• Sonuç bulunamadı

KISALTMALAR CETVELİ

1.2. Ayaş İlçesinin Coğrafi Konumu, Tarihçesi, Ayaş Kültürevi ve Envanter

1.2.3. Ayaş Kültüre

Anadolu‟da yaĢayan Türklerin eski eserlere ilgisinin daha 13. yy da baĢladığı söylenebilir. Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat, 1221 yılında Konya‟da Alâeddin Tepesi‟nin etrafına bir sur yaptırmıĢ, bu surun duvar ve burçlarının dıĢ yüzeylerine, Roma-Bizans heykeltıraĢlık ve mimari parçalarını, birer süsleme unsuru olarak koydurmuĢtur. Osmanlı döneminde de yapıların göze görünür yerlerinde devĢirme yöntemiyle eski eserlerin kullanıldığı görülür(Pasinli,1990:147).

Fatih Sultan Mehmed‟in kendi adına yaptırdığı Fatih Camisi alanındaki Bizans Ġmparator lahitlerini, Hipodromdaki Bizans sütun ve sütun baĢlıklarını ve Ġmparator Anastasius devrinin (491–518) ünlü araba yarıĢçısı Porphyrios‟un anıtının kaidesini Topkapı Sarayı avlusunda toplamıĢ olması amacının bir müze çekirdeği ve bir eski eser koleksiyonu oluĢturmak olduğunu düĢündürmektedir. Ayrıca Topkapı Sarayında bütün padiĢahların küçüklüklerinden beri giydikleri ve kullandıkları eĢyaların torba ve bohçalar içinde saklanması da yine bu düĢüncenin belirtisi olarak sayabiliriz(Pasinli,1990:147-148).

Türkiye‟de 19. yüzyılın ortalarına kadar sadece padiĢahların özel koleksiyonları yer almaktaydı. Eski yapıtlar saraydaki Enderun Hazinesi‟nde, Peygamber efendimizin eĢyaları ise Hırka-i ġerif Dairesi‟nde muhafaza edilmekteydi(Anonim3,1402). 19. yüzyılın Avrupa‟sında ise müzeler çoktan kurulmaya baĢlanmıĢ ve halka açık mekânlar haline getirilmiĢtir.

Osmanlıda resmi olarak müze kurulmasında, ülkede bulunan eski eserlerin yurtdıĢına kaçırılmasını önleme amacı temel olmuĢtur(Ünsal,2008:19).

Osmanlı baĢkentinde görev yapan yabancı elçilerin bir diğer görevi de ülke topraklarında arkeolojik kazılar yapmak ve çıkarılan eserleri kendi ülkelerine götürebilme izni almaktı(Göktürk,1980:44). Ġngiliz, Fransız, Alman, Avusturya elçileri sözde Babı-Ali yanındaki siyasi kredilerini, ülkemizin kültürel zenginliklerini yağmalamada, kurdukları baskılarda birbirileriyle yarıĢ etmektelerdi.

Türkiye‟de ilk resmi nitelikte müze Sultan Abdülmecit zamanında Aya Ġrini Kilisesinde kurulmuĢtur. Osmanlı imparatorluğunun çeĢitli bölgelerinde bulunan eski eserler Ġstanbul‟a getirtilmiĢ ve Aya Ġrini Kilisesinde toplanmıĢtır. Eski eserlerin yanı sıra kullanılmayan eski silahlarda aynı kilisede korunmaya baĢlanmıĢtır. Eski Eser Koleksiyonu‟na “Mecma-i Asarı Atiha, Silah Koleksiyonuna da Mecma-i Esliha-i Atika adı verilmiĢ ve Arkeoloji Müzesi ve Askeri Müzenin ilk temelleri atılmıĢtır. Daha sonra bu iki müzenin adına Müze-i Humayun denmiĢtir(Pasinli,1990:148). Müze-i Humayun un baĢına birçok yabancı asıllı kiĢiler müdür olarak getirtilmiĢ en son olarak ta Türk müzeciliğinde yeni bir dönem ve çığır açan Osman Hamdi Bey getirtilmiĢtir. Eski eserlerin yurt dıĢına çıkartılmaması için çok çaba sarf eden Osman Hamdi Bey Anadolu‟nun birçok yerinde arkeolojik kazılar yaptırarak Ġskender Lahdi, Ağlayan Kadınlar Lahdi gibi birçok önemli eseri gün ıĢığına çıkartarak Anadolu topraklarının ne kadar zengin ve köklü medeniyetlere ev sahipliği yaptığını kanıtlamıĢtır. Avrupalılar Anadolu topraklarından çıkartılan eserler hakkında birçok yazılar yazmıĢ ve incelemelerde bulunmuĢlardır(Prigent ve Simoni,1979:68).

