• Sonuç bulunamadı

Bayramlar ve Bayram Yerleri

3.2. Sosyal Hayatta Çocuk

3.2.3. Bayramlar ve Bayram Yerleri

İstanbul'da dini bayramlar yüzyıllar boyunca İstanbul halkının dört gözle beklediği, küçük büyük herkesin yiyip içip eğlendiği, ölülerini andığı, akraba ve dost ziyaretleri yaptığı kutsal günler olarak bilinir. Bu bayramlardan ilki olan Ramazan veya Şeker Bayramı'na bir ay süren oruçtan sonra oruçsuz günlerin başlangıcı olduğu için id-i fıtır denilir ve Ramazan'dan sonra başlayan Şevval ayının ilk üç gününde kutlanırdı.372

Çocuklar için Ramazan ayının ayrı bir heyecanı vardır. Ramazan ayında mektepler hafifler, çocuklar Ramazan ayı boyunca yarım gün serbest kalırlardı. Her taraf kandillerle donatılır, çocuklar geceleri Karagöz'e giderlerdi.373 Osmanlı döneminde yaşamış önemli bir asker ve diplomat olan Behiç Ergin, 1892 yılında Ramazan gecelerini şu şekilde anlatır: “Bu aralık Ramazan geldi, Ramazan’ı gündüz camilerde, gece Şehzadebaşı’nda tiyatrolarda, karagözlerde ve bilhassa o aralık çok meşhur olan ve o sene İstanbul’a gelmiş bulunan hokkabaz Kaznöv’de geçiriyordum…”374

Ramazan ayının bir geleneği de kandil ve mahya idi. İstanbul'da Ramazanların kandil ve mahyalarla nurlandırılması çok eski bir adetti. Mahya kurmak, bir caminin iki minaresi arasına gerilen bir halattan, küçük kandiller sarkıtılarak gece karanlığa sözcükler yazmak, betimlemeler çizmekti. Bu geleneğin arkasındaki felsefe ise Ramazanın İstanbul'a getirdiği sevinç, bolluk, ferahlık nedeniyle Allah'a duyulan şükranı vurgulamak, ama daha çok çocuklara da Ramazan sevgisini aşılamaktı.375

Ahmet Rasim küçüklüğünde ki Ramazan gecelerinde en sevdiği şeyin Teravihden sonra Mahya izlemek olduğunu ifade etmiştir. O yaşlarda henüz okuma yazma

371

Nutku, a.g.e., s. 27. 372

Fahri Aral, "Bayramlar ve Bayram Yerleri", İstanbul Ansiklopedisi, NTV Yayınları, İstanbul, 2010, s. 206. 373

Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı, s. 15. 374

Behiç Erkin, Hâtırat 1876-1958, Ali Birinci (Haz.), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2010, s. 29. 375

Necdet Sakaoğlu-Nuri Akbayar, Binbir Gün Binbir Gece: Osmanlı'dan Günümüze İstanbul'da Eğlence Yaşamı, Creative Yayıncılık, 1999, s. 72-73.

bilmeyen yazar, iki minare arasına asılı duran “Safa geldin, Merhaba, Ya Şehri Ramazan” mahyası karşısında seyre daldığını, ama en sevdiği altında Balıkyüzen köprü veyahut Hünkar kayığı olduğunu dile getirir.376

Ramazan ayının Kadir Gecesinden sonra geçen 2-3 gün anne babalar ve çocuklar için heyecanlı günlerdir. Bayramlık giysiler, kunduralar alınır, çamaşırlar hazırlanır, kız ve erkek bütün çocuklar bayramlıklarını giyinip kuşanmak için bayram davulunu beklerlerdi. Çoğunlukla bayram, Arife Günü akşam ezanından sonra ilan edilirdi.377

1835-1839 yıllarında Türk ordusunda askeri öğretmen ve tahkimat uzmanı olarak çalışan Helmuth von Moltke, 8 Kasım 1838’de Malatya’da karargâhtan yazmış olduğu mektupta, Ramazan Bayramı’nın Türkler için ne ifade ettiğini şu cümleler ile anlatır:

