• Sonuç bulunamadı

Büyük Doğu Gazetesinin Kapatılması

Tablo 1 : DP Döneminde Açılan İmam-Hatip Okulları Sayısı

3.2.6. Büyük Doğu Gazetesinin Kapatılması

Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle oluşan özgürlük ortamıyla birlikte İslami basın daha rahat hareket etme şansı yakalamış rejime yönelik iddialarda daha sert tavırlar takınmaya başlamıştı. Demokrat Parti iktidarının ilk yılı daha bitmeden muhafazakâr basındaki yazılar dikkat çekmiştir. Özellikle Sebilürreşad, Büyük Doğu, Selamet gibi gazete ve dergilerde çıkan yazılardan dolayı Demokrat Parti’ye ve Menderes’e ağır eleştiriler yapılmıştı.

Büyük Doğu, 17 Eylül 1943 tarihinde yazar, şair, gazeteci, oyun yazarı ve zamanın en aktif İslamcılarından biri olan Necip Fazıl Kısakürek tarafından çıkarılmaya başlanmıştır. Büyük Doğu, Necip Fazıl’ın en büyük eseri ve siyasi fikirlerini paylaştığı en önemli araçtı. 1943’den 1971 yılına kadar 15 kez kapatılarak yayın hayatına devam etmiştir (Sitembölükbaşı, 1995:174).

Büyük Doğu, günlük haberler, şiirler, hikâyeler, edebi tenkitlerle siyaset, din, tarih, teknoloji, hukuk ve tıp konusunda yazılmış makalelerden oluşuyordu. Büyük Doğu genel olarak haftalık dergi olarak çıkmıştır. Kısakürek’in Menderes’ten mali yardım talep etmesi üzerine Kasım 1951 tarihinde örtülü ödenekten aldığı parayla Büyük Doğu günlük gazete olarak çıkmaya başlamıştır. Kısa bir süre sonra hükümet aleyhinde ve masonlarla ilgili gazetede çıkan yazılar neticesinde Büyük Doğu kendini feshetmek zorunda kalmıştır (Kısakürek,2008).

Büyük Doğu Dergisinin gazeteye çevrilmeden önceki yayınlarında da Atatürk ve inkılâpları aleyhindeki yayınlarıyla dikkat çekmişti. 20 Mart 1951 tarihinde “Atatürk İnkılâplarına mütemadiyen tecavüz” ettiği gerekçesiyle üniversitedeki gençler tarafından İstanbul’daki merkezinin önünde geniş katılımlı bir eylem gerçekleşmişti. Bu olay üzerine Milli Türk Talebe Birliği irticai hareketlere karşı bir miting düzenleme kararı almıştır. Bu karar üzerine İstanbul’daki tüm talebe toplantıları yasaklanıp 6 genç tutuklanmış 2 tanesi hakkında da tahkikat başlatılmıştır. Ulus Gazetesi “İki bin Üniversitelinin iştirakiyle İstanbul’da gençler gece büyük bir miting yaptı” “Atatürk ve inkılâplarımız aleyhindeki neşriyat protesto edildi” manşetiyle okuyucularıyla paylaşmıştır. Mitingin tüm ayrıntılarına yer verilmiştir. Özellikle Atatürk ve inkılâpları manşetine taşıyarak irticaya gönderme yapılmak istenmiştir (Ulus Gazetesi, , 21 Mart 1951).

Bu olayı takiben Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan da 1951 yılının mart ayında Büyük Doğu’da Atatürk’ün aleyhinde yayınlanan yazılardan dolayı Necip Fazıl Kısakürek aleyhine Ankara’da dava açmıştır (Ulus Gazetesi, , 22 Mart 1951).

29 Mart 1951 tarihinde daha önceden Büyük Doğu Dergisinde2 yayınlanan Hasan Basri imzalı ‘İslami Adalet tecellisine en parlak misal’ ve ‘Gizli yazı’ baslıklı diğer bir makalenin Cumhuriyete ve kanunlara aykırı görülmesi üzerine mecmua sahibi Necip Fazıl Kısakürek, Yazı İşleri Müdürü Metin Özen ile yazıyı yazan hakkında savcılık tahkikat başlatmıştır. Tahkikatın yanında Büyük Doğu Mecmuası da toplatılmıştır.

Zafer Gazetesi’nde “Necip Fazıl’ın işlediği çeşitli basın suçları” başlığıyla ilk sayfada yer almıştı. Haber 4 sayfada ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Büyük Doğu Dergisi’nde yayınlanan özellikle laiklik ve irtica yazılarına vurgu yapılmış bu yazıların içerikleri hakkında bilgi verilmiştir (Zafer Gazetesi 30 Mart 1951).