GeçmiĢte arkeoloji, sanat ve etnografik eserlerinin barındığı, korunduğu ve sergilendiği mekânlar olan müzeler artık çok çeĢitlenmekte ve insan elinden çıkmıĢ hemen her Ģey, müzeler vasıtasıyla çok amaçlı olarak değerlendirilmektedir.

Kültürün ve sanatın geniĢ paylaĢımlı vitrinlerinin en önemlilerinden biri olan müzeler içerikleri, birikimleri, mekansal konumlarıyla toplumsal belleğin de bir gösterimidir. Tarihsel veriler doğrultusunda üretilen görsel öğeler ve dolaylı olarak- bazen de doğrudan- tarih anlayıĢına katkıda bulunmakta, yeni anlamlar yüklemekte ve böylece toplumsal bellekte karĢılıklı bir değiĢim iliĢkisini oluĢturmaktadır(Mercin, 2003:109).

Tarihi ve toplumsal geliĢme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğin ölçüsünü gösteren araçların bütünü olan kültür tarihsel bir anlamdır. Kültür geçmiĢten koparılamaz ve geleceği de görmezlikten gelemez(Ünal,1999:170).

Türkiye coğrafi konumunun ve geçmiĢ yüzlerce kuĢağın emek birikiminin ve oluĢturduğu yaĢam biçiminin sonucu olarak övünmeye hak kazandığı tarihsel bir birikime sahiptir. Bu birikim kendini kültürel miras dediğimiz alanlarda ortaya koymaktadır(Silier,2007:7).

Kültürel miras “insanlık tarihinin baĢlangıcından günümüze kadar geçen zaman içerisinde daha kaliteli bir yaĢamı sağlamak için insanların yarattığı ve toplumlar arası etkileĢim sonunda ortaya çıkan bütün değerlerin birikimi “olarak tanımlanmaktadır(Alpagut,2006:119).

Sivil ve dini mimari örneklerimiz, Anadolu‟da yaĢamıĢ çeĢitli uygarlıların sanat ve zanaat dallarında ulaĢtıkları ustalık, maddi ve manevi kültürün değiĢik alanlarında, örneğin giyim kültürümüzde ya da halk danslarımızda kendini belli eden zenginlik gerçekten göz kamaĢtırıcıdır. Ilıman bir iklimin, çeĢitlenmiĢ ve bereketli toprakların, uzun süre çeĢitli ticaret yoları üzerinde bulunmanın ve farklılıklarla yaĢamıĢ olmanın sağladığı maddi ve manevi kültür zenginliği, dünyayla iliĢki açısından çok elveriĢli koĢullar sunan bu mirası bize taĢıyor(Silier,2008:7).

Ulusun sahip olduğu kültürel mirası toplayarak, koruyarak ve onlara anlam vererek sergileyen bir yer olan müze, mirasın anlaĢılmasını ve değerinin bilinmesini sağlamada en önemli araçtır(Tezel,2007:142).

Günümüzde müzeler yerel tarih, sosyal tarih, etnik veya dinsel grupların tarihi, bilim ve teknoloji, endüstri veya savaĢ tarihi, tarihsel Ģahsiyetler veya olaylar ve bunlarla ilgili günlük yaĢama dair olabilmektedir(Aydıngün,2007:90).

Ġnsanların yaĢadığı ev, evin yer aldığı mahalle, köy ve kasabalar; endüstri ve teknolojiyi geliĢtirilirken kullanan araç-gereçler, tabiat tarihi vb her Ģey artık müzelerin birer koleksiyonunu oluĢturmakta veya kendisi müze (Müze evler, anıt müzeler gibi) olmaktadır. Müzelerin çeĢitlenmesi ve görev alanlarının geniĢlemesi, milletlerin ve

toplumların kültürleri ile birebir iliĢki içerisinde olduğu anlamını yüklemekte ve elbette ki bu kültürün gelecek kuĢaklara aktarılması ön plana çıkmaktadır(Mercin,2003:109).

