• Sonuç bulunamadı

Çok düzlemli yönetişim ulusal devletlerdeki aktörlerden daha geniş kapsamlı olarak ulusal, ulusüstü ve ulusaltı aktörleri de içine alan ve çok taraflı aktörlerin arasındaki ilişkileri ifade etmektedir. Çok düzlemli yönetişimin hiyerarşik bir yapı dışında karşılıklı müzakere sistemine bağlı olarak hareket edilmesidir (Peters ve Pierre, 2004: 81). Çok düzlemli yönetişimde merkezi bir güç tarafından otorite yukarıya, aşağıya ve yanlara doğru dağıtılarak çeşitli aktörlerce paylaşılmış olur (Hooghe ve

Marks, 2004: 16). Çok düzlemli yönetişim otorite sahibinin farklı derecelerde yer alan aktörlerin karar alma sürecine dahil edilmesidir. Çok düzlemli yönetişimle farklı düzlemlerde yer alan aktörlerin zamanla daha girift bir yapıda ve aktörler arasındaki sınırın belirsizleştiği bir yapıdır (Eckerberg ve Joas, 2004: 407).

Çok düzlemli ve çok aktörlü yönetişim sistemine ilişkin farklı tanımla merkezi otoritenin yetkilerini yukarıya, alta ve yanlara doğru diğer aktörlere dağıtması ve ağyapıların oluşması (Hooghe ve Marks, 2001: 3; Scharpf, 2009: 10–11) ortak noktasında birleşmektedir. Bu bağlamda çok düzlemli yönetişimi iki gruba ayrılır. Bunlardan ilki farklı düzlemlerde yer alan otorite sahipleri aktörler arasında belli yetkilerin dağılımını sağlar (Hooghe ve Marks, 2003: 7; Conzelmann, 2008: 2). Sonuç olarak, I. Tip yaklaşım, federalizm için altyapı oluşturmaktayken II. Tip çok düzlemli yönetişim ise belli amaçlara yönelik ortaklıkların bulunduğu ve kısa vadeli ihtiyaçlara çözüm bulan yönetimleri ifade etmektedir (Hooghe ve Marks, 2003: 8–10). Bu tür aktörler birçok düzlemde dinamikliğe sahip olabilirler.

Çok düzlemli yönetişimin II. Tipi AB bağlamında ele alındığında, çok düzlemli yönetişimde karar alma ve uygulama ağlarının AB’nin ikincil mevzuatlarının net olarak ifade etmediği görevleri üstlendikleri söylenebilir (Hooghe ve Marks, 2003: 11; Conzelmann, 2008: 2). Yapısal fonların kullanılmasına ilişkin ortaklık anlaşmaları bu noktada örnek olarak gösterilebilir. Yerel politikaların belirlenmesinde AB önemli bir aktör haline gelmesi, Avrupalılaşma süreciyle birlikte yerel ve bölgesel yönetimler açısından “çok düzlemli yönetişim” modelinin kuvvetlenmesi, yaşana dönüşüm sürecinin önemli aşaması haline gelmiştir (Kösecik, 2010: 148–150). Çok düzlemli yönetişim, AB organları (ulusüstü), ulus devlet ve ulusaltı yönetimler arasındaki yetki paylaşımını ve sonuç olarak klasik devlet yapısında değişikliklere yol açmış ve sonuç olarak iç ve dış politikaların belirlenmesinde diğer aktörlerinde etkin olmasıyla iç ve dış politika arasındaki ayrımı belirsizleştirmiştir (Aalberts, 2004: 28; Piattoni, 2009: 165– 167; Roe, 2009: 43–45; Sutcliffe, 2012: 142–143). Bu bağlamda, AB yapısal fonları, bölgesel kalkınmanın gelişiminde ve yönetişim mekanizmasının bölge düzeyine indirilmesinde önemli bir araç haline getirilmiş; ancak bölgesel örgütlenmesi zayıf yapıya sahip olan ülkeler fonlardan yararlanmada zorluklarla karşılaşmıştır (Furst, 2011: 153).

