• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDEKİ ULUSLAR ARASI

1.2. Savaş Öncesinde Totaliter Devletler ve Balkanların Durumu

1.2.3. Balkanların Durumu

Birinci Dünya Savaşından sonra Türkiye’nin Balkan devletleriyle yaptığı en önemli anlaşma 9 Şubat 1934’te imzalanan Balkan Antantı olmuştur. Antanta doğru giden süreci, Türk-Yunan yakınlaşması başlatmıştır. Türkiye ile Yunanistan arasında 14 Eylül 1933’te Ankara’da Dostluk anlaşması imzalanmıştır. 20 Eylül 1933’te ise İsmet İnönü ve Rüştü Aras, Bulgaristan’ı ziyaret ederek Bulgaristan’ın da anlaşmaya katılmasını istenmiştir. Bulgaristan ise bu teklifi reddettiği gibi Bulgar basını da Türkiye aleyhine kampanya başlatmıştır. Türkiye bunun üzerine Romanya ile 17 Ekim 1933’te Dostluk ve Saldırmazlık anlaşması yapılmıştır. 27 Kasım 1933’te ise aynı anlaşma Yugoslavya ile yapılır. Ardından bu dört anlaşma birleştirilmiş, Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya arasında 9 Şubat 1934’te Atina’da Balkan Antantı imzalanmıştır (Gül, 2003:351).

Nadir Nadi anılarında, Bulgaristan’ın Balkan Antantı’na karşı gösterdiği güçlükleri ve Türkiye’nin durumunu şu sözlerle ifade etmektedir :

“Balkan Antantına karşı en büyük güçlükleri Bulgaristan çıkarıyordu. Zaten bu pakt bir bakıma Bulgaristan’ın toprak heveslerini kursağına tıkamak amacıyla kurulmuştu. Antant üyeleri arasında her bakımdan en güçlü durumda bulunan Türkiye, Balkanlılar arasında olumlu bir arabuluculuk rolü oynamak istiyor, Şükrü Saraçoğlu da bu rolü pek önemsemiş görünüyordu (Nadi, 1987:56).

Balkan Antantına Almanya da karşıdır. Dış işleri bakanı Tevfik Rüştü Aras 10-11 Şubat 1932’de Berlin’i ziyaret etmiştir. 22 Eylül 1933’te de Alman dış işleri bakanı Neurath’ın Ankara’yı 1934 ilkbaharında ziyaret edeceği öngörülmüşken Almanya, Balkan Paktını kendisine karşı yapılmış bir hareket olarak kabul ettiğinden ve anlaşmaya karşı olumsuz tutumunu göstermek istediğinden dolayı Neurath’ın ziyareti gerçekleşmemiştir. Türk hükümeti buna sert tepki göstermiştir. Neurath’ın 3 Aralık 1934’te kaleme aldığı bir raporda, Berlin’de bulunan Tevfik Rüştü Aras’ın kendisini ziyaret ettiğini ve ziyaretin yapılmasını istediğini, Almanya’nın Türkiye’ye karşı bir politika içinde olduğunu söylediğini belirtmiştir (Koçak, 1991:108-109).

Balkan Antantına Bulgaristan gibi bir devletin katılmaması Antantın baştan zayıf karakterli olmasına neden olmuştur. Balkan Antantının zayıflamasının diğer bir nedeni ise 1936 yılından sonra Avrupa’da buhranların artması, Alman-İtalyan mihverinin güçlenmesi olmuştur. Antant üyesi ülkeler Almanya ve İtalya sinirlendirmek korkmuşlar ve Antanta ilgilerini azaltmışlardır. Bu durum 1939 sonlarında Balkan Antantının parçalanmasına sebep olacaktır. Ancak Türk basınında 1939 yılında bile Balkan Antantının canlı tutulmasına yönelik yazılar yer almıştır.

