• Sonuç bulunamadı

ÇEVİRİ VE ÇEVİRİ EŞDEĞERLİLİĞİ

Devrik cümlenin sadece çeviri metinlerde bulunduğu ve çevirmenin kaynak metnin cümle yapısını (sözcüğü sözcüğüne çeviri nedeniyle) hedef metne yansıttığı düşüncesi pek çok araştırmacı tarafından ortaya atılmıştır. Tezde incelediğimiz eserlerden Âşık Paşazade Tarihi ve Tazarru’nâme telif metin iken Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi ile Gülistan Tercümesi çeviri metinler olduğu için çeviri kuramına kısaca değinmek gerekmektedir.

Günümüze gelene kadar çeviri kuramı pek çok görüşle zenginleştirilmiş ve en uygun yöntem bulunmaya çalışılmıştır. Ulaşılan genel yargı şöyle özetlenebilir:

Çevirmen kaynak dil ve amaç dili çok iyi bilmelidir (Bengi 1993: 27).

“Çevirmenin görevi tek tek sözcükler ya da tümcelerden çok metinleri çevirmektir” (Göktürk 2002: 17). Çeviri özgün metindeki düşüncelerin tamamını

19Aslında cümlenin olağan bilgi odağı yüklemdir. “Eylemden önce ayrı bir bilgi öbeği (ton öbeği) olması gereken bir birim eylem ardına kaydırılırsa, 1) ya (…) ayrı bir bilgi birimi olarak özelliklerini korur, 2) ya da odak vurgusu silinerek önceki ton öbeğiyle birleşir” (Demircan 2001:

213).

// bunların bir Olmadığını // SEN de biliyorsun //.

// SEN de biliyorsun // bunların bir Olmadığını //.

// ortanCA amcam // bahçeYİ bile aydınlattı //.

// bahçeYİ bile aydınlattı ortanca amcam //. (Örnekler Demircan 2001: 213’ten alınmıştır.)

20 “Devrik dizim, bir yandan tümcedeki en önemli bilgi ileten ögeyi odak işleviyle ortaya doğru çekerken, öte yandan, odaktan sonra söz akışını da yavaşlatır. En yüksek vurgu alan ögeden sonra geriye kalan güç düşerek, en alt düzeyde bir yayılımla söner. Sesletim odaktan önce görece hızlı, odaktan sonra görece yavaş olur” (Demircan 2006a: 13).

içermeli ve özgün metin kadar rahat olmalıdır (Bengi 1993: 29). “Çevirmen bu tavır doğrultusunda çevirisini ya kaynak-dizge normlarına öncelik vererek yapar ve yeterli çeviri üretir, ya erek-dizge normlarına öncelik vererek yapar ve kabul edilebilir çeviri üretir” (Bengi 1993: 33).

Göktürk, yapılan araştırmalar sonunda çeviri yöntemlerinin dörde ayrıldığını bildirir: Tanrı dilinin insan diline çevirisi, sözcüğü sözcüğüne çeviri, özgür çeviri, güvenilir çeviri (Göktürk 2002: 40). Göktürk, eserinde Çeviribilim İçinde Yazın Çevirisinin Yeri başlığının altında çeviri bilim kuramcılarından Ortega y Gasset’in görüşlerine katılarak ondan şu alıntıyı yapmıştır:

Çeviri özgün metnin tıpkısı değildir. Aynı yapıtın başka bir sözcük dağarcığıyla oluşması değildir, böyle olmayı da amaçlayamaz. Şunu özellikle belirtip vurgulamamız gerekir, çeviri kendine özgü ölçütleriyle, amaçlarıyla apayrı, bütün öbür yazın türlerinden başka, özel bir yazın türüdür (Göktürk 2002: 42).

“Yetkin bir çevirmenin görevi, bu yetkin dili anadilinde yeniden yaratmaktır”

(Karantay 1993: 23). Bir dile ait bir metni başka bir dile çevirirken bunların bozulmadan çevrilip çevrilemeyeceği büyük bir sorundur. Bu konuda İnce şöyle demektedir:

Demek ki çevirmen özgün metin yazarının biçemini bozmadan aktarabilmek için kaynak metnin, metinle en çok ilgili özellik ve ilişkilerini yeniden, aynen yapılandırmalıdır. Oysa çeviri gerçekleri bize kaynak metin yazarının biçeminin bozmadan değil bozarak aktarılabileceğini gösteriyor. (…) Yazınsal bir metnin çevirisinde kaynak metne sadakat tek amaç olamaz çünkü çevirinin “yazınsal”

olması önemlidir. Yazınsal olmayı başaramamış bir çevirinin kaynak metne sadakatinin ne anlamı olabilir? (İnce 1993: 11)

Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi ve Gülistan Tercümesi’nin - birer çeviri metin olduğu için - telif metinler olan Âşık Paşazade Tarihi ve Tazarru’nâme göre söz dizimsel bozuklular taşıyabilecekleri düşünülebilir. Öyle bile olsa dizimsel bozukluklar sadece cümle düzeyinde değil, sözcük öbekleri düzeyinde de görülmeli ve bu durum metnin geneline hâkim olmalıdır. Devrik cümle bakımından ise, böyle bir düşünce tarzı devrik cümlenin zaten dizimsel bir bozukluk olduğu görüşüne dayanır. Tercümeden kaynaklanan devrik cümleler sadece Târih-i i Kesîr Tercümesi’nde vardır. Şirvanlı Mahmut, Târih-i

İbn-i Kesîr Tercümesİbn-i’nİbn-in kİbn-imİbn-i cümlelerİbn-inde sözcüğü sözcüğüne çevİbn-irİbn-i yöntemİbn-i İbn-ile Kur’an-ı Kerîm’den çevirdiği ayetin ve/veya cümlenin anlamını olduğu gibi vermek istemiştir. Önce Arapça cümleyi yazmış, sonra da birebir sözcük çevirisini vermiştir. Ancak, bu tip cümleler başlarında bulunan “yani” sözcüğü sayesinde diğer cümlelerden ayrıldığı gibi, cümlelerin dizimsel yapısı da bunların satır-arası tercüme olduğunu açıkça göstermektedir.

