• Sonuç bulunamadı

2B Sorununun Kapsamı ve Boyutları

2B SORUNUNUN KAPSAMI VE BOYUTLARI

Ferruh ATBAŞOĞLU

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Efendim, sözlerime başlarken, sayın izleyicileri, sayın katılımcıları öncelikle saygılarımla selam-lıyorum. Bu güzel sempozyumu hazırlayan Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi-nin tüm yöneticilerine, bu konuda emeği geçen tüm çalışanlara, değerli bilim adamlarımıza, hep-sine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Çok önemli bir konuyu dile getirme imkânı verdikleri için çok mutluyum. Ülkemizin içinde bulunduğu sorunların en büyük parçaları bunlar.

Kentsel dönüşüm, 2B, orman konusu, bunlar ülkemizin şu andaki hayati konuları.

Konuşmamı üç bölümde yapmak istiyorum. Öncelikle 2B nedir, ne değildir, oradan başlamak istiyorum. Toplumda 2B, orman vasfını kaybeden araziler olarak değerlendiriliyor. Orman vasfını kaybeder mi, kaybetmez mi, evvela bu konuyu bir konuşalım. Nitelik kaybı demek, ormanın artık işe yaramaz, çalışmaz hale gelmesi, yok olması demektir. Şöyle ki: Ormanın doğal olarak nitelik kaybetmesi için birkaç koşul gerekir. Nedir bunlar? Bir, bir deniz taşması olur, orman sular altında kalır, deniz çekilmez, “Orman bitti” dersiniz, İki, bir yanardağ indifa olur, orman yanardağın lavları altında kalır, fosilleşir ve biter, “Orman bitti” dersiniz. Bir deprem olur, dağlar kayar, topraklar yarılır, orman içinde kalır, bir daha bitmez, buna da yine aynı şekilde, doğal olarak “Orman bitti” dersiniz.

Peki, bu coğrafi ve jeolojik olayların hangisi bizim ülkemizde gerçekleşmiştir? Ben bu konuyu 25 yıldır konuşuyorum ve bunu çok değerli bilim adamlarımıza sordum. Yabancı bilim adamlarına da sordum, yurtdışında da bu konuları konuşurken sordum. “Ülkemizde böyle bir olay var mı?”

diye sordum, kendi saygın bilim adamlarımız “Hayır” dediler. Anadolu’nun coğrafi ve jeolojik tari-hinde böyle bir ola yok. Yabancılar da aynı şeyi söylediler. Peki, nereden çıktı bu? Bu sanal bir kav-ramdır değerli izleyiciler, gerçek değildir. Bir suçu ortadan kaldırmak için uydurulmuş bir kılıftır 2B.

Nasıl oldu bu 2B? 1961 Anayasasının 131. Maddesine 1970 yılında 1255 sayılı Yasayla bir fıkra ilave edildi, nitelik kaybeden yerlerin dışarı çıkarılmasını amaçlayan bir fıkra. Bu fıkra 1982 Anaya-sasının 165. Maddesine 4. Fıkra olarak monte edildi, arkasından 1744 sayılı Yasayla 1973 yılında 2.

Maddeyle hayata geçirildi ve halen devam ediyor. Arkadan gelen 3302 sayılı Yasa, 2896 sayılı Yasa, 3373 sayılı Yasa, bunların tümünde 2B yerini aldı ve halen de devam ediyor. En son çıkarılan 6292 sayılı Yasayla, kaba tabirle tüy dikildi ve hakikaten bu konu artık çığırından çıktı.

Ülkemizde böyle bir şey olmadığına göre, bunu niçin ihdas ettiler? Ülkemizde ormanları kaba kuvvetle, siyasi güçle veya başka yollarla ele geçirmiş çok insan var; bu ele geçirmiş oldukları yer-ler imal edebilmek için, bunlara bir yol bulmak lazımdı. Bu 2B dediğimiz olay o nedenle ortaya çık-mıştır. 2B’nin yapısında hukuki ve bilimsel bir dayanak yoktur, sanal bir kavramdır; ama toplumun katmanları bu konuyu henüz derinliğine bilmediği için -gerçi ben bu konuyu 20 yıldır yazıyorum, anlatıyorum, o ayrı mesele; ama topluma başkaları başka şeyler anlatıyorlar- konu yerine oturmuş değildir ülkemizde. En son Kanunla da her şey altüst olmuştur, bu felaket bin katına çıkarılmıştır.

