• Sonuç bulunamadı

2 1 BELEDĐYE KAVRAMI VE BELEDĐYE SĐSTEMĐNĐN MEVCUT DURUMU

KAMU HĐZMETLERĐNĐN YÜRÜTÜLMESĐNDE BELEDĐYELER

2 1 BELEDĐYE KAVRAMI VE BELEDĐYE SĐSTEMĐNĐN MEVCUT DURUMU

Belediye yönetim ve hizmetlerinin varlık sebebi, insanların sosyal ve ekonomik nedenlerle bir arada yaşama mecburiyetleridir. Ülke sınırları içerisinde yaşayan vatandaşların genel ve ortak ihtiyaçlarını karşılayan devletin yanında, mahalli müşterek ihtiyaçların giderilmesinde rol alacak şehir yönetimleri ya da belediye örgütleri gerekmektedir. Bu nedenle ülkelerin nerdeyse tamamında görev, yetki ve sorumluluklar merkezi idare ile mahalli idareler arasında değişik oranlarda paylaşılmaktadır (Negiz, 2007: 3).

Yerel yönetimlerin ülkemizdeki yönetim sistemi içerinde yer alışı yaklaşık yüz elli yıl kadar vardır. Kurulduğu andan günümüzdeki şeklini alana kadar, örgütsel ve yasal açıdan değişimler geçirmiştir ve bu anlayış varlığını ülkemizde 19. yüzyılın ortalarında hissettirmeye başlamıştır. Demokrasi kültürünün yerleşmesiyle birlikte, “yerellik”, “yerel demokrasi” ve “yerel yönetim” gibi kavramlarla literatürde ve uygulamada yerini bulmuştur (Negiz, 2007:3).

Yerel yönetimler için, merkezi yönetimin dışında kalan, yerel bir topluluğun ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile oluşturulan, karar organları doğrudan halk tarafından seçilen, demokratik, özerk bir kamusal örgütlenme biçimidir diyebiliriz. Ülkemizdeki yerel yönetim örgütlenmeleri de “Đl Özel Đdaresi”, “Belediye” ve “Köy” olarak üç çeşit olmakla birlikte biz sadece belediye kavramı ve belediye hizmetleri üzerinde duracağız.

2. 1. 2. Belediye Kavramı ve Tarihsel Gelişimi

Belediyeler, yerel ve ortak ihtiyaçların karşılanması amacıyla örgütlenmiş yerel nitelikte olan kuruluşlardır. Ülkeden ülkeye farklılıklar gösterebilen, bizim ülkemizde karar organları halk tarafından seçilen, bütçesi olan kamu tüzel kişilikleridir.

Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de belediyeler halka en yakın kuruluşlar olarak bilinirler. Bu durumun nedeni, belediyelerin üstlenmiş oldukları görevlerin halkın günlük yaşantısını yakından ilgilendiriyor olmasıdır (Nadaroğlu, 1994: 193).

Belediyeler genel olarak yerel ve ortak ihtiyaçları karşılamak üzere kurulmuş yerel yönetim birimleridir. Nitekim Anayasamızın 127. maddesi, mahalli idareler başlığı altında belediyeleri de sayarak, “Mahalli idareler il, belediye ve köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları kanunda gösterilen seçmenler tarafından oluşturulan kamu tüzel kişileridir” demektedir.

2. 1. 2. 3. Tanzimat Öncesi Dönem

Osmanlı’da klasik dönem olarak bilinen Tanzimat’tan önce bir belediye örgütünün varlığına rastlanmamakla birlikte, batılı tarzda bir belediye yönetiminin olduğunu söylemekte mümkün değildir. Bu dönemde hizmetler özel kuruluş ve örgütler tarafından karşılanmıştır.

