• Sonuç bulunamadı

BASEL KOMİTESİ’NİN RİSK YÖNETİMİ UYGULAMALARI

Basel Komitesi, 1974 yılı sonunda uluslararası döviz ve bankacılık piyasalarında meydana gelen önemli krizleri takiben Bankacılık Düzenleme ve Denetim Uygulamaları Komitesi adı altında kurulmuştur. Halen 12 üye (Belçika, Kanada, Fransa, Almanya,

İtalya, Japonya, Lüksemburg, Hollanda, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD) ile çalışan

komitenin aldığı kararların yasal bir yaptırımı bulunmamakta, daha çok ülke denetim ve düzenleme otoritelerine detaylı düzenlemeler yapma olanağı sağlayacak, yol gösterici denetim standartları ve tavsiyeleri niteliğindedir. Ancak komitenin yaptığı çalışmalar

ortak bir standartla çalışılmasını temin edebilmesi nedeniyle, gün geçtikçe dünya çapında yaptırımı olan düzenlemeler haline gelmektedir.

A. Basel I Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı

Basel Komitesi, 1988 yılında Basel Sermaye Yeterlilik Uzlaşısını (Basel I) düzenledi. 1993 yılında yürürlüğe giren Basel I ile bankalar taşıdıkları riskle orantılı olarak yasal sermaye bulundurmaya başladılar. Tanımlanan sermayenin risk ağırlıklı aktiflere oranının en az %8 olması öngörülmekteydi91. Komite, dört risk ağırlığı belirlemiş ve bankanın tüm aktiflerini bu sınıflandırmaya tabi tutarak sermaye ile ilişkilendirmiştir. Sermaye / Kredi Riski Ağırlıklı Varlıklar olarak ifade edilebilecek orana 1996 yılında piyasa riski de etkilenmiş ve oran, Sermaye / Kredi + Piyasa Riski Ağırlıklı Varlıklar haline gelmiştir.

Basel I, başlangıçta bankaların sadece kredi riskleri için sermaye gereksinimini tanımlamış, ancak 1996 yılında yapılan değişiklik ve 1998’de yürürlüğe giren şekliyle kredi riski yanı sıra piyasa riski için de yasal sermaye bulundurmayı gerektirecek şekilde yeniden düzenlenmiştir. Basel I, sermaye yeterliliği konusunda belirli bir standart getirmiş olmakla birlikte, belli başlı noktalarda eleştiriye de uğramıştır. Bu eleştiriler aşağıdaki gibi özetlenebilir92:

• 1988 Sermaye Uzlaşısı tüm kredi risklerini %0-%20-%50-%100 olmak üzere, dört risk ağırlığına bölmektedir. Bu kredi riskinin ayrıştırılmasının sınırlı olması anlamına gelmektedir.

• Sermaye yeterlilik oranı için kritik değer olarak belirlenen %8, ülkelerin ve ölçüme dahil kuruluşların değişen koşullarına göre esneklik göstermemektedir. Bu da kredi riskinin standart ölçülmesi anlamına gelmektedir.

• Vade önemli bir risk faktörü olmasına karşın, risk düzeyinin belirlenmesinde dikkate alınmamaktadır.

91 Marc Stainberg ve Til Scherman, “The New Basel Capital Accord and Questions for Research”, Center

for Financial Instutions Working Papers, University of Pennsylvania, Vol:3(14), 2004, ss. 3-9.

92 Şenol Babuşcu, “Türk Bankacılık Sektöründe Beklentiler ve Gelişmeler”, Halk Bankası Eğitim Daire

• Karşı tarafın kredi değerliliğinin önemi dikkate alınmamıştır. B. Basel II Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı

2004 yılında üye ülkelerce onaylanarak kabul edilen Basel II Uzlaşısı; Asgari Sermaye Yükümlülüğü, Denetim Otoritesinin İncelemesi ve Piyasa Disiplini unsurlarını kapsayan üç yapısal blok üzerine kurulmuştur. Aşağıda bu üç yapısal blok genel hatlarıyla ele alınmaktadır93:

1. Yapısal Blok asgari sermaye yükümlülüğüdür. Sermaye tanımı, önceki uzlaşıyla karşılaştırıldığında genel olarak aynı kalmış ve sermaye yeterlik oranının en az %8 olması koşulu korunmuştur. Bunun yanında yeni uzlaşı; çeşitli risk unsurlarına yönelik olarak, tutulması gereken sermaye yükümlülüğünün hesaplanmasına dönük çok daha ayrıntılı bir yaklaşım sunmaktadır.