Çok düzlemli yönetişim AB ve ulus-devlet arasındaki otoritenin dağılımıyla birlikte ulusüstü, bölgesel ve yerel aktörlerle yetki paylaşımını öngörmektedir. Bununla

birlikte, çok düzlemli yönetişim uluslararası alanda devletlerin halen ne kadar önemli olduğu görüşünü desteklemekte ve bölgesel-yerel aktörlerle işbirliğinin geliştirilmesinde önemli bir işlevi yerine getirerek sadece ulusüstü değil yatay yönetişim doğrultusunda yetki paylaşımını da ifade etmektedir (Jachtenfuchs ve Kohler, 2004: 102). Bu konudaki yazın bu yetki paylaşımının hangi düzeyde ve nasıl olacağına odaklanmaktadır.

AB uyum sürecinin sonuçlarını inceleyen çalışmalar, Avrupalılaşma (Europeanization) kavramında AB uyum ya da AB kurumlarının üye ülkelerin iç işleyişlerini ve yapılarını etkileme süreçlerinin ve sonuçlarına odaklanmaktadır (Kösecik, 2008: 259; Kösecik, 2004: 14). Avrupalılaşmanın etkisiyle kurumsal yapının transfer edilmesi ve idari mekanizmalara ve ilgili aktörler arasındaki ilişkilere yönetişimin kurumsal ve örgütsel olarak aktarılması üzerinde durulmaktadır (Okçu, 2005: 260–263).

Avrupalılaşma, Avrupa Birliği ülke içinde toplu varlıkları çeşitli formları arasındaki etkileşimi, işbirliği ve bütünleşme sürecinde siyasal sistemlerin değişiklikleri kurumsallaştırmasıdır (Maurer, vd., 2000: 2). Avrupalılaşma istihdam iç siyasi yapıları üzerinde bir odak noktası ile kurumsal ve politika analizini, yeni politika ağlarını, koalisyonları ve idari yenilikleri içermektedir (Dede, 2012: 245; Ladrech, 2001: 3; Sedelmeier, 2011: 29–31). Bunun sonucu olarak, AB’nin politik ve ekonomik dinamikleri ulusal siyasetin ve politikanın inşasında örgütsel olarak bir parçası haline gelmektedir. Avrupa Birliği’nin siyasal, sosyal ve ekonomik bileşenlerinin yerel birimlere, siyasal yapılara ve kamu politikalarına hâkim olan süreçler bütünüdür (Gwiazda, 2002: 6; Radaelli, 2000: 7; Radaelli, 2003: 34–36; Radaelli, 2004: 4–5). Avrupalılaşma, AB boyutunda kurumsallaşmanın yerel düzeyde değişime neden olduğu süreç ve mekanizmaları ifade etmektedir. Başka bir ifadeyle, Avrupalılaşma organların ve kurumların uyumlaştırılması veya AB üyeliği, etkileri ve taleplerine uyumlaştırma süreçleridir (Börzel ve Risse, 2000: 3–4; Smith, 2003: 2). Çok düzlemli yönetişim için gelişim süreci AB içerisinde yasal yönetişimin yükselişiyle başlamıştır. Avrupa kurumlarının yetkilerinin ve hedeflerinin arttığı 1980’lerde tek pazar programı ile Avrupalılaşma başlamıştır. Çok düzlemli yönetişim Avrupa’ya uyum sürecinde uluslararası antlaşmalar içinde büyük önem kazanmıştır.

AB kamu politikalarının hazırlanması sürecinde belirlenen ve sonra da üye devletlerin iç siyasal söylemlerinin, kimliklerinin, siyasal yapılarının ve kamu

politikalarının mantığına aktarılan resmi ve resmi olmayan kuralların, prosedürlerin, politika paradigmalarının, iş yapma yöntemlerinin ve paylaşılan inançların ve kuralların oluşum, yayılma ve kurumsallaşma sürecidir (Radaelli, 2000: 8–12). Sonuç olarak, Av- rupalılaşma Birlik içinde üye/aday ülkelerde ve birlik dışında Avrupa kurumlarının yaygınlaşması olarak tanımlanmakta, ulusaldan ulusüstüne ilginin kayması olarak ta kavramsallaştırılmaktadır.

AB uyum politikası AB’deki sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin amaçlayan çeşitli finansman araçlarıyla yakında ilgilidir. Bu Tek Pazar uyum bağlamında dezavantajlı bölgeleri geliştirmek amacıyla yapısal fonlar bu amaçla başlıca finansal araçlar olmuştur. 1990’ların başlarından itibaren yapısal fonlar alt ulusal kurumlara ve aktörlere AB karar sürecine resmi bir yön veren bölgelerin desteğiyle şekillenmektedir.