Necmeddin Sadak, 13 Ağustos’taki yazısında Balkan Antantının kurulduğu günden bu yana Balkanların emniyetinin temeli olduğunu belirtmektedir. Sadak’a göre Orta Avrupa’da çıkan karışıklıklardan, Çekoslovakya’nın yıkılmasından Balkanların etkilenmemesinin tek sebebi; Balkan Antantıdır. Ancak Dünya’daki mevcut durum anlaşmanın imzalandığı zamanlardaki gibi değildir. Mihver devletlerinin Hayat Sahası düşüncesi Balkanlara da ayak basmaktadır. Sadak, Balkanlarda tehlikenin artmasından dolayı yeni bir anlaşmanın yapılmasının gerekli olduğunu söylemektedir. Ona göre Balkan devletlerinin tek başına mihvere karşı koymaları imkansızdır. Bu yüzden bu devletlerin güçlerine birleştirmeleri gerekmektedir (Sadak, “Kral Karol-İsmet İnönü Mülakatı”, Akşam Gazetesi, 13 Ağustos 1939, no.7475/4).

1.2.3.2. Balkanların tarafsızlığı meselesi

Türk basınında tarafsızlık politikası hakkında yorumlar da yer almıştır. Basın bu konuda tarafsız olduğunu söyleyen Balkan ülkelerine uyarılarda bulunmuştur.

Yunus Nadi, 6 Ağustostaki yazısında gerçek tarafsızlığın nasıl olması gerektiğini izah etmektedir. Nadi’ye göre gerçek tarafsızlık herhangi bir saldırı karşısında tüm milli kuvvetlerle bu saldırıya karşı koymaktır. Yoksa olası bir tecavüzden sonra teslim olmak ancak sözde tarafsızlıktır. Nadi, burada Birinci Dünya Savaşındaki Belçika’yı örnek göstermektedir. Belçika tarafsız olduğunu ilan etmiş olsa da Alman saldırısına uğramış ancak Almanlara teslim olmamış, silahlı mücadeleye başlamıştır. Yunus Nadi, bu tutumun tüm balkan devletlerine örnek olması gerektiğini, aksi takdirde sadece söz ile tarafsızlığı ilan eden Balkan devletlerinin, olası bir mihver saldırısında ortadan kalkmaya mahkum olduğunu söylemektedir (Nadi, “Bitaraflık Şekilleri”, Cumhuriyet Gazetesi, 6 Ağustos 1939, no.5472/9).

Denizli milletvekili ve hukukçu olan Necip Ali Küçüka, zaman zaman Ulus gazetesinde de yazılar yazmaktadır. Küçüka, Bulgaristan ve Yugoslavya’nın tarafsızlığına çekimser yaklaşmaktadır. Küçüka, her iki devletin de olası bir savaşta tarafsız kalacaklarını ilan ettiklerini, bu fikirlerinin basınları tarafından da sık sık tekrarlandığını ancak bir savaş çıkarsa Mihver harekatının en hassas noktasında bulunan bu iki devletin tarafsızlıklarını sürdürmesinin çok güç olduğunu söylemektedir (Küçüka, “Mihver ve Balkanlar”, Ulus Gazetesi, 19 Ağustos 1939/3). 1.2.3.3 Basının Bulgaristan’a ilgisi

Bulgaristan her ne kadar Balkan Antantına katılmasa da Türk basını Bulgaristan’ın Balkan Antantına eninde sonunda katılmasını umut etmektedir.

Yunus Nadi 25 Temmuz’daki yazısında Bulgaristan hakkındaki umutlarını şu sözlerle ifade etmektedir :

“…Henüz antanta dahil olmamakla beraber esasen Balkanlı ve ruhan ona bağlı Bulgaristana varıncıya kadar vaziyet böyledir.Bulgaristan için dahi Balkanlarda barışun muhafazası en hayati ehemmiyeti haizdir ve şimdiki Bulgar hükümeti her türlü sergüzeşt siyasetinden uzaktır. Cümlesi Bulgaristanı er geç antantta yerini alacak Balkanlı kardeş memleket sayan diğer antant devletlerine gelince bunlar da Balkanların emniyetini mahfuz tutmak fikrine bugün her zamandan ziyade sadık bulunuyorlar”(Nadi, “Balkan Antantı Canlı ve Sağlamdır”, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Temmuz 1939, no.5460/1).

