşturduğu görülmüştür. Her iki cinsiyette de obezite kardiyovasküler risklerle ilişkili bulunmuştur. Ancak kardiyovasküler risklerin belirlenmesinde abdominal obezite (BBO ve BÇ belirteçleri) BKİ’den daha etkili bulunmuştur.

Kıbrıs’daki yaşlı bireylerin beslenme durumlarının değerlendirildiğinde bir çalışmada. BBO ortalamaları, hem erkek (0.61±0.07) hem kadın (0.64±0.08) bireylerde riskli sınıfta yer aldığı görülmüştür (127).

Seddon ve ark. (128) prospektif kohort olarak tasarladığı 60 yaş üzeri, erken ve orta evre YBMD’li 261 bireyde, 4.6 takip yılın içeren çalışmada daha yüksek BKİ’nin, ileri evre YBMD formlarına ilerleme riskini artırdığı (BKİ≥30 olan için RR=2.35; % 95 CI:1.27-4.34 ve diğer faktörleri kontrol ettikten sonra en düşük kategoriye (BKİ<25) göre [eğilim için p=0.007]) bulunmuştur. Daha yüksek bel çevresi ile risk artışı için önemli bir eğilim (p =0.02) ile progresyon için 2 kat artmış risk ile ilişkili bulunurken ( BKİ<25, BKİ≥30 ile karşılaştırıldığında RR=2.04; % 95 CI: 1.12-3.72), daha yüksek BKO’da da BKİ<25 ile BKİ≥30 karşılaştırıldığında (eğilim için p=0.02). progresyon için artmış risk bulunmuştur (RR=1.84; % 95 CI:1.07- 3.15).