Bölgeselleşme ve Avrupalılaşmanın etkisiyle ve yönetimin çok farklı mekânsal düzlemlerde farklılaşmasıyla bölgesel, yerel, ulusal ve ulusötesi düzeyleri içeren çok düzlemli yönetişim kavramı da gelişim göstermektedir (Okçu, 2005: 271–272). Avrupalılaşma, yönetişim olgusuna ulusüstü aktörlerin de dahil olmasını sağlamaktadır. AB’nin meydana getirdiği ulusüstü düzeyde bölgesel lobicilik, Brüksel’in bölgesel kalkınma amaçlı AB fonları için bölgesel temsilcilik merkezi olmasına yol açarak bölgesel kalkınma ve yönetişim konularını ulusüstü alana taşımaktadır.

Avrupa Birliği vatandaşlarının kendilerini AB’li hissetmemesi, AB kurumlarına yeterince güvenmemesi, Birliğin yaşam kalitesinin yükseltilmesine katkısının olmadığı düşüncesi, Birliğin karmaşık sisteminin ve Birlik kurumlarının her birinin ne iş yaptığının tam olarak bilinmemesinden kaynaklanmaktadır (Okçu, 2007: 301–303; Kesim, 2004: 70). Avrupa Komisyonu kendi yönetişim anlayışını oluşturmuş ve Avrupa Yönetişimi Beyaz Kitabı olarak adlandırılan belgede buna ayrıntılı yer verilmiştir. 2001 yılında Komisyon tarafından hazırlanan Beyaz Kitap yönetişimi yetkilerin AB düzeyinde yürütülme biçimini etkileyen kurallar, süreçler ve davranışlar olarak tanımlamakta, yönetişimin açıklık, katılımcılık, hesap verebilirlik, etkililik ve tutarlılık olmak üzere beş ilkeden oluştuğunu ifade etmektedir.

Bu beş ilke Komisyon tarafından şu şekilde açıklanmıştır (Commission of the European Communities, 2001: 10–11): AB kurumları daha açık şekilde çalışmalıdır (açıklık). Üye devletlerle AB’nin aldığı kararlar konusunda aktif olarak iletişim kurmalıdır. Kararlarda halk tarafından anlaşılabilecek bir dil kullanılmalı ve kararlar halk tarafından ulaşılabilir olmalıdır. Bu ilke halkın AB kurumlarına olan güveninin

artırılması için önemlidir. Katılımcılık AB politikalarının etkililiği ve kalitesi politika zinciri boyunca geniş katılımın sağlanmasına bağlıdır. Yasama ve yürütme süreçlerine ilişkin roller açık ve net olmalıdır. Her bir AB Kurumu ne iş yaptığını açıklamalı ve sorumluluk almalıdır. Politikalar etkili olmalı ve zamanında yapılmalı, açıkça belirlenmiş hedeflere uygun olarak hayata geçirilmeli, gelecekte oluşması muhtemel olan etkiler ve geçmişte yaşanan tecrübeler değerlendirilmelidir. Etkililik AB politikalarının orantılılık ilkesine uygun olarak ve en uygun seviyede oluşturulmasına ve uygulanmasına dayanmaktadır. Tutarlılık, politikalar ve eylemler birbiriyle tutarlı olmalı ve kolayca anlaşılabilmelidir. Bu beş ilkenin her biri ayrıca önemli olup birbirini tamamlamaktadır. İlkeler, aynı zamanda orantılılık ve yerindendik ilkelerini desteklemektedir. Buna göre, eylemin yerine getirileceği seviyenin ve kullanılacak araçların seçimi, izlenecek hedeflerle orantılı olmalıdır. Ayrıca, bir girişimde bulunmadan önce, kamusal eylemin gerçekten gerekli olup olmadığı, kamusal eylem gerekli ise, AB düzeyinde gerçekleştirilmesinin en uygun yol olup olmadığı, seçilen araçların hedeflerle orantılı olup olmadığı kontrol edilmelidir.

AB politika üretme aşamalarına vatandaşların katılımını sağlamak amacıyla bölgesel ve yerel demokrasi yoluyla vatandaşlara ulaşmayı öngörmektedir. AB vatandaşlarının sağlıklı ve doğru bilgiye ulaşabilmesi için vatandaşların politika yapım aşamaları takip edebilmesi gerekmektedir (Commission of the European Communities, 2001: 11–12). Bu bağlamda, AB’nin ulaşmayı amaçladığı yönetsel model çok düzlemli yönetişim (multi-level governance) modelidir.