• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM: TELİF ESERLERDE DEVRİK CÜMLE

Kılıç Arslan Beg eydür: “Müsülmânlar! / Hayırlusı ne-y-ise tedârük idüñ siz dahı.

/” didi. (AT-b. 146-v. 152/236b-s. 528).

/ Hayırlısı ne ise hazırlayın siz de. /

/ İstanbol’dan çıkdı Sultân Bâyezîd /, niyyet-i gazâ idüp lâvu leşker-ilen kurudan Kara Bogdan tarafına yöneldi. (AT-b. 161-v. 168/267a-s. 551).

/ İstanbul’dan çıktı Sultan Bayezid /

/ Nakş-ı agyârdan eger pâk ola tahta-i dil /, keşf olur elbette anda her müşkil. / (TN-v. 258-s. 216).

/ Başka resimlerden (şekillerden) eğer temiz olursa gönül levhası /

1. 1. 1. 2. Nesnesi Sonda Devrik Cümleler Belirtili Nesnesi Sonda Devrik Cümleler

… ışk bir bî-karâr u şûr-engîzdür ki / kadem basıcak, şûr u gavgâya bırağur âlemi. / (TN-v. 217, 218-s. 188).

/ ayak basınca gürültü ve kavgaya bırakır âlemi /.

… bir mektûb-ıla şöyle dirler kim mektûb içinde İsmâîl Beg’e kim: “… / Kerem lutf idesiz anı /, pâdişâh hâtırı-çün ve dostluk ve mahabbet izhâr itmek-içün anlaruñ maslahatlarını göriviresiz. …” diyü kuluñ eline bir mektûb virüp göndürdiler. (AT-b. 132-v. 136/205a-s. 505).

/ Cömertlik lutf edesiniz onu /*

Ve / bu halk bilmezler anı /, şeytânî midür veyâ Rahmânî midür? (AT-b. 170-v.

366-s. 572).

/ bu halk bilmezler onu /

/ Şöyle kıralum anları / kim kendülerüñ vilâyetlerine habarlarını girü biz göndürelüm. (AT-b. 66-v. 66/82b-s. 409).

/ Şöyle kıralım onları /

Eydür: “Hanum! / Baña vir bu vilâyeti / kim bunlar girü yagı olmasunlar.” (AT-b.

20-v. 22-s. 346).

/ Bana ver bu vilâyeti /

* Bu çeviri cümle Türkiye Türkçesinde kabul edilebilir değildir.

Anı beyân ider kim / Sultân Muhammed Han-ı Gāzi Sınab’ı ve Kastamonu’yı ve cemî‘i vilâyetini pâdişâhı-y-ıla ve Koylı Hisâr’ı ve Tarabuzon’ı bir seferde mecmû‘ını ne sûret-ile feth itdi bunları /, anı bildirür. (AT-b. 132-v. 135/203b-s.

504).

/ Sultan Muhammed Han-ı Gâzi Sinop’u ve Kastamonu’yu ve bütün vilâyetini padişahıyla ve Koylı Hisar’ı ve Trabzon’u bir seferde hepsini ne suretle feth etti bunları /

/ Mahmûd Paşa’yı ve Ahmed Paşa’yı ve Mustafâ Paşa’yı bu üçin dahı Sultân Muhammed Han-ı Gāzi bir araya cem‘ [242a] itdi bunları. / (AT-b. 149-v.

155/241b, 242a-s. 532).

/ Mahmut Paşa’yı ve Ahmet Paşa’yı ve Mustafa Paşa’yı bu üçünü dahi Sultan Muhammed Han-ı Gazi bir araya topladı bunları. /

Bu habarı işitdiler, / hisâr halkı hemân girü muhkem ‘ahd-ıla virdiler hisârı /.

(AT-b. 43-v. 46/47b-s. 380, 381).

/ hisar halkı hemen sonra kuvvetli söz ile verdiler hisarı /.

/ Ekser halk andan bildiler hünkâruñ Allah emrine vâsıl oldugın. / (AT-b. 121-v.

121/177b-s. 484).

/ Halkın çoğu ondan sonra bildiler hünkârın Allah emrine kavuştuğunu. /

/ Yıkup yaksun ilini / ve halkını esîr eylesün.” didi. (AT-b. 92-v. 90/125b-s. 443).

/ Yıkıp yaksın ilini /

/ Gāziler de kodılar kâfiri /, ordıya yakın geldi, ta kim aralıga girdi. (AT-b. 137-v.

142/217a-s. 513).

/ Gaziler de bıraktılar kâfiri /

Anı beyân ider kim Sultân Muhammed Han-ı Gāzi kulı Gedük Ahmed’i Kefe’nüñ fethine göndürdi; / varup ne sûret-ile feth itdi Kefe’yi /, anı bildirür ve hem anda dahı ne vilâyetler feth itdi? (AT-b. 151-v. 159/249a-s. 537).

/ varıp ne suret ile feth etti Kefe’yi /

…, pâdişâh eydür: “Fazlullah! Ol fülorücügi gine Halilürrahman’a ve Kuds-i şerîf’e ve Ka‘betullâh’a ve Medîne-i Resûl’e gönder kim Mevlânâ Yigan hacca niyyet itmiş ve / hem alsun ol füloriyi / anda Medîne-i Resûl’üñ fakîrlerine virsünler kim anlara huccâc varıncaya degin intizârdadur.” (AT-b. 169-v. 356-s.

566, 567).

/ hem alsın o filoriyi /

/ Baçaroglı Hamza Beg sordı İsfendiyâroglı Hızır Beg’e: / “Cenk itmeden hünkâra niçün virdüñüz şehrüñüzi?” / didi. (AT-b. 75-v. 76/102a-s. 424).