Sekiz gün sonra bayram (18-20 Kasım), bizde paskalya ne ise aşağı yukarı o. Bir sevinç ve neşe, tebrik ve hediyeler bayramı. O günlerde herkes verir ve alır. Esasen Türklerin prensibi (almalı vermeli) yani (sen de yaşa, ben de yaşayayım)dır. Bu, hakikaten basit ve zevkli bir ekonomi prensibidir. Cemiyetin her sınıfı, en aşağıdaki müstesna, bundan faydalanır; en

aşağıdakine ise sadece kaidenin ilk yarısı tatbik edilir…378

Ahmet Rasim 1897- 1899 yılları arası kaleme aldığı Şehir Mektupları isimli eser gözlem gücüne dayanarak İstanbul halkının yaşam biçimlerinden kesitler sunmaktadır. Bayram öncesi ailelerin çocuklar için yaptığı bayramlık alışverişini şu şekilde anlatmaktadır:

Ağlayın çocuklar! Hem de var kuvvetinizle ağlayın. Bayram geliyor. Fakat sade ağlamayın, tepinin.

-Cici ruba! İsterim! diye ağzınızı, yayarak, gözlerinizden yaş akıtarak, yerlere serilerek, çırpınarak, merdivenlere sarılarak, dayak yiyerek, rubadan başka bir şeyle susmamak üzere ağlayın. Bir halde ki evin içi zırıltıyla dolsun, o derecede dolsun ki babanızda, annenizde kendilerine gelecek tâkat kalmasın diye düşünürken çarşı kapısında bir tanesine tesadüf ettim. Henüz altı yedi yaşlarında, başta püskülsüz, ipeğin yukarı kalkık durmasından para kumbaraların yarısını tasvir eder surette nîm- kürevî, dilim dilim bir fes, saçlar kıvırcık, biraz tombul, kirli beyaz çehreli, kulakları kalkık, gözleri cin gibi fırlak, yalnız evde ağladığını ispat eden sağlı sollu yaş yollarıyla yüzü çift çizgili, dudakları kızarmış, faryâda müheyyâ, Hırkalı, asılı donlu, kunduraları birer tarafa son derecede basık bir toraman anasının eline yapışmış, babasının

arkasından yürüyordu…379

Osmanlı toplumunu gözlemleyen ve onların günlük yaşayış biçimini bize yansıtan Abdülaziz Bey, çocukların Ramazan Bayramı heyecanını şu ifadelerle dile getirmiştir:

Çocuklar camiden dönen babalarının, annelerinin, teyzesi, halası, yengesi ve tayesi varsa onlarında ellerini öper, bayram bahşişlerini, verdikleri yemeni ve çevreleri alır, ikram ettiklerini

376

Ahmet Rasim, Ramazan Karşılaması (Sohbetler), s. 19-20. 377

Celal, a.g.e., s. 95. 378

Helmuth Von Moltke, Türkiyedeki Durum ve Olaylar üzerine Mektuplar, (Çev. Hayrullah Örs), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1960, s. 261.

379

de yedikten sonra hane dışındaki yakın akrabalarını tebrik ve ziyarete çıkarlardı. Kibar çocuklar, mürebbileri olan lalalarıyla birlikte Ramazan Bayram'ı için süslü sepet ve kutulara konarak hazırlanmış şekerleri alarak yakın akrabalarının yanı sıra ebesi hayatta ise ebesine gider, elini öper, ebeveynlerinin selamlarını götürür, şekerlerini bırakır, verilen ipekli veya sırmalı başlı yemeni ve çevrelerini alırdı. Daha sonra mektep hocasına, hanelerinden çıkarak evlenmiş iseler sütninelerine, taye, dadı ve bacılarına gider, ayrı ayrı hazırlanmış şekerlerini vererek ellerini öper, onlarda çocuklara yemeni ve çevre verirlerdi. Halk çocukları ise babaları ile birlikte akrabalarına bayram tebrikine gider, onlarda yine Ramazan Bayramı ise yemeni, çevre ve mendil vermek suretiyle çocuğu sevindirirlerdi. Bayramın ilk günü böylece ziyaretlere

ayrılırken, ikinci günü çocuklar için eğlence demekti.380

Kurban Bayramı ise kurban kesildiği için İd-i adha ya da id-i ekber adı verilir. Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı’ndan altmış yedi gün sonra, Zilhicce ayının on, on bir, on iki ve on üçüncü günlerinde kutlanırdı.381

