• Sonuç bulunamadı

2.7. Türkiye’de Demokratik Yerel Yönetim Kurumunun Gelişememesinin

2.7.2. Bürokratik Ve Siyasal Nedenler

Çok partili dönemden başlayarak günümüze kadar, iktidara gelen veya muhalefette kalan bütün partilerin seçim bildirgelerinde, tüzüklerinde, parti ve hükümet programlarında yerel yönetimlerin demokratik bir yapılanma için önemleri ısrarla vurgulanmasına rağmen son yıllardaki bir takım gelişmeler dışında kalan somut adımlar atılmamıştır. Bu durumun arkasında yatan en önemli nedenlerden birisini siyasetçilerin ve bürokratların bu konuya olan bakış açıları oluşturmaktadır.

Bürokratik nedenler olarak adlandırılan nedenler temelde bürokrasi ile halk arasındaki kopukluğa dayanmaktadır. Türkiye’de bürokrasi ile halk arasındaki kopukluk, kökeni Osmanlı devşirme sistemine kadar götürülebilecek bir olgudur.

Devşirme sistemiyle Gayrimüslim tebaanın çocukları Enderun’a alınıp bürokrat olarak yetiştirilmiştir. Fakat bu yöntem aynı zamanda bürokrasi ile halk arasına bir soğukluk sokmuştur. Çünkü bu sistem yalnızca Müslüman kesimleri bu hakkın dışında bırakmakla kalmıyor, ayrıca ekonomik durum, eğitim, kültür ve statü açılarından da bürokratların diğer halkın üstünde yer almasına neden oluyordu. Hatta 1908’den sonra eşraf siyasal parti saflarında kendi çabalarıyla bir yer edinmesine rağmen bürokratlara yine de kendini kabul ettirememiş, bürokrasi onların ne gerçek bir özerkliğe sahip olmasını, ne de yönetime katılmasını istememiştir.228 Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyet yönetimiyle devam eden inkılâp ve reformların ancak güçlü

227 Keleş, Ruşen; “Demokratik Gelişmemizde Yerel Yönetimler”, Bahri Savcı’ya Armağan, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara, 1998, s.293

228 Mardin, Şerif; a.g.m., s.40-44

89

bir bürokrasiyle yerleştirilebileceğine olan inanç da Türk bürokrasisinin güçlenmesine yol açmıştır.229 Kendisine sistemin temel taşı olarak gören bürokrasi temel felsefesini halka güvenmeme halktan gelecek tehlikelere karşı sistemi kollama ve koruma görevi üzerine oturtmuştur. Bu nedenle bürokratlarla halk arasında yönetimin üstünlüğüne dayanan tek yönlü bir iletişim sistemi kurulmuştur.230 Bu iletişim sisteminin doğal sonucu olarak, vatandaşla devlet arasında güven bağı büyük ölçüde kopmuştur.

Parlamenter sisteme geçişle birlikte merkezdeki politikacılar da büyük ölçüde bürokratların safında yer almışlardır. Dolayısıyla tek yönlü iletişim sistemi kırılamamıştır. Bu sistemi kırma yönünde ilk ciddi adımlar çok partili döneme geçişle birlikte atılmaya çalışılmış fakat politikacılar karşılarında yerleşik bürokratik kadroyu bulmuşlardır. Bürokrasinin etkinliği ancak 1980 yılından sonra ciddi anlamda kırılabilmiştir. Dönemin ekonomik ve siyasal politikalarıyla bürokrasinin siyasal partilere angaje olması sağlanmaya çalışılmış ve bunda büyük ölçüde başarılı olunmuştur.

Yerel yönetimler bağlamında da konuya baktığımızda bürokrasinin ayrıcalıklı konumu tespit edilebilir. Klasik yerel yönetim kurumundan demokratik yerel yönetim kurumuna doğru bir yöneliş karşısında ilk tepki genellikle bürokratlardan gelmektedir. Bürokrasinin tepkisi büyük ölçüde kaynaklara egemen olma ve dağıtma yetkisinin paylaşımı karşısında gösterilen bir tepkidir. Türkiye gibi kaynakları sınırlı bir ülkede bunların dağıtımı üzerindeki yetkinin taşra politikacıları ile paylaşılması anlamına gelen demokratik yerel yönetim düşüncesi, merkezdeki karar verme mekanizmalarını ellerinde tutan bürokratlara hep ters gelmiştir. Bu amaçla yasa tasarılarına öncelikle bürokratlar hazırladığı için, kimi zaman politikacıların isteklerinin de ötesinde gerekçeler hazırlayarak, yerel yönetimlerin giderek güç kaybetmesine sebep olmaktadırlar.

Merkezdeki politikacılar (milletvekilleri) açısından konuya bakıldığında ise bu nedenlere ek olarak demokratik yerel yönetim kurumunun rakip politikacılar üretme riski taşıdığı görülür. Çünkü demokratik yerel yönetimler seçmenin

229 Cem, Cemil; “Türk Kamu Yönetimine Toplu Bir Bakış”, Amme İdaresi Dergisi, C.8, S.4, TODAİE Yayınları, Ankara, 1975, s.5

230 Özay, İlhan; Gün Işığında Yönetim, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1993, s.9-11

90

bilinçlenmesi ve gelişmiş bir siyasal kültüre sahip olmasını beraberinde getirir.