Osmanlı toplumunda, kentsel örgütlenme, kentle ilgili kollektif davranış kalıpları oluşturma ve kentte yaşayanlara hizmet götürme geleneği çok eskilere dayanmaktadır. Lonca, medrese ve cami gibi oluşumlar, kentsel faaliyetleri düzenlemeye yardım ederken; bir yandan da halkın kent yaşamına katılımını sağlayan kurumlar olarak da toplumda önemli bir rol üstlenmişlerdir (Coşkun ve Uzun, 1999: 33).

amiri ve yargıcı idi. Merkez bürokrasisinin üyesi olan kadı, belirli bir süre için tayin edildiği bu bölgede yargının, kolluk işlerinin, mali görevlerin ve şehir yönetiminin sorumlusuydu (Ortaylı, 2005: 158). Yani klasik dönemde adli, idari ve beledi nitelikteki hizmetlerden sorumlu kişi de kadıydı. Belediye hizmetlerin yürütülmesinde herhangi bir sistemli örgüt mevcut olmadığı için tek bir kişinin tüm kentsel hizmetlerin üstesinden gelmesi elbette düşünülemezdi. Bundan dolayı kadı, mahalli ölçekteki hizmetleri, bugünkü belediye zabıtası ve personeli niteliğindeki yardımcıları ve belde sakinleri ile birlikte yürütmekteydi.

Kadının belediye işlerinden sorumlu yardımcısı Muhtesib’di. Osmanlı Devletinde muhtesibin görevi, bazı temel tüketim maddelerine narh koymak, bunu denetlemek, çarşı ve pazar işlerine nezaret etmek, tartı ve ölçü aletlerini kontrol etmek, gıda maddelerinin üretildiği ve satıldığı dükkân ve işletmeleri denetlemekti. Bir bakıma günümüz belediye zabıtasının gördüğü işler, o dönemde bütünüyle muhtesibe bırakılmıştı (Eryılmaz, 2002: 173).

Osmanlı şehir yönetimi, esas itibariyle mahalle düzeyinde örgütlenmişti. Her mahalle, çeşmesi, camisi, hamamı, mektebi ve külliyesi ile birlikte sosyal, kültürel ve idari bir birimdi. Mahalledeki doğum-ölüm, evlenme-boşanma gibi nüfus hareketleri, yardımlaşma ve güvenlik işleri hep imamdan sorulurdu. Eskiden bir mahalleye girip yerleşmek o kadar kolay değildi. Kişinin güvenilir, dürüst ve ahlâklı bir insan olduğuna dair iki kefil göstermesi gerekirdi. Böylece mahalleli, birbirinin kefiliydi ve herkes birbirini tanırdı. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma o nedenle mahallede daha güçlüydü. Ortak hizmetler hep birlikte yapılırdı. Gayrimüslimlerin oturdukları mahallelerde imamın yaptığı işleri, papaz ve kocabaşlar yürütürdü (Eryılmaz, 2010: 185).

Ne kadının ne de yardımcı personelinin mahalli halk tarafından seçilip denetlenmesi veya idareye halk temsilcilerinin belirli bir statü ve kural çerçevesinde katılmaları gibi bir olgu söz konusu değildi. Ekonomik işlerde (fiyat tespiti, narh konması), kolluk görevinin yerine getirilmesinde, mali işlemlerin yürütülmesinde (vergi salınması ve toplanması) kadı halkın ve esnafın temsilcisi sayılan kimselere başvurduğu takdirde yardımcı olurlardı (Ortaylı, 2005: 159).

1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ile kent hizmetleri ile ilgili olarak büyük bir desteğini kaybetmiş olan kadıların bazı fonksiyonları azaltılmaya gidilmiş ve 1826’da Đstanbul’da Đhtisab Nazırlığı, eyaletlerde de Đhtisab Müdürlükleri kurularak bu hizmetler onlara devredilmiştir. Daha sonra güvenlik ve yönetim görevlerini üstlenen Zaptiye Müşirliğinin kurulmasıyla Đhtisab Nazırlığı’nın görevi, esnafın denetlenmesine ve benzeri belediye işlerine özgü kalmıştır (Sencer, 1984: 69)

2. 1. 2. 4. Tanzimat Dönemi

1839 Tanzimat Fermanı ile Osmanlı’da geleneksel yapı terk edilip, toplumsal ve siyasal yaşamda yeni bir dönem başlamış, batı ile ilişkiler sıklaşmıştır. Batıdan dönen aydınların orada gördükleri belediye teşkilatının Đstanbul’da da kurulmasını istemeleri, ayrıca Đhtisab Nazırlığı’nın beledi işleri göremez oluşu ve Tanzimatçıların kent içi ulaşım, su, konut ve sağlık sorunlarına çözüm getirilmesini arzulaması, Đstanbul’da bir belediye teşkilatının kurulmasını tetiklemiştir (Nadaroğlu, 1995: 197).