Baron de Tott, Kurban Bayramı’nı Musevilerin Kuzu kurbanı bayramına pek benzetmiştir. “Padişah, devlet büyükleri ve hali vakti yerinde olan herkes bir veya birkaç koyunu kurban eder. Bu maksatla koyunların yünleri taranır, boynuzları süslenir; ve ilk kurbanın Mekke’de yapılacak ilk kurban saatine getirilmesine dikkat edilir.” Baran De Tott, bayram günlerinde herkesin büyük ölçüde tüketim yapmasını eleştirmiştir.382

Harçlıklarını alıp sevinen çocuklar heyecanla bayram yerlerinin yolunu tutarlardı. İstanbul'un çeşitli semtlerinde bayramların coşkuyla kutlandığı birçok bayram yeri vardı:

Fatih, Yenibahçe, Edirnekapı, Sultan Selim, Aksaray, Yedikule, Kadırga ve Cinci meydanları; Beyoğlu tarafında Tophane, Sakabaşı, Çukurcuma, Sormagir, Karabaş mahalleleri; Kasımpaşa'da Kulaksız, Baruthane Çayırları, Tabakhane Meydanı; ayrıca Çürüklük, Beşiktaş, Ihlamur ve Maçka düzlükleri ile Üsküdar'da Doğancılar, Bülbülderesi, Nuhkuyusu, Duvardibi, Haydarpaşa ve Kuşdili Çayırları salıncakların ve hava dolaplarının kurulduğu bayram yerleriydi. Bayram yerlerinin en ünlüleri Fatih, Vefa, Cinci Meydanı, Kadırga, Doğancılar, Haydarpaşa, Beşiktaş, Ihlamur Köşkü civarı, Beyoğlu'nda Firuzağa, Karabaş meydanları, Kasımpaşa'da

Tabakhane Meydanı idi.383

Bu meydanların etrafı birçok çadırlarla çevriliydi. Büyük bir çadırın içinde hokkabazlar, ip cambazları, denizkızları gibi etkinliler çoluk çocuğa seyrettirilirdi. Meydanın merkezinde her türlü salıncaklar kurulurdu; asma salıncaklar, kolon salıncaklar, dönme dolaplar, atlıkarınca, çek çek arabası gibi oyuncaklarla çocuklar eğlenirdi.384

Çocuklar için oyuncaklar ve eğlendirici eşyalar satan esnaf, bayram yerlerinin değişmez kişileri arasında yer alırdı. Baloncular, düdükçüler, kaynana zırıltıcıları, dümbelekçiler ve özellikle Eyüp oyuncakçıları etrafta dolanarak mallarını satmaya çalışırlardı. Bayram yerlerinin dışında

380

Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 268. 381

Aral, a.g.m., s. 206. 382

Baron De Tott, a.g.e., s. 111-112. 383

Nutku, a.g.m., s. 58. 384

büyükler içinde çadırlar kurulur; kahveler, nargileler, çubuklar içilir; şarkılar, türküler, destanlar türlü sazlar eşliğinde söylenirdi. Bunlar, bayram yerlerine çocuk getirmiş ya da sıkıntı atmak, gelip gideni seyretmek için gelmiş yetişkinler için yılda iki kez yapılabilen fırsatlardandı.385

Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde içinde bulunduğu ağır şartlara ve I. Dünya Savaşı'nın sürmesine rağmen İttihad ve Terakki hem halkın moralini yüksek tutmak ve hem de çocuklara ayrı bir önem verdiğini göstermek için sık sık bayramlar düzenlemiştir ve bu bayramlar geçirilmekte olan zor günlere rağmen kutlanmıştır. Bu bayramlardan ilki çocukların adını taşımaktadır: Çocuklar Bayramı. Çocukların kutladığı bir diğer bayram ise Ağaç Bayramı’dır. Mayıs ayı içinde çocukların kutladığı diğer bir bayram olan Çiçek Bayramı’nı da kutlanan diğer bayramlara eklemek gerekir.386