• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KURAMSAL ÇERÇEVE

2.1. GÖÇ OLGUSU

Göç kavramı, günümüzde en sık karşılaşılan ve etkileri toplumsal yaşamın her alanında hissedilen küresel sosyal sorunlardan birisidir. Literatüre bakıldığında göç kavramının birçok tanımının yapıldığı görülmektedir. En genel anlamıyla göç, kişilerin oturdukları yerleri anlamlı bir uzaklık yaratacak ölçüde nispeten sürekli olarak değiştirmeleri olarak ifade edilebilmektedir. İnsanlık tarihiyle başlayan göç olgusunun temel unsurunun “yurt içi veya yurt dışında uzun mesafede yer değiştirme” olduğu belirtilmektedir.

2.1.1. Göç Olgusunun Tanımı ve Tarihi

Geçmişten günümüze kadar tarihsel süreç içerisinde insanlar, kitleler halinde toplumsal çatışmalar, soykırım, hastalık, yoksulluk, kıtlık, daha fazla ekonomik gelir elde edebilmek gibi sebeplerle yaşadıkları yerlerden başka yerleşim bölgelerine göç etmektedirler. Küresel bir sorun olarak göçün ortaya çıkması, özellikle ikinci Dünya Savaşının sonrasında olmuştur. Savaş sonrası süreçle birlikle göçün büyüklüğü ve beraberinde getirdiği etkileri hızla artış göstermiştir.

Sayısı milyonları bulan birçok insanın demografik olarak yer değişimi halen devam etmektedir. Özellikle büyük göç hareketliliğini destekleyen itici ve çekici etkenler söz konusudur. Doğal afetler, kuraklıklar, siyasi baskılar, iç çatışmalar, yalnızlık, yaşam güvenliğinin olmaması, olumsuz ekonomik koşullar ve yetersiz ücretler insanları göçe zorlayan itici etkenler olarak sayılabilir. Daha iyi ekonomik fırsatlar, siyasal özgürlükler ve ifade özgürlüğü, bilgiye hızlı erişim, kaliteli eğitim fırsatları daha verimli olan topraklar, gelişim haber kanalları, besinlere erişim,

yakın çevre ve aile bireyleri ise çekici etkenler olarak açıklanabilir (Abadan-Unat, 2017:1).

Ülkeler açısından değerlendirildiğinde göçün ilk etkisi ekonomik alanda fark edilmiştir, ancak zaman içerisinde etkileri, kültür, toplumsal ilişkiler, ulusal politikalar ve uluslararası ilişkiler alanlarında da hissedilmiş ve göç olgusu, önemli değişimleri beraberinde getiren sonuçlara sebebiyet vermiştir (Abadan-Unat, 2017). Birçok devlet açısından, küresel göç hareketleri uluslararası ilişkilerin önemli bir parçası haline gelerek politik, ekonomik, kültürel ve sosyal alanda etkisini göstermiştir (Held ve arkadaşları, 1999).

Göç konusu, uzun zaman boyunca sosyal bilimler tarihinde sadece Coğrafya disiplininin çalışma alanı olarak bilinmekteydi. Fakat, günümüzde ise göç olgusunun Sosyoloji ile birlikte bütün bilimlerin ortak ilgi alanına girmiştir (Bilgili ve arkadaşları, 1996: 327). Göç konusunun, toplumsal değişmelerin hızla yaşandığı günümüzde, geniş bir müdahale ve uygulama gücüne sahip olan Sosyal Hizmet disiplininin de önemli bir çalışma alanı haline geldiği söylenebilir.

Türk Dil Kurumu’na göre, göçün sözlük anlamı “ekonomik, sosyal veya siyasî sebeplerden dolayı insanların veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret”

(Türk Dil Kurumu Sözlüğü, 2015) şeklinde tanımlanmaktadır. Farklı disiplinler ise, göç konusunu değişik yaklaşımlar ve tanımlarla açıklamışlardır. Örneğin, Coğrafya bilimi, göçü mekansal değişiklikler şeklinde açıklarken (Kearney, 1996);

iktisat bilimi ise emeğin yer değiştirme hareketi olarak açıklamaktadır (Gezgin, 1994).

Farklı sorunlara yol açan göç olgusunu tam anlayabilmek için multidisipliner bir yaklaşım geliştirilmelidir. Sosyal hizmet disiplininin, göçün sebep olduğu birçok sorunun çözümünde önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Sosyal hizmetler, toplumun tüm kesimlerine değil, dezavantajlı bireylerine ve gruplarına, onların toplumda uyumlu, verimli ve huzurlu yaşayabilmeleri için sunulan sınırlı hizmetlerdir (Tomanbay, 2007: 30). Bu dezavantajlı gurupların başında göçmenler gelmektedir.

2.1.2. Göç Olgusunun Temel Kavramları

Göç, oluşum nedenine, gerçekleşme şekline ve gerçekleşme uzaklığına göre sınıflandırılmakta ve bu sınıflandırma içerisinde de göçmenler önemli rol oynamaktadır. Göçmen, göç hareketlerinin odağında bulunan ve temel amacı, genellikle daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak için kendi ülkesinden başka bir ülkeye göç eden kişi olarak ifade edilmektedir (Faist, 2003: 42). Birleşmiş Milletler, gerçek ikamet yerinden farklı bir ülkeye göç eden ve varış yerinde bir yıldan fazla kalan kişileri göçmen olarak kabul etmektedir. İnsanları göç etmeye iten etmenler çeşitlidir. Bunların başında daha iyi yaşam şartlarına ulaşma çabası gelmektedir. İnsanları göçe iten başlıca etmenler aşağıda belirtilmektedir.

