• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği Üyesi Olmayan Devletler Arasındaki Davalar

2.5 Taraflar Arası Davalar

2.5.2 Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği Üyesi Olmayan Devletler Arasındaki Davalar

Avrupa Birliği, zaman içinde değişen ve gelişen Birlik hukukuyla birlikte uluslararası alanda insan haklarının korunması ve geliştirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Etki alanı ve finansal kaynakları dikkate alındığında görülmektedir ki Avrupa Birliği, hem devletlerin hem

235 Commission v. Germany, Case C-422/92, 10.05.1995, s. I-1130, par. 16.

http://curia.europa.eu/juris/showPdf.jsf?text=&docid=98861&pageIndex=0&doclang=en&mode=lst&dir=&occ= first&part=1&cid=197198 Erişim tarihi: 15.03.2015.

236

The European Convention Chairman of Working group II "Incorporation of the Charter/ accession to the ECHR", Final Report of Working Group II, CONV 354/02, 22.10.2002, s. 13. http://european- convention.europa.eu/pdf/reg/en/02/cv00/cv00354.en02.pdf Erişim tarihi: 27.01.2015.

de uluslararası örgütlerin insan hakları politikalarında etki doğurma gücüne sahiptir. Bu bağlamda AB’ye üye olmak isteyen devletlerin insan hakları alanında belirli bir takım gereklilikleri yerine getirmesi gerekmektedir.237 ABA madde 49’a göre ABA madde 2’de sayılan değerlere saygı gösteren ve bunların geliştirilmesini taahhüt eden her Avrupa Devleti, üye olmak üzere Birliğe başvuruda bulunabilir. Gönderme yapılan ABA’nın 2. maddesinin metni ise şu şekildedir: “Birlik insan onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve azınlık hakları da dahil olmak üzere insan haklarına saygı değerleri üzerine kurulmuştur. Bu değerler, çoğulculuk, ayrımcılık yapmama, hoşgörü, adalet, dayanışma ve kadın-erkek eşitliğinin hakim olduğu bir toplumda üye devletler için ortaktır.” Benzer ifadeler, üye olmak isteyen devletler için yerine getirilmesi gereken koşulları belirten ve Kopenhag Kriterleri olarak bilinen hükümlerde de yer almaktadır.238

Her ne kadar Avrupa Birliği’nin uluslararası alanda insan hakları konusunda azımsanamayacak bir etkisi ve yönlendirmesi bulunsa da, AB üyesi olmayan devletler hakkında AİHM’de dava açıp açamayacağı açık olarak belirtilmiş veya fikir birliğine varılabilmiş bir konu değildir. AB’nin bu alanda yetkili olduğunun kabulü, AB’nin antlaşmalarla belirlenmiş olan yetki ve görevlerinde bir genişleme olduğu düşüncesini ortaya çıkarabilir. Bu da ABAD’ın 1/91 sayılı görüşündeki hususlara aykırılık teşkil edecektir. Söz konusu görüşünde Divan, kendi yetki ve görevlerinden yola çıkarak bir tespitte bulunmaktadır. ABAD, verdiği danışma görüşlerinin sadece tavsiye niteliğinde olduğunu ve bağlayıcı bir etkisi olmadığını, aksinin kabulünün ABAD’ın işlevinin mahiyetini değiştireceğini belirtmektedir.239

Yani antlaşmalarla yeni yetki ve görev alanları getirilmesi mümkün olsa da, bunlar kurumun işlevsel yapısının mahiyetini, tabiatını etkilememelidir. Bu tespit göz önünde bulundurulursa, AB üyesi olmayan devletlere karşı AB tarafından AİHM nezdinde başvuru yapılması, AB’nin ve kurumlarının işlevlerinin mahiyetini etkileyen bir sonuçtur. AB’nin yetki ve görev kapsamı AB hukuku ile ve AB üyesi devletlerle sınırlıdır. Bunun genişletilmesi AB’nin temel işleviyle ters düşecektir. Katılım Anlaşması Tasarısı’nda böyle bir yetkiye ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu sebeple AB’nin üye olmayan devletlere karşı dava açıp açamayacağı sorusunun yanıtlanması, yani AB’nin insan hakları alanında uluslararası zemindeki yetki kapsamının belirlenebilmesi, AB hukukunun incelenmesiyle mümkün olabilir.

237 Alston / Weiler, a.g.e., s. 662. 238

European Council in Copenhagen, Conclusions of the Presidency, SN 180/1/93 REV 1, 1993, s. 13.

http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/72921.pdf Erişim tarihi: 28.01.2015.