/ Savaşmadan hünkâra niçin verdiniz şehrinizi? /

/ Şöyle urdılar vilâyet-i Karaman’ı / kim elek elek itdiler. (AT-b. 115-v.

112/161b-s. 472).

/ Şöyle vurdular Karaman vilâyetini /

Işk bir sultân-ı kâhir ü tîzdür ki / alem çekicek, birbirine vurur vücûd-ile ademi /

… (TN-v. 217-s. 188)

/ bayrak çekince birbirine vurur varlık ile yokluğu /

Gedük Ahmed dahı bunlaruñ hâlinden mütenebbih oldılar kim, hâl böyledür; / Sultân Bâyezîd tarafına tutdılar yüzi /. (AT-b. 159-v. 167/264b-s. 549).

/ Sultan Bayezid tarafına tuttular yüzü [yöneldiler] /.

Belirtisiz Nesnesi Sonda Devrik Cümleler

Diledün, dünyâ virürsin, diledün âhiret; / dilersen ikisinde de virürsün devlet /.

(TN-v. 132-s. 126).

/ dilersen ikisinde de verirsin büyük saadet [baht] /.

Elfâz-ı lâf ü tâmât mekr olur; şeytânî; / nite ki bevh ü şath olur ene’l-Hakk u sübhânî /. (TN-v. 212-s. 184).

/ nasıl ki sövme ve mizahî şiir olur ene’l-Hakk ve Allah’la ilgili /.

/ Gönlüm çeker ilve, / nefsüm çeker sifle /; ben arada bîçâre. (TN-v. 107-s. 108).

/ Gönlüm çeker ilve [Allah’ın gönülde görünmesi], / nefsim çeker alçaklık [bayağılık, âdîlik] /.

/ Sünnet diye tutaram, kuru sünnet ü âdet; / ibâdet diyü işlerem, hemîn adı ibâdet.

/ (TN-v. 106-s. 108).

/ Sünnet diye tutarım kuru sünnet ve âdet; / ibâdet diye işlerim tıpkı adı ibâdet. /

1. 1. 1. 3. Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler Yönelmeli Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler

… didi ve / paşalar dahı eydürler agalara /. (AT-b. 80-v. 81/110b-s. 431).

/ paşalar dahi derler ağalara /.

/ Ne beñzer aña / kim herzeler söyledi. (AT-b. 117-v. 114/165a-s. 475).

/ Ne benzer ona /

Orhan Gāzi tekrâr gine adam göndürdi: “Neçün gelmez ve / beni dahı niçün komaz anda varmaga /. ” (AT-b. 38-v. 40/37a-s. 373).

/ beni bile niçin bırakmaz oraya varmaya /.

/ ‘Îsâ Beg vardı Arnavud’a / künc illerine girdi. (AT-b. 110-v. 107/153a-s. 466).

/ İsa Bey gitti Arnavut’a /

/ Ömürden bakıyye var-iken yitiş bana; / bu hâl-ile ölmedin iriş bana. / (TN-v.

Ü168a-s. 292).

/ Ömürden geriye kalan var iken yetiş bana; / bu hâl ile ölmeden eriş bana. / / Zîrâ kim nâşâyiste hareket [149] itmiş-idi, bu Âl-i ‘Osmân üzerine. / (AT-b. 142-v. 148, 149/229a-s. 522).

/ Çünkü yaraşıksız hareket etmişti bu Osmanlı sülâlesi üzerine. /

/ Zîrâ kim nâşâyiste hareket [149] itmiş-idi, bu Âl-i ‘Osmân üzerine. / (AT-b. 142-v. 148, 149/229a-s. 522).

/ Çünkü yaraşıksız hareket etmişti bu Osmanlı sülâlesi üzerine. /

/ Mahfîce bu kişi sorar bu ‘avratlara / kim: “Hey bîçâreler! … (AT-b. 128-v.

130/194b-s. 497).

/ Gizlice bu kişi sorar bu kadınlara /

/ Sultân dahı gâyetde ferahnâk oldı, bunlaruñ gelmesine. / (AT-b. 2-v. 5-s. 323).

/ Sultan da çok fazla sevindi, bunların gelmesi işine. /

/ Mısır sultânı dahı emr itdi Çerkez’e. / (AT-b. 175-v. 378-s. 578).

/ Mısır sultanı da emretti Çerkez’e. /

Paşalar eyitdiler: “/ Bu hakîmler komazlar çıkmaga. /” didiler. (AT-b. 80-v.

81/110a-s. 430).

/ Bu bilginler bırakmazlar çıkmaya. /

/ Andan soñra kızı teslîm itdiler, Dâdû Hatun-ıla Paşa Kireceye. / (AT-b. 93-v.

91/127a-s. 444).

/ Ondan sonra kızı telim ettiler Dâdû Hatun ile Paşa Kirece’ye. /

/ ‘Acâyib konukluklar itdiler düñürlere. / (AT-b. 107-v. 105/149a-s. 462).

/ Görülmedik misafirlikler ettiler dünürlere. /

/ Rûhum talabır Hakk’a, / bedenüm ögrendi halka; / oldum arada âvâre. / (TN-v.

107-s. 108).

/ Ruhum heyecanla çırpınır Hakk’a [Hakk için], / bedenim öğrendi boğaza [boğaz için] /

Külek hisârın ve Analakşan hisârın ve Mozalan [Molan] hisârın ve Barsbeyte hisârın ve Adana ve Tarsis ve dört hisâr dahı kâfir elinde-y-idi; / Müsülmânları komazlardı hisârına girmege /. (AT-b. 178-v. 262-s. 581).

/ Müslümanları bırakmazlardı hisarına girmek için /.

