• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDEKİ ULUSLAR ARASI

1.1.4. Amerika

1.4.1. Amerika’nın inziva politikası

Amerika bağımsızlığı kazandığı ilk günden beri Avrupa’dan uzak durmaya, Avrupa sorunlarına karışmamaya çalışmıştır. Bunun bir nedeni de Avrupa ülkelerinin Latin Amerika’daki ayaklanmaları bastırması bahanesiyle bu topraklara yerleşip, Amerika kıtasının düzenini bozacakları korkusudur. Bu tehlikeyi bertaraf etmek isteyen Amerikanın 5. Cumhurbaşkanı James Monroe, 2 Aralık 1823 yılında daha sonra “Monroe Doktrini” adını alacak konuşmasını Amerikan Kongresine yapmıştır. Monroe doktrini, Amerikanın dış politikasının temelini oluşturmuştur. Buna göre Amerika, Avrupa’nın işlerine karışmayacaktır, Avrupa devletleri de Amerika’nın iç işlerine karışmamalıdır. Avrupalı herhangi bir devletin Amerika kıtasına ayak basması ve burada sömürgeci faaliyetlerde bulunması, Amerika tarafından düşmanca bir hareket olarak görülecektir (Armaoğlu, 2005:70).

Amerika, Monroe Doktrini ilk olarak Birinci Dünya Savaşına katılarak delmiştir. Ancak savaşın sonrasında Amerika tekrar kendi içine kapanmış, Avrupalı devletlere müdahale etmemiştir. Monroe Doktrinini ikinci kez delen ve hatta onu tarihe gömen olay, Amerika’nın İkinci Dünya Savaşına katılması olmuştur.

İkinci Dünya Savaşının patlak verdiği günlerde Amerikalıların büyük çoğunluğu ülkelerinin savaş dışında kalması gerektiğini düşünmektedir. Başkan Roosevelt, bütün sevgisi demokrasilerden yana olmakla beraber 5 Eylül 1939’da Amerika Birleşik Devletlerinin tarafsızlığını ilan ederken, Amerikan hükümetinin tüm gayesinin savaş dışında kalmak olduğunu belirtmiştir. Amerika’nın fikrini değiştiren olaylar ise orta ve kuzey Avrupa devletlerinin Alman hakimiyeti altına girmesi, Hollanda ve Fransa’nın güneydoğu Asya’da sahipsiz kalan sömürgelerinin Almanya ve Japonya’nın eline geçmesi tehlikesinden sonradır (Ülman, 1961:29-30).

Zayıflayan İngiltere’nin yerine özellikle Ortadoğu’da söz sahibi olmuştur. Amerika’nın savaş öncesindeki inziva politikası Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin de istenilen seviyede olmamasına sebep olmuştur. İkinci Dünya Savaşına kadar ikili ilişkiler durgun bir süreçte ilerlemiştir.

Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün 9 Ekim 1940’da Amerikan Dışişleri Bakan yardımcısı Mr. Berle ile görüşme yapmıştır. Görüşmede Ertegün, Türkiye’nin kurmak istediği Balkan Birliği’ne Amerika’nın destek verip, veremeyeceğini sormuştur. Ancak Amerika o dönemde hala savaş dışı kalmaya özen gösterdiğinden Ertegün görüşmeden aradığı desteği bulamamıştır (Ülman, 1961:29). Türkiye ile Amerika’nın ikili ilişkileri İkinci Dünya Savaşı yıllarından sonra başlamıştır. 1947 Truman Doktrini ve 1948 Marshall yardımı, Türk-Amerikan ilişkilerinde dönüm noktasını oluşturmuştur.

1.1.4.2. Amerika’nın savaşa katılıp, katılmayacağı belirsizliği

Türk basını Amerika’nın tarafsız gibi görünmesine rağmen demokrasilerin yanında savaşa katılmasını umut etmektedir. 1939 yılı boyunca Türk basınında Amerika ile ilgili çok fazla haber yer almamıştır. Yine de basında Amerika’ya karşı olumlu bir yaklaşım gözlenmektedir.