2. Yapısal Blok, denetim otoritesinin incelemesidir. Bir bankanın sermaye yeterliliğini sağlamış olması, Basel Komitesi tarafından olası risklere karşı yeterli bir önlem olarak görülmemektedir. Risklere karşı korunma, ancak risklerin doğru bir biçimde ölçülmesiyle sağlanabilir. Bu çerçevede denetim süreci yalnızca tüm risklerin sermaye ile desteklenmesini değil; bankaların, risklerin izlenmesi sürecinde daha iyi risk yönetim teknikleri geliştirmelerini ve kullanmalarını özendirmeyi amaçlamaktadır.

3. Yapısal Blok piyasa disiplinidir. Sermaye yeterliliğini ve denetim süreçlerini tamamlayıcı bir unsur olarak belirlenen bu dayanakta temel amaç, bankanın piyasa disiplini altında çalışmasını sağlamaktır. Bankaların sermaye yeterliliği ve risk ölçüm yöntemlerini de içine almak üzere, önem taşıyan konularda kamuya açıklama yapma gerekliliğini ortaya koyan bu dayanakta, bankalar arasında karşılaştırma yapılabilmesi ve bu yolla şeffaflığın sağlanması hedeflenmektedir.

93 Münüt Yayla ve Yasemin T. Kaya, “Basel II, Ekonomik Yansımaları ve Geçiş Süreci”, BDDK Çalışma

Basel II, piyasa riski ile ilgili Basel I düzenlemelerini aynen korurken, kredi riskinin hesaplanışı ile ilgili yeni düzenlemeler getirilmiş ve operasyonel risk ilk kez sermaye yeterliliği hesaplanmasına dahil edilmiştir. İçsel Ölçüm Yöntemlerini kullanacak bankaların sermaye gereksinimleri düşerken, Standart Yöntemi kullanacak olan Türkiye gibi gelişmekte olan ülke bankalarında, sermaye gereksiniminde artış görülecektir94.

C. Basel II Uzlaşısında Piyasa Riskine Dönük Ölçüm Yaklaşımları

Piyasa riski, fiyatlardaki değişmelere bağlı olarak bankaların bilanço içi ve bilanço dışı pozisyonlarında ortaya çıkan zarar etme olasılığıdır. Komite söz konusu riskin kaynağını oluşturan etkenleri; faiz oranı riski, kur riski, hisse senedi fiyat riski, emtia fiyat riski ve opsiyon riski olmak üzere beş ayrı başlık altında toplamıştır. Komite tarafından piyasa riskinin ölçümüne dönük olarak standart yaklaşım ve içsel ölçüm yaklaşımı olmak üzere iki ayrı seçenek sunulmaktadır.

1. Standart Yaklaşım

Piyasa riskinin ölçümünde içsel modelleri kullanmayan bankalara standart yaklaşımı kullanmaları koşulu getirilmiştir. Söz konusu yaklaşımın işleyişi 1996 yılındaki ek düzenlemede; kur, faiz oranı, hisse senedi, emtia ve opsiyon riskleri olmak üzere beş ayrı başlık altında ele alınmaktadır. Faiz oranı ve hisse senedi risklerinin genel piyasa riski ve özel risk olmak üzere, iki ayrı bileşeni vardır. Genel piyasa riski, piyasa fiyatları ve faiz oranlarındaki dalgalanmalara bağlı olarak ortaya çıkarken; özel risk, bir menkul değerin fiyatında çıkarımcısının niteliğinden kaynaklanan nedenlerle meydana gelebilecek dalgalanmaları tanımlamaktadır95.

a. Faiz Oranına İlişkin Sermaye Gereksinimi

94

Müge Taşçı, “Basel II Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı ve AB’nin 2006/49/EC Sayılı Sermaye Yeterliliği Direktifi”, SPK Yayınları, No:17, Aracılık Faaliyetleri Dairesi, 2008, s. 36.

