• Sonuç bulunamadı

BaĢından Evlilik GeçmiĢ Kadınlar

4.3. KADIN VE EVLĠLĠK

4.3.1. Evliliğe Olumlu Bakan Kadınlar

4.3.1.1. BaĢından Evlilik GeçmiĢ Kadınlar

BaĢından evlilik geçmiĢ kadınların bazıları romanların olay zamanlarında eĢini kaybetmiĢ ya da eĢinden ayrılmıĢ kadınlarken bazılarınınevlilikleri devam etmektedir.

Şimşek romanında baĢkarakterlerden Müfid‟in halası olan ġayeste Hanım, uçarı bulduğu Pervin‟i, hassas yürekli yeğeni Müfid‟e uygun görmez. Ancak, artık evlenmiĢlerdir ve bundan sonra Pervin, ġayeste Hanım‟ın baĢ tacıdır. Çiftin arasının açık olması en çok ġayeste Hanım‟ı üzer. Onların yeniden bir arada ve mutlu olmaları için elinden geleni yapar. Romanda hem bu evliliğin kurtulmasını isteyen hem de haddi olmayan meselelere karıĢmaktan çekinen (çünkü “karı-koca arasına girilmez”) bir kadın olarak çıkar karĢımıza ġayeste Hanım.

ġayeste Hanım‟la benzer çabalar içinde olan bir baĢka kadın Canan romanında Ferhunde Nine‟dir. Ferhunde Nine, tıpkı ġayeste Hanım gibi yanlıĢ bir Ģeyler olduğunu sezer; ancak durum kendisine intikal ettirilip kendisinden yardım istenene kadar hiçbir müdahalede bulunmaz. Torunu Bedia, kocası tarafından bir baĢka kadın için terkedilmiĢtir. Günden güne solan Bedia sonunda hanımninesinden yardım ister ve Ferhunde Nine kendi yöntemleriyle torununa yardım etmeye çalıĢır. YaĢlı kadına gençliğinde padiĢahın müneccimbaĢısı bir muska gönderir: Bahtiyarlık muskası. Kadın bu muska sayesinde kocası ve çocuğuyla seksen üç sene mutlu yaĢadığını iddia eder ve bu muskayı torunu Vedia‟ya verir.

Bedia da gerek ailesinden aldığı eğitim gerekse etrafındaki örneklerden dolayı hayattan bir tek Ģey bekler: eĢi ve çocuklarıyla mutlu bir ömür. Ancak Bedia‟nın hiç çocuğu olmaz. Kocası da kendisinden daha güzel bulduğu bir kadın için Bedia‟yı terk eder. Bedia‟nın burada içinde bulunduğu durumu iyi muhakeme edemediği görülür. O, eğer bir çocuğu olsa kocasının evine bağlanacağını düĢünür. Oysa kocası Lami‟nin birinci karısı Bedia ve ikinci karısı Canan arasında yaptığı mukayeseler bize bu evliliğin yürümemesinde farklı nedenler olduğunu gösterir. Bedia‟nın sakin hallerine karĢılık Canan hayat doludur. Bedia sade, makyajsız bir kadındır, Canan‟sa girdiği her ortamda dikkat çeken, bakımlı, göz alıcı bir kadındır. Öyle ki Canan‟ın sadece erkekler değil, kadınlar üzerinde bile bir etkisi vardır:

Canan, güneĢte alev alır gibi parlayan bej rengi çarĢafıyla Bedia‟nın gözlerini alarak içeriye giriyor. Her zamanki gibi kurnazca boyanmıĢ yüzü, hararetten de bütün bütün pembeleĢmiĢ o yaylı fettan

yürüyüĢüyle, ayaklarının ucuna basarak ilerledi. Dudaklarında istihza vardı. (Safa, 2000b: 28)

Herkesi etkileyen bu kadın sonunda Lami‟ye sahip olur.

Bedia‟nın her Ģeyin ardından geri dönen kocasını affetmesi de onun evliliği her Ģeyin üstünde gördüğünü gösterir. Romanın sadece bir yerinde aldatılmanın bir kadın için çok müthiĢ bir Ģey olduğunu söyler. Onun dıĢında Bedia‟nın tek istediği kocasıyla ömür mutlu olmaktır.

Aynı romanda evliliği önemseyen diğer kadın Canan‟ın annesidir. Kocasından yıllarca dayak yiyen, kızı kocası tarafından esircilere satılan kadın her Ģeye rağmen eĢinden ayrılmayı düĢünmez. Kızı için gizli gizli gözyaĢı döker. Kocasının ölümüyle kızını arayıp bulan kadın kızının kocasını aldattığını görünce kızını öldürür.