Burada satır-arası tercüme ve tefsirli tercüme terimlerine kısaca değinmek gerekir.

Anadolu Türkçesine yapılan ilk Kur’an tercümelerinin XIV. yüzyılın sonlarında başladığı tahmin edilmektedir. Bu tercümeler iki ayrı yöntemle yapılmaktadır:

Tefsirli tercümeler, “Bir Arapça kelimenin tek bir Türkçe kelime ile karşılanmasından ziyade, bütün bir âyetin uzun cümlelerle açıklanması esas alınmıştır” (Topaloğlu 1976: 3). Cümle bir bütün olarak ele alınır ve genel olarak cümlenin anlamını vermek hedeflenir. Satır-arası tercümelerde, kaynak dilin metni, amaç dile sözcük sözcük çevrilir. “Şu halde cümleler, zaruri olarak, unsurların dizilişi bakımından, Türkçe kaidelere göre değil, Arap dilinin sentaks hususiyetlerine göre tertiplenmiştir. Bu yüzden cümleler umumiyetle “devrik cümleler” halindedir. Bu, «satır-arası» tercüme tarzının bir neticesidir” (Topaloğlu 1976: 21).

“Anadolu Sahasında Yapılmış Sure Tefsirleri ve Bu Tefsirlerin Türk Dili Açısından Önemi” başlıklı makalesinde Muhammed Yelten şöyle demektedir:

“Biliyoruz ki Karahanlı döneminde ve Anadolu sahasında gerçekleştirilen ilk Kur’an çevirileri genellikle kelime kelime yani satır-arası veya cümle cümle şeklinde çevirilmişlerdir. (…) Bilhassa cümle cümle yapılan çevirilerde kaynak dilin söz dizimi sırasına çok dikkat edilmiştir. O kadar ki bazen Türkçe söz dizimi sırasına göre çevirdiklerini yine Arapça sıraya göre düzeltmişlerdir” (Yelten 2000:

251).

Arslan Tekin, Târih-i İbn-i Kesîr Tercümesi’nin incelediği 4. cilt, 1. kısım ile ilgili olarak “Mütercim, kısa cümleler ve diyaloglarla üslubu akıcı kılmıştır. Bu

da, eserin Arapça aslına bağlı kalınmadan Türkçeye aktarılmasından ileri gelmektedir.” (Tekin 1998: 37) demektedir. Mehdi Ergüzel, incelediği 4. cilt, 2.

kısım için “Cümleler çoğu yerde kısa, düzgün ve zevkle okunur güzellikte, tercüme soğukluğu taşımayan bir ustalıkla kurulmuştur.” (Ergüzel 1999: XVIII) tespitini yapmaktadır. Muhammet Yelten ise metnin tercüme özellikleri hakkında şu açıklamayı yapmaktadır:

Mahmûd bin Muhammed tercümede muhteva bakımından eserin aslına bağlı kalmakla birlikte metnin aktarılışında serbest davranmıştır. Cümleler halinde tercüme edilmiş eserde, konunun gelişmesine uygun olarak karşılıklı konuşma parçalarına ve rivayetlere sık rastlanmaktadır. Bazen bu konuşma ve rivayet zincirleri birbirini destekleyen, birbirine eklenen veya birbiri ile zıtlaşan görüş ve hadiseler halinde hikâye dili ile anlatılmıştır. İşte tercüme, sade bir üslubun kullanılması, kısa ve kesik cümlelerin varlığı, rivayet silsilesi ve karşılıklı konuşmaların bol miktarda kullanılması yönüyle, konuşma dilinin yazıya aktarılmasından meydana gelmiş bir metin özelliğini taşımaktadır (Yelten 1998: 13).

Anadolu sahasında yapılan ilk Gülistan Tercümesi olan Mahmûd bin Kādî-i Manyâs’ın tercümesi kısaltılmış bir tercümedir. Mustafa Özkan metnin tercümesi için şu açıklamayı yapmıştır:

Manyasoğlu bu tercümesinde, tercüme için seçip aldığı hikâyeleri Türkçe’ye aktarırken aslına sadık kalarak, ilâve yapmadan tercümeye etmeye çalışmıştır. (…) mütercim, bu defa bütün hikâyeleri tercüme etmeyerek bir seçme yapmak suretiyle, bazı hikâyeleri bu tercümesine almamıştır. Hatta tercümesine aldığı hikâyeleri de kelime kelime aynen tercüme etmeyip bazı kısımları atlamıştır. Daha ziyade o hikâye ile anlatılmak istenen muhtevayı aktarmaya çalışmıştır. Böylece muhtasar bir tercüme meydana getirmiştir (Özkan 1993: 15).

Tezde sadece Eski Anadolu Türkçesi düz yazı metinlerinde devrik cümlenin yapısal incelemesi değil, aynı zamanda telif metinler ile tercüme metinlerdeki devrik cümleler de karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir.

Benzer Belgeler