/ Andan soñra destûr olundı hôş-hanlara /; latîf ve garrâ medihler ve gazeller okundı. (AT-b. 127-v. 129/192b-s. 496).

/ Ondan sonra izin verildi güzel okuyanlara /

Ve / dahı cihâzuñ kaziyyesin bildürdiler hünkâra / kim Vılkoglı dimiş-idi. (AT-b.

107-v. 105/149b-s. 463).

/ üstelik çeyizin meselesini bildirdiler hünkâra /

Kaçan kim Koylıhisâr’ı feth idicek Erzincan tarafına yörüdi, / bu tarafdan Uzun Hasan dahı kendü anasını ve Çimişkezek Beg’i Şeyh Kürt Hasan’ı anasına koşup Sultân Muhammed Han’a göndürdi ilçilige /. (AT-b.135-v.140/212b-s.510).

/ bu taraftan Uzun Hasan da kendi anasını ve Çemişkezek Bey’i Şeyh Kürt Hasan’ı anasına ekleyip Sultan Muhammed Han’a gönderdi elçiliğe /.

Eydür: “… Kulum-ılan ve hem hâzır olan ‘azab-ıla ve eyü yarak görüñ / dahı varuñ İnez’e /, anuñ limonuna girüñ ve illâ ol araya varmayınca bu habarı kimseye bildürme.” didi. (AT-b. 124-v. 126/186a-s. 491).

/ Bundan başka gidin İnez’e /

/ Baçaroglı Hamza Beg sordı İsfendiyâroglı Hızır Beg’e: / “Cenk itmeden hünkâra niçün virdüñüz şehrüñüzi?” / didi. (AT-b. 75-v. 76/102a-s. 424).

/ Baçaroğlu Hamza Bey sordu İsfendiyaroğlu Hızır Bey’e /

/ Pâdişâh emr itdi, İshâk [235b] Paşa’ya / “Var” didi, “Karamanoglı’nı sen ilden çıkar.” didi. (AT-b. 145-v. 152/235b-s. 527).

/ Padişah emretti İshak Paşa’ya /

/ Mahmûd Paşa aşagadan eydür İsmâ‘îl Beg’e /: “Hey begüm! Niçün…” (AT-b.

132-v. 137/207a-s. 506).

/ Mahmut Paşa aşağıdan der İsmail Bey’e /

Ol dem kim / seferden geldi İstanbol’a /, bu tarafda İshâk Paşa’yı dahı Rûmili’ne komışlar-ıdı, İshâk Paşa dahı soñra İstanbol’a geldi. (AT-b. 136-v. 141/215a-s.

512).

/ seferden geldi İstanbul’a /

/ İsmâ‘îl Beg eydür Karamanoglı’na /: “Bu senüñ sözüñ Müsülmânlıga sıgar söz degüldür…” (AT-b. 133-v. 138/209a-s. 508).

/ İsmail Bey der Karamanoğlu’na /

İshâk dahı ol araya geldügin işidicek karşuladı; / alup geldi Karaman vilâyetine /.

(AT-b. 140-v. 147/225b-s. 520).

/ alıp geldi Karaman vilâyetine /.

/ Bu tarafda hemân Mahmûd Paşa[nuñ] karındaşı, habar göndürdi karındaşı Mahmûd Paşa’ya / kim: “Adamuñuz gönderüñ gelsün. Semendire’yi zabt idüñ ve hisârına adam koñ, berkidüñ.” didi. (AT-b. 130-v. 133/200a-s. 501).

/ Bu tarafta hemen Mahmut Paşa’nın kardeşi, haber gönderdi kardeşi Mahmut Paşa’ya /

Sultân Murâd dahı kabûl itdi. Ve bade tekrâr Hızır Beg’üñ hatununı ve Rûmuñ [174a] ayânlarınuñ hatununı göndürdiler. Ve / Rûmuñ ‘ayân beglerinden bile vardılar kız almaga /. (AT-b. 120-v. 119/174a-s. 481).

/ Rum’un ileri gelen beyleriyle birlikte gittiler kız almaya. /

Ve / Engüri nevâhisinde Balık Hisârı dirler bir niçe köy vakf itdi Mekke’ye /, hayli meblaglar hâsıl olur. (AT-b. 169-v. 356-s. 566).

/ Ankara taraflarında Balık Hisarı denilen bir nice köy bağışladı Mekke’ye /

Karamanoglı dahı pâdişâhuñ bu fi‘line muttali‘ oldı, / kendü bir tezvîr ilçi göndürdü Mısr’a / kim “‘Osmânoglı börke bahanesine Mekke sultânına yükler-ile fülori göndürdi kim / saña yagı oldı ‘Osmânoglı.” diyü /. (AT-b. 171-v. 371-s.

574).

/ kendi bir arabozucu elçi gönderdi Mısır’a /

/ Sultân Muhammed habar göndürdi oglı Mustafâ’ya / kim: “Var Karahisâr’da otur.” didi. (AT-b. 148-v. 155/240b-s. 531).

/ Sultan Muhammed haber gönderdi oğlu Mustafa’ya /

/ Mevlânâ Hüsrev’i kādı-‘asker itdi oglına / ve girü kalan tertîb yirlü yirinde. (AT-b. 116-v. 113/164b-s. 474).

/ Mevlânâ Hüsrev’i Kazasker etti oğluna /

Ve hem eyitdi: “/ Kızumuz aluñ ogluñ Bâyezîd Han’a. / Ve / kızumuz-ıla bile birkaç pâre hisâr bile virelüm cihâzına tuta. / ” (AT-b. 49-v. 49/53b-s. 385).

/ Kızımızı alın oğlun Bayezit Han’a. /

Ve / birkaç yirden dahı küffâr geçürdi ol vilâyete /, mübâlaga helâklikler itdiler.

