• Sonuç bulunamadı

Bazen toplumda renkleri ya da diğer nitelikleri dolayısıyla insanlar arasında eşit olmayan birtakım davranışlar baş gösterdiğinde ırk ayrımcılığı ortaya çıkar.165 İnsan haklarına doğrudan saldırı teşkil eden ırkçılık, insanlığın evrensel bütün farklılığını hiçe sayan bir hak ihlalidir.

Irk ayrımcılığı, Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’de tanımlanmıştır. Bu Sözleşme’de ırk ayrımcılığı, “siyasî, ekonomik, sosyal, kültürel veya toplumsal yaşamın herhangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, uygulanmasını, bu hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını ortadan kaldırmak veya zayıflatmak amacına ya da etkisine yönelik, ırk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrım, dışlama, kısıtlama ya da tercih” anlamındadır.166 Burada kullanılan “toplumsal yaşamın herhangi bir alanında” ifadesinin sporu da kapsadığı açıktır.

Akademik anlamda bakıldığında ırkçılığın nasıl tanımlanabileceğine ilişkin yaklaşımlarda birlik olmadığı görülmektedir. Bazı akademisyenler bunun kapitalist toplumlardaki sınıf eşitsizliğinin bir yansıması olduğunu düşünürken, bazıları da ırkçılığın tarihsel olarak inşa edildiği çeşitli yolları değerlendirme ihtiyacını ileri sürer.167 Ancak yine de kavramsal bir çerçeveye oturtabilmek maksadıyla ifade etmek gerekirse insanlık tarihi kadar eski bir sorun olan ırkçılık, “kalıtsal fiziksel özelliklerle belirli kişilik, zekâ ve kültür özellikleri arasında nedense bağlantı olduğunu ve dolayısıyla bazı ırkların doğal üstünlüğünü savunan kuram ya da görüş” şeklinde tanımlanır.168 Irkçılık, sözlükte ise “İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti”

165 Türkkaya ATAÖV, Çatışmaların Kaynağı Olarak Ayrımcılık, A.Ü. S.B.F. İnsan Hakları Merkezi Yayınları, Ankara, 1996, s.1.

166 Sözleşme metni için bkz. Dijital Erişim:

https://web.archive.org/web/20151125184818/http://www.ohchr.org/EN/ProfessionalInterest/Pages/C ERD.aspx (Erişim Tarihi: 14 Mart 2021).

167 Muzammil QURAISHI Rob PHILBURN, Researching Racism: A Guidebook for Academics and

Professional Investigators, SAGE Publications, California, 2015, s.1.

168 Ana Britannica, Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 11, Ana Yayıncılık ve Sanat Ürünlerini Pazarlama A.Ş, Baskı: Güzel Sanatlar Matbaası, İstanbul, 1986, s. 383.

60

şeklinde tanımlanmaktadır.169 Burada ırkın diğer ırklara biyolojik olarak üstünlüğü söz konusudur.

Diğer yandan ırkçılık kavramı, sosyoloji sözlüğünde “insanları bazı varsayılan ırksal gruplara (genellikle ülke menşei, kültür veya deri rengi gibi) aidiyetleri temelinde ayıran inanç ideolojileri veya davranışları” ifade etmektedir.170 Bir diğer sosyoloji sözlüğüne göre ise ırkçılık, “genellikle olumsuz duygulara ve sözde ırksal grubun üyelerine karşı ayrımcı veya düşmanca eylemlere dönüşen ırkla ilgili inançlar veya fikirler” şeklinde tanımlanmıştır.171

Görüldüğü üzere ırkçılığın çıkış noktası hiç şüphesiz ırk kavramıdır. Bu sebeple ırkçılığı anlayabilmek için öncelikle ırk kavramını anlamak gerekir. Irk kavramı, “insan türü içinde, kalıtsal farklılıklara göre ayırt edilen ya da sınıflandırılan biyolojik gruplar” olarak tanımlanmaktadır.172 Irk kavramının İngilizce dilinde ilk kullanımı on altıncı yüzyılda karşımıza çıkmaktadır.173 Bu kavram başlangıçta insanların kökenlerini tanımlamak maksadıyla kullanılmışsa da ilerleyen dönemlerde, özellikle on yedinci yüzyılla birlikte, Aydınlanma Dönemi bilim insanları ırk kavramını biyolojik temeller üzerinde değerlendirme yoluna gitmişlerdir. Buna paralel olarak sömürge tarihiyle bağlantılı bir şekilde ırk kavramı, insanları hiyerarşik olarak sınıflandırarak ucuz iş gücü için köleliği meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Böylece ırkçı ideoloji başlangıçta sömürgecilik düzenine hizmet etmiştir.