Bu dönemlerde yapılan çeşitli yolsuzluklar ve halka karşı baskılar sonucu kadıların beledi işlerle ilgili yetkilerinin kaldırılması ve Đhtisab Nezareti’nin kaldırılması sonucu (Başsoy ve Yeter, 1996:13), Kırım Savaşı (1854–1856) esnasında Đstanbul’da batılı anlamda ilk belediye teşkilatı (Nadaroğlu, 1995: 197) olan “Şehremaneti” kurulmuştur.

Türkiye’de ilk belediye örgütü örneğini teşkil eden Đstanbul Şehremaneti’nin başında merkezi yönetimce atanan Şehremini bulunmaktadır. Modern anlamda belediyeciliğin en önemli özelliklerinden sayılan mali ve idari özerkliğin olmadığı Đstanbul Şehremaneti’nde, Şehremini ve Babıâli’nin seçimi ve padişahın onayı ile göreve getirilen Şehremaneti Meclisi vardı (Ulusoy ve Akdemir, 2001: 112). Ancak, meclis üyelerinin, “Đstanbul’da oturan her sınıf Osmanlı tebaasından ve esnafın mutemet ve muteberlerinden” olmaları gerekiyordu. Üye olarak seçilecek esnafın özellikleri arasında “güvenilir ve saygın” kişilerden olmaları koşulunun bulunması, yerel kurulun

gerçekleştirilen beledi hizmetleri ve o tarihlerde modern sayılabilen bazı görevleri de üstlenmiştir (Nadaroğlu, 1995: 197).

Şehremaneti kendi nizamnamesi ile kurulmuştur. Şehremaneti’nin görev ve yetkileri kendi nizamnamesinde belirtilmiştir (Başsoy ve Yeter, 1996: 13). Buna göre;

- Đstanbul halkının zaruri ihtiyacı olan madde ve eşyaların kolaylıkla temin edilmesini sağlamak.

- Yol ve kaldırımları yapmak ve onarmak.

- Şehrin temizliğini sağlamak ve buna ait kuralları tespit etmek. - Narh işlerini yürütmek.

- Çarşı ve pazarları, esnafı denetlemek.

- Devlete ait bazı vergileri toplayıp hazineye teslim etmek gibi görevleri vardı.

Belediye idaresi konusunda bilgi ve tecrübe sahibi olmayan kimselerden kurulu Şehremanetinin, modern belediyecilik için iyi bir başlangıç olduğu söylenemez. Mali gücü oldukça sınırlı olduğu gibi, mühendis ve belediye zabıtasından oluşan yetersiz bir kadroya sahipti (Ulusoy ve Akdemir, 2001: 112). Sonuçta Đstanbul Şehremaneti kendisinden isteneni veremedi ve başarılı olamadı, bu nedenlerden dolayı Babıâli, bazı tedbirler almak gereğini duydu ve asıl görevi kurulacak belediye yönetimi hakkında önerilerde bulunmak olan bir Đntizam-ı Şehir Komisyonu kurdu. Komisyona, Osmanlı tebaasından dil bilen ve Avrupa görmüş müslim ve gayrimüslim kimselerle, Đstanbul’daki yabancılardan tanınmış kimseler üye olarak atanmışlardır (Nadaroğlu, 1995: 197–198).

Đntizamı Şehir Komisyonu, 1857 yılında dağılmadan önce, bugünkü belediyelerin görevleri arasında sayılan, o tarihte önemli sayılabilecek bazı hususları saptamış ve Babıâli’ye sunmuştur. Örneğin, kanalizasyon ve su yollarının yapılması, sokakların temizliğinin sağlanması, cadde ve sokakların aydınlatılması, sokakların genişletilmesi gibi (Nadaroğlu, 1995:198). Komisyonun yapmış olduğu önerilere uyularak 1858’de “Altıncı Daire-i Belediye Nizamatı” yayınlanmıştır. Buna göre Đstanbul 14 belediye dairesine ayrılmış, Galata ve Beyoğlu’nu kapsayan alana “Altıncı Belediye Dairesi”

ismi verilerek sonradan kurulacak 13 daireye örnek olmak üzere faaliyete geçirilmiştir. Ayrıca bu dairenin padişah tarafından atanan, Daire-i Belediye Müdürü ve Daire-i Belediye Meclisi olmak üzere iki organı vardı (Başsoy ve Yeter, 1996: 15).