(AT-b. 136-v. 141/216a-s. 513).

/ birkaç yerden dahi kafirler geçirdi o vilâyete /

Dırakola, hünkâr öñince kulaguz olmış-ıdı, / bile çıkdı, ötedin [152b] berü gelişe /. (AT-b. 109-v. 106/152a-s. 465).

/ birlikte çıktı öteden bu tarafa gelmek için /.

Pâdişâhuñ ‘atâları hâllü hâlince bunlara dahı yitişdi ve bunlara dahı işâret olundı; / kānûn-ı fukârâ üzerine edeblerin gösterdiler pâdişâha /. (AT-b.127-v.130/193b-s.496).

/ fakirlerin kanununa göre nezaketlerini gösterdiler padişaha /.

/ Habar geldi pâdişâha / kim: “Uşda küffâr leşkeri geldi.” didiler… (AT-b. 128-v.

131/196a-s. 498).

/ Haber geldi padişaha /

/ Deryâ tarafına giden gemiler dahı gelüp yitişdi pâdişâhuñ hizmetine. / (AT-b.

161-v. 168/267b-s. 551).

/ Deniz tarafına giden gemiler dahi gelip yetişti padişahın hizmetine. /

/ Bir gün silihdârlar galebe itdiler paşalaruñ üzerine /: “Pâdişâhumuz kanı?

N’oldı, çıkmaz?” didiler. (AT-b. 80-v. 81/110a-s. 430).

/ Bir gün silahdarlar toplanıp yürüdüler paşaların üzerine /

/ Pâdişâh eydür Rûmili beglerbegisine / : “Murâd! Sen var, / ilerü varuñ Mahmûd-ıla bile /. Görüñ kim hâl nedür.” (AT-b. 149-v. 156/243b-s. 533).

/ Padişah der Rumeli beğlerbeyine /

Çünkim Semendire’yi zabt itdükden soñra çañlarını yıkdılar ve keliselerini mescidler itdiler, / içinde hutbe-i İslâm okundı Sultan Muhammed-i Gāzi Han adına /. (AT-b. 130-v. 133/200b-s. 501).

/ içinde İslâm hutbesi okundu Sultan Muhammed-i Gazi Han adına /.

Cuma güni cuma namâzı kılındı ve / hutbe-i İslâm anda dahı okundı; Sultân Muhammed Han-ı Gāzi adına /. (AT-b. 151-v. 160/251b-s. 539).

/ İslâm hutbesi orada dahi okundu Sultan Muhammed Han-ı Gazi adına /.

/ Germiyân bu vech-ilen feth olundı Sultân Murâd’a. / (AT-b. 102-v. 100/142b-s.

457).

/ Germiyan bu vesileyle feth olundu Sultan Murat tarafından. /

/ Tîzcek Mevlânâ Hamza’yı göndürdiler Sultân Murâd’a. / (AT-b. 106-v.

104/147b-s. 461).

/ Çabucak Mevlânâ Hamza’yı gönderdiler Sultan Murat’a. /

Eyitdi: “Müsülmânlar! Pâdişâhumuz Rûmili’nde. / Karamanoglı geliyorır üzerümüze. / …” didi. (AT-b. 70-v. 72/95a-s. 418).

/ Karamanoğlu geliyor üzerimize. /

Ve / bu tarafda Simavna kādısı oglı kim [105a] agaç deñizine girmiş-idi, birkaç bedbaht sofıları göndürdi vilayetlere / kim: “/ Gelüñ baña / şimden girü pâdişâhlık benümdür, baña virildi.” didi. (AT-b. 77-v. 78/104b, 105a-s. 426, 427).

/ bu tarafta Simavna kadısı oğlu ki ağaç denizine girmiş idi birkaç bahtsız sofuyu gönderdi vilâyetlere /

“… adına”-“… elinde”-“… elinden”li Kalıp İfadeler:

(AT-b. 32-v. 37/31b-s. 368), (AT-b. 36-v. 39/35a-s. 371), (AT-b. 59-v. 57/68a-s.

398), (AT-b. 60-v. 58/69a-s. 399), (AT-b. 64-v. 62/76a-s. 404), (AT-b. 100-v.

99/140b-s. 455), (AT-b. 103-v. 101/143b-s. 457), (AT-b. 104-v. 102/144b-s. 459), (AT-b. 105-v. 103/147a-s. 461), (AT-b. 109-v. 107/153a-s. 465), (AT-b. 112-v.

110/158a-s. 469), (AT-b. 113-v. 111/160a-s. 471), (AT-b. 117-v. 115/167a, 167b-s. 476), (AT-b. 119-v. 118/172b-167b-s. 480), (AT-b. 122-v. 123/181b-167b-s. 487), (AT-b.

125-v. 127/189b-s. 493), (AT-b. 128-v. 132/197b-s. 499), (AT-b. 131-v.

135/203a-s. 503), (AT-b. 135-v. 141/215a-s. 512), (AT-b. 137-v. 142/217b-s.

514), (AT-b. 139-v. 146/224a-s. 519), (AT-b. 140-v. 148/227b-s. 521), (AT-b.

141-v. 148/228a- s. 522), (AT-b. 142-v. 150/231b-s. 524), (AT-b. 143-v.

151/233b-s. 526), (AT-b. 146-v. 154/238b-s. 529), (AT-b. 148-v. 155/241b-s.

532), (AT-b. 152-v. 162/256a-s. 542), (AT-b. 153-v. 163/257a-s. 543), (AT-b.

159-v. 167/265b-s. 550), (AT-b. 161-v. 169/269b-s. 553), (AT-b. 163-v. 172-s.