 Ekonomik faktörler: Fakirleşme, yoksulluk, işsizlik

 Sosyal ve siyasal faktörler: Çatışma, insan hakları ihlalleri, siyasî istikrarsızlık, iç savaş ve devam eden silahlı çatışma, çok uluslu devletlerin dağılması veya parçalanması, etnik ve dinî çatışmalar, ayrımcılık

 Çevresel faktörler: Doğal afetler, iklim değişikliği

 Demografik faktörler: Aşırı nüfus, az nüfus

 Coğrafî faktörler: Göçe elverişli durum (European Comminities, A Comparative Report, 2000)

İnsanları göçe iten etmenlerin çeşitli olması, göçmenlerin mülteciler, zorunlu göçmenler vs. gibi gruplara ayrılmasını ve bu gruplandırma ile de göç olgusunu kontrol altına almayı sağlamaktadır (Castles, 2000). Göçmenler altı gruba ayrılmaktadır. Bunlar; sığınma talebinde bulunanlar, mülteciler, zorunlu göçmenler, süreli göçmen işçiler, profesyoneller, düzensiz göçmenlerdir (Roger, 1992). Castles ise 2000 yılında yaptığı bir çalışmasında, Rogers tarafından yapılan çalışmaya, göç eden aile bireylerinin ve gidip geri dönen göçmenleri de ilave ederek göçmen türü sayısının sekiz olarak belirtmiştir (Castles, 2000: 269).

Güncelliğini koruyarak yaygın kullanılan bu sınıflandırma biçimi aşağıda yer almaktadır:

Süreli göçmen işçiler: Mevsimlik veya geçici göçmen işçiler olarak da adlandırılmaktadırlar. Bu grupta yer alan göçmenler birkaç ay ile birkaç yıl arasında, sınırlı bir süre için bir istihdam faaliyetinde yer almakta ve istihdam faaliyetleri sona erdiğinde kaynak ülkelere geri dönmektedirler.

Profesyoneller: Nitelikli iş gücüne sahip göçmenleri ifade etmektedir. Bu grupta yer alan göçmenler, uluslararası kuruluşlar, çok uluslu şirketler ve gelişmiş ülkelerin önemli kurumlarında çalışmaktadırlar. Devletler bu kategorideki göçmenleri ülkelerine çekebilmek amacıyla özel programlar oluşturmaktadırlar (Abadan-Unat, 2017: 305).

Düzensiz göçmenler: Belgesi olmayan veya yasadışı şekillerde ülkede kalan göçmenler olarak da adlandırılmaktadırlar. Bu kategorideki göçmenler gerekli belge ve izinler olmaksızın, yasal olmayan yollarla bir başka ülkeye göç edenlerdir (Castles, 2000: 270). Günümüzde bu göçmen türü, devletler tarafından mücadele edilmesi gereken bir gündem maddesi haline gelmiştir.

Kısıtlayıcı göç politikaları ve sınır kontrolleri vasıtasıyla düzensiz göç ile mücadele edilmektedir.

Mülteciler: Uluslararası hukuk tarafından güvence altına alınmış göçmenlerdir.

Mültecilerin Hukukî Durumlarına İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nin birinci maddesinde “ırkı, dinî, milliyeti, siyasî düşünceleri veya sosyal bir gruba bağlılığından dolayı, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için kendi ülkesinin dışında bulunan ve oraya dönmek istemeyen her kişi” olarak tanımlanmaktadır (UN, 2010: 16). Bu sözleşmeye taraf olan devletler mültecileri ülkelerine kabul etmeyi ve kendilerine bir oturma izni vermeyi taahhüt etmektedirler (Abadan-Unat, 2017: 305).

Sığınma talebinde bulunanlar: Koruma talebinde bulunan, fakat mültecilik statüsüne halihazırda kabul edilmemiş bireyler olarak tanımlanmaktadır.

(BMMYK, 2001: 23). Soğuk Savaş’ın bitimiyle artan iç çatışmalar sığınma talebinde bulunanların sayısında önemli derecede artışa sebep olmuşlardır.

Sığınma talebinde bulunanlar mülteci statüsüne sahip olana kadar herhangi bir koruma altında bulunmamaktadırlar.

Zorunlu göçmenler: Bu grup mülteciler ve sığınma talebinde bulunanlarla birlikte kalkınma projeleri ve çevresel faktörlerden dolayı göçe zorlanan nüfusu kapsamaktadır. Bu kapsamdaki göçmenler kendi istekleri dışında göç etmek zorunda kalan kişilerdir (Glossary of IOM, 2017).

Aile bireyleri: Daha önceden göç etmiş aile bireylerine katılım yoluyla gerçekleşmektedir. Çoğu devlet, aile birleşimlerini yasal göçmenler için bir hak olarak kabul etmektedir. Aile birleşmelerine onay vermeyen devletlerde ise göçmenler yasal olmayan yollarla aile bireylerinin yanına yerleşmektedirler (Abadan-Unat, 2017:307).

Geri dönenler: Bir süre dış ülkelerde çalıştıktan sonra kaynak ülkelerine dönüş yapan göçmenlerdir. Bazı devletler geri dönen göçmenleri sermaye, deneyim ve becerileri açısından olumlu olarak karşılarken; bazı devletler ajan olma ihtimaline binaen ulusal güvenliği tehdit eden bir unsur olarak görmektedirler (Castles, 2000: 271).