2B’de bir çelişki daha var. O da şu: 2B konusuna giren taşınmazlar için, eğer orman muhafaza memuru, orman bölge şefi, ormanı açan, kesen biçen kişiyi anında yakalarsa tutanak düzenler, savcılığa verir, tutuklanır, cezalandırılır; ama görmez, bilmez veya görür, arkasını döner giderse,

birkaç ay sonra veya bir sene sonra orman tahdit komisyonu gelir, burası 2B olur. Bu suç konusu.

Bunu elinde bulunduran adam ormanı açtı, suç işledi. Siz, suç işleyen adama, “Nitelik kaybı” kavra-mı içerisinde bir af getiriyorsunuz. Oysa Anayasa, “Ormanlarda af söz konusu olamaz” diyor. Buna rağmen bu, üstü kapalı bir aftır, açık bir aftır hem de. Suç teşkil eden olaylar 2B kılıfı içine sokulmak suretiyle, gündemi değiştirilmek suretiyle bu hale getirilmiştir.

2B’yle ilgili olarak yıllarca değişik değişik kanunlar çıkarıldı. 6831 sayılı Orman Yasasını defa-larca değiştirdiler. Bugün baktığımız zaman, Osmanlı İmparatorluğu döneminde iki yasa görüyo-ruz; 1856 tarihli Arazi Kanunnamesi, 1870’te Orman Nizamnamesini görüyoruz. Bakınız, Osmanlı döneminde dahi ormanların tahdidi de o zaman kanunlarda, nizamnamede yer almış, hem de korunması, yani kamu malı olan ormanların özel mülk olamayacağı kabul edilmiş. Bugün, Osmanlı döneminden dahi çok gerilere düştük, o günleri bile arar olduk. 34 defa Orman Kanununda de-ğişiklik yapılmış. Dünyanın hiçbir ülkesinde 34 defa bir kanunda dede-ğişiklik yapılmaz. Hele Orman Kanunu gibi, ülkenin milli kaynağı olan, milli serveti olan bir konuda 34 defa kanun değiştirilmez.

Tüm yargıçlar, savcılar, hukukçular, idareciler, “Nerede, ne zaman, hangi kanunu, neye uygulayaca-ğız?” diye herkes şaşırmış durumda. Bu niçin yapılıyor; devamlı 2B’yi yerleştirmek, devamlı birileri-ne bir yerleri bağışlayabilmek için.

Bütün yapılan değişikliklere baktığımız zaman şunu görüyoruz: Bu değişikliklerin hepsi Or-man Kanununu geri götürmüş, ileri değil. OrOr-manların korunmasına matuf değil; tam tersine, or-manların tahribine kapı açacak maddeler, yasa değişiklikleri gerçekleştirilmiş. Bu bir bilinçsizliğin ifadesidir. Bu bir bilinçsizliğin, bir yanlış düşüncenin, bir yanlış yolun ifadesidir.

Size bir anımı anlatmak istiyorum, orman konusunun ülkemizde neden bu hale geldiğini. Be-nim oğlum ilkokul 2. sınıfta okurken, müzik hocası ders veriyor, onlara şarkı öğretiyor, melodika çalmayı öğretiyor. Öğrettiği ilk şarkı şu: “Baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana.”

Oğlum geldi akşam, “Ne öğrendin; melodikada çal oğlum” dedim, bunu çalıyor. Sözleri ne? Bunlar.