556), (AT-b. 164-v. 174-s. 559).

Bulunmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler

/ Yârı olur hemân nazarında; / görünen ol olur basarında. / (TN-v. 251-s. 211).

/ görünen o olur gözünde. /

Evvel Mahmûd Paşa’ya [232a] Gelibolı sancagın virdi ve buyurdı kim Mahmûd’a

“Tûd’a “Tîz tut, gemileri tonat. / Irakda yakında hîç bir gemi kalmasun bir limonda. / …” didi. (AT-b. 143-v. 150/232a-s. 525).

/ Uzakta yakında hiçbir gemi kalmasın bir limanda. /

/ Niçeler fakîr geldi ganî gitdi bu pâdişâhuñ eyyâm-ı devletinde ve nizâm-ı saltanatında. / (AT-b. 127-v. 129/193a-s. 496).

/ Niceler fakir geldi, zengin gitti bu padişahın devleti zamanında ve saltanatı düzeninde. /

/ ‘Ali Paşa hayrân u ‘âciz kaldı bunlaruñ kurtulmasında. / (AT-b. 62-v. 60/72a-s.

401).

/ Ali Paşa hayran ve beceriksiz kaldı bunların kurtulmasında. /

Gâh / bir serve serv çektürürsin bustânda; / gâh / bir serveri ser-nügûn idersin gûristânda. / (TN-v. 137-s. 130).

/ bir serve serv çektirisin bahçede; / … / bir başkanı başaşağı edersin mezarlıkta. / Âhir fursat buldı; / Mekkî Aslan Beg’i helâk itdi cum‘a mescidinde /. (AT-b. 171-v. 368-s. 573).

/ Mekkî Aslan Bey’i öldürdü Cuma mescidinde /.

/ Bir gün pâdişâh devlet-ilen oturmış-ıdı Edrene’de. / (AT-b. 154-v. 163/257b-s.

543).

/ Bir gün padişah saadetle oturmış idi Edirne’de. /

/ Orhan’uñ [93b] imâmı oglı Yahşı Fakıh evinde hasta oldum Geyve’de /; anda kaldum. (AT-b. 69-v. 71/93a-s. 417).

/ Orhan’ın imamı oğlu Yahşı Fakıh evinde hasta oldum Geyve’de /

/ El-hâsıl-ı kelâm ehl-i İslâm [43a] hayli arkalandı / ve / kuvvet tutdı Hak ta‘âlâ inâyetinde /. (AT-b. 39-v. 43/43a-s. 377).

/ Sözün kısası İslâm topluluğu hayli güçlendi / ve / kuvvetlendi Hak taâlâ lûtfundan /.

/ Küffâr leşkeri sındı Hak Teâlâ ‘inâyetinde /, Allahu ekber! (AT-b. 128-v.

131/196b-s. 498).

/ Kâfirler[in] askeri kırıldı Hak Taâlâ lûtfuyla /

/ Kur‘ân okuram, hemîn lisânda /; tâ‘at iderem, gönül yabanda. / (TN-v. 106-s.

108).

/ Kuran okurum çok dilde /

/ Bir niçe günden soñra bu leşker kim komışdı hisâr üzerinde /, bunlar dahı vardılar hisârı bırakdılar gitdiler. (AT-b. 151-v. 161/252b-s. 540).

/ Bir nice günden sonra bu asker ki bırakmıştı hisar üzerinde /

/ Vılkoglı’nuñ mübâlaga gümişin buldılar hisârda. / (AT-b. 125-v. 127/188b-s.

492).

/ Vılkoğlu’nun çok fazla gümüşünü buldular hisarda. /

/ Cum‘a namâzı kılındı iki tarafda. / (AT-b. 66-v. 67/84b-s. 411).

/ Cuma namazı kılındı iki tarafta. /

/ Hakîm Ya‘kûb bir gün cum‘a mescidine varmış, İstanbol’da. / (AT-b. 166-v.

176-s. 562).

/ Bilgin Yakup bir gün Cuma mescidine gitmiş, İstanbul’da. /

/ Fakîr dahı gûşe-i ferâgatda teslîm-i rızâ küncinde fenâ ve sabır hırkasın geyüp oturmış-ıdum Kontantiniyye’de / ve du‘â sofrası-y-ılan mütena‘îm olmış-ıdum.

(AT-v. 2-s. 319).

/ Ben de dinlenme köşesinde Allah’ın hoşnutluğuna kendimi teslim etme bucağında yokluk ve sabır elbisesini giyip oturmuş idim İstanbul’da /

/ Ol kadar mâl buldılar ol hisârda / dahı haddin ve hisâbın Allah bilür ancak. / (AT-b. 125-v. 127/188b-s. 493).

/ O kadar mal buldular o hisarda /

Mahmûd Paşa eydür: “… / Bizüm ne bilümüz ola pâdişâh huzûrunda? /” (AT-b.

149-v. 155/242a-s. 532).

/ Bizim ne bilgimiz ola padişah huzurunda? /

Ve / bu fethüñ târîhi sekiz yüz elli yidisiyle sekizi arasında vâki oldı Sultân Muhammed Han-ı Gāzi elinde /. (AT-b. 124-v. 126/187a-s. 491).

/ bu fethin tarihi sekiz yüz elli yedisiyle sekizi arasında gerçekleşti Sultan Muhammed Han-ı Gazi tarafından /.

Ve / bu fethüñ târîhi hicretüñ sekiz yüz sekseninde vâki olundı; Sultân Muhammed kulı Ahmed Paşa elinde /. (AT-b. 151-v. 161/253b-s. 540).

/ bu fethin tarihi hicretin sekiz yüz sekseninde gerçekleştirildi Sultan Muhammed kulı Ahmet Paşa aracılığında /.