Canan romanında kocasına hayran olan bir kadın bulunur: Canan‟ın üvey annesi Renknaz Hanım. Bir Çerkez kadını olan Renknaz Hanım‟ın “hiçbir meselede, kocasına danıĢmadan fikir söylediği görülmemiĢtir. Onun nazarında, dünyanın en doğru düĢünen adamı ġakir Bey‟dir; kocası ne söylerse iyi söyler; ne düĢünürse iyi düĢünür, doğru düĢünür.” (Safa, 2000b: 33-34) Renknaz Hanım, otuz beĢ senelik evliliğin ardından hala heyecanını yitirmemiĢ bir kadındır. Ne zaman kocasından bahsedilse gözleri parlar. AkĢam kocasını kapıda karĢılarken içinde bir heyecan duyar. Renknaz Hanım‟ın bu muhabbetine karĢılık ne yazık ki kocası ġakir Bey onu aldatmaktadır.

Yazarın üç romanında yer alan kadın kahramanlar ise kocalarını kaybetmiĢ; ancak onların yasını hâlâ tutan, onlardan sonra evlenmeyi hiç düĢünmeyen kadınlardır.

Yalnızız romanında Mefharet eĢini kaybettikten sonra hiç kimseyle evlenmez, kızı, oğlu ve kardeĢleriyle oturur. Onun gözünde evlilik kutsaldır. Ġnsan bir kere evlenmeli ve ömrünün sonuna dek aynı adamla olmalıdır. Evliliği düĢünmemesinin bir nedeni de kızıdır. Kızına zarar gelmesinden korktuğu için yabancı bir erkeğin evlerinde olmasını istemez. Anlayamadığımız bir Ģekilde erkeklere karĢı bir güvensizliği vardır. Kızının evli olmadığı halde hamile olduğunu duyduğunda Ģüphelendiği ilk kiĢi aynı evi paylaĢtıkları öz kardeĢi olur. Kızına dayısının zarar verebileceğini düĢünen bu kadın, elbette yabancı birini kızının yanında görmek istemeyecektir.

Kocasının ölümünden sonra evliliği hiç düĢünmeyen bir baĢka kadın Biz İnsanlar romanındaki Samiye Hanım‟dır. Genç yaĢında kocası Halim Bey‟i kaybeden Samiye Hanım, oğlu Cemil ve kocasından kendisine emanet kalan yeğeni Vedia ile yaĢar. Etrafına karĢı biraz hırçın olan bu kadının hırçınlığını kocasını çok sevmesine; ancak onu genç yaĢta kaybetmesine bağlar çevresi. Samiye Hanım henüz kırk yaĢındadır. Tekrar evlenmeyi düĢünmez. O, bundan sonra sadece çocuğunun ve Vedia‟nın mutluluğu için yaĢar.

Bir Akşamdı romanında hizmetçi Emine kocasını cephede, kızını hastanede kaybetmiĢ bir kadındır. Kendisine evlenme tavsiyesinde bulunan Meliha‟ya, acısının hâlâ taze olduğunu, içinin acıdığını, bundan sonra karnını doyurmaktan baĢka hayattan bir Ģey beklemediğini söyler.

SavaĢ sürerken cephe gerisinde kalanların yaĢadıklarını konu alan Süngülerin Gölgesinde romanının kadın kiĢisi Behice‟dir. Kocasının yasını tutmakla âĢık olduğu adamla mutlu bir hayat sürmek arasında kalan Behice‟nin kocası altı yıldır savaĢtadır. Zaten Behice kocasıyla ancak bir yıl geçirebilmiĢtir. BeĢ altı yaĢlarında bir kızı vardır. Kocası Ġhsan Bey‟i altı yıldır “topu üç, üç buçuk ay bile göremezler.” (Safa, 1922: 10) Ġhsan Bey‟in kendisi yerine hep mektupları gelir. Behice yine de kocasını büyük bir fedakârlıkla bekler. Birgün bir zabit gelir ve Ġhsan Bey‟i cephede

ağır yaralı olarak gördüğünü söyler. Kadın fenalık geçirir; ancak böyle bir sona da hazır gibidir. Kendine geldiğinde Ģunları söyler:

Ailesine karĢı son derece fedakâr bir insan da değildi, bütün vazifelerini yapardı, ama bizi yalnız bırakmaya çok alıĢmıĢtı. Onun çocuğundan, benden baĢka daha fazla bir Ģeyi sevdiğini bilirdim. Ġnanır mısınız? Vatanımı kocamdan kıskanırdım. Benim rakibim vatandı. Onu benden çok seviyordu. Zannetmeyiniz ki, ben sizden bu akĢam, kara haberi aldıktan sonra dul oldum? Zannetmeyiniz ki, Mübeccel bu akĢam yetim kaldı? Hayır! Hayır! Biz, ana kız, altı seneden beri dul ve yetim idik, altı seneden beri ben, erkeksiz evlerin kadınları gibi, akĢam ezanından sonra kapımı ümitsiz kilitleyerek, hiç kimseyi beklemeden odama kapanıyordum. Bazı akĢamlar, sokak üstündeki odanın penceresinde otururken, komĢu kapılarına ellerinde paketlerle gelen ev erkeklerini görüyor, bütün evli kadınlara gıpta ediyordum. Her akĢam, bazı saatte, kocasını karĢılayan bir kadının saadetini ben çok özledim. Hâlbuki bu saadet bana, bütün hayatımda dört sene nasip oldu, ondan sonra, kocası ateĢ etrafında dolaĢan her asker ailesi gibi ben de bir duldan farksızım. (Safa, 1922: 16)