2.5.2.1 Avrupa Birliği’nin İnsan Hakları Alanında Uluslararası Zemindeki Yetki Tartışması

Lizbon Antlaşması yürürlüğe girmeden önce ABAD’ın tutumuna bakılacak olursa, önceki bölümlerde de söz edilmiş olan 2/94 sayılı görüş bu konuda önem arz etmektedir. Divan’ın bu görüşü, hiçbir anlaşma hükmünün AB’ye insan hakları alanında yasa çıkarmak veya uluslararası antlaşma akdetmek için genel bir yetki vermediğini belirtir.240

Genel bir yetkisi bulunmasa da, AB temel haklar alanında sorumluluklarıyla birlikte birtakım yetkilere de sahiptir. Örneğin ABİA madde 19 gereğince AB cinsiyet, ırk, etnik köken, din veya dünya görüşü, engellilik, yaş ya da cinsel tercih nedenlerine dayalı olarak yapılan ayrımcılıkla mücadele etmek için uygun tedbileri alma yetkisine sahiptir. ABAD, bir başka içtihadında ise, Birliğin, Antlaşmalar tarafından öngörülen bir ortak politikayı uygulama amacıyla genel kurallar koyması halinde, üye devletler bireysel veya kollektif olarak, üçüncü devletlerle birlikte bu kuralları etkileyecek yükümlülükler altına girme hakkına sahip olmadığına hükmeder.241

Bu nedenle, antlaşma hükümlerinin uygulanmasına dair iç hukuka ilişkin Birlik tedbirleri, dış ilişkilerden ayrılamaz.242

Bu karardan anlaşılan, AB’nin iç hukuka ilişkin bir alanda düzenleme yapması halinde, aynı alan dahilinde dış ilişkilerde de yetkili olmasıdır. Bu anlayış Lizbon Antlaşmasıyla birlikte daha kapsayıcı bir hale gelmiştir.

AB’nin, üyesi olmayan devletler aleyhine AİHM’de dava açabilmesinin mümkün olup olmadığını tespit edebilmek açısından Lizbon Antlaşması ile getirilen düzenlemeler üzerinde inceleme yapılması gerekmektedir. Öncelikle ABİA’nın 216. maddesi ile 3. maddesinin 2. fıkrası birlikte ele alınmalıdır. ABAD’ın yukarıda sözü edilen görüşlerinden ortaya çıkan ilkeler, bu maddelerde yer almaktadır.243 ABİA madde 216’ya göre:

“Birlik; Antlaşmalar’da öngörüldüğünde veya bir anlaşmanın akdedilmesi Birlik politikaları çerçevesinde Antlaşmalar’da belirlenen hedeflerden birine ulaşılması için gerekli olduğunda veya Birliğin hukuken bağlayıcı bir tasarrufunda öngörüldüğünde veya Birliğin ortak kurallarını etkileme ya da kapsamlarını değiştirme ihtimali taşıdığında, bir veya birden fazla üçüncü ülkeyle ya da uluslararası örgütle anlaşmalar akdedebilir.”

Görüldüğü üzere, Birliğin bir uluslararası antlaşma akdedebilmesi için pek çok hukuki sebep bulunmaktadır. AB, antlaşmalarda öngörülen bazı hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi

240 Opinion 2/94 of the Court, par. 27.

241 Commission v. Council, Case 22/70, s. 274.

http://curia.europa.eu/juris/showPdf.jsf?text=&docid=88062&pageIndex=0&doclang=en&mode=lst&dir=&occ= first&part=1&cid=197304 Erişim tarihi: 17.03.2015

242 Commission v. Council, s. 274. 243 Gragl, a.g.e., s. 202.

için (örneğin ABA madde 3’de belirtildiği üzere ayrımcılığın önlenmesi, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, adaletin korunması vb.) insan hakları alanında da uluslararası antlaşma yapmak yetkisine sahiptir hatta Birlik politikaları gerektirdiğinde yapmakla yükümlüdür. Bir başka deyişle AB, Birlik hukuku kapsamında insan hakları alanında düzenleme getirebileceği gibi, uluslararası antlaşmalara da taraf olabilir. Maddedeki “bir anlaşmanın akdedilmesi Birlik politikaları çerçevesinde Antlaşmalar’da belirlenen hedeflerden birine ulaşılması için gerekli olduğunda” ibaresinin oldukça genel kapsamlı olduğu görülmektedir. ABA madde 6’da Birliğin, AİHS’ye katılabileceği özel bir hükümle belirtilmiş olmasaydı bile, sözü geçen ibare kapsamında AİHS’ye katılımın mümkün olduğu kabul edilebilirdi. Örnek olarak ABA’nın 3. maddesinin 5. fıkrası hükmü buna imkan vermektedir. Maddeye göre AB, çocuk hakları başta olmak üzere insan haklarının korunmasına katkıda bulunmakla yükümlüdür. Bunun haricinde yine pek çok antlaşma hükmünde insan haklarının korunması ve geliştirilmesine ilişkin gerekliliğe vurgu yapılmıştır.244

Yani AB’nin hedefleri arasında hem Birlik hukuku kapsamında hem de uluslararası alanda insan haklarının korunmasına ilişkin hususlar bulunduğu açıktır, ki bu da AB’nin bu alanda uluslararası zeminde sözleşmeler yapmasını ve uluslararası alanda etkinlik göstermesini mümkün kılmaktadır.