Bulgaristan’ın Türkiye için bu kadar önemli olmasının sebebi, her iki ülkenin birbirleriyle sınır komşusu olmalarından ileri gelmektedir. Bulgaristan’ın bir ihtimal Mihver blokuna katılması bile Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edecek bir durumdur. Birinci Dünya Savaşında müttefik olduğumuz Bulgaristan’ın itilaf devletleriyle ateşkes yaparak savaştan çekilmesi, Osmanlı Devletini de ateşkes imzalamaya iten önemli bir etken olmuştur. İkinci Dünya savaşı öncesinde de Bulgaristan’ın nasıl bir tutum sergileyeceği merak konusudur. Bulgaristan Başbakanının Berlin’e yaptığı ziyaret de basında yankı uyandırmıştır.

Nadir Nadi, bu ziyafet sebebiyle yazdığı yazısında Bulgaristan’ın nasıl bir tutum sergileyeceğini tartışmaktadır. Nadi, bu ziyaret sırasında Almanya’nın Bulgaristan’dan

bazı isteklerde bulunacağını, çünkü Almanya için Bulgaristan’ın konumunun çok önemli olduğunu belirtmektedir. Ancak Nadi, Bulgaristan’ın bu isteklere kayıtsız kalacağını ummaktadır. Nadi’ye göre, dost Bulgaristan Başbakanı Balkanlar Balkanlarındır diyerek, konumunu belli etmiştir. Nadi, yazısında Bulgaristan’ı İtalya ve Almanya konusunda da uyarmaktadır. İtalya’nın kendisini Balkanlı bir devlet olarak gördüğünü, bu topraklarda emellerinin olduğunu ancak Bulgaristan için asıl tehlikenin Almanya olduğunu söylemektedir (Nadi, “Bulgaristan Ne Yapacak?”, Cumhuriyet Gazetesi, 8 Temmuz 1939, no.5443/8).

Yunus Nadi ise 14 Ağustos’taki yazısında Bulgaristan basınında Türkiye lehine yazılan yazılardan duyulan memnuniyeti belirtmektedir. Nadi, Bulgaristan’ın Balkan antantı içinde yer almamasının onu barışperverlikten alıkoymadığını, Türkiye ile Bulgaristan arasında bir sorun olmadığını belirtmektedir. Nadi’ye göre Bulgaristan’ın Balkan antantına katılmamasının sebebi bazı Balkanlı komşularıyla olan sorunlarından kaynaklanmaktadır. Ancak bu sorunlar çözümlenmeyecek sorunlar değildir. Bulgaristan’ın bu sorunlardan dolayı barış cephesine sırt çevirmesi söz konusu olamaz (Nadi, “Balkanlar Balkanlılarındır”, Cumhuriyet Gazetesi, 14 Ağustos 1939, no.5480/3).

1.2.3.4. Alman-Sovyet saldırmazlık paktının yarattığı hayal kırıklığı

23 Ağustos 1939 tarihinde imzalanan Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı, Türkiye’de olduğu gibi Balkanlarda da hem şaşkınlık hem de endişeyle karşılanmıştır. Dünya kamuoyunda uzun süren Moskova görüşmelerinden olumlu bir sonuç çıkması doğrultusunda bir beklenti bulunmaktadır. Türk basınındaki endişe de zamanla yerini ihtiyatlı yazılara bıraktı. Basında açıkça ifade edilmese de bu pakttan sonra bazı Balkan devletlerinin Mihver’e yakınlaşması korkusu vardır.

Yunus Nadi, 26 Ağustos’taki yazısında olası bir savaş karşısında Balkanlıların şimdiden savunma tedbirlerini almaları gerektiğini, birine yapılacak bir saldırıya topyekün cevap verilmesi gerektiğini belirtmektedir. Nadi, Balkan antantı üyesi olan Yunanistan ve Yugoslavya’nın vatanlarına sonuna kadar savunacağını, Romanya’nın ve Türkiye’nin Balkanlara karşı yapılabilecek bir saldırıya karşı önlemlerini aldıklarını belirtmektedir. Nadi, Bulgaristan’ın da antanta dahil olmasa da barış cephesinden

ayrılmayacağına inanmaktadır (Nadi, “Balkanlar Ciddi Karar Günlerindedir”, Cumhuriyet Gazetesi, 26 Ağustos 1939, no.5492/3).