Altıncı Daire-i Belediye, hizmetlerin yerine getirilebilmesi için, merkezden aktarılan kaynakların yanı sıra, gelir tahsil edebilen ilk mahalli idare birimidir. Ayrıca, Altıncı Daireye personel alımının, merkezin onayına karşın, daire meclisinin kararıyla olması o dönem için yeni bir olgudur (Ulusoy ve Akdemir, 2001: 113).

Altıncı Daire-i Belediye’nin başlangıçta, azınlıkların yoğun olarak yaşadığı bir yerin, kuruluş yeri olarak seçilmesinde ekonomik ve siyasi nedenler olduğu düşünülmektedir ve bu örgütün elçiliklerin ve Avrupalı tüccarların bölgesini düzenlemek için hükümetin beslediği, özel gelir kaynaklarına sahip ilk belediyedir (Ortaylı, 2005: 167)

Đstanbul’da ve Đstanbul’un da belirli bir semtinde, o tarihe kadar başka hiçbir kuruluşun sahip olmadığı bazı ayrıcalıkların tanındığı bir belediye teşkilatı kurulurken, Đstanbul’un diğer semtleri, Şehremanetinin yetersiz kalan düzeni ve hizmetleri ile yaşamalarını sürdürmeye devam ediyorlardı. Sonunda, Şurayı Devlet (Danıştay) tarafından hazırlanan ve 6 Ekim 1868 tarihinde yürürlüğe giren bir Đstanbul Belediye Nizamnamesi (Dersaadet Đdare-i Belediye Nizamnamesi) ile belediye teşkilatının tüm Đstanbul’a yayılması kararlaştırıldı. Bu amaçla kentin on dört belediye dairesine ayrılıp, Şehremaneti makamının güçlendirilmesi yoluna gidildi. Bu belediye daireleri üzerinde de Şehremaneti’nin; Şehremini, Şehremaneti Meclisi ve Cemiyet-i Umumiye olan üç organı vardı (Nadaroğlu, 1995: 198).

Şehremini (belediye başkanı) önceden olduğu gibi padişah onayı ile atanmakta, Şehremaneti Meclisi ve Cemiyet-i Umumiye’ye başkanlık etmektedir. Şehremaneti Meclisi, 6 üyeden oluşup, haftada iki gün toplanan bugünkü belediye encümenine benzeyen bir meclisti. Cemiyet-i Umumiye ise, şehremini başkanlığında, on dört

kişiden oluşan ve şehremininin daveti üzerine altı ayda bir toplanan, yapılan düzenleme ile bugünkü Büyükşehir Belediyesi modelini hatırlatan bir cemiyettir. Bu cemiyetin;

- Belediye meclisleri ile şehremaneti bütçelerini incelemek ve onaylamak. - Yol, bahçe ve meydanlar yapmak gibi imar düzenlemeleri ve

güzelleştirmelere ait program ve tasarıları incelemek ve karara bağlamak. - Belediye işlerine ait hazırlanan nizam ve talimatnameleri tetkik ve karara

bağlamak.

- Şehremini tarafından cemiyete havale olunacak bütün konuları inceleyip karara bağlamak gibi görevleri vardı (Başsoy ve Yeter, 1996: 17).

Ancak Ortaylı’ ya göre, bu nizamname hükümlerinin bu kısmı uygulanmamış ve Cemiyet-i Umumiye hiçbir zaman kurulmamıştır (Ortaylı, 1974: 149). Yine bu dönemde meydana gelen bir diğer gelişme de, 1870 tarihli Đdare-i Umumiye-i Vilâyet Nizamnamesi ile Đstanbul dışında da, mülki idare bölümleri olan vilayet, sancak ve kaza merkezlerinde birer belediye örgütünün kurulmasının yasal hale getirilmesi olmuştur. Bu idarelerin organları, belediye reisi ve belediye meclisinden oluşmakta ve belediye reisi atamayla göreve getirilirken, meclis üyeleri ise o bölgedeki emlak sahipleri ve erkek hemşehriler arasından seçiliyordu (Nadaroğlu, 1995: 199).