Ahmet Şükrü Esmer 5 Şubat’taki yazısında Amerika’nın demokrasiler yanında savaşa katılması umudunu şu sözlerle ifade etmektedir :

“Ruzvelt şüphesiz Avrupa’da demokrat devletlere mütemayildir. Onlara Amerika’dan silah satılmasını teşvik ediyor. Sonra totaliter devletlerin Amerika demokrasisi için tehlike teşkil edebileceklerine kanidir. Amerika’yı silahlandırmaktadır. Fakat Amerika’nın Avrupa devletleriyle siyasi ittifak akdetmeğe yanaşacağı çok şüphelidir. Hatta denilebilir ki şimdilik yanaşmayacağı şüphesizdir. Buna en büyük engel de Umumi Harbin Amerika’da doğurduğu hayal sukutudur. Bununla beraber Alman ve İtalyan liderleri demokrasi rejimlerine karşı yaptıkları açık ve şiddetli hücumlarla Amerika’yı Avrupa devletlerinin kollarının içine atmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Amerika ile işbirliği bahsinde İngiltere’nin ve Fransa’nın en büyük ümitleri de bundandır” (Esmer, “Dört Günün Tarihi”, Ulus Gazetesi, 5 Şubat 1939/3).

1939 yılında Amerika’nın dış politikasıyla ilgili önemli bir gelişme de Amerikan meclisinin tarafsızlık kanununun görüşülmesini tehir etmesidir. Bu durum basında üzüntü uyandırmıştır. Karar en çok Amerikan gazeteleri tarafından eleştirilmiştir. Türk basını da eleştirilerin yansımalarını sayfalarına taşımıştır : “Amerikada Mebusan Meclisinin Kararına İtirazlar Şiddetleniyor” (Akşam Gazetesi, 5 Temmuz 1939, no.7436/1).

Ulus gazetesi de 21 Temmuz’daki manşetinde Amerikan Basınının beklentisini yansıtmıştır : “Bitaraflık kanununun müzakeresinin tehiri dolayısıyla Amerikan gazeteleri diyor ki : Her Ne Olursa Olsun Amerika Bir Barışta Demokrasilerle Beraber” (Ulus Gazetesi, 21 Temmuz 1939/1).

Yunus Nadi de 13 Ağustostaki yazısında mihver devletlerinin, Avrupa’da ve özellikle Balkanlarda bir saldırıya geçecek olurlarsa, bu tecavüze Dünya devletlerinin karşı çıkacağını hatta tarafsızlığının sürmesinde ısrar eden Amerikan Meclisinin bile kararından dönüp, Amerikanın savaşa katılmasına izin vereceğini belirtmiştir (Nadi, “Balkanların Selameti Balkanlıların Elindedir”, Cumhuriyet Gazetesi, 13 Ağustos 1939, no.5479/1).

Ahmet Şükrü Esmer, 13 Temmuz’daki yazısında Amerikanın tarafsızlığı konusunda Amerikan halkının da ikiye bölündüğünü, ancak ortak noktanın barıştan yana olduğunu belirtmiştir. Esmer’e göre Amerikan halkının bir kısmına göre Amerika tarafsız kalmaya devam etmelidir. Savaşın çıkmasına engel olunamayacağına göre en uygun olan savaştan mümkün olduğunca uzak durmaktır. Bunun da en iyi yolu Amerika’nın tarafsız kalmasıdır.

Amerikan halkının diğer bir kısmına göre ise Amerika savaşın çıkmasına engel olabilir, bu yüzden Amerika demokrasilerin yanında yer almalıdır, Amerikan başkanına barışı koruyabilmesi için daha fazla imkanlar verilmeli ve silah satışı yasaklanmamalıdır. Esmer’e göre Başkan Roosevelt, demokrasilerin yanında yer almak istemektedir ancak meclisteki muhalefet buna karşı çıkmaktadır. Bunun sebebi ise yaklaşan Amerikan seçimleridir. ( Esmer, “Bitaraf Amerika”, Ulus Gazetesi, 13 Temmuz 1939/3).

1.2. Savaş öncesinde totaliter devletler ve balkanların durumu