Irkçılık düşüncesini ortaya çıkaran unsur bilimsel temelde “ırk” çalışmalarıdır. Irk düşüncesi en temelde, “bir halkın veya insan grubunun kendilerini, ötekilerin üzerine koyduğu ve mevcut üstünlüklerini özsel bir farklılık öğretisi aracılığıyla ifade ettikleri bir siyasi tahakküm ve ekonomik sömürü bağlamında gelişmiştir”.174 Buradan

169 “Güncel Türkçe Sözlük”, https://sozluk.gov.tr (Erişim Tarihi: 21 Nisan 2021).

170 Steve BRUCE Steven YEARLEY, The SAGE Dictionary of Sociology, SAGE Publications, London, 2005, s. 298.

171 Tony LAWSON Joan GARROD, Dictionary of Sociology, Taylor & Francis Group, London, 2001, s. 413.

172 Ana Britannica, Genel Kültür Ansiklopedisi, Ana Yayıncılık İstanbul, C: 11, 1986, s. 382.

173 Stephen SPENCER, Race and Ethnicity: Culture, Identity and Representation, Routledge, İkinci Baskı, London, 2014, s. 43.

174 Steve FENTON, Etnisite, Irkçılık, Sınıf ve Kültür (Çeviren: Nihat Şad), Phoenix Yayınevi, Ankara, 2001, s. 98.

61

hareketle bir kavram olarak ırkçılık ilk haliyle biyolojik özelliklere dayanarak insanlar arasında hiyerarşik bir düzen kuran düşünce biçimi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu hiyerarşik sınıflandırmada siyah renkli insanlar ezilmiş, beyaz renkli insanlar ise adeta en üstün insanlar olarak tanımlanmışlardır. Afrika kökenli insanların köleleştirilmesi, Amerikan yerlisi insanların soykırıma maruz kalması gibi hadiseler bu insanların üstün olmayan ırk olarak nitelendirilmesi neticesinde meşrulaştırılmıştır. Irkçılık kavramı da işte bu sınıflandırma içinde başlangıçta aşağı olarak görülen ırka karşı duyulan nefret, aşağılama ve ayrımı ifade etse de zamanla şekil değiştirmiş ve varlığını devam ettirmiştir.

Irkçılık, zamanla biyolojik hiyerarşiye dayanan yapısını175 terk etmiş ve bugün özellikle kültürel ve toplumsal farklılıklar üzerinden yeni anlamlar kazanmıştır. Bunlardan en önemlisi UNESCO’nun ırk üzerine çalışan araştırmacılar ile yaptığı toplantılar neticesinde ulaştığı ırkçılık tanımıdır. Buna göre ırkçılık, “ayrımcı gruplar arası ilişkilerin biyolojik temellerle doğrulanabileceği yanıltmacasına dayanan anti sosyal inanış ve davranışlardır”. Irkın olmadığı yerde ırkçılığın da olmayacağı fikrini yıkmak için UNESCO ırkçılık kavramını bu şekilde genişletmiştir.

Geçmişte “üstün” kalıtımsal farklılıklara dayanan ırkçılık düşüncesi, günümüzde ise çok daha karmaşık bir hal almıştır. Irkçılık ilk haliyle siyah renkli insanları adeta ezerek sömürgeciliği meşrulaştırmak için kullanılsa da günümüzde kendini meşru kılacak alan bulmakta zorlandığı da söylenemez. Özellikle dünyanın ekonomik ve sosyal anlamda sürekli bir değişim içerisinde olması ırkçılığın dayandığı unsurların hareket alanını da değiştirerek yoğun bir biçimde kültürel ve sosyal farklılıklara taşımaktadır. Haliyle bugün ırkçılık, salt “ırk” unsurunu içinde barındırmayan pek çok faktörle ayrı bir boyut kazanmaktadır. Irkçılığın bu boyutu, ırkçılığın farklı şekillerde ortaya çıkmasına neden olmakta ve ırkçılıkla mücadeleyi de önemli ölçüde zorlaştırmaktadır.