2. 1. 2. 5. Meşrutiyet Dönemi

Bu zamana kadar belediyelerle ilgili düzenlemeler, padişah iradeleri ve emirleri ile yapılmışken, daha sonraları Đstanbul’dan başlayıp taşraları da kapsayan talimat ve nizamnameler yoluyla düzenlemeler yapılmıştır. 1876 yılında Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe girmesiyle ise bu düzenlemeler kanunla yapılmaya başlanmıştır (Başsoy ve Yeter, 1996: 20).

1876’da yürürlüğe giren Kanun-i Esasi’nin 112. maddesi, Dersaadet’te (Đstanbul) veya taşrada (Đstanbul dışı) kurulacak belediyelerin, seçimle işbaşına gelecek meclislerce yönetilmesini, kuruluş ve görevleriyle üyelerinin seçim usulünün özel kanun ile belirlenmesini öngörmekteydi. Kanun-i Esasi’nin bu maddesi gereğince, Şûrayı Devlet (Danıştay) tarafından Đstanbul ve vilayetler için iki ayrı kanun tasarısı

hazırlamıştır. Bunlardan birincisi Đstanbul için hazırlanan Dersaadet Belediye Kanunu, diğeri de Đstanbul dışındaki kentler için hazırlanan Vilayet Belediye Kanunu idi (Nadaroğlu, 1995: 199).

1876 Anayasası (Kanun-i Esasi), Đstanbul ve taşrada kurulacak belediyelerin seçimle işbaşına gelecek meclisler tarafından yönetilmesini ve bunların kuruluş ve görevleri ile meclis üyelerinin seçim usulünün kanunla belirlenmesini öngörmüştür. 1877 yılında çıkarılan Dersaadet Belediye Kanunu, eski, belediye kuruluşlarını aynen korumuş, ancak Đstanbul’daki on dört belediye dairesini yirmiye çıkarmıştır (Tortop, 1999: 3).

Taşrada kurulacak belediye teşkilatının başında bir başkan, belediye meclisi ve cemiyeti belediye olmak üzere üç organ bulunacaktı. Belediye başkanı, meclis üyeleri arasından hükümetçe atanacak, üyeler ise halk tarafından seçilecekti. Cemiyeti belediye ise, belediye meclisi üyeleri ile o zamanki teşkilatlanmada mevcut bulunan mahalli idare meclisi üyelerinden meydana gelmekteydi (Tortop, 1999: 3).

Dersaadet Belediye Kanunu ile getirilen hükümlerde Đstanbul belediye teşkilatı, eskiden olduğu gibi, Şehremaneti ile belediye dairelerine dayandırılmıştı. Ancak, yerleri kanunda belirlenmiş olan daire sayısı yirmiye çıkartılmıştı. Şehremini de atamayla iş başına geliyordu. Bu kanunun yerini 1912 yılında Dersaadet Teşkilatı Belediyesi Hakkında Kanunu Muvakkat’ı ile Đstanbul’da belediye daireleri kaldırılıp, yerine belediye şubeleri kurulmuştur. Ayrıca, Şehremaneti Meclisi de yerini bir “Encümen” e bırakmıştır. Bu sistem 1930 yılında 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun çıkarılışına kadar uygulanmıştır (Nadaroğlu, 1995: 199).

2. 1. 2. 6. Cumhuriyet Dönemi

Osmanlı döneminde oluşturulan belediye yapısı, imparatorluğun son zamanlarına kadar devam etmiş ve bugünkü kent yönetim yapısının temelini oluşturmuştur. Đstanbul

yılında 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun kabul edilmesine kadar uzun bir süre yürürlükte kalmıştır.

Osmanlı ve daha önceki dönemlere ait yapılanmalar da, halka hizmet götürmeyi amaç edinmiş, belediye hizmetlerini aksatmamak için çaba göstermişlerdir. Ancak sayıca az olması ve hizmet yönünden yetersiz oluşları, sözü geçen bu çabaların etkin olamama sonucunu doğurmuştur. Ülkemizde belediyelerin ve belediyecilik anlayışının gelişmesi açısından, Cumhuriyet dönemi kendi içinde çeşitli dönemler itibariyle farklılık göstermektedir (Negiz, 2007: 10–11). Bundan dolayı Cumhuriyet dönemi; Cumhuriyet’in ilk yılları, 1580 sayılı kanun dönemi ve son olarak da 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu olarak ele alınacaktır.