Ertesi gün hemen okula gittim, müzik öğretmenini ve okul müdürünü buldum, “Sizden bir ricam var; bu şarkıyı durdurun!” dedim. “Niçin Ferruh Bey?” dediler. “Şunun için: İlkokul 2. sınıfta siz bir çocuğun eline balta, beline ip verir, ormana gönderirseniz, ileride bu çocuk terörist olur, ‘Ormanı kesip biçmek doğaldır’ diye kabul eder, ondan sonra kesip biçmeyi de yapar, hatta yakar bile. Bu şarkıyı durduracaksınız! Lütfen, bunu kaldırın, bunun yerine başka şey öğretin. Bunun yerine şunu söyleyebilirsiniz: ‘Sevgiler yüreğimizde, çiçekler ellerimize, biz gideriz ormana ha ormana.’ Çocuğa bunu öğretin lütfen!” dedim. Bunu ben yıllardır söylüyorum, konferanslarda söyledim, sizler gibi değerli izleyicilere söyledim, hâlâ söylüyorum. Bu bir eğitim meselesidir, bilinçaltına bir şey yerleş-tirmek. Ormanı sadece bir meta olarak kabul ederseniz, bir odun olarak görürseniz ormanı ve ço-cuğa da bu şarkıyı öğretirseniz, işte bu sonuçlara gelir, 6292 sayılı Yasayı çıkaran kişileri yetiştirmiş olursunuz. Oysa orman o değil; orman milli servet, ülkenin varlığı ve geleceği. Geçmişten bugüne bilimsel olarak kanıtlanmıştır, Birleşmiş Milletlerin araştırmalarıyla saptanmıştır ki, ormanın insa-noğluna 6 bin yerde hizmeti var, 6 bin ayrı konuda hizmeti var. Bunun bizim ülkemizde ifadesi ve anlamı, beşikten mezara kadar orman gereklidir. Çocuk doğar, ilk koyduğunuz yer beşiktir, ağaçtır.

İnsan vefat eder, rahmetli olur, mezarına konulacak olan, üstünü kapatacak olan şey ağaçtır yine, mertek tabir edilir. O halde, bu kadar kıymetli bir şeyi siz nasıl yok edersiniz?

Her şeyi bir tarafa bırakalım, tabiat olarak görüntüsünü ele alalım. Ben her zaman şunu söylü-yorum: İstanbul Boğazı’nın 30 yıl önceki halini de biliyorum ben. Etrafı, bugünkünün belki 10 katı, 20 katı, 50 katı yeşildi. O yeşillik kalmadı şimdi. Eğer ileride 2B faciası devam eder, bunun gibi ka-nunlar değişir, başka şeyler de yapılırsa, Boğaz’ın iki tarafı yeşilden mahrum olur. Bu güzel Boğaz’ın iki tarafını yeşilden mahrum ettiğiniz zaman, ortaya kirli bir dere çıkar, kötü kokan bir dere kalır

ortada, Boğaz kalmaz. Buna hiçbir insanın vicdanı razı olmamalıdır. Bunu böyle düşünmek lazım.

Boğaz’ı o hale getirmemek, İstanbul’un güzelliğini yok etmemek, yıkmamak lazım. Tanrı o kadar güzel yaratmış ki, asırlardır ihanet ediliyor; ama buna rağmen hâlâ güzel, hâlâ güzel, hâlâ güzel.

Dua edelim, çalışalım, mücadele edelim, bu güzellik korunsun, gelecek kuşaklara ormanı aktarmış olalım.

2B konusu muhtelif kanunlara da yerleştirilmek suretiyle bugünlere gelindi. Bu muhtelif ka-nunların içerisinde, hiç ummadığınız bir kanunun içerisinde karşınıza 2B çıkıyor. “Ne alâkası var?”

diyorsunuz; ama bir de bakıyorsunuz ki, 2B kavramını o kanunun içine sokmuşlar, orada uygulama kabiliyetini, uygulama yerini arıyorlar. Bu nasıl bir düşüncedir, nasıl bir şeydir bu? Bu nedenledir ki, o 2B’nin yerleştirildiği bu kanunların iptali için bütün meslek hayatım boyunca mücadele ver-dim. 7 defa Anayasa Mahkemesinden iptal kararı çıkarıldı. Hepsinde büyük payım vardır. Bu iptal kararlarından sizlere öz olarak bahsetmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım bunları zaten hatırlaya-caklardır ve bileceklerdir.