175 Bu arada belirtmek gerekir ki, her ne kadar geçmişte biyolojik kalıtımsal farklılıklara dayandırılsa da ırk kavramının salt biyolojik anlamda değerlendirileceği yönünde bilimsel bir fikir birliği de yoktur. Öyle ki, Huxley ve Haddon ırkçılık kavramını kullanmamışlar; ırk biyolojisinin sahte bir bilim olduğu iddiasıyla ırkın duygulara mantıksal açıklama için kullanıldığını ve politik amaçlara hizmet ettiğini söylemişlerdir. Benzer şekilde Jacques Barzun da ırkçılık yerine “ırksalcılık” kavramını tercih etmiştir. Bkz. AŞAR, a.g.e.,, s. 28, 29.

62

Irkçılık kavramının artık ırksal gruplar dışında etnik, dini, kültürel gibi gruplara karşı duyulan nefret ve hoşgörüsüzlüğü de ifade ettiği göz önüne alındığında, klasik ırkçılık olarak bilinen eski tip ırkçılığa kıyasla bugün daha çok kültürel unsurlara dayanan bir ırkçılık söz konusudur. Böylece biyolojik ırkçılığın yerini kültürel ırkçılığa bıraktığı söylenebilir. Kültürel ırkçılık biyolojik ırkçılıktan ziyade biyolojik kökenleri değil, kültürel farklılıkların bir arada yaşamaya engel olacağı düşüncesini esas almaktadır.

Bu gelişmeler paralelinde modern dönemlerin başlangıcıyla birlikte klasik ırkçılığın yanı sıra gelenek-görenek, kültürel ve dini pratiklerin öne çıktığı yeni bir ırkçılık anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu ırkçılık anlayışında biyolojik kalıtımsal farklılıklardan ziyade kültürel faktörler belirleyici olmuştur. Kültürel ırkçılık olarak isimlendirilen bu ırkçılık türü daha çok göçmen ve azınlık gruplara yönelik sergilenmektedir.176 Ayrıca dini özellikler temelinde kişinin dini aidiyeti ve buna bağlı olarak benimsediği değerlere karşı ayrımcı tutumlarla karşılaşmak da mümkündür. Bu konuda özellikle Müslümanlara yönelik baskı, korku ve şiddet üçgeninde islamofobik tutumlar yaygın bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

Kültürel ırkçılık, II. Dünya Savaşı’nın akabinde ve özellikle İslamofobinin belirgin bir şekilde yayıldığı Soğuk Savaş döneminde hız kazanmıştır.177 Ne var ki kültürel ırkçılık zamanla -özellikle 11 Eylül 2001 hadisesi sonrasında- İslamofobi ile doğrudan bağlantılı görülmüş ve hatta onunla anılır hale gelmiştir. Nitekim kimi düşüncelerde 11 Eylül hadisesi bu anlamda bir kırılma noktası olmuş, Avrupa’nın birçok ülkesinde ve Amerika’da Müslümanlara yönelik ayrımcı ve düşmanca tutumlar olabildiğinde artmıştır.

Özetle geçmişte “ırk” kavramına dayanan ırkçılık, günümüzde farklı bir kültürel yapılanmanın görünümü haline gelmiştir. Her ne kadar ırk kavramı başlangıçta biyolojik ayrıma dayandırılmışsa da zamanla biyolojik olmaktan ziyade sosyal açıdan değerlendirilmeye başlanmıştır. Nitekim, günümüze gelindiğinde

176 John F. DOVIDIO Samuel L. GAERTNER, “Reducing Prejudice: Combating İntergroup Biases”,

Current Directions in Psychological Science, C: 8, S: 4, 1999, s. 101-105.

177 Özcan HIDIR, “İslamofobi-Irkçılık”-“Kültürel Irkçılık” İlişkisi”, Ombudsman Akademik, 2017, S: 7, 2017, s. 36.

63

ırkçılığın anlamının büyük ölçüde değişime uğradığı görülmektedir. Bugün ırkçılık, daha çok “öteki”nin178 algılanışı ile şekillenerek “biz” ve “onlar” ayrımına dayanmaktadır.179