• Sonuç bulunamadı

2. SERMAYE YAPISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

2.1.3. Büyüklük

Literatürde işletme büyüklüğü, kaldıraç oranını etkileyen değişkenlerden biri olarak değerlendirilmiştir. İşletme ölçeğinin büyümesi işletme faaliyetlerinin çeşitlenmesini sağlayacak, bu durum nakit akımlarında oluşacak dalgalanmaları ve dolayısıyla iflas riskini azaltacaktır (Fıratoğlu, 2005: 9-10). İşletmelerin sermaye yapısındaki borç-öz kaynak bileşimini etkileyen en önemli faktörlerden biri olan işletme büyüklüğü ile kaldıraç yapısı arasındaki ilişkiye dair, teorilerin beklentileri de farklılık göstermektedir. Dengeleme Teorisi, farklı alanlarda faaliyet gösteren ve düşük miktarda temerrüt riski olan büyük işletmelerin, borç oranlarının daha fazla olabileceğini ön görmektedir (Yiğit, 2015: 97-98). Finansman Hiyerarşisi Teorisi ise konuyu asimetrik bilgi yönünden değerlendirmiştir. İşletme ölçeği büyüdükçe

42 kurumsal yapının daha belirgin olacağı bu durumda asimetrik bilgi problemiyle daha az karşılaşılacağı için söz konusu işletmeler, kaynak ihtiyacını borçlanma yoluyla karşılamak yerine hisse senedi ihracı ile karşılayacaklardır. Bu yüzden işletme büyüklüğü ile borçlanma oranı arasında negatif yönlü ilişki olacağı öngörülür (Sayılgan ve Uysal, 2011: 111). Dolayısıyla bu kuramdan hareketle, büyük işletmelerin daha fazla kâr elde etmek için daha fazla borçlanmayı tercih edebilecekleri sonucuna varılabilir. Söz konusu teoriye göre, işletmeler borçlanmanın getireceği vergi avantajı ile borçlanmadan kaynaklı oluşabilecek iflas maliyetlerini de dikkate alarak, optimal sermaye yapılarını oluşturmalıdırlar (Gülşen ve Ülkütaş, 2012: 52). İşletme büyüklüğü ile iflas riski arasında ters yönlü bir ilişki öngörülmektedir. Ayrıca işletme değeri azaldıkça, iflas maliyetinin işletme değeri üzerindeki oranı da artacaktır. Bu durumda, işletme büyüklüğü arttıkça borç oranlarının da azalması beklenir (Fıratoğlu, 2005: 9-10).

Büyük işletmeler genellikle uzun yıllardan beri faaliyet gösteren; tipik olarak yapısı oturmuş ve borç pazarında belirli bir tanınırlığı olan işletmelerdir (Bilgin, 2016: 68).

Söz konusu işletmeler kaldıraç oranlarını yükseltmek istediklerinde uygun maliyetle borçlanma yapabilmektedirler. Büyük işletmeler, finansal piyasalara daha iyi ve hızlı ulaşma imkânına; aynı zamanda daha geniş yatırım portföyüne sahiptirler. Bu durum işlem maliyetleri açısından değerlendirildiğinde; katlanılan işlem maliyeti çoğunlukla sabit olduğu için, borçlanma miktarı çoğaldıkça toplam maliyet içinde işlem maliyeti oransal olarak küçülmektedir. Bu yüzden hisse senedi ve tahvil ihracı yüksek tutarlı işlemler için avantajlı iken, düşük tutarlardaki işlemler ve küçük işletmeler için oransal olarak daha yüksek bir maliyet söz konusu olmaktadır. Bu durum, küçük işletmeler için büyük işletmelere kıyasla, finansal piyasalardan fon tedarik etmeyi güçleştirmektedir (Akman, 2012: 58).

Menkul kıymet ihracında ölçek ekonomisinin hakim olması, sermaye piyasalarında büyük işletmelerin daha etkin faaliyet yapmalarına olanak sağlamaktadır. Ayrıca sermaye piyasalarında işlem gören büyük işletmelerin işlem hacmi çok daha fazla olacağından hem işlemciler hem de analistlerce yakinen gözlemlenmektedirler (Dinçerkök, 2010: 67). Bu yüzden büyük işletmelerde finansman ihtiyacı doğduğunda öz sermaye ile beraber satıcı kredisi, finansal krediler ve diğer finansal araçların çoğundan yüksek miktarlarda ve aynı anda yararlanabilirler. Bu işlemlerin

43 işlem maliyeti de büyük işletmelerde küçük işletmelere göre daha azdır. Büyük ölçekli işletmelerin yatırım tutarlarının çok daha yüksek olması, söz konusu işletmelerin kaynak temininde alternatif seçeneklerin çoğaltılmasını gerekli kılmaktadır (Uysal, 2010: 46). Büyük işletmelerde finansman ihtiyacı bazen tek bir kaynaktan karşılanamayacak kadar fazla olabilmektedir. Böyle durumlarda; birden fazla finansal kuruluşun bir araya gelerek oluşturduğu konsorsiyum ile büyük işletmelere kaynak sağlanması mümkün olabilmektedir (Boz, 2016:71).