Bakınız, 2924 sayılı Orman Köylerinin Kalkındırılması Kanununun 11. Maddesini Anayasa Mah-kemesi iptal etti. O zaman büyük mücadele verdik. Niçin iptal etti? Şunun için iptal etti: Bu Kanun, 3763 sayılı Yasayla değiştirildi, 11. Maddesine şagillere satılma hükmü konuldu. Şagil kim; ormanı ele geçirmiş, işgal etmiş olan kişi. Anayasa Mahkemesi dedi ki, “Sen şagile ormanı nitelik kaybetse de veremezsin; çünkü Anayasanın amir hükmü, bu yerlerin gerçek sahibi sayılabilecek orman köy-lüsüne verilmesidir. Tahsis edeceksen orman köyköy-lüsüne tahsis et, vereceksen orman köyköy-lüsüne ver; ama şagil dediğin kişi, burayı zorla veya başka yollarla veya para gücüyle ele geçirmiş olan başka şahıstır. Böyle bir kapı açılırsa, herkes şagil olur, herkes ormanı ele geçirir” diye Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti.

3290 sayılı Yasayla değişen 2981 sayılı Yasanın Geçici 2. Maddesinin E Fıkrasını 1995 tarihin-de Anayasa Mahkemesi yine iptal etti. Şunun için iptal etti: Bu Yasada, “Nitelik kaybetarihin-den yerler doğrudan orman dışına çıkmış sayılır” ibaresi vardı. Siz hiçbir araştırma yapmadan, hiçbir konuyu incelemeden, orman dışına çıkmış sayabilir misiniz bir yeri? Nasıl sayarsınız bunu? İnceleme yok, araştırma yok. Belki hâlâ orman. Nitekim, benim elime gelen davalarda, zaman içerisinde ben, raporlar da artık dürüst gelmediği için, fotoğraf çektirmek mecburiyetinde kaldım. Her keşifte fo-toğraf çektiriyordum 3 uzman yeminli bilirkişi nezaretinde. O nitelik kaybeden, doğrudan nitelik kaybeden yerlerin çoğu koskoca orman çıktı, 100-150 yaşında çınarlarla kaplı ormanlar çıktı. Ana-yasa Mahkemesi bunu önlemek için de bun iptal etti.

4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Yasasın-da Değişiklik Yapan bu 3. Maddede ayrıca, bu yerlerin belediye ve arsa ofisine devri öngörülmüş-ken, Anayasa Mahkemesi iptal etti, “Sen, 2B’yle çıkan yerleri belediyeye veya arsa ofisine devre-demezsin” dedi. Bugün çıkarılan 6292 sayılı Yasada, TOKİ’ye geniş yetki verilmek suretiyle orman alanlarını kullanma hakkı dahi teslim edilmiş durumda. Oysa Anayasa Mahkemesi yıllar önce, 2002 tarihinde bu kapıyı kapatmıştı, bu yolu kapatmıştı; ama tekrar açtılar.

Vakıf üniversitelerine ormandan yer veren 4498 sayılı Yasanın ilgili maddesini yine Anayasa Mahkemesi 13.09.2000 tarihli kararıyla 169. Maddeye aykırı bularak iptal etti. İptal gerekçesi şuy-du: Burada, tahsis konusunu Bakanlar Kuruluna vermişti Kanun, “Tahsisi Bakanlar Kurulu yapa-maz” dedi Anayasa Mahkemesi, “Kanunla tahsis yapılır. Dolayısıyla Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi veremezsin” dedi. Artı, “Kamu yararı üstün nitelikli olmalıdır. Kamu yararı nedir, evvela onu tartışa-caksın. Kamu yararı her şeyin üstünde olacak, ona göre hareket edeceksin. Kamu yararına uygun olmayan bir şeyi sen istediğin gibi kullanamazsın, uygulayamazsın” dedi.