Bu kapsamdaki araçlar, tüm sabit ve değişken faizli borçlanma menkul değerlerini içermektedir. Getirisi faiz oranı ile ilişkilendirilmiş, borçlanmayı temsil eden her türlü menkul değer ile bunlara dayalı olarak gerçekleştirilen repo işlemlerine ve türev araçlara ilişkin faiz oranındaki değişikliklerden kaynaklanabilecek genel piyasa riski; söz konusu finansal araçlara dönük kısa ve uzun pozisyonların vade merdiveni tablosu üzerinde sınıflandırılması yoluyla hesaplanmaktadır. Bu doğrultuda, sabit faizli menkul değerler vadeye kalan sürelerine göre, değişken faizli menkul değerler ise yeniden fiyatlama tarihine kalan sürelerine göre vade dilimlerine yerleştirilmekte ve her bir vade dilimindeki uzun ve kısa pozisyon tutarları, ilgili risk katsayısı ile ağırlıklandırılmaktadır96. Bu ölçüm genel faiz riskine ilişkin sermaye gereksinimini göstermektedir. Özel faiz riskine dönük sermaye gereksinimi ise, getirisi faiz oranı ile ilişkilendirilmiş menkul değerlerin türü ve kalan vadeleri göz önüne alınarak; net pozisyon tutarlarının ilgili katsayılarla ağırlıklandırılması yoluyla bulunmaktadır.

b. Kur Riskine İlişkin Sermaye Gereksinimi

Bu yönteme göre kur riski için sermaye gereksinimi hesaplamasında, öncelikle söz konusu varlık ve yükümlülükler piyasa fiyatlarından yola çıkılarak ulusal para birimine çevrilmekte ve daha sonra (bu değerler üzerinden) her bir YP birimi için kısa ve uzun pozisyon tutarları bulunmaktadır. YP’lere ilişkin bu pozisyonlar kendi içerisinde ayrı ayrı netleştirilmekte (büyük olan değerden küçük olan çıkarılmakta), sermaye gereksinimi ise toplam net uzun pozisyon ve toplam net kısa pozisyon tutarlarından (mutlak değer olarak) büyük olanı temel alınarak hesaplanmaktadır.

c. Hisse Senedi Fiyat Riskine İlişkin Sermaye Gereksinimi

Bankalar; alım satım hesaplarında yer alan ve fiyat değişimlerinden etkilenen bilanço içi ve dışı pozisyonlar ile opsiyonlar dışında kalan pay senedine dayalı diğer

96

Gültekin Rodoplu ve Ebubekir Ayan, “Basel II Uzlaşısında Piyasa Riski Yönetimi ve Türkiye Açısından Faiz Riskine İlişkin Bir Uygulama”, Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt:13, Sayı:2, Isparta, 2008, ss. 1-28

türev araçlardan oluşan pozisyonlar üzerinden, özel risk ve genel piyasa riski için sermaye yükümlülüğü hesaplamak zorundadır. Özel risk, bankanın tüm (kısa ya da uzun) hisse senedi pozisyonlarının toplamını; genel piyasa riski ise, söz konusu kısa ve uzun pozisyonlar arasındaki farkı tanımlamaktadır. İyi çeşitlendirilmiş portföylerde özel risk için ayrılması gereken sermaye yükümlülüğü %4, tersi durumda ise %8 olarak belirlenmiştir. Genel piyasa riski için öngörülen sermaye yükümlülüğü oranı ise net pozisyonun (toplam uzun pozisyonlarla toplam kısa pozisyonlar arasındaki farkın) %8’idir97.

d. Emtia Riskine İlişkin Sermaye Gereksinimi

Emtia, ikincil piyasalarda işlem görebilen fiziksel ürünler olarak tanımlanmaktadır. Piyasa riski konusundaki düzenlemeyle tarım ürünleri, enerji ürünleri ve altın dışındaki değerli madenlerden oluşan bu varlık sınıfından kaynaklanan riskler için de sermaye yükümlülüğü koşulu getirilmiştir. Vade merdiveni yönteminde her bir ticari mal pozisyonu ilgili ölçü birimlerine göre sınıflandırılmakta, daha sonra her bir ürün sınıfının kısa ve uzun pozisyonları piyasa fiyatından ulusal para birimine çevrilmektedir.

e. Opsiyon Riskine İlişkin Sermaye Gereksinimi

Opsiyon sözleşmesini sadece satın alan bankalar, basitleştirilmiş yaklaşımı kullanabilmektedir. Satın almanın yanında, opsiyon sözleşmesinin satım işlemini de gerçekleştiren bankaların ise; orta düzey ya da kapsamlı bir risk yönetim modeli kullanmaları beklenmektedir. Sermaye yükümlülüğü; sözleşmeye konu varlığın piyasa fiyatı ile özel ve genel piyasa riski oranları toplamının çarpımından, kârda opsiyonun gerçek değerinin çıkarılması ile bulunmaktadır.