Necip Fazıl hakkında başlatılan inceleme sonucu tutuklanması üzerine Zafer Gazetesi “Sahte mürşid Necip Fazıl Tevfik edildi” başlığını atmıştır. Hükümet tarafından gizlice desteklenen Necip Fazıl’ın suçu kesinleşmeden hükümetin yayın organın böyle bir başlık atarak haberi vermesi oldukça ilgi çekicidir (Zafer Gazetesi 31 Mart 1951).

Ulus Gazetesi “Necip Fazıl tevkif edildi” başlığını atarak haberi ilk sayfadan duyurmuş ve ayrıntıya yer vermemiştir (Ulus Gazetesi, 31 Mart 1951).

DP’yi ve Menderes’e Cumhuriyet’in temsilcisi olarak gören gazeteler yazdıkları yazılarla uyarıda bulunmayı ihmal etmemişlerdir. Bunlardan Vatan Gazetesi, ‘Adnan Menderes bunları mı dost sanıyor?’ başlıklı yazıda İslami basının rejim aleyhindeki yazılarından

2 Hükümetin desteği konusunda Kısakürek’in bir talebi olmuş önce Samed Ağaoğlu ile bir görüşme yapmış ve günlük gazete hususunda Menderes’in kendisini desteklemesini istemiştir. Menderes ile yapılan görüşmede ise Büyük Doğu’nun gazete olacağı teminatı alınmıştır. Gazete mevzuunda Tevfik İleri daha sonraları aracı olmuş ve çabaları neticesinde gereken yardım sağlanmıştır. Derginin gazeteye dönüşmesi aşamalarındaki gelişmeler için bkz. (Kısakürek,2008:217–236).

örnekler vermiştir. (İslamiyet Gazetesi, ‘Sakın mahlûka itaat edeceğim diye hakka isyan etme’) bulunduğunu ve bunların tatbik edilmediği yazılmaktaydı

.

Malatya suikastı araştırmaları sırasında Büyük Doğu Dergisinin bağlantısı olduğu dolayısıyla sahibi N. Fazıl Kısakürek’in de yargılanmasına karar verilmişti.

Malatya Suikastı olarak bilinen olay Vatan Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yalman’ın 22 Kasım 1952 tarihinde saat 23.30’da Malatya’da saldırıya uğramasıdır. Saldırı akşamı Yalman, Menderes, onuruna verilen yemekte olup gazetesine o günkü haberleri yazdırmak için PTT Müdürlüğüne gitmiş çıkıştan sonra Hüseyin Üzmez adında bir genç tarafından silahlı saldırıya uğramasıyla olay gerçekleştirmiştir. Menderes-Yalman arasındaki gerginlik 1951 yılı içerisinde belirgin bir hale gelmişti. A. Emin Yalman’ın sahibi olduğu Vatan Gazetesin de 1951 yılı içerisinde irtica ile ilgili haberler sıkça yayınlanmaya başlanmıştı. Karşılıklı suçlama ve iddialarla iki taraf arasındaki gerginlik had safhaya gelmişti. Nitekim Hüseyin Üzmez’in ifadesi doğrultusunda anlaşılacağı üzere Yalman’ın iktidara karşı tavrı suikastın gerçekleşmesinde etken rollerden olmuştur. Olaydan sonra kaçan Hüseyin Üzmez Malatya ve Elazığ arasında bir köyde yakalanarak ‘Ahmed Emin dini akidemi zedeleyen yazılar yazıyordu. Kendisini öldürmeye karar verdim’ diyerek suçunu itiraf etmiştir.

1952 Eylül’ünde Vatan Gazetesinin ‘Güzellik Yarışması’ düzenleyeceği haberi basında yer almıştı. Bu haber üzerine N. Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu’da ‘Kraliçe’ başlıklı bir makalede şöyle diyordu:

“Hıristiyan taassup muhitlerinin bile kabul etmeyeceği menfi ve müfessih (Kokuşmuş) haris ve menfaatperest bir Avrupalılık gayretiyle içinde çırıl çıplak kızların toplanacağı, Cihan Avrat Pazarlarına millî ismi ve yaftasıyla, kadın vücuduna ait mahrem zenginliklerin elden ve gözden geçirileceği mukaddesatsız sarraf tezgâhında muayeneye sevk etmek değme yiğidin kârı değildir. Bir hareket ki, Avrupa’da orta (Burjuva) ailelerinden bir çoğu bile kızlarını iştirakten şiddetle meneder… Böyle bir hareketin, üstelik bizim millî ve manevî bünyemize ne kadar zıt olduğunu düşünelim… Halimize Türklük değil, Avrupalılık bile ağlasa yeridir… İffetli Türk kızlarını kimse soyunmaya zorlayamaz! Bir takım pespayeleri Türk Kızları diye pazarlamaya da Dönme Ahmet Emin Yalman’ın asla hakkı yoktur! Miss Turkey yanaklarını Amerikan askerlerine öptürüyor. Bunu da gazetelerinde utanmadan yayınlıyorlar!”