Kızılağaç ve aşılı kestaneliklerin ormandan çıkarılması konusu var. Birdenbire bir tarihte bir kanun çıkarıldı, yine 6831 sayılı Kanunda değişiklik yapmak suretiyle “Kızılağaç ve kestanelikler or-man değildir” denildi. Nasıl oror-man değildir? Asırlardan beri oror-manlar içerisinde yer alan Kızılağaç ve kestanelikler orman ağacıdır, bilimsel olarak böyledir, böyle kabul edilmiştir bu. Siz bunu bir anda nasıl çıkarırsınız? Çıkardığınızı kabul edelim kanunla; bu, sadece kağıt üzerinde kalır, fiiliyatta böyle bir şey yapamazsınız. Niçin yapamazsınız? Kızılağaç ve kestaneler diğer orman ağaçlarıyla iç içe, binlerce, milyonlarca ağacın içerisinde kızılağacı, kestaneyi nasıl ayıklayacaksınız? O zaman, 3 tane kestane, 10 tane çam, 20 tane kızılağaç, 50 tane çınar. Böyle saçmalık olabilir mi? Anayasa Mahkemesi buna da “Dur!” dedi. Ayrıca bu Kanunda, muhtarlara kesim ve izin yetkisi verildi. Muh-tar bir belge verince, istediğiniz yeri kesin, alın, götürün, biçin! Orman idaresini dışladı. Peki, or-man idaresi niçin kurulmuş? Bakanlık var, genel müdürlük var. Nedir bunların görevi, fonksiyonu?

Sen bunları dışlıyorsun, muhtara diyorsun ki, “Kesim için belge verebilirsin. İstediğine belge ver, kesip götürsün.” Bunlar saçmalıktır değerli izleyiciler. Bu saçmalıkları Anayasa Mahkemesi önledi.

3402 sayılı Yasanın 45. Maddesi -1987 yılında çıkarılmış olan bir yasaydı bu, Kadastro Yasası- ormanların zilliyetlikle kazanılmasına olanak tanıyordu. Orman zilliyetlikle kazanılır mı? Bir taraf-tan 165. Maddede, “Orman kamu malıdır, özel mülk olamaz, özel mülke dönüşemez” diyorsunuz;

öbür taraftan 45. Maddede, zilliyetlikle iktisabına kapı açıyorsunuz. 3 fıkra halindeydi, 3 fıkrayı da Anayasa Mahkemesi ayrı ayrı, arka arkaya iptal etti. Dolayısıyla ormanların zilliyetlik yoluyla kaza-nılması önlenmiş oldu.

Bu konuları göz önüne aldığımızda şunu görüyoruz: Yasama organı, yani siyaset yapanlar, Mecliste kanun çıkaranlar bu konuları kendi kafalarına, kendi düşüncelerine, siyasi partilerin siyasi emellerine uygun olarak yönlendiriyorlar. Ülke yararı yok burada. Oysa ülke yararı her şeyin önün-de olmalı. Anayasa Mahkemesi kararlarının içeriğinönün-de temel espri yüksek kamu yararıdır. Kamu yararı demek, toplumun yararı her şeyden önce gelir. Sen bunun yerine başkasını koyamazsın.

Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarında temel kavramı budur.

Bu iptal kararlarına rağmen kanun değişiklikleri devam etti. En son olarak karşımıza, biraz ev-vel bahsetmiş olduğum 6292 sayılı son Yasa geldi. Ki, bu Kanunu çıkarmadan önce, Parlamen-todan bana gelip düşünce soranlar oldu. Dediler ki, “Böyle bir kanun tasarısı hazırlıyoruz Ferruh bey. Ne dersiniz, nasıl olur bu?” Aldım tasarıyı, okudum, “Bu bir felaket” dedim, “Bu kanun tasarısı olamaz. Bu, Türkiye ormanlarının yok edilmesi için hazırlanmış bir plan, bir proje, bu bir tuzak.