Kocasının öldüğünü düĢünen Behice ile zabit ġevket arasında kısa zamanda bir iliĢki baĢlar. Birlikte bir hayat kurma planları yaparlarken Ġhsan Bey‟in ölmediği haberi gelir. ġevket her Ģeyi bırakıp cepheye gitmeyi düĢünür; ancak Behice artık sevdiği adamı kaybetmek istememektedir:

Hayır artık vatan için bir kadını öldürmeyeceksin, vatan için bir çocuğu öksüz bırakmayacaksın, bunu sen yapamazsın, senin anlayıĢın var, sen bunu yapmayacaksın. Vatan için ben altı sene aĢksız, himayesiz kaldım. Vatan için bu çocuğun benzi soldu. Gözlerine öksüz bakıĢları doldu. Vatan için ben kocasız yaĢadım, fakat aĢksız yaĢayamam, kalpsiz yaĢayamam, anlıyor musun? Mademki göğsümü yarıp kalbimi oradan sökemezsin, mademki o var, çarpıyor, senin için çarpıyor, onu bırakıp gidemezsin, gitmeyeceksin. (Safa, 1922: 28)

ġevket kararını verir. Cepheye gidip Ġhsan Bey‟i bulacak, onunla omuz omuza çarpıĢacak, eğer Ġhsan Bey ölürse Behice ile evlenecek, eğer kendisi ölürse Behice Ġhsan Bey‟le hayatına devam edecek. ġevket cepheye gidip Ġhsan Bey‟i bulduğunda hiç beklemediği bir tepkiyle karĢılaĢır. Ġhsan Bey, ailesini, eĢini, kızını

çoktan unutmuĢtur. Onun için hayatta en önemli Ģey savaĢmaktır. Para göndermekten baĢka onları düĢündüğü yoktur. SavaĢta Ġhsan Bey ölür. ġevket, Behice‟ye döndüğünde kadın çektiği acılardan yaĢlanmıĢ, yas tutmaktadır: Kızının ve kocasının yasını. Yas bitiminde ġevket‟le sade bir törenle evlenirler.

BaĢından evlilik geçmiĢ kadınların evliliğe olumlu bakanlarının büyük çoğunluğu eĢini kaybetmiĢ kadınlardır. Peyami Safa böylece evliliğe saygısı olan kadınların bir kez evlenmeyi tercih ettiğini, eĢleri ölse bile onun anısını hep içlerinde taĢıdıklarını, eĢlerini kaybettikten sonra kadınların kendilerini çocuklarına adadıklarını gösterir. EĢini ölüm değil, bir baĢka kadın elinden alsa da Bedia‟nın en büyük üzüntüsü çocuğunun olmamasıdır:

KeĢke Ģimdiye kadar bir çocuğu olsaydı… Bir çocuk ne büyük teselli! Bir çocuk onu bu felaketinde onu ne iyi avutabilir, bir çocuk, belki babasını da aileye daha iyi bağlar, böyle düzensizliklere engel olur, hiçbir geçimsizliğe meydan bırakmazdı. Hakikaten ne iyi Ģey, ne saadet, bir çocuk anası olmak. (Safa, 2000b: 14)

Diğer roman kiĢilerinden farklı olarak SüngülerinGölgesinde romanının kadın kiĢisi Behice, kocasını öldü sanarak ġevket‟le bir iliĢki yaĢar. Bu durum okuyucunun hoĢuna gitmez. Ancak ilerleyen bölümlerde kocası Ġhsan Bey‟in sözleri genç kadının ve çocuğunun çok ihmal edildiğini gösterir. Hal böyle olunca Behice‟nin hangi Ģartlar altında kalbini ġevket‟e açtığını anlarız. Ancak romanın sonunda Behice önce kızını, sonra eĢini kaybeder ve onların yasını tutar. ġevket‟le evlense de daha önceki hislerini büyük ölçüde kaybeder. Biz bunun kendisini suçlu ve günahkâr hissetmesine bağlıyoruz. Romanın son sahnesi Ģöyledir:

TaĢlıkta hiç bir kelime konuĢmadan dakikalarca göz göze durdular. Hala, ikisinin de bakıĢlarında o ilk aĢkın sıcaklığı duruyordu, fakat... KucaklaĢamadılar.

Kadın, resmi bir tavırla, ġevket‟i eskisinden daha harap misafir odasına aldı. DıĢarı çıktı ve bir baĢörtüsüyle geldi:

ġevket bu emri derhal tatbike hazırmıĢ gibi ayağa kalktı, fakat gözlerinde keskin bir “niçin?” vardı.

Kadın izah etti:

- Bu akĢam, kocam için altıncı Yasin‟i okuyorum, yedi tane okuyacağım!

ġevket, bir kelime söylemeden evden çıktı ve sabaha kadar, Behice‟nin penceresi altında dolaĢtı.

ġehidin matemi bitinceye kadar birbirlerini görmediler.

Sonra, çok eziyet çeken insanların alayiĢsiz merasimlerinden biriyle evlendiler. (Safa, 1922: 42)