• Sonuç bulunamadı

insanlar, meslekler, kurum ve kuruluşlar, muhataplarıyla daha başarılı bir iletişim kurabilmek için, iletişim sahasındaki her türlü bilgi, teknik ve tecrübeden en üst seviyede faydalan- maya çalışmaktadırlar (Canlı, 2008: 147). Doğan Cüceloğlu, “iletişim sorunlarını çözmeden doyumlu bir yaşam sürdürmek olanaksızdır” der (Cüceloğlu, 2002: 14). Gerçekten iletişim, hayatımıza yön veren bir kavram ve diğer insanlarla birlikte yaşamanın ön şartıdır. Aralarında doğru dürüst bir iletişim olmayan kalabalıkları toplum saymanın mümkün olup ol- madığına ilişkin sorular hep sorulmuştur (Kayaalp, 1998:105).

İletişim Hukukuyla İlgili Kur’ânî İlkeler

İslâm dininin iki ana kaynağı olan Kur’ân ve sünnette iletişim hukukuyla ilgili önemli ilkeler yer almaktadır. Kur’ân’da yo- ğun bir şekilde geçen “Haber ver”, “Öğüt ver”, “Anlat” gibi kavramlar, Kur’ân’ın muhtevasının baştan sona bir iletişim ağı ile örülmüş bulunduğu, İslam’ın da bir yönüyle evrensel bir iletişim dinî niteliği taşıdığı gösterir.

Sağlıklı bir iletişimin temel vasfı iletişimin içeriğini oluşturan bilgi ya da haberin gerçeğe uygun olmasıdır. İletişim esasında doğru veya yalan olma ihtimali bulunan haberin muhataba aktarımı olduğundan haberin doğru olması uhrevi bir sorum- luluktur. Bunun yanı sıra iletişime konu olan bilginin vakaya uygun olması da önemlidir. Kur’ân’da insanın, hakkında bil- gisi olmadığı bir hususta bildirimde bulunmaması, bunun bir sorumluluk olduğu ifade edilmiştir. “Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.” (İsra, 17/36) mealindeki ayet insanın bu konu- daki sorumluluğuna işaret etmektedir.

Bu ayette insanın bilmediği bir konuda söz söylemesi, hüküm vermesi, bilgi sahibi olmadan hüküm vermesi, tahmine göre herhangi biri için maddî veya manevî zarara yol açacak şekil- de konuşması ve hareket etmesi yasaklanmaktadır. Gerek fert gerek toplum düzeyinde vakıaya uygun olmayan haberlerin maddî ve manevi kayıplara sebebiyet verdiği aşikârdır. Özel- likle kitle iletişim araçlarının yaygın olduğu ve haber niteliği taşıyan bilginin hızlı bir şekilde yayıldığı günümüz şartlarında bu ayetin mesajının doğru şekilde anlaşılması gerekir. İnsan ya duyduğu ya gördüğü ile veya akıl ve vicdanıyla hareket eder; yani bilgilerimiz ya habere ya gözleme ya da akla dayanır. Ayette bu bilgi kaynaklarının doğru kullanılması gerektiği, insanın bunlardan sorumlu olunduğu ifade edilmek- tedir. Kuşkusuz bu yasak, insan ilişkileriyle ilgili olup bilimsel ve fikrî konularda kurallara uygun olarak tahminler yürütmek, görüş belirtip içtihatlarda bulunmak meşru, hatta gereklidir (Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu: III/420). Ayet hukuk alanında değerlendirildiğinde aynı şekilde insanın hakkında bilgi sahibi olmadığı hususlarda bilirkişi sıfatıyla bilgi vermesinin, şahitlik

institutions and foundations who are aware of the topic try to benefit pre-eminently from all kind of information, technique and experience in communication field in order to establish better communication with their respondents. Doğan Cüce- loğlu says: “It is impossible to maintain a satisfied life without solving communication problems.” Indeed, communication is a concept that directs our lives and it is the precondition to live with other people. It has been always questioned that whether it is possible to accept crowds do not have proper communication between each other as society or not. Principals at Qur’an Regarding Communication Law In Qur’an and Sunna, which are two main resources of Islam, there are important principals regarding communication law. Qur’an says “let know”, “advise”, “tell” and this shows that Qur’an is patterned with communication web entirely. In this sense, Islam is a universal communication religion.

Fundamental feature of a healthy communication is coup- ling of information or news with real. Since the news that has the potential of being true or false will be transferred to interlocutor, trueness of the news is an ethereal responsibility. Besides, the information that was mentioned communication should be appropriate to the case. In Qur’an, it is said that a person shouldn’t give statement in a situation he/she does not have knowledge and this is a responsibility. It says: “Do not pursue those you don’t know, in fact, ears, eyes and heart will be responsible for it.” (Isra, 17/36) This verse indicates the responsibility of human in this issue.

In this verse, it is forbidden for a person to tell something in a topic he/she does not have information, to adjudge so- mething, to speak in a way that will hurt someone according

yapmasının yasaklandığı sonucuna varılabilir.

Kur’ân’da zanna göre hareket edilmemesi emredilmektedir. Zan, doğruluğu ya da yanlışlığı kesin delille ortaya konulma- mış bir bildirim türü olup sağlıklı iletişimin önündeki engellerden biridir. Bazı ayetlerde zannın bir bilgi olmadığı manipülasyona, dedikoduya neden olduğu ifade edilmektedir: “Putperestler diyecekler ki: Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de ata- larımız hiçbir şeyi de haram kılmazdık. Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz tahminde bulunmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz.” (En‘âm 6/148).

Bu hususta başka bir ayette de şöyle buyuruluyor: “Ey iman edenler, zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bazısı gü- nahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın. Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Ondan tiksinirsiniz. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah, tövbeleri daima kabul eder, çok merhametlidir.” (Hucurât, 49/12)

Ayetlere göre zan bir manipülasyon aracı olup bilgi değeri taşımamaktadır. Gıybet ve insanların kusurunu araştırmaya sebebiyet vermektedir. Gıybet ve kusur araştırmak ise insan etini yemekle aynı konumdadır.

İletişimde Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Örnekliği

İletişim, ahlâk ve hukuk boyutuyla günümüzde çokça tartışılan hususlardan biridir. Çarpıtmalar, yalan habercilik, dürüstlük ilkesinin ve mahremiyetin ihlali sıkça gündeme getirilmektedir. Açık seçik verilen cinayet haberleri, şiddet olayları ve müs- tehcen görüntülerin suça meyli artırdığı; çocuk, aile, toplum üzerinde olumsuz etkilerinin olduğu bilinen hususlardandır. İletişim ahlâkı ve hukukuyla ilgili nebevî uygulamadaki bazı ilkelerin günümüzde yaşanan sorunların çözümüne katkı su- nacağını düşünmekteyiz. Zira birçok hususta olduğu gibi Hz. Peygamber (s.a.s.) insanlar arasındaki iletişim konusunda da

to estimation. It is clear that news which does not match with the event causes physical or spiritual damage either in society level or in personal. Specifically in our age, in which mass communication is quite common and newsworthy in- formation spreads quickly, message of this verse should be understood correctly.

Human act with the things he/she hears, sees or his/her logic and conscience. So our knowledge leans on either news or ob- servation or logic. It is stated in this verse that this information sources should be used properly and human is responsible for it. No doubt, this prohibition is related to human relations and estimating in scientific and intellectual topics appropriately is rightful, even necessary. When the verse is evaluated in the field of law, again it might be found that it is forbidden for a person to give information or witness in a situation that person does not have knowledge.

Qur’an orders not to act according to suspicion. Suspicion is a kind of statement of which trueness or falseness couldn’t be proved and it is one of the barriers in front of healthy com- munication. In some verses, it is stated that suspicion is not information and it causes manipulation and gossip. “Idolaters will say: If God wished we would not worship to others and our ancestors would not forbid anything. The ones before them also refused and they tasted our fury. Say: Do you have any information for us? You only act with your suspicion and you just claim predictions.” (En’am, 6/148)

In another verse with the same issue: “Those who have faith may avoid most suspicion. Since some of them are sins. Do not dig for each other’s faults and do not gossip. Do any of you like to eat his dead brother’s flesh? Surely you disgust it. Have fear of God. Without doubt, God always accept your apologize. He is the most merciful. (Hucurat, 49/12) According to these verses, suspicion is a tool of manipulation and has no value of information. It causes gossip and digging

rivayet edilmiştir (Ebû Dâvud Edeb, 20). Kimi durumlarda Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisine soru sormaya gelenlere ikna edici cevaplar verebilmek için benzetmelerden yararlanmış; yanlış anlamaların önüne geçmek için muhatabın kültürel seviyesine uygun bir iletişim dili kullanmıştır (Buharî, 96; İ’tisâm, 12). Sosyal medyada yaşanan sorunların büyük bir kısmı insan- ların iletişim ahlâkından yoksun bir tutum içerinde olmasıdır. Araştırma yapmadan ve konunun kendisini ilgilendirip ilgi- lendirmediğine bakmadan sosyal medyada her gördüğünü paylaşan ve duyuranlar iletişim ahlâkını ihlal ettiği gibi uhrevi açıdan sorumluluk taşımaktadır. Hz. Peygamber’in (s.a.s) “Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Dâvud, Edeb, 80.) şeklindeