• Sonuç bulunamadı

93 Atiye’nin rahatsızlığı (azalan) I. Atiye, … Huvat’ın etrafında dolandıkça…

II. Atiye, … “O ne, Huvat, hadi

94

Atiye’nin rahatsızlığını bildiren kodlayıcılar (I, II, III, IV, V, VI, VII) ile Huvat’ın umursamazlığını bildiren kodlayıcıların (a, b, c, d, e, f, g) birbirine paralel olarak aşamalılık kazandığı görülmektedir. Atiye’nin rahatsızlığını dile getirişi, Huvat’ın eylemlerini sürdürmesine engel olmaz. Hatta eylemlerin değişip süreklilik kazanması sebebiyle Huvat’ın umursamazlık derecesinin arttığı düşünülebilir. Verici, Atiye’nin Huvata karşı söylemleri ve Huvat’ın eylemleri yoluyla birbirine bağlı bir aşamalılık ilişkisi kurmaktadır. Söz dizimsel yollarla kurulan bu ilişki, okuyucunun çıkarımına bırakılmaktadır. Atiye’nin rahatsızlığı ve buna bağlı olarak rahatsızlığını dile getirişi arttıkça Huvat’ın umursamazlık seviyesi artar.

ÖRNEK: 61

Giriş: Atiye dünürü Rızgo Ağagil’e gidip gele gele, kimsenin ne anlama geldiğini bilmediği sözler eder olmuştu. Kimse anlamasa da ara sıra buna benzer sözler etse iyiydi. Ama “Küller yüzüne, teller gözüne!”

derken ipin ucunu öyle bir kaçırdı ki bacılığı Sose’yle garip anlaşılmaz bir dille konuşmaya başladı. Ondan sonra da evde Atiye’nin konuştuklarının yarısından çoğu anlaşılmaz hale geldi. Gelişme / I. mmm: Huvat, Atiye’nin bacılığıyla garip anlaşılmaz bir dille çatır çatır konuştuğuna şahit olduktan sonra Atiye’den çekinir oldu. Bir zaman karısından uğrun onu gözledi, içinden besmele çekmeden elinden bir şey yemedi. Aptessiz koynuna girmedi. Korkusunu kendine yediremediğinden, “Atiye’nin nesi olacak, şeytan giriyor aklına zaar,” diye yüreğine su serpti ama imkanı yok korkusunu atamadı. Korkusunu atmaya çalıştıkça aklına yeni yeni şeyler takılmaya başladı. Atiye’nin dikiş dikmeyi, okuyup yazmayı nerede öğrendiğini düşüne düşüne bir hal oldu. İçine bir şüphe oturdu. Son son ortalığa bir şırınga icat edip iğne vurmaya kalkmasını, karısının aklına şeytan aklı karışmasına bağladı. Nuğber’i yanına çağırıp Atiye’nin her yaptığını kendisine haber etmesini istedi. Korkudan günlerce erkek odasından aşağı inmedi. İkide bir Nuğber’e sesleyip sorguya çekti. II.

mmm: Derken bir annesine bakıp babasına haber yetiştiren Nuğber’in de içine korku yerleşti. Atiye’den gizli üstünü başını yoklamaya, annesinin

95

sırrını çözmek için sandığını karıştırmaya, uyurken ağzını aramaya başladı. Sonunda Atiye evin içinde kızına, kocasına neredeyse yedi kat el oldu. III. mmm: Olandan bitenden habersiz olduğundan bir tek Dirmit annesinin yanına sokuldu.

Ama Atiye tutup ona da, “Ninnisare ninnisare!” diye ağlayan, bir uzayıp bir kısalan kara bir eşeğin hikayesin anlattı. O hikayeyi dinledikten sonra Dirmit de elden ayaktan çıktı. Gözünün önünde, “Ninnisare!” diye ağlayan, uzayıp kısalan kara bir eşeğin soruttuğunu söyleyip tir tir titremeye başladı. Gündüz gözüne helaya gidemez, bahçede gezinemez oldu. Bir, başını yastıkların altına soktu; bir, elinde koca bir değnekle evin içinde “çüş!” diye diye gezindi. Kırk gün kara eşek Dirmit’e gün yüzü göstermedi. Kulaklarını küpe gibi sarkıtıp başını öne yıktı. Gözlerinden yumruk gibi yaşlar döke döke ağladı. Kuyruğunu kısıp ‘’Ninnisare, ninnisare!’’ diye inledi. Dirmit sonunda onun ağlamasına inlemesine dayanamadı. Kırk gün sonra, “Ninnisare, ninnisare!” diye eşekle beraber inlemeye, göz yaşı dökmeye başladı. Eşek o zaman Dirmit’e acıdı. Ön ayaklarını duvara dayayıp anıra anıra gözden kayboldu. Eşeğin arkasından Dirmit Duvara baka baka hasta düştü. IV. mmm: O yataklarda dönerken Atiye de birdenbire kötüledi. Hareketleri ağırlaştı, bakışları donuklaştı. Yemeden içmeden kesildi. Gözlerini tavana verip o kimsenin anlamadığı diliyle upuzun hüzünlü türküler söylemeye başladı.

Atiye’nin sesi kulağına geldikçe Huvat kendini evden dışarı attı. Korkudan gece yarısından önce içeri girmedi. Ama Atiye türküleriyle Huvat’ın içine korkuyu iyice işlettiği yetmiyormuş gibi bir gece sabaha karşı kocasını dürte dürte uyandırdı. Huvat karısını başucunda dikilmiş görünce, “O ne kız!” dedi birden sıçrayıp ayağa dikildi, zangır zangır titremeye başladı.

Atiye’nin, “Babam bu gece öldü,” dediğini duyunca eli ayağı buz kesti.

Yatağın üstüne küt diye devrildi. Atiye koşup Nuğber’i kaldırdı. Nuğber bir titremeyle Atiye’nin arkasına düştü. İkisi bir Huvat’ı ayıktırıp yatağın içine oturttular. Atiye kocası kalktıktan sonra Nuğber’e dedesi için dua etmesini söyledi. Nuğber ellerini açıp korka korka duaya başladı. O dua ederken Atiye babasının öldüğünü o gece gördüğü bir rüyadan bildiğini

96

haber verdi. Babasının rüyasında hiç konuşmadan uzun uzun yüzüne baktığını, sonra çakmağını zarfından sıyırıp eline verdiğini, sonra da birden kaybolduğunu anlattı. Babasının çakmağını zarfından sıyırıp vermesinin, babasının adını koyduğu oğlu Mahmut’un babasından kendisine hatıra kaldığı anlamına geleceğini söyledi. Huvat korkusunu içine atıp rüyasını başka birine daha yordurmasının iyi olacağını duyurduysa da, kocasını dinlemedi. “Babam öldü, biliyorum, ben,” dedi.

Evin içinde türkü çağırmayı, gülmeyi, radyo çalmayı yasak etti. O gün akşama kadar babasının günahlarını bağışlaması için Tanrı’ya yalvardı.

Ayrıca kendisinden dolayı azap çekmemesi için aptes alıp iki rekat namaz kıldıktan sonra Huvat’la Nuğber’i Tanrı huzurunda şahit tutarak onu bağışladığını açıkladı. O an -güneş dağların arkasına yeni çekiliyordu- yerin yedi kat altından çığlıklar yükseldi. Yeri göğü kapladı. Atiye sayıklar gibi, “Babamın sorgulamasını başladı,” dedi. Nuğber’i, Dirmit’i ve Mahmut’u korkmamaları için tembihledi. Tam üç gün çığlıkların ardı arkası kesilmedi. Atiye üç gün boyunca daha da kötüledi. Kulaklarını elleriyle kapattı. “Yeter artık! Yeter baba, bağırma,” diye durmadan inledi. Ne yemek yedi ne uyudu ne de ağlayabildi. Üçüncü gün çığlıklar hıp diye kesildi. Atiye kulağını yere verip uzun uzun dinledi, “Çok şükür kurtuldu,” dedi. O gece Atiye tandır odasına Huvat’tan ayrı bir yatak serdi. Yatağa girer girmez arka arkaya üç dua okuyup bir sağ omzuna, bir sol omzuna üfledi. Babasıyla kendisini konuşturması için ellerini kaldırıp Tanrı’ya yalvardı. Tespihini alıp mırıldana mırıldana beklemeye başladı.

Üç gün üst üste gözünü hiç kırpmadığı için öyle yorgun düşmüştü ki uyumamak için çok çaba harcamasına rağmen, ikide bir içi geçiyor, gözü kirleniyor, başı göğsüne düşüyor, tespihi elinden kayıyordu. Tam derin uykuya geçeceği sıra bir hışırtıyla irkiliyor, gözlerini açıp kapıya dikiyordu. Sabaha karşı artık umudunu iyice yitirdiği bir sırada babası,

“Atiye, Atiye!” diye fısıldayarak arkasından yanına sokuldu. Belli belirsiz omzuna dokundu. Ağır hareketlerle yatağın ayakucuna geçip oturdu.

Atiye, “Yüzün niye sapsarı baba,” dedi. Babası başını önüne eğdi. “Bana çok eziyet ediyorlar, kızım,” dedi. “Bir senin yüzünden, bir de annenin,”

97

deyip sustu. Atiye gözlerini babasının solgun yüzüne çevirdi. “Ben seni bağışladım, baba,” dedi. Babasının kurumuş, küçülmüş ellerini ellerinin içine aldı. Başını babasının göğsüne dayayıp derin kuyudan çıkrıka su çeker gibi, uzun uzun ağladı. Ortalık ışıldadığında babası, “Çağırırsan yine gelirim, kızım,” diyerek Atiye’yi kucakladı, saçlarını kokladı. “Canım bir nar pekmezi çekiyor ki!” diyerek derin derin iç geçirdi, geldiği gibi sessizce gitti. Atiye babası gider gitmez Huvat’ın yanına koştu. “Babam nar pekmezi istedi, kalk” diye onu uyandırdı. “Rızgo Ağagil’de vardı, al da gel,” diyerek Huvat’ı bacılığı Sose’ye yolladı. Atiye o günün gecesinde yine tandır odasında tek başına yatağa girdi, duasını edip babasını yanına çağırdı. Bir eline tespihini bir eline nar pekmezi şişesini aldı. Beklemeye başladı. Atiye tam on bir gece üst üste tandır odasında babasının gelmesini bekledi. Çırpındı, Tanrı’ya yalvardı. “Benim babam Mahmut,” diye durmadan babasının adını çağırdı. Ama ne ettiyse babasının yüzünü hiç görmedi. Huvat, Atiye’nin her gece tandır odasına girip sabah elinde nar pekmezi şişesiyle gerisingeri çıkmasına, bütün gün sayıklar gibi kendi kendine konuşa konuşa evin içinde gezinmesine dayanamadı. Ondan boşuna korktuğunu anladı. Üstelik karısına acımaya başladı. Sonuç:

Atiye’nin nar pekmezini köyün mezarlığına götürüp kaynanasının mezarına gömmesinden, pekmezi babasına vermesi için Nuğber Dudu’ya yalvarmasından sonra da Atiye’nin aklını oynatıp elden gittiğini sandı.

Ama Atiye yavaş yavaş iyiye döndü. Zekiye’ye nişan koyacaklarına yakın da evin içinde yılkı gibi gidip gelmeye başladı. (Tekin, SAÖ, s. 41-45)

Ele alınan örnekte; Atiye, Huvat, Nuğber ve Dirmit’in kişilik bozukluklarının zamana ve birbirine bağlı olarak artışı söz dizimsel kodlayıcılar aracılığıyla aktarılmaktadır. Atiye’nin yarısından çoğu anlaşılmayan konuşmaları ile başlayan süreç;

Huvat ve Nuğber’in korkuları ve Dirmit’in “Ninnisare!” diye ağlayan bir eşek görmesi ile devam eder. Verici, aile bireylerindeki kişilik bozukluklarını eylemler yoluyla kodlamakta ve azalan-artan-azalan çizgisinde bir derecelendirme ilişkisi kurmaktadır.

Giriş, gelişme ve sonuç çizgisinde ilerleyen CBB, gelişme bölümünde dört mini mikro

98

metne ayrılır. Buna göre giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinin derecelendirme düzlemleri şöyledir:

aile bireylerinin kişilik bozulmaları bakımından

Giriş: Atiye’nin anlaşılmaz konuşmalarla gösterdiği kişilik bozulması (azalan)

Gelişme: kişilik bozukluğu yaşayan birey sayısı bakımından I. mmm: Huvat’ın kişilik bozulması

II. mmm: Nuğber’in kişilik bozulması (artan)