97

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), “Piyasa Riskinin Dahil Edildiği Sermaye Yeterliliği Rasyosunun Standart Metoda Göre Hesaplanmasına İlişkin Örnek”, BDDK Araştırma Dairesi, Mart, 2007, s. 12.

Opsiyon alımının yanında opsiyon satımı da yapan bankalar ise; orta düzey hesaplama yöntemleri olan delta-plus ve senaryo yaklaşımlarından birini kullanacaktır. Delta-plus yaklaşımında öncelikle sözleşmeye konu varlıkların fiyatları delta faktörü ile ağırlıklandırılmaktadır. Söz konusu pozisyonlar daha sonra ilgili vade merdiveni tablosundaki vade dilimlerine yerleştirilir ve karşılık gelen katsayıyla çarpılarak özel riske ilişkin sermaye yükümlülüğü elde edilmektedir.

Senaryo yaklaşımında ise bankalar, opsiyonun dayandığı varlığın fiyatı ile bunların oynaklığındaki eşanlı değişimler için matris kullanarak, opsiyon portföylerinin yeniden değerlemesini yaparlar. Öncelikle her bir sözleşme konusu varlık için, fiyatların belli bir değişim aralığında izlendiği ayrı bir matris oluşturulur ve sonrasında fiyat oynaklığındaki değişimler gözlenir. Matrisin içerdiği en büyük kayıp, sermaye yükümlülüğü olarak dikkate alınmaktadır. Daha yoğun opsiyon işlemleri yapan bankalar için ise, içsel ölçüm yaklaşımları önerilmektedir.

2. Piyasa Riskinde İçsel Ölçüm Yaklaşımları

Riske maruz değer; belirli bir zaman aralığında ve olasılıkta, piyasa koşullarının olumsuz değişiminin bir sonucu olarak portföy değerinde meydana gelebilecek kayıpların belirlenmesine dönük bir risk ölçüm yöntemidir. Daha farklı bir tanımlamayla RMD, belirli bir zaman aralığında ve güven düzeyinde oluşabilecek en yüksek kayıp anlamına gelmektedir. İçsel ölçüm modelleri, bankalar tarafından taşınan risklerin ölçülmesinde ve bunlara karşılık tutulması gereken sermayenin hesaplanmasında çok daha doğru sonuçlar alınmasına olanak vermesini sağlamaktadır. İçsel modellerin kullanılması, ulusal denetim otoritesinin iznine bağlıdır.

Bankalar, komitenin belirlediği koşullar uyarınca RMD’i %99 güven aralığında ve günlük olarak hesaplarken, kullanılacak veri setini en az 252 iş günü ve elde tutma süresini ise en az on gün olarak almak durumundadır. RMD yaklaşımının hesaplanma süreci beş aşamadan oluşmaktadır. Bunlar; portföylerin piyasa fiyatıyla değerlenmesi, risk faktörlerinin değişkenliğinin ölçülmesi, elde tutma süresinin belirlenmesi, güven

aralığının belirlenmesi, verileri kullanarak en yüksek kayıp tutarlarının elde edilmesi ve sonuçların raporlanmasıdır.

Ancak hesaplamalar sonucunda elde edilecek olan RMD tutarı, sermaye gereksiniminin sağlanması açısından kurumca yeterli görülmemektedir. Bankalar piyasa riskine karşı her gün; önceki gün hesaplanan RMD tutarı ile son 60 iş gününde gerçekleşen ortalama RMD tutarının denetim otoritesi tarafından belirlenen çarpım faktörü (k) ile ağırlıklandırılması sonucunda elde edilen değerlerden büyük olanı kadar sermaye bulundurmak zorundadırlar. RMD tutarının hesaplanmasında kullanılacak modele ilişkin olarak komite tarafından herhangi bir zorunluluk getirilmemiş, bankalar model seçimi konusunda özgür bırakılmıştır.