Dengeleme Teorisine göre, büyük işletmelerin faaliyette bulundukları alan fazla ve yatırımları çok daha çeşitli olduğu için kazançlarındaki dalgalanmalar daha azdır (Bilgin, 2016: 68). Büyük işletmeler için, iflas maliyetlerinin daha az olması, işletmeye verilecek kredi notunu yükseltecektir. Dengeleme Teorisine göre işletme büyüklüğü ile kaldıraç derecesi arasında pozitif yönlü ilişki, büyüklük ile iflas olasılığı arasında ise negatif yönlü ilişki beklenmektedir (Sayılgan ve Uysal, 2011:

110). Büyük işletmeler riski azaltmak için; sermaye yapılarında daha fazla çeşitliliğe giderler. Bu şekilde işletmelerin daha az finansal başarısızlığa ve sıkıntıya maruz kalacakları öngörülmektedir. Sermaye yazınında büyük işletmelerin daha avantajlı ve yüksek miktarlarda borçlanabilecekleri, ayrıca yüksek tutarlarda borçlanarak borcun vergi avantajından daha fazla faydalanacakları düşünülmektedir (Burucu, 2015: 40).

Dengeleme Teorisi, işletme büyüklüğü ile kaldıraç oranı arasında pozitif yönlü ilişki olması gerektiğini savunur (Bilgin, 2016: 68).

Dengeleme Teorisine göre, büyük işletmelerde gelecek ile ilgili ön görülerin daha tutarlı olacağı düşünülmektedir. Bu durumda büyük işletmelerde gelecek ile ilgili bilgi asimetrisi daha az olması beklenir. Bu durum büyük işletmeler için daha yüksek kaldıraca imkan tanımaktadır. Ayrıca iflas maliyetlerin sabit ve değişken kısımlar içermesi bakımından, küçük işletmeler için iflas maliyetleri göreceli olarak daha yüksektir (Güner, 2016: 27).

Büyük işletmeler genellikle, mensubu bulundukları sektörde uzun yıllardan beri faaliyette bulundukları için ve borç pazarında belirli bir bilinirlikleri olduğundan, bu işletmelerde borcun temsil maliyeti oldukça düşüktür (Bilgin, 2016: 68). Temsil Maliyetleri Modeline göre, düşük bilgi asimetrisi nedeniyle büyük işletmelerin borç pazarlarına geçişi küçük işletmelere göre daha kolaydır. Bu piyasalardan küçük işletmelere kıyasla daha kolay ve daha düşük maliyetle borç bulabilmektedirler

44 (Burucu, 2015: 40). Söz konusu teoriye göre, kreditörler ve hissedarlar arasındaki temsilcilik problemi kreditörlerin denetim ve gözlem faaliyetleri sonucu azaltılabilir, Ancak işletme büyüklüğü arttıkça gözetim ve denetim faaliyetlerinde bulunmanın maliyeti de artacaktır. Söz konusu durum, borcun temsilcilik maliyetinin büyük işletmeler için daha yüksek olmasına neden olacak ve bu durumda büyük işletmeler için borç daha az cazip hale gelecektir. Buna ek olarak yönetici hissedarların gayri maddi faydalar elde etme isteğinden kaynaklanan temsilcilik problemi, küçük işletmelerde büyük işletmelere oranla daha fazla olmaktadır (Dinçerkök, 2010: 66).

Bu da küçük işletmelerde öz kaynağın temsilcilik maliyetinin daha yüksek olmasına sebebiyet vermektedir ve bu durum da küçük işletmeler için öz kaynağı daha az cazip hale getirecektir (Yıldırım, 2011: 51), (Terim, 2009: 82). Dolayısıyla söz konusu modele göre işletme büyüklüğü ve kaldıraç arasında negatif yönlü ilişki vardır (Dinçerkök, 2010: 66).

İşletmenin ölçeği büyüdükçe, fon kaynaklarının vadesi de oranı da artacaktır. Küçük işletmeler de iflas söz konusu olduğunda bu işletmeler daha fazla değer kaybına uğrarlar ve tasfiye değerleri daha az olacağı için büyük işletmelere göre, daha az borçlanma yoluna giderler. Frank ve Goyal (2003), araştırmalarında Finansal Hiyerarşi Teorisinin büyük işletmelerde başarı ile işlediğini ancak küçük işletmelerde zayıf formda geçerli olduğunu ortaya koymuşlardır (Terim, 2009: 82). Finansman Hiyerarşisi Teorisine göre, firma büyüklüğü ile kaldıraç oranı arasında negatif yönlü ilişki vardır. Büyük işletmeler de bilgi asimetrisi problemi ile daha az karşılaşıldığı için bu işletmelerin hisse senetleri daha fazla talep görür. Ayrıca bu işletmeler için borç pazarlarına erişim hem daha kolay aynı zamanda daha uygun ve düşük maliyetle söz konusudur (Bilgin, 2016: 68). Böylece büyük işletmeler hisse senedi ihracına yönelebilmekte borç kullanımı yerine öz sermayeyi tercih edebilmektedirler.

Bu durumda işletme büyüklüğü ile borçlanma tercihi arasında negatif yönlü bir ilişki beklenmektedir. Ama yapılan ampirik çalışmalarda genellikle bu iki değişken arasında pozitif yönlü ilişki bulunmuştur (Sayılgan ve Uysal, 2011: 110).