Yunus Nadi hemen bir gün sonrasındaki yazısında ise Alman-Sovyet paktının belki de, Balkanlar için bir tehlike arz etmeyeceğini düşündüğünden, Balkanlı Devletlerin bu pakttan dolayı kendilerini zayıf hissetmemeleri gerektiğini söylemektedir. Nadi, Sovyetler Birliği’ne karşı iyimser düşünmesini de bu yazısında şu sözlerle ortaya koymaktadır :

“ Ademi tecavüz paktının zahiri şekline rağmen Rusyanın Karadeniz, Balkanlar ve hatta Akdeniz ve bilhassa şarki Akdeniz bölgelerine karşı tamamiyle alakasız kalacağını farzetmeğe imkan yoktur.

…O halde ademi tecavüz paktına iki tarafa teminat teşkil edecek bir takım müzakere ve kararların takaddüm etmiş bulunduğunu kabul etmek zaruri olur. Bu müzakere ve kararların ademi tecavüz paktında taraf teşkil eden

Almanyanın muhtemel hareketleri hududunu tayin ettiği ve hiç olmazsa tecavüz etmiyeceği yerleri tasrih eylediği şüphe götürmez işlerdendir” (Nadi, “Alman- Rus Paktı Balkanlıları Asla Şaşırtmamalıdır”, Cumhuriyet Gazetesi, 27 Ağustos 1939, no.5493/1).

1.2.3.5 Basının Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’ya bakışı

Balkan antantının üyesi olan bu üç devlet hakkında basında olumlu yazılar yer almaktadır. Bu ülkeler için çoğunlukla “Dost Ülke” sözleri kullanılmaktadır :

“Dost ve Müttefik Romanya Kralı” (Ulus Gazetesi, 12 Ağustos 1939), “Dost Yunanistan’ın 4 Ağustos Bayramı” (Akşam Gazetesi, 4 Ağustos 1939, no.7466). Falih Rıfkı Atay, Romanya Kralı’nın Türkiye’yi ziyaret etmesi üzerine yazdığı yazıda Romanya’nın önemine değinmektedir. Atay’a göre, eğer bir savaş çıkarsa totaliter devletler Ege, Karadeniz ve Boğazlarda hakimiyet kurmak isteyeceklerdir. Ege yolu Yunanistan’dan, Karadeniz yolu Romanya’dan, Boğazlar yolu Türkiye’den geçmektedir. Dolayısıyla bu devletlerin herhangi bir tecavüze karşı istiklallerini sonuna kadar savunmaları gerekmektedir. Atay, Romanya’nın başından beri kuvvetlerini sonuna kadar kullanacağını dile getirdiğini, Türkiye’nin de sonuna kadar

Romanya’ya itimat ettiğini belirtmektedir (Atay, “Romanya ve Sulh Bloku”, Ulus Gazetesi, 14 Ağustos 1939/1).

Yunus Nadi Balkan devletleri arasında konumu en nazik olarak Yugoslavya’yı görmektedir. Yunus Nadi, Hırvat ve Sırpların anlaşarak milli birlik meydana getirmelerinin son derece önemli olduğunu vurgulamaktadır. Nadi, Hitler’in Yugoslavya sınırlarına dokunulmayacağı, Yugoslavlara söylemesine rağmen, Almanya’ya güvenilmeyeceğini, mihverlerin kendi taraflarına çekmek istedikleri Macaristan’ın da Romanya’dan da Yugoslavya’dan toprak talep ettiğini söylemektedir. Yunus Nadi’ye göre , bu durumda Yugoslavya’nın aklının karışık olması doğaldır ancak Yugoslavya’nın Balkan antantına bağlılığı zayıflamamıştır (Nadi, “Yugoslavya’da Milli Birlik”, Cumhuriyet Gazetesi, 28 Ağustos 1939, no.5494/5).

BÖLÜM 2 : 1939 YILI GELİŞMELERİNİN TÜRK BASININDAKİ