Bunu sakın Parlamentoya getirmeyin, getiren olursa da mücadelesini verin ve bunu çıkarmayın.

Eğer çıkarmak gibi bir hataya düşerlerse, derhal Anayasa Mahkemesine gidin, iptalini sağlayın”

dedim. Niçin? Kanunun tamamını açıklamak için, burada zaman müsait değil. Yarım saat içerisinde bunları anlatamam. Zaten konuşmamın bir bölümü vaktimizi aldı.

Bu Kanuna öyle maddeler konuldu ki, hukukla, yargıyla, adaletle, mantıkla bağdaştırılması mümkün değil. Kendilerine de söyledim, “Bu bir kanun tasarısı değil, bu bir padişah fermanı. Böyle kanun olmaz” dedim. Ne Anayasayla bağdaşıyor, ne orman kanunlarıyla bağdaşıyor, ne de ülkenin bugünkü gerçekleriyle bağdaşıyor. Siz, ülkenin ormanlarını yok etmeye mi çalışıyorsunuz? Buna ne hakkınız var?

İşte, kanundan maddeler.

Hak sahibi kimdir? Eskiden, 2924 sayılı Orman Köylünün Kalkındırılmasıyla İlgili Yasada hak sahibi, o köyde ikamet eden, o köyün nüfusuna kayıtlı olan kişilerdi. Anayasa Mahkemesi 11. Mad-deyi iptal etti, şagili kaldırdı ortadan. Burada ne diyor? Burada diyor ki, “Tapunun beyanlar

hane-sinde, kadastro tutanaklarında isimleri geçenler ve onlardan satın alanlar, onların mirasçıları hak sahibidir. Bedelini itirazsız öderse, bu hak sahibidir.” Herkes hak sahibi. 2B’yle ilgili olarak, bugün satışa çıkan yerleri gidin, sahibiyim diyen adamdan 5 kuruş fazla verip alın, sizin oldu. Ondan sonra Bakanlığa başvurun, alın, sizin olsun. Bu nedir; ormanların yağmalanması demektir bu. Neden?

Çünkü 2B konusu olacak yerleri birçok kişi, birçok rant peşinde koşanlar gittiler ve oraları birçok kişiden satın aldılar. 3 kuruş verdiler, satın aldılar. Elindeki belgeyle bugün Bakanlığa başvurup alacak, ama kendisi 13’e satacak. Belki oraya trilyonlarla ifade edilecek yepyeni, dün ve bugün konuşulan, kentsel dönüşüm diye adı geçen gökdelenler yapılacak. Bu nedir; bu bir yağmadır.

Demek ki, hak sahibi mevhumuyla, kanunda her şeyden önce bir yanlışlık, bir çarpıklık başla-mış bulunuyor değerli izleyiciler.

Kanunun yanlış, kabul edilemez yönlerinden bir tanesi rayiç bedel. Rayiç bedel bugüne göre de değil, “01.05.2010 tarihine göre” diyor Kanunda. O tarihteki rayiç bedeli alacaksın, onun yüzde 70’ini vereceksin, peşin satışlarda yüzde 20 indirim yapacaksın, taksitli satışlarda yüzde 10 indirim yapacaksın.

Son bir-iki yıldan beri devamlı bunun propagandası yapıldı; basında, televizyonlarda, kanal-larda anlatıldı. Neydi bu anlatılan? “Efendim, devlet 24 milyar dolar gelir sağlayacak.” Siz nasıl sağ-lıyorsunuz 24 milyar geliri? Bu taşınmazların büyük bir bölümü orman köylüsünün elinde. Orman köylüsünün buraları satın alıp da size 24 milyar dolar sağlayacak hali var mı? Böyle bir şey olabilir mi? Kaldı ki, rayiç bedelin yüzde 70’i diyorsunuz. Yüzde 20 de indirim yaptığınız zaman, bu yarı fiyatına da inecek. Rayiç bedel nasıl saptanacak, o da belli değil. Demek ki, siz 24 milyar gelir elde edemezsiniz. Bu bir hayaldir. Temele inelim. Orman satılarak bütçe düzeltilmez. Ormanın kendisi bütçedir, varlığı bütçedir; çünkü toprağın varlığı ona bağlıdır, ülke ekonomisinde büyük yeri var-dır. Ülkenin sosyal, ekonomik, siyasal yapısında, coğrafi yapısında, sağlık yapısında, 6 bin yerde insanoğluna hizmeti olan bir yeri siz paraya tahvil edemezsiniz. Bu mümkün değil.