Konuyla ilgili üzerinde durulması gereken diğer bir hüküm ise ABİA’nın 3. maddesinin 2. fıkrasıdır. Buna göre:

“Bir uluslararası anlaşmanın akdedilmesi, Birliğin bir yasama tasarrufunda öngörülüyorsa veya Birliğin iç yetkisini kullanabilmesi için gerekliyse ya da Birliğin ortak kurallarını etkiliyor veya bunların kapsamını değiştiriyorsa, Birlik böyle bir anlaşmanın akdedilmesi konusunda münhasır yetkiye sahiptir.”

Bu madde içerik olarak ABİA madde 216 ile benzerlik göstermektedir. Ancak bu madde daha çok hangi somut durumlarda Birliğin münhasır yetkiye sahip olduğunu vurgulamaktadır. Maddede sayılan hallerde uluslararası antlaşma akdetme yetkisi Birliğe mahsustur, dolayısıyla üye devletler tarafından kısıtlanması söz konusu olamaz. ABİA’nın 246. maddesi ile 3. maddesinin 2. fıkrası birlikte yorumlanacak olursa, Birliğin kendi insan hakları politikası bağlamında, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi yönünde uluslararası alanda yetkisinin bulunduğu ve hatta belli koşulları taşıyan uluslararası antlaşmaların söz konusu olması halinde, bu yetkinin Birliğe mahsus olduğu anlaşılmaktadır.

AB’nin uluslararası alandaki yetkisi ve buna ilişkin olarak üyesi olmayan devletlere karşı dava açabilmesinin temeline ilişkin bir başka hüküm de, ABA madde 24’te bulunmaktadır.

Maddenin ilk fıkrasında Birliğin ortak dış ve güvenlik politikası yetkisinin, dış politikanın tüm alanlarını kapsadığı hükme bağlanmaktadır. Lizbon Antlaşması ile sütunlu yapı ortadan kaldırılarak Birlik hukuku tek çatı altında birleştirilmiş olsa da Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası (ODGP) dahilinde hükümetlerarası yapı kısmen devam etmektedir.245

Bununla birlikte 24. madde tüm dış politika alanlarında AB’yi yetkili göstermektedir. AB’nin üye devletleri haricinde kalan AİHS tarafı devletlere (üçüncü devletlere) karşı AİHM’de dava açma yetkisinin de bir dış politika unsuru olduğu kabul edilirse, bu anlamda AB’nin hukuken yetkisinin bulunduğu savunulabilir. Böylelikle AB, bu davalar sayesinde, özellikle başka bir hukuki veya politik araç bulunmayan hallerde, kendi insan hakları politikasını geliştirme imkanına sahip olacaktır.246

2.5.2.2 Avrupa Birliği’nin Üçüncü Devletlere Karşı Dava Açması

ABİA’nın 246. maddesi ile 3. maddesinin 2. fıkrası birlikte değerlendiğinde, AB’nin diğer devletler veya uluslararası örgütlerle uluslararası antlaşma yapma yetkisine sahip olduğu ve bu antlaşmaların içerik olarak insan haklarına ilişkin hükümler içermesinin AB hukukuna aykırı bir yönünün olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla AB’nin AİHS’ye taraf olmasının sağlanması ve bunun sonucunda üçüncü devletlere karşı AİHM’e gitmesi de AB hukukuna aykırı olmayacaktır. Buna ek olarak ABA’nın 24. maddesinin ilk fıkrası dış politika alanında AB’ye tanımış olduğu geniş yetkiler sayesinde de AB’nin üçüncü devletler aleyhine AİHM’de dava açması mümkündür.

Avrupa Birliği hukukunun özerkliğinin korunması için devletler arası veya Katılım Anlaşması Tasarısı ile düzenlendiği şekliyle ‘taraflar arası’ davalar kapsamında, AB’nin üçüncü ülkelere dava açmasının bir gereklilik olmadığı düşünülebilir. Bu tür davalarda AB, başvuru sahibi olacaktır. Bunun sonucu olarak AİHM’in, AB hukukunu dikkate alması gerekmeyecektir.247

Katılım Anlaşması tasarısında herhangi bir somut düzenleme bulunmayışı ve ABAD’ın AB’nin yetki ve görevlerine ilişkin verdiği görüşler neticesinde, AB’nin üçüncü devletler aleyhine dava açıp açamayacağı hususunun tereddütlü bir konu olduğu düşünülebilir ancak AB hukuku açısından bakıldığında açık bir engel veya kısıtlama bulunmamaktadır. Sonuç olarak bu davalar AB hukukunun özerkliğine zarar veren sonuçlara yol açmamaktadır. AİHS madde 33 gereğince de tüm sözleşmeci taraflar AB’yi AİHM önünde dava etme hakkına sahiptir, aynı şekilde AB de tüm sözleşmeci tarafları AİHM önünde dava edebilecektir. Buna

245

Bayram, a.g.e., s. 71.

246 Gragl, a.g.e., s. 204. 247 Gragl, a.g.e., s. 205.

engel teşkil edecek herhangi bir hüküm bulunmadığı gibi, bu tür davalar sebebiyle AB hukukunun özerk niteliği de zarar görme riski altında değildir.

2.6 Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın Katılım Anlaşması Tasarısı’na İlişkin 2/13 Sayılı