/ Pâdişâh dahı anda [228a] saltanat-ılan bir hisâr yapdurdı, vilâyet-i Arnavud’uñ ortasında. / (AT-b. 141-v. 148/228a-s. 522).

/ Padişah da orada saltanat ile [şatafatlı] bir hisar yaptırdı, Arnavut vilâyetinin ortasında. /

Çıkmalı Dolaylı Tümleci Sonda Devrik Cümleler

Ahmed vardı, üç yüz mikdârı gemileri tonatdı ve / hem eyü yarar yoldaşlar dahı bile aldı, atludan ve yayadan /. (AT-b. 151-v. 159/249b-s. 538).

/ hem güvenilir yoldaşlar da yanına aldı atlıdan ve yayadan /.

/ Sen sakla bu belâdan. / (TN-v. 131-s. 126).

/ Sen sakla [koru] bu belâdan. /

/ Sen halâs eyle bu ibtilâdan. / (TN-v. 131-s. 126).

/ Sen kurtar bu tiryakilikten. /

/ Sen sakla cemî‘-i belâlardan. / (TN-v. 88-s. 95).

/ Sen sakla belâların hepsinden. /

Etrâfa okuyıcılar gönderildi ve cemî‘i sancak begleri geldiler ve her şehrüñ uluları ve a‘yânları geldiler, Edrene’nüñ nevâhisine toldılar ve / bir nice günlük yollar leşker oldı dügüne gelenlerden /. (AT-b. 127-v. 129/192a-s. 495).

/ bir nice günlük yollar doldu düğüne gelenlerle /.

Şol kadar olmış-ıdı / hîç bir kişi mahrûm kalmamış-ıdı esîrden ve mâldan /. (AT-b. 139-v. 145/223b-s. 518).

/ hiçbir kişi mahrum kalmamıştı esirden ve maldan /.

/ Kızıl Ahmed destûr diledi hünkârdan /: “Varayum Bolu’dan evümi divşürüp hâzır ideyin. Devletlü hünkâr gelince hünkâr-ıla Rûmili’ne bile geçeyüm.” didi.

(AT-b. 135-v. 140/214a-s. 511).

/ Kızıl Ahmet izin diledi hünkârdan /

/ Sen kurtarıvir ibtilâlardan. / (TN-v. 88-s. 95).

/ Sen kurtarıver tiryakiliklerden. /

Tîzcek ‘Ali Paşa dahı hünkâra varıp buluşdı, / gāyet temelluklar itdi İstanbol tekürinden /. (AT-b. 60-v. 58/68b-s. 398).

/ çok fazla dalkavukluklar etti İstanbul tekfurundan /.

/ Bâyezîd Han’a kim Temür vartası vâkı‘ olıcak tekür ol mahalleyi sürdi İstanbol’dan / ve ol mescidi yıkdı. (AT-b. 60-v. 58/69a-s. 398).

/ Bayezit Han’a Timur tehlikesi baş gösterince tekfur o mahalleyi sürdü İstanbul’dan /

Ne‘ûzü bi’llâh andan ki / kul kaça kulluktan. / (TN-v. 202-s. 180).

/ kul kaçsın kulluktan. /

/ Tesbîh iderem zübândan; / du‘â okuram lisândan. / (TN-v. 106-s. 108).

/ dua okurum dilden. /

/ ‘Ulemâdan Mevlânâ Şerefeddîn-i Kırîmî geldi / ve / Mevlânâ Hayreddîn-i Kırîmî geldi / ve / Mevlânâ Ahmed-i Gûrânî geldi Mısır vilâyetinden / ve andan ders-i

‘âm idüp geldi ve vilâyet-i Rûm’da mu‘azzez müftî oldı. (AT-b. 170-v. 362-s.

570).

/ Âlimlerden Mevlânâ Şerefeddîn-i Kırîmî geldi / ve / Mevlânâ Hayreddîn-i Kırîmî geldi / ve / Mevlânâ Ahmed-i Gûrânî geldi Mısır vilâyetinden /

/ Bu fethüñ târîhi hicretüñ yidi yüz yigirmi altısında vâki olundı Orhan Gāzi elinden. / (AT-b. 23-v. 27/13b-s. 354).

/ Bu fethin tarihi hicretin yedi yüz yirmi altısında gerçekleştirildi Orhan Gazi tarafından. /

/ Bu Karacahisâr’uñ fethi târihi hicretüñ altı yüz seksen yidisinde vâki olındı

Osmân Gāzi elinden. / (AT-b. 7-v. 9-s. 330).

/ Bu Karacahisar’ın fethi tarihi hicretin altı yüz seksen yedisinde gerçekleştirildi Osman Gazi tarafından. /

Ve / bu fethüñ târîhi hicretüñ yidi yüz altmış birinde vâkı olundı Sultân Murad Han-ı Gāzi elinden / kim ol Orhan Gāzi Han oglıdur. (AT-b. 44-v. 46/49a-s. 382).

/ bu fethin tarihi hicretin yedi yüz altmış birinde gerçekleştirildi Sultan Murat Han-ı Gazi tarafından /

… ve biri hevâ-yı nefsânî ki / halâs [176] eyle mekrinden / ve biri gurûr-ı nâdânî ki / sen saklayuvir sükrinden. / (TN-v. 175, 176-s. 157).

/ sen saklayıver yürekte olan düşüncesinden. /

Biri vesvâs-ı şeytânî ki / sana sığınuram şerrinden / ve … (TN-v. 175, 176-s.

157).

/ sana sığınırım kötülüğünden /

/ Bu kez ceng dahı ziyâde olınmaga başladı tarafeyinden. / (AT-b. 126-v.

128/190b-s. 494).