Bir anımı anlatayım yine. Ankara’da yıllar önce, ormanların özelleştirilmesiyle ilgili bir panel düzenlendi. Bu panele yerli ve yabancı birçok iş adamı da geldi, yabancılar da geldiler, hatta bu işin peşinde olan siyasetçiler de geldiler. Özelleştirme konusunda ben de panelisttim, konuştum.

Orada süremi de aşarak, 1 saate yakın konuştum. O yabancı iş adamlarından 2’si gelip bana ne dediler, biliyor musunuz? “Sayın Başkan; biz kapitalistiz, yatırımcıyız, biz para peşinde koşarız. Or-man özelleşirse, biz para kazanacaktık. Ama siz, bizi bile ikna ettiniz. Türkiye’de bu iş olmaz, Türkiye ormanlarında özelleştirme olmaz. Bu iş yanlıştır” dediler. İnanınız, bunu 2 yabancı iş adamı söylü-yor. Yabancı iş adamı bile “Anlattığın olgulara göre, senin ormanlarında bu iş olmaz. Bu, sizin milli servetiniz, hakikaten ülkeniz için çok önemli. Bunun özelleştirilmesi ve satılması mümkün değil”

diyor. Dolayısıyla yabancının bile kabul ettiği bir olguyu biz kendimiz gerçekleştiriyoruz. Çok acı, tarifi mümkün olmayan bir acı.

6292 sayılı Yasanın 7. Maddesi diyor ki, “Bu Maddeye göre, tapu kadastro ve imar mevzuatına göre oluşan tapularda kişiler adına kayıtlıyken, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan ve üze-rinde 2A-2B şerhi bulunan tapular geçerlidir. Bu şerhler terkinindir. Bu yerler hakkında dava açıl-maz, açılan davalardan vazgeçilir, Hazine’ce kazanılan dava sonucu tapusu iptal edilip Hazine’ye tesciline karar verilen, infaz edilmeyen yerler için aynı yol izlenir. İnfaz edilip Hazine’ye tescil edi-len yerler için, sahipleri 2 yıl için başvurursa, bedelsiz olarak bu şahıslara iade edilir.” Bu nasıl bir madde? Yargı karar vermiş, olayı bitirmiş, orman diye tescil etmiş, siz geliyorsunuz, “Hayır, ben yargı kararını tanımam, bunu iki yıl sonra başvurduğu takdirde sahibine iade ederim” diyorsunuz.

Yargı nerede kaldı, hukuk nerede kaldı? Buna hukuk diyebilir misiniz? Böyle bir şey olabilir mi? O

zaman siz, yargı erkini çiğnediniz, altta bıraktınız, denetimi kaldırdınız, devletin dava hakkını ve vatandaşın bu konudaki dava hakkını elinden alıyorsunuz. Böyle bir şey olamaz. Aklın ve mantığın alacağı bir olay değildir. Kaldı ki, “Tescil edilmiş yerleri bile ben alırım, iade ederim” diyorsunuz.

zaman siz, yargı erkini çiğnediniz, altta bıraktınız, denetimi kaldırdınız, devletin dava hakkını ve vatandaşın bu konudaki dava hakkını elinden alıyorsunuz. Böyle bir şey olamaz. Aklın ve mantığın alacağı bir olay değildir. Kaldı ki, “Tescil edilmiş yerleri bile ben alırım, iade ederim” diyorsunuz.

Outline

Benzer Belgeler