• Sonuç bulunamadı

Sonuç: çocukların psikolojik açıdan olumsuz dönüşümü (artan)

çocukların topluma aykırı yetiştirilmesinin aşamalı durumu (azalan) Atiye doğurdu ama, çocuklarının başına da getirmediğini bırakmadı

Atiye köyün çocukları yağlı bir göğüslükle doncak gezinirken, çocuklarına garip garip şeyler giydirdi

27

Nuğber kız, köyün tozunun toprağının içinde başında kurdele, üstünde naylon elbise, ağzında yalancı memeyle gezindi

oğlanlar, ceviz ağaçlarının cin dallarına askılı pantolonlarla tırmandılar oğlanlar ellerinde renkli fırıldaklarla öküzün, eşeğin peşine düştüler

bir yanda kuş lastiği, lampık, helheli bir yanda dolma top, su tabancası, şişirme, itin düdüğün naylondan yapılmışı, çocukları şaşkına çevirdi

üstüne üstlük, anaları sabun diye bir şey icat etti anaları onları iki güne bir derilerini yüze yüze yıkadı

bir gün de, incecik dal gibi giden babalarının yerine hayma kadar bir adam gelip de, ellerine portakal diye bir şey tutuşturunca olanlar oldu (artan) çocukların psikolojik açıdan olumsuz dönüşümü

Nuğber kızın sesi soluğu içine kaçtı (azalan) Halit –büyük oğlan– cin tuttu

Halit … yere yatıp debelenmeye başladı

Seyit –küçük oğlan– o günden sonra huy değiştirdi

yanına yanaşanı it gibi kapmaya başladı (artan)

“Halit -büyük oğlan- cin tuttu.” ve “Seyit -küçük oğlan- o günden sonra huy değiştirdi.” yapılarında öznenin açıklayıcısı olarak kullanılan ara sözler, Huvat ve Atiye’nin erkek çocukları arasında yaşça büyüklük-küçüklük bakımından da derecelendirme ilişkisi kurmaktadır. Bu derecelendirme ilişkisi hem öncül hem de söz dizimsel birimler yoluyla kurulmuştur. Büyük ve küçük öncül kodlayıcıları sıfat olup oğlan adını nitelemekte ve açıklayıcısı olduğu özneleri yaş bakımından sıralamaya sokmaktadır.

erkek çocuklarının yaşı bakımından Halit (üst sırada)

Seyit (alt sırada)

28 ÖRNEK: 20

Kepse’yi tutabilirsen tutarsın -kulun kölen olur, bir dediğini iki etmezdi- tutamazsan kaçıp gider, bir daha da o fırsat ele geçmezdi. (Tekin, SAÖ, s. 16)

Cinin onu yakalayan kişiye olan teslimiyeti kul köle ol- ve bir dediğini iki etme- deyimleri ile kodlanmaktadır. Verici, deyimlerin derecelendirme gücünden faydalanırken bu kalıp yapıları birbirinin peşi sıra kullanarak söz dizimsel bir derecelendirme ilişkisi de kurmuştur.

cinin onu yakalayan kişiye gösterdiği teslimiyet bakımından cin kulun kölen olurdu (alt sırada) cin bir dediğini iki etmezdi (üst sırada)

ÖRNEK: 21

Huvat köylülerin Kepse’den söz açtıkları her seferinde, “Valla ben Kepse tutsam, gittiğim yerlerin hepsini köye getiririm,” diyor, arkasından da, “İki gözüm önüme aksın ki Kepse mepse tutmadım,” diye yemin billah ediyordu. Sonunda “İnanmıyorsanız gelin sizi de götüreyim,” diye bir laf çıktı ağzından. (Tekin, SAÖ, s. 16)

Huvat’ın köylüleri Kepse tutmadığına ikna etmek için yaptıklarının derecesi gitgide artmaktadır. Kepse tutmadığını ifade etmesi, tutmadığına dair yemin etmesi ve köylüyü de şehre götürerek kanıtlama teklifi; ikna etme istekliliğinin artan yönde derecelendirildiğini gösterir.

Huvat’ın köylüleri ikna etme çabası (azalan) Huvat … “Valla ben Kepse tutsam, gittiğim yerlerin hepsini köye getiririm,” diyor Huvat “İki gözüm önüme aksın ki Kepse mepse tutmadım,” diye yemin billah ediyordu Huvat’ın “İnanmıyorsanız gelin sizi de götüreyim,” diye bir laf çıktı ağzından (artan)

29 ÖRNEK: 22

Giriş: Huvat’ın şeytan ıslığı çalan, bozlarda çaputlu çalılara, yaban armutlarına, kınalı kayalara ayna tutan otobüsü çok geçmeden köy yollarında ayağı yaralı uyuz ite döndü. Durup soluklanmadan bayırları çıkamaz oldu. Düz yolda su kaynatmaya, yatak yakmaya başladı. Aynasını, sileceklerini, kapı kollarını tek tek döktü. Günün birinde, şoförü de bırakıp gidince sırtını bahçe duvarına dayayıp huzura kavuştu.

Gelişme / I. mmm: Huvat bin bir umutla köyün başına çıkardığı otobüsünün yıkılıp kalmasından sonra, tüm köye küstü. Daha birçok insana otobüsü görmek nasip olmamışken, köylülerine otobüsün içine binmenin, ağıla otlağa bile otobüsle gitmenin nasip olduğunu, ama onların bunun kıymetini anlamadıklarını söyleyerek, günlerce evin içinde öfkeli öfkeli gezindi. Toplaşıp can sağlığı dilemeye gelen köylülerini geri çevirdi.

Düşüne düşüne iğne ipliğe döndü. II. mmm: Hırsından burnundan kıl koparmaya, burnunu ikide bir davul gibi şişirmeye başladı. Kederinden sabahtan akşama kadar, bahçede servi ağaçlarının altında oturuyor, dağlara baka baka içini çekiyor, sonra ağaçtan koca bir dal koparıyor, dalda ne kadar yaprak varsa çiğneyip çiğneyip ağacın dibine tükürüyordu.

III: mmm: Öyle bir gün geldi ki, barut kokusundan Huvat’ın yanına yanaşılmaz oldu. Şafakla beraber tüfeğini omzuna takıyor, itini de yanına katıp çıkıp gidiyordu. Akşam karanlığında av çantasından kan damlata damlata geliyor, tavşan etinden başka da hiçbir şey yemiyordu. Akşam karnını doyurup da az dinlenince tüfeği kapılara, duvarlara doğrultuyordu. Öyle ki, Atiye sağdan soldan boş fişek kovanları toplamaktan, kovanların ağzına göre yuvarlak yuvarlak kâğıt kesmekten, içlerini saçmayla doldurmaktan, köylülerin kulak akmasına karşı ikide bir tavşan yağı istemeye kapıya gelmelerinden bıktı. Ne hayvanları doğru dürüst yemleyebiliyor, ne tandırda ekmek pişirebiliyor, ne de dikiş dikebiliyordu. Bir gece Huvat’ı sıvazlaya sıvazlaya uyuttuktan sonra, fişeklerin hepsini topladığı gibi kuyuya attı. Huvat ertesi gün, ortalıkta dört döndü. Bağırdı, yalvardı. Günlerce Atiye’yle küslük çekişti. Sonra sonra duruldu. IV. mmm: Dama bir güvercinlik yaptı. Bahçenin bir

30

köşesinde de keklik beslemeye başladı. Bütün gün, bahçeyle dam arasında mekik dokuyordu. Bu defa uykusunda keklik gibi ötmeye, güvercin gibi

“Hu” çekmeye başladı. Atiye, kocasının bu halinden huylandı, korktu.

Saçından üç tel çekip hocaya okuttu. Huvat’tan uğrun muska yazdırıp, keklikliğin, güvercinliğin içine gömdü. Bir yandan da, “Bir şeyin üstüne düşmek iyi değilmiş, günahmış,” diye, kafasına girmeye çalıştı. Muskalar, Huvat’ı keklik güvercin sevdasından kurtardı. V. mmm: Ama çok geçmeden Huvat, kendini “yumurta oyunu”na kaptırdı. Başına topladığı delikanlılarla, benim yumurtam sağlam, seninki çürük diye, kavga ede ede sabahlara kadar yumurta tokuşturmaya başladı. Gözü oyundan başka bir şey görmez oldu. Sonuç: Öyle ki, türkü çağırarak oyuna daldığı bir gece, büyük oğlu, “Baba, anam seni çağırıyor, doğurdu,” diye, başına dikilince,

“Git lan yalancı it!” diye, oğlunu başından kovdu. (Tekin, SAÖ, s.16-18)

Otobüsün iş görmez hale gelişinden sonra Huvat, ruhsal bir sarsıntı yaşar.

Üzüntüden ne yapacağını bilememe, farklı ilgi alanları edinme ve sonunda ilgi alanlarına saplantı derecesinde bağlanma olarak ilerleyen bir sürece girer. Giriş-gelişme-sonuç şeklinde ve aşamalı olarak ilerleyen süreç, Huvat’ın saplantılarının en üst düzeye çıkmasıyla son bulur. Giriş bölümü gelişme ve sonuç bölümünün sebebi durumundadır.

Derecelendirme ilişkisi, sebep-sonuç ilişkisinin temelinde kurulmuştur. Giriş ve gelişme bölümleriyle bölümlerin içindeki mini mikro metinler kendi içinde derecelendirilmiş, iç içe girmiş bir derecelendirme tablosu oluşmuştur. III. mini mikro metin, kendi içinde bir derecelendirme ilişkisi daha barındırmaktadır. Huvat’ın av merakı karşısında Atiye’nin bıkkınlık seviyesi de dereceli olarak artar. İç içe geçmiş birden fazla derecelendirme ilişkisi girift bir görünüm sergiler.

Giriş: otobüsün kullanılamaz hale gelmesi (azalan) Gelişme: Huvat’ın ilgi alanlarının saplantıya dönüşümü