2. 1. 2. 6. 1. Cumhuriyet’in Đlk Yılları

Bu dönem yeni bir devletin temellerin atıldığı bir zamandır. Savaştan sonraki ilk yıllara rastlayan bu dönem, Türk belediyeciliğinin bir hazırlık dönemi olmuş, Osmanlı’nın etkisinde kalmış yapılan düzenlemeler yüzeysel kalmıştır.

Cumhuriyet dönemine geçişte 1921 Anayasası, 1876 Anayasasına göre yerel yönetimlere daha geniş bir özerklik getirmiş fakat 1924 Anayasasının kabulü ile uygulama olanağı bulamamıştır.

Bu dönemde Ankara Türkiye’nin başkenti olmuş, 1924 yılında çıkarılan 417 sayılı “Ankara Şehremaneti Kanunu”, Ankara’ya özel bir yönetim biçimi getirmiştir. Bu düzenlemeye göre Đçişleri Bakanlığınca atanan bir Şehremini, bir belediye dairesi ve yirmi dört üyeli Belediye Umumi Cemiyeti bulunacaktır. Bütçe bu Cemiyet tarafından yapılacak, içişleri Bakanlığınca onaylanacaktır. Belediye zabıta hizmetleri polis teşkilatı teşkilatınca yürütülecek ve devlet tarafından atanan memurların maaşlarını Đçişleri Bakanlığı, diğerlerininkini ise Şehremaneti ödeyecektir (Tortop, 1999: 4).

Ankara için çıkarılan kanundan kısa bir süre sonra, 442 sayılı Köy Kanunu çıkarılmış ve kanun birinci maddesinde nüfusu iki bini geçen yerleşim birimlerinde ve

nüfus durumuna bakılmaksızın il ve ilçe merkezlerinde belediye teşkilatının kurulacağı belirtilmiştir.

1923–1930 yılları arasında belediyecilikle ilgili bir takım yasal düzenlemeler çıkarılmıştır. Bunlardan ilki, 424 sayılı Belediye Vergi ve Resimleri Hakkında Kanun’dur. Daha sonra, 486 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı-ı Cezaiye Kanunu, Đçişleri Bakanlığınca 1924 yılında yayınlanan Usül-ü Muhasebe-i Belediye Talimatnamesi ve 642 ve 744 sayılı Ebniye ve Vilayet Belediye Kanunlarına ek kanunlar gibi belediyecilik alanında mevzuat çalışmalarına girişilerek düzenlemeler yapılmıştır (Çelik, 1995: 593).

Bu dönemi, belediyeciliğin gelişimi, daha öncede belirtildiği gibi hazırlık dönemi şeklinde yaşanmıştır. Belediyelere ilişkin birçok girişimde bulunulmuş ve çok sayıda kanun çıkarılmıştır. Her ne kadar önemli adımlar atılmış olsa da bu çalışmaların düzensiz ve dağınık yapıldığı görülmektedir. Ülkemizde, 2005 yılına kadar uygulanmış olan, belediyecilik uygulamasının temelleri en sağlam şekliyle 1930’lu yıllarda atılmaya başlanmıştır (Negiz, 2007: 13).

2. 1. 2. 6. 2. 1580 Sayılı Kanun Dönemi

2. 1. 2. 6. 2. 1. Cumhuriyet’in Đlk Yılları (Tek Parti Dönemi)

3 Nisan 1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, tüm eski metinler ve 1924 tarihli “Ankara Şehremaneti Kanunu” yürürlülükten kaldırılmış, belediyenin hak ve yetkileri, görevleri, gelirleri ve organları yeniden ve bir sistem içinde düzenlenmiştir (Başsoy ve Yeter, 1996: 26).

Belediyelerin, Cumhuriyet’in gereklerine ve anlayışına uygun olarak düzenlenmesi ihtiyacı ile ortaya çıkan 1580 sayılı kanun hazırlanırken şu ilkeler göz önünde tutulmuştur (Bostanoğlu, 1990: 80–81);

- Belediyeler üzerinde güçlü bir merkezi yönetim denetimi - Tek dereceli seçim ve halkın etkin denetiminin sağlanması - Belediyelerin hizmet alanının genişletmesidir.