Böylelikle bir yandan seçmen için daha tutarlı değerlendirme yapma bilincinin gelişmesi sonucunu yaratan, öte yandan yetenekli yerel politikacıların yetiştirilmesi sonucunu doğuran güçlü, demokratik yerel yönetim kurumu, merkez politikacısının sıcak gözlerle bakmayacağı bir kurum haline gelmektedir.231

Fakat hem bürokratlar, hem de siyasetçiler demokratik yerel yönetim karşısındaki görüşlerini ustaca kamufle etmeyi bilmektedirler. Merkezdeki siyasetçi ve bürokratın demokratik yerel yönetim olgusuna karşı cevabı genelde şu şekilde olmaktadır. Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde yerel yönetimler güçlü yerel grupların eline geçerse partizan amaçlara hizmet etmekten kamusal nitelikli hizmetleri üretemezler.232 Bu görüşe katılabilmek mümkün değildir. Dünya üzerindeki demokratik yerel yönetim kuruluşlarına sahip ülkelere bakıldığında görülür ki, karar alma sürecinde tek yetkili kurumun yerel idare yapılması, hizmetlerin etkinliği ve verimliliğini düşürmediği gibi bir taraftan halkın yönetime daha fazla katılmasına imkân verirken bir taraftan da hizmetlerin akıcı bir biçimde yerine getirilmesini sağlamakta dolayısıyla kırtasiyeciliği önlemektedir. Bu tür yönetimlerde halkın katılımı daha fazla olmaktadır. Çünkü halk yerel idarenin en büyük finans kaynağı olduğu için ödediği verginin nasıl kullanıldığını bilmek istemekte hatta nereye ve nasıl kullanılacağına karar verilmesine katılmak istemektedir.

Bürokratik yönetim geleneğinin önemli bir görüntüsü de vesayet denetimidir.

Bu denetim adından başlayarak içeriğine kadar atanmışları seçilmişlerin üzerine çıkarmaktadır. Seçimle gelen ve halkın iradesinin bir tecellisi olarak değerlendirilmesi gereken yerel politikacılar ve yerel yönetim organları üzerinde atamayla gelen bürokratlara vesayet yetkisinin verilmesini izah edebilmek oldukça güçtür. Çünkü bu durumda halkın irade beyanında bulunduğu seçimler gerçek amacına ulaşamamakta ve seçimin tayin ettiği irade belirleyici olamamaktadır.

Türkiye’de atanmışlığı seçilmişliğin önüne getiren en önemli neden Tek parti yönetiminin toplumu çağdaşlaştırmak ve ideolojisini geniş yığınlara benimsetmek amacıyla bürokratik elitleri nihai güç konumuna oturtmuş olmasıdır. Batılılaşma misyonunu gerçekleştirmek için seçilmişlerine fazlaca inisiyatif vermeyen bir

231 Yalçındağ, Selçuk; a.g.m., s.8

232 a.g.m., s.9

91

yönetim, kuşkusuz yerel yönetimlerde çağdaşlaşma idealini sekteye uğratacak güçlerin iktidara gelmesine olanak tanımayacak ve misyonuna dayanarak toplumsal güçlerin siyasal aktif katılmasına izin vermeyecektir.233

Bürokratik yönetim sadece merkez-yerel ilişkilerinde değil yerel yönetimlerin kendi iç i işleyişlerinde de karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, belediye başkanları yasayla oldukça güçlü bir konuma getirilmişlerdir. Bu kişiler karar organlarını kolaylıkla etkisine almakta ve mevzuat, görevden uzaklaştırılabilmesi için 2/3 çoğunluk şartı aradığı ve bu oranın da meclis konjonktürü içinde sağlanması oldukça güç olduğu için her türlü düşüncelerini başında bulunduğu kurum adına pratiğe aktarabilmektedir.

Yetkilerini, kendisi seçen halkla ve yine bu halkın seçtiği temsilcilerden oluşan belediye meclisiyle paylaşmayan belediye başkanları da aslında bu yetkilerini bağımsız olarak kullanmamakta ve yerel politikacılarla (iktidar partisinin il veya ilçe başkanı)paylaşmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum hem siyasal hem de yönetsel açıdan büyük sakıncalar doğurmaktadır. En başta demokratik mekanizma zarar görmekte ve merkeziyetçi anlayışın başka bir görüntüsü kurumsallaşmaktadır. Ayrıca alınan kararlar ve yapılan uygulamalardan kimin sorumlu olduğu bilinememektedir.

Böyle bir ortam içinde belediye başkanları eylemsizlik ve pasiflikle partizan ve kavgacı bir kişilik arasında gidip gelmektedir. Türk yönetim sisteminin bürokratik bir geleneğe sahip olması bu durumun en büyük nedenlerinden birisidir. Osmanlı’yla başlayıp Cumhuriyet’le devam eden bu gelenek demokratik bir yönetimin önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir.

Kaynak dağıtma yetkisi yerel yönetimlerle paylaşılamadığı ve yerel nitelikli hizmetler için bile başkente gitmek bir zorunluluk haline geldiği için bugün devlet hantal bir bürokrasiye yenik düşmüş ve yozlaşmış bir sistem ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu yozlaşmış sistem içinde politikacıyı yaptığı hizmetler nedeniyle değil, insanların işlerini takip etmede gösterdiği başarı bakımından değerlendiren bir siyasal kültür meydana gelmiştir. Bu durum demokratik yönetim müessesesini içten içe kemirmeye

233 Tekeli, İlhan; a.g.m., s.36

92

devam ettiği gibi hizmette etkinlik ve verimliliği düşürmekte ve kaynak savurganlığına yol açmaktadır.234