/ Bu kez savaş daha şiddetlenmeye başladı iki taraftan. /

/ Bu Ertoñrul Gāzi gelmesiyle ol kâfirlerüñ vilâyeti emîn olmış-ıdı Tatarlardan. / (AT-b. 2-v. 5-s. 323).

/ Bu Ertuğrul Gazi’nin gelmesiyle o kâfirlerin vilâyeti korunmuş idi Tatarlardan. / / Bir gün Kara Rüstem dirler-imiş bir dânişmend geldi, vilâyet-i Karaman’dan. / (AT-b. 45-v. 47/49b-s. 382).

/ Bir gün Kara Rüstem derler imiş bir bilgili geldi, Karaman vilâyetinden. /

/ ‘Azîm leşker cem‘ itdi, vilâyet-i Karasi’den ve kendü vilâyetinden. / (AT-b. 42-v.

45/46a-s. 379).

/ Çok asker topladı Karasi vilâyetinden ve kendi vilâyetinden. /

1. 1. 1. 4. Zarf Tümleci Sonda Devrik Cümleler

Tatarı şöyle kırdılar kim bî-hadd ü bî-kıyâs; / ammâ ekserinde tutup hayalarını kesdiler, / derisin birbirine dikdiler, / keçelere kapladılar, / hayvanlara atdılar;

ad-ıçun. / (AT-b. 7-v. 9-s. 329).

/ ama çoğunda tutup hayalarını kestiler, derisini birbirine diktiler, keçelere kapladılar, hayvanlara attılar ad için. /

Gâh / başın keserler ağzındağı dişi-y-içün; / gâh / karnın yararlar içindeki taşı-y-içün /. (TN-v. 138-s. 131).

/ başını keserler ağzındaki dişi için; / … / karnını yararlar içindeki taşı için /.

/ Süleymân Paşa kim Tarakçı Yiñicesi’ne vardı, hisârı ihtiyârıyla virdiler, ‘ahd-ılan ve emân-‘ahd-ılan. / (AT-b. 34-v. 38/33a-s. 369).

/ Süleyman Paşa Tarakçı Yenicesi’ne varınca hisarı kendi istekleriyle verdiler anlaşmayla ve güven duygusuyla. /

/ Bâyezîd Han sohbet esbâbını Laz kızından ögrendi, ‘Ali Paşa mu‘âveneti-y-ile. / (AT-b. 62-v. 59/71a-s. 400).

/ Bayezit Han sohbet vasıtalarını Laz kızından öğrendi Ali Paşa yardımıyla. / / İznik’de girü sohbete meşgûl oldı, ‘Ali Paşa’nuñ minnet şarabı-y-ılan. / (AT-b.

67-v. 69/90a-s. 414, 415).

/ İznik’te tekrar sohbetle meşgul oldu, Ali Paşa’nın minnet şarabıyla. /

Şeyh eydür: “/ Gāzilere geçüddür, Allah fazlı-y-ıla. / ” (AT-b. 10-v. 12-s. 333).

/ Gazilere geçittir, Allah yardımıyla. /

/ Ol kadar mâl buldılar ol hisârda dahı / haddin ve hisâbın Allah bilür ancak. / (AT-b. 125-v. 127/188b-s. 493).

/ sınırını ve hesabını Allah bilir ancak /.

/ İstanbol’dan göçüp deryâyı geçdi; Anatolı vilâyetine seyr itmeg-içün. / (AT-b.

155-v. 165/260a-s. 545).

/ İstanbul’dan göçüp deryayı geçti; Anadolu vilâyetine gitmek için. /

Oglı dahı döndi kim / bâkıca kalmışları tagıda âsanlıg-ıla /. (AT-b. 95-v. 93/130-s. 447).

/ geriye kalanları dağıtsın kolaylıkla /.

Didi kim: “/ Emre’m sag olsun atamuz gitdi-y-ise. / ” … didi. (AT-b. 67-v.

69/89b-s. 414).

/ Emre’m sağ olsun atamız gitdiyse. /

/ Çün cülûs itdi Bâyezîd Han emr-ile / Laz vilâyetine Kıratova ma‘dinini nevâhisiyle ve cemi‘i ma‘dinleri bile Üsküb’e Paşa Yigit Beg’i göndürdiler kim ol İshâk Beg’ün efendisidür. (AT-b. 57-v. 55/63a-s. 394).

/ Tahta çıktığında Bayezit Han emriyle /

/ Bunları fakîr andan teftîş idüp sordum: “Bâyezîd Hanı niçe saklarlardı diyü.” / (AT-b. 66-v. 68/87a-s. 412).

/ Bunları [ben] fakir ondan araştırıp sordum: “Bayezit Han’ı nasıl saklarlardı diye.” /

/ Yaramazlıklardan nice korkarsam belâ ola diyü, / eylükleründen ol kadar korkaram ibtilâ ola diyü. / (TN-v. 100-s. 102).

/ Yaramazlıklardan nasıl korkarsam belâ olur diye, / iyiliklerden o kadar korkarım tiryakilik olur diye. /

/ Vaktları kâfir zamânından dahı eyü oldı [3a] belki. / (AT-b. 13-v. 2b/15-s. 337).

/ Vakitleri kâfir zamanından da iyi oldu belki. /

/ Hemân tekürüñ kendü halkı gitdi bile / ve sipâhîsinüñ ekseri gitmedi. (AT-b. 32-v. 36/30a-s. 367).

/ Hemen tekfurun kendisi halkıyla gitti birlikte /

/ Şimdiki zamânda kim kādılar resm alurlar biñde yigirmi akça /, ol nesne ‘Ali Paşa himmetidür, anuñ-içün anı bünyâd itdi kim kādılara düşelük çog ola. / (AT-b. 62-v. 60/73a-s. 402).