Kanunun temel özelliklerinden birisi, Ankara ve Đstanbul belediyeleri dışındaki bütün belediyeleri eşit olarak kabul etmesidir. Kanun, belediyeler arasında yetki, görev ve denetim bakımından eşitlik ilkesini getirmiş, ayrıca belediyelerin görevlerini tek tek sayarak liste yöntemini benimsemiştir. Dönemin şartlarını ve siyaset anlayışını yansıtan bu kanun, belediyeler üzerinde güçlü bir merkezi denetimi öngörmüştür (Ulusoy ve Akdemir, 2001: 116). Tek parti anlayışının hâkim olduğu bu dönemde, parti-devlet bütünleşmesi sonucunda merkeziyetçilik artmış ve devletçilik önemli bir ilke olarak belediye uygulamalarına da yansımıştır (Bostanoğlu, 1990: 81).

Cumhuriyet döneminde belediyelere diğer mahalli idare birimlerine oranla daha fazla önem verilmiştir. 1930’lu yıllarda belediyelerle ilgili üst üste kanunlar çıkarılmış ve 1930–1933 yılları arasındaki dönemde çıkarılan, Hıfzısıhha Kanunu, Belediyeler Đstimlâk Kanunu, Belediyeler Bankası Kuruluş Kanunu ve Belediyeler Yapı ve Yollar Kanunu gibi kanunlar uzun süre Türk belediyeciliğini düzenleyen temel yasalar olarak yürürlülükte kalmıştır (Ulusoy ve Akdemir, 2001: 116). Ayrıca, belediyelerin gelirlerini arttırıcı düzenlemelere gidilerek, belediyelere %10’luk pay veren 2256 sayılı Gümrük Tarifesi Kanunu çıkarılmıştır.

Bu dönemde belediyelerin görevleri hızlı bir şekilde artırılıp daha fazla yetki ile donatılmasına rağmen, personel ve gelir açısından gelişme gösteremeyip, verimli bir şekilde hizmet sunamamışlardır (Negiz, 2007: 15).

2. 1. 2. 6. 2. 2. 1945 ve Sonrası (Çok Partili Dönem)

Đkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği, kentlerde ağır tahribatların yaşandığı bu dönemde, dünyada belediyelerin temel sorunu, imar faaliyetleri olmuştur. Bir yandan savaşın sona ermesi, diğer yandan da hızlı kentleşme olgusunun ortaya çıkması beraberinde kentlerin imar sorununu getirmiştir. Çok partili döneme geçişin olduğu bu

yıllarda, belediyelerin konut ve imar alanındaki görevleri yeniden düzenlenmiştir (Ulusoy ve Akdemir, 2001: 117).

Bu dönemde belediyelerin özerkliği ve demokratikleşmesi açısından girişimler olmuştur. Đlk önce belediye meclislerinin seçim usulü, çok partili sisteme uygun olarak değiştirilmiş, seçimlerin daha güvenli hale getirilmesi için bir günde yapılması hükmü getirilmiştir.

Bu dönemde yapılan bir diğer değişiklik ise belediye başkanları, belediye meclisi tarafından kendi üyeleri arasından seçilirken, 1963 yılında 307 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, belediye başkanlarının doğrudan halk tarafından seçilmesi hükmü getirilmesi olmuştur (Ulusoy ve Akdemir, 2001: 117).

Gerek belediye meclisi, gerekse belediye başkanının seçin usulünde yaşanan gelişmeler belediyelerin görevleri konusunda yaşanmamıştır. Zamanla bazı hukuksal düzenlemelerle belediyelere ait olan görevlerden bir kısmının merkezi idarenin çatısı altına verilmesiyle görev ikilemleri yaşanmıştır. (Negiz, 2007: 19).

1950 yılından sonra ülkemizde yaşanan hızlı kentleşme sonucu olarak, büyük yerleşim yerlerinde nüfus hızlı bir şekilde artış göstermiş ve büyük kentlerin yönetiminde sorunlar meydana gelmiştir. Bu sorunların çözümü için, bu yerleşim birimlerinin yeniden teşkilatlandırılması zorunluluğu ortaya çıkmış ve büyük kentlerin çevresinde yer alan belediyelerin, merkez belediyeye bağlanması ön görülmüştür.

Bir diğer gelişme de, 1982 Anayasasının 127. maddesinde “kanun büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir” hükmü ile, ülkemizde normal belediyelerin yanında birde Büyükşehir belediyeleri ve ilçe belediyeleri sistemini öngören 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’nun çıkarılmasıyla olmuştur