Toplumsal belleğimiz olan müzelerin yerini artık müzelerin ulaĢamadığı bölgelerde kültür evleri almaktadır. Bir bölgeyle ilgili inançlar, arzular, algılar ve imgeler de içeren temsililer onunla ilgili söylemler kültürel değerlerin yayılmasında değerlerin ve yaĢam biçimlerinin görsel olarak kuĢaklara aktarılmasında ve kuĢaklar arasında bir bağlantı oluĢturulmasında kültür evlerinin de önemi büyüktür(Perouse, 2006:105).

Kültür Evleri toplumların çeyiz sandıkları gibidir. Çeyiz sandıklarımız övünçle, kıvançla kuĢaktan kuĢağa taĢıdığımız anılarımız ve gizlerimizin kokusunun sindiği belgeleri içerir. Bilinçli seçimlerle düzenlenen çeyiz sandıkları aile tarihi sayılır. Bireysel ve toplumsal tarihimizin belgeleri bu çeyiz sandıkları gibidir(Pekmezci,2008:83).

Nesneler sadece maddi ve somut varlıklarıyla hiç bir Ģey ifade etmezler. Onlara mana veren, değerli ve değersiz kılan insanların bakıĢ açıları, ruhları ile iç dünyalarıyla bütünleĢtirdikleri özellikleridir.

Bin yıldır ruhuyla beslendiğimiz medeniyetimiz bir sosyo kültürel varlık alanı, bir kültür tarihi, bir sosyal tarih olarak bize eĢsiz malzemeler sunmaktadır.

Kültürün yeniden keĢfi bireylerin hafızalarını iĢleteceği gibi, hayatı yaĢamaya değer kılan anlamlarda yükleyecektir.

Yüksek gelire ve ileri teknolojiye sahip ülkeler hızlı değiĢimin, değiĢtirme tutkusunun insan üzerinde etkisinin farkına vararak toplumun yaĢamından kullanımdan kalkan ürünleri müzelerde günümüz insanının bilgisine sunmuĢlardır(Koç, Pamuk,2003:245). Ülkemizdeki maddi kültür ürünlerinin gelecek kuĢaklara iletilmesinde, bireysel ve toplumsal duyarlılıkla, geliĢme gösteren kültür evi müzeleri son yıllarda büyük geliĢme göstermekte ve giderek yaygınlaĢmaktadır.

AyaĢ‟ın yakın tarihini yansıtan AyaĢ Kültür Evi bu bilinçle oluĢturulmuĢ ve geçmiĢin izlerini yeni nesil AyaĢlılara sunmayı amaç edinmiĢ bir Kültür Evi Müzesidir.

AyaĢ Kültür Evi Müzesinin oluĢturulma süreci kendiside AyaĢlı olan Hatice Doğruol ve Nüzhet Sarıkaya‟nın makalesinde Ģöyle anlatılıyor

“1998 yılında “Ayaş‟ın Görsel Tarihi” adlı kitabın hazırlanması sırasında, Şıh Camii yakınlarındaki parkta komisyon üyeleriyle kitapla ilgili çalışmaları gözden geçirirken, sahip olduğumuz görsel malzemenin zenginliği ve bunların belli bir yerde toplanması gerekliliği dile getirildi. Resim çekmek için Demirci İsmail Usta‟nın dükkânına gittiğimizde bizim için hayal olan konuyu burada da tartışmaya devam ettik. Bizi dikkatle dinleyen İsmail Usta eğer böyle bir çalışma yaparsanız size körük veririm dedi. İsmail Usta‟dan öyle bir öneri gelmesi bizi sevindirdi ve yapılacak olan çalışma için umutlandırdı. Aynı gün dönemin belediye başkanına durumu açıkladık, kendisi konuya sıcak baktı ve belediyeye ait olan tarihi Paşa Hamamı‟nı bize geçici olarak verebileceğini söyledi”.

Bir körük ve içi boş koca bir hamam vardı elimizde. Başlanmış olan bu anlamlı olaya Ayaş Vakfı yönetimi, Ayaşlı hemşeriler, Ayaş‟a gönül veren dostlar anında sahiplendiler. İnanarak, güvenerek beklediğimizinde üzerinde çok büyük ilgi gösterdiler. Ailelerimizin adı yaşayacak diye sevinçle, gururla getirdiler, verdiler, gönderdiler, bağışladılar (Doğruol ve Sarıkaya,)

Çok zengin bir koleksiyona sahip olan AyaĢ Kültür Evinin kurulması yukarda da bahsettiğimiz gibi bir sohbet dile getirilmiĢ ve bu iĢe gönül veren AyaĢlılar sayesinde hayata geçirilmiĢ ve yaĢaması için hala emek verilen bir projedir diyebiliriz.