/ Şimdiki zamanda kadılar vergi alırlar binde yirmi akça /

/ Bir ilçi-y-ile eyü hediyeler bile göndürdiler bir ‘özürnâme-y-ile. / (AT-b. 172-v.

372-s. 575).

/ Bir elçiyle güzel hediyeler birlikte gönderdiler bir özürnameyle. /

/ Bir lahzadan soñra adamlar geldi [52] biribiri ardınca / kim: “Hanum! Hak ta‘âlâ kudretiyle ol hisâr yıkıldı, zîr-ü-zeber oldı.” (AT-b. 53-v. 52/59a-s. 389).

/ Bir müddet sonra adamlar geldi birbiri ardınca /

/ Bu tarafdan dahı ehl-i İslâm leşkeri dahı tekbîr getürdiler, bir kezden. / (AT-b.

112-v. 109/157a-s. 468).

/ Bu taraftan da İslâm topluluğunun askeri de tekbir getirdiler hep birlikte. /

Sen ol Kādir’sin ki / her nesneyi kudretün-ile idersin, bî-vâsıta-i mu‘în ü âlet / ve / her yirde hikmetün-ile işlersin, bî-şâyibe-i garaz u illet /. (TN-v. 58-s. 71).

/ her nesneyi kudretin ile edersin yardımcı ve âletin aracılığı olmadan / … / her yerde bilginliğin ile işlersin kin ve hastalık şüphesi olmadan /.

Ve / ol zamânda yaya olmag-içün eyü atlar peşkeş iderlerdi, bizi yaya yazuñ, diyü /. (AT-b. 166-v. 175-s. 560).

/ o zamanda yaya olmak için iyi atlar hediye ederlerdi, bizi yaya yazın, diye /.

/ Bizim tarafumuzdan bizi istemeyenlere cevâblar virürdün, bizüm eserimüz yoğ iken. / (TN-v. 186-s. 169).

/ Bizim tarafımızdan bizi istemeyenlere cevaplar verirdin bizim eserimiz yok iken.

/

/ Bizim-çün melâyike ile mübâhase iderdün, bizüm haberimüz yoğ iken. / (TN-v.

186-s. 169).

/ Bizim için melekler ile bahse girerdin bizim haberimiz yok iken. /

/ Çün kim Allah fazlı-y-ıla hisâr kim feth olındı, teküri kız-ıla Gāzi Rahmân’a virdiler, buları alup Orhan Gāzi’ye ilede. / (AT-b. 27-v. 30/19a-s. 358).

/ Allah yardımıyla hisar fetholunduğu zaman tekfuru kız ile Gazi Rahman’a verdiler bunları alıp Orhan Gazi’ye iletsin [diye]. /

/ Gayrı vilâyetlerden dahı adamlar gelmeye başladı bundagılaruñ râhatlıkların işidüp. / (AT-b. 13-v. 3a/15-s. 337).

/ Başka vilâyetlerden dahi adamlar gelmeye başladı buradakilerin rahatlıklarını işitip. /

/ Hisârı zabt itdiler bu vech-ile. / (AT-b. 26-v. 30/18b-s. 358).

/ Hisarı silah kuvvetiyle aldılar bu şekilde. /

İshâk dahı Sultân [226a] Muhammed’e Saru Ya‘kûboglı’nı ilçi göndürdi kim: “/

Karundaşumı koma bunda gelmege /, Akşehr’i size vireyüm.” didi. (AT-b. 140-v.

147/226a-s. 520).

/ Kardeşimi bırakma buraya gelmek için /

/ Sultân Bâyezîd Han dahı tekrâr girü Konya’ya çıkdı, Cem’üñ ardınca. / (AT-b.

159-v. 167/265a-s. 549).

/ Sultan Bayezit Han da tekrar Konya’ya çıktı, Cem’in ardınca. /

/ Taleb-ile olmaz, cezben olmayınca; / istemeg-ile bulunmaz, sen istemeyince. / (TN-v. 62-s. 74).

/ İstek ile olmaz heyecanın olmayınca; / istemek ile bulunmaz sen istemeyince. / Ve hem eyitdi: “ / Kızumuz aluñ ogluñ Bâyezîd Han’a. / Ve / kızumuz-ıla bile birkaç pâre hisâr bile virelüm cihâzına tuta. / ” (AT-b. 49-v. 49/53b-s. 385).

/ kızımızla birlikte birkaç parça hisarı birlikte verelim çeyizi olarak. / / Hünkâr cellâda işâret itdi, “çal” diyü. / (AT-b. 119-v. 117/171b-s. 479).

/ Hünkâr cellada işaret etti “çal” diye. /

/ Bu Kılıç Arslan Beg ol araya varaldan gözciligi kendüsi iderdi dâyim. / (AT-b.

146-v. 153/237b-s. 529).

/ Bu Kılıç Arslan Bey oraya gittiğinden beri gözcülüğü kendisi yapardı daima. / Geldi / Bursa’da oldı; didükleri gibi /. (AT-b. 157-v. 166/262a-s. 547).

/ Bursa’da oldu dedikleri gibi /.

/ İlim okudum dünyâ-y-içün; / ömri geçürdüm hevâ-y-içün. / (TN-v. 106-s. 108).

/ İlim okudum dünya için; / ömrü geçirdim heves için. /

Gâzilere eydür: “Hay gâziler! / Bu kâfirleri feth idelüm, eger Allahu ta‘âlâ virürse. /” didi. (AT-b. 47-v. 48/51b-s. 384).

/ Bu kâfirleri fethedelim, eğer Allahu Taâlâ [izin] verirse. /

Benzer Belgeler