Bu tür yayınlardan dolayı Hüseyin Üzmez’in etkilendiği ve Yalman ile konuşmasında da bu konulara değinmesi suçu işlemesinde etken olduğunu söylemiştir.

Ulus Gazetesi, bu olayla ile ilgili olarak dini çevrelerin etkili olduğu yönündeki iddialarına yönelik yayın yapmıştır. “Cinayet Nasıl Kışkırtılmıştı?” başlıklı yazıda Büyük Doğu ve diğer dini yayınlarda bulunan basından alıntılarda bulunarak haklı olduğunu göstermeye çalışmıştır. Ulus’un alıntılarından bazıları şöyleydi: ‘Türk Milleti Seni kadın şeklinde resmileştirip Garplılara peşkeş çeken var! Lânet! her taraftan lânet yağıyor!’ ‘Beynelmilel münafık Yalman’a: Evet senin tabir ve ikrarlarına biz senin boynuna kement atan cellât olacağız.’ ‘İslam’ın ve Türk’ün mana katili olmakla artık sesinin boğulması gereken münafık! Bu sensin.’ (Ulus Gazetesi, 27 Kasım 1952).

Karşı basının da olayla ile ilgili olarak faillerin Büyük Doğu Cemiyeti’nin Malatya şubesi mensuplarının olduğunu ileri sürmeleri üzerine N.Fazıl Kısakürek bu ithamlarda bulunanların muratlarına erdiklerini belirterek olay hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“Birkaç saf çocuğun İslâm’a güya zafer sağlamak için giriştikleri hareket, küfrün İslâm’a baskın vermesi için vesilelerin en zenginini hazırlamış, milyar sarf etseler bulamayacakları fırsatı bedavadan ellerine teslim etmiştir. Anadolu’da bütün şüpheliler, İslâm ve iman gayretiyle tanınan herkes didik didik muayeneden geçirilmiş, Allah ismini sert bir tonla haykıran müezzinin ahenginde bile, Cumhuriyetin temellerini sarsıcı manalar vehmedilmiş, evlerde kadınların başörtülerine ve raflarda Kur’anların sahifelerine kadar el atılmadık şey bırakılmamıştır. Ve evinde Büyük Doğu çıkan her ferde sual: Büyük Doğu ile alâkanız nedir? Oradan aldığınız bir talimat var mıdır? Ve çuval çuval, sahiplerinin isim ve adresleriyle, Ankara’ya gönderilen Büyük Doğu’lar. Kısakürek devamla 1952–53 kıs mevsimini, “İslâm’a baskın ve müminleri yıldırma devresi olarak eşi Halk Partisi devrinde bile görülmedik bir davranış mevsimidir”diyerek dinin ve dindarların içinde bulundukları istibdattın etkisine değinmektedir (Kısakürek, 2008:258-259).

Basında Menderes’in İslamcı basın konusunda zaafı olduğu görüşü hâkimdi ve bu olanlardan sorumlu tutuluyordu. Menderes’in Malatya Hadisesinden sonra özellikle irtica söylemlerin de farklılıklar olmuş bu konuda çok daha fazla beyanat verme gereği duymuştu. Bu değişim üzerine N.F.Kısakürek’in yaptığı değerlendirme dikkat çekici olmakla beraber şu şekildeydi:

“Malatya hâdisesi. Adnan Menderes’in ruh şifresini vermek ve hâkimiyet postu içinde onun ne mahkûm ve ne garip bir telkiniyet belirtici bir karakter taşıdığını göstermek bakımından emsalsiz bir anahtardır. Adnan Beyin hürriyet ve (demokrasi) kişilerinden başka hiçbir büyük (ide-fikir) tasası çekmediği ve birer içtimaî iklim adı olan hürriyet ve (demokrasi) havası içinde

hangi ürünleri yetiştirmesi gerektiğine ait bir çile sahibi olmadığı, her halinden belli olduğu kadar, gazetecilerle münasebetinden de anlaşılabilir ” (Kısakürek,2008:265).

Büyük Doğu Dergisinin gazete halinde yayınlanmasında hükümet kanadını temsil eden ve N. Fazıl Kısakürek’in yakın dostu Tevfik İleri, hakkında da karşı basın sert eleştirilerde bulunmaya devam etmiştir. Kısakürek, “kendini devlet yerine koyan, küfür Basını”nın Tevfik İleri’nin Büyük Doğucu olduğunu ve Büyük Doğu Cemiyetine resmen kayıtlı olduğunu yönünde iddiaların olduğunu belirtmekteydi (Kısakürek,2008:261). Bu baskılar sonucunda 6 Nisan 1953 tarihinde ‘ırkçıları, Turancıları ve yobazları himaye eden’ bakan olarak gösterilen Tevfik İleri istifa etmiştir Kendisiyle beraber Muammer Alakant (Devlet ve Başbakan Yardımcısı Vekili) ve Samet Ağaoğlu (Çalışma Bakanı) istifa etmişlerdir. Bu istifalarla Menderes liberallere ve ılımlılara bir ayrıcalık tanımış oluyordu (Ahmad, 1994: 108-109).

N.Fazıl Kısakürek’in daha önceden kesinleşmiş bir cezası olmasına rağmen sağlık raporundan dolayı ertelenmişti. Ancak Malatya Hadisesine bağlı olarak yargılama süreci devam etmesine rağmen soruşturmanın derinleştirilmesi amacıyla rapor “çürütülmek” istenmiştir. Nitekim bu doğrultuda Bakırköy Akıl Hastanesi ile Gureba Hastanesi Dâhiliye Kliniğinden “reviri olan bir hapishanede cezasını çekebilir” kaydıyla 12 Aralık 1952 tarihinde Üsküdar’daki Toptaşı Hapishanesine konulmuştur (Kısakürek,2008:260). Ulus Gazetesi’nin haberine göre Kısakürek, adı geçen hastanelerdeki tedavisinde yüksek diyabet görülmüş fakat akli ve ruhi dengesi yerinde olduğuna dair rapor verilmesi üzerine 9 ay 12 günlük mahkûmiyetini çekmek için hapishaneye götürülmüştür (Ulus Gazetesi, 13 Aralık 1952). Büyük Doğu’nun kapatılması ve N. Fazıl Kısakürek’in mahkûmiyetinin belli olmasından sonra da diğer muhafazakâr temsilciler de aynı akıbete uğrayacaktı. Nitekim bu durum karşı düşüncenin beklediği bir durum olmakla beraber Malatya’daki suikastla beraber iktidar ve karşı basın arasındaki ilişkiler normalleşmeye başlamıştı. Adnan Menderes muhalefetle ilişkileri daha da öteye götürmek için 20 Aralık’ta Ankara’da bir basın toplantısı düzenlemiştir. Toplantıda iktidar muhalefet ilişkilerinden CHP’nin malları meselesine kadar birçok konu hakkında sorulan sorulara Menderes cevap vermiştir. Özellikle Ulus Gazetesi yazarı S. Rıfkı Atay’ın irticaa dair soru sormuş ve Menderes, şu cevabı vermişti:

“Bugünkü irtica hareketini asla bir halk hareketi olmadığını, bunu dinle alakası olamayacağını ve bazı istismarcıların çeşitli vatandaşlara bu şekilde ortaya çıkmak istedikleri, fakat hükümetin buna meydan vermeyeceğini ve siyasete dini vasıta edenler hakkında şiddetle

takibat yapılmakta olduğunun, her iki partinin de bu mevzuda hassasiyet ve titizlik göstermelerinin yerinde olacağını…” (Ulus Gazetesi, 21 Aralık 1952).

Mart 1956’dan itibaren örtülü ödenek sayesinde bir kez daha Büyük Doğu günlük gazete olarak yayınlanmaya başlamıştır. Üç ay sonra hükümet aleyhinde çıkan bir yazı nedeniyle mali yardımın kesilmesiyle gazete tekrar kesintiye uğramıştır. Demokrat Parti döneminde son olarak 1959 ‘da Mart ve Ekim ayları arasında haftalık bir dergi olarak yayınlanmıştır. 1950-1960 döneminde Büyük Doğu toplam yaklaşık 2 yıl yayınlanmış, Necip azıl ise bu dönemde 22 ay hapis cezası çekmiştir (Kısakürek,2008).

Menderes’le Kısakürek arasındaki ilişki, Menderes’in halk arasında topladığı destek ve CHP aleyhindeki yazılarıyla Kısakürek’i DP lehine kullanmayı düşüncesi, Kısakürek’in ise mali yardımlar yanında Menderes’i İslamcıların çizgisine çekmeye çalışmasıdır (Kısakürek,2008).

Büyük Doğu’yu diğer İslamcı basından ayıran en önemli özelliğinden biri İslam anlayışının milliyetçilikle bütünleşmiş olmasıydı. Başka bir özelliği ise laiklik ve demokrasiye muhalefeti ve sert eleştirileriydi. Örtülü ödenek yardımlarına rağmen hiçbir zaman bir partinin savunucusu olmadı (Sitembölükbaşı,1995).