AyaĢ‟a gönül veren ve AyaĢ halkının zengin kültürünü yansıtan AyaĢ Kültür Evinde etnografik eserler sergilenmekte bu eserler arasında; günlük kullanım eĢyaları, ahĢaplar, metal eĢyalar, örtüler, lambalar, radyolar, giysiler bulunmaktadır.

Cumhuriyetin ilanıyla modernleĢme sürecine giren Yeni Türkiye Cumhuriyetinde kadın ve erkek kıyafetleri hızlı bir değiĢim sürecine girmiĢ ve bu değiĢim sürecinde AyaĢ halkının kıyafetleri de gelenekselden modern giyime doğru değiĢme göstermiĢtir.

AyaĢlı varsıl ailelerin giyim örneklerinin ağırlıklı olarak yer aldığı giysi koleksiyonunda Ġstanbul giyim kuĢam zevkinden etkilenildiğini söylemek mümkündür. Ġstanbul‟a sürekli yapılan seyahatler Ġstanbul modası AyaĢlı hanımların giysilerinde yer bulmuĢtur. Bunda Sadullah paĢa ve ailesinin etkisinin büyük olduğunu söyleyebiliriz. Sarayda çeĢitli görevlerde bulunan Sadullah paĢa aynı zamanda Viyana‟da büyükelçilik görevinde de bulunmuĢ Avrupa modasını da yakından takip etmiĢtir.

Ağırlıklı olarak kadın giyim kuĢam örneklerinin olduğu koleksiyonda kadın dıĢ giyim, kadın iç giyim ve erkek dıĢ giyim örnekleri mevcuttur. Bu giysilerin büyük bir çoğunluğu günün modasına göre elde dikilmiĢ bazıları ise hazır giyim ürünüdür.

Geleneksel giysilerinde yer aldığı giysi koleksiyonunda ağırlıklı olarak yeni dönem giysiler yer almakta AyaĢlı hanımların ince zevkleri bu giysilerle daha iyi anlaĢılmaktadır.

AyaĢ‟ın çeyiz sandığı olan AyaĢ Kültür Evi‟nde bulunan nesnelerin henüz envanter kaydı yapılmamıĢ sadece emanet teslim fiĢi ile kayıt altın alınmıĢtır. Kültür Evi‟nde bulunan eĢyaların kaybolmaması ve gelecek nesillerle eksiksiz aktarılması için envanter kaydının en kısa zamanda yapılması gerekmektedir. Küresel geliĢim hız kazanırken kültür tarihimiz açısından önemli olan nesnelerin gerektiği Ģekilde kayda geçirilmezse zaman içerisinde yok olup gideceği kaçınılmaz bir gerçektir.

1.2.4. Envanter

Müzeler, sahip oldukları koleksiyonları koruyup varlıklarını devam ettirmek ve sonraki kuĢaklara aktarabilmek için, bunları kayıt altına almak ve gerektiğinde herhangi bir eser hakkındaki bilgiye kolaylıkla ulaĢılabilmesini sağlamak zorundadır. Bu hedefe varabilmek için müzelerde belgeleme, arĢivleme ve envanter çalıĢmaları yapılması gerekmektedir.

Belgeleme, kiĢisel ya da kurumsal bağlamda belli süreçlerin yazılı, görsel ve iĢitsel olarak kayda geçmesi; arĢivleme, bu belgelerin belli bir sistematik içinde sınıflandırılması; envanter ise belgelenmiĢ ve sınıflandırılmıĢ malzemenin dökümü anlamına gelmektedir(Rona,1999:123-128)

Müzeye giren her eser kayıt altına alınarak demirbaĢ listesine dahil edilir. Ancak bu kayıt belirli bir sistematik içinde olmazsa, koleksiyondaki eserlerin tam anlamıyla kontrol altında tutulması ve bu eserlere gerektiğinde ulaĢılabilmesi mümkün olmaz. Kültür ve Turizm Bakanlığı‟na bağlı arkeoloji müzelerinde iki adet belgeleme türü vardır.

A. Emanet eser fiĢi

B. Envanter defteri-envanter fiĢi

A- Emanet fişi: Ġki nüsha olarak düzenlenir. Üzerinde eserin adı, cinsi, buluntu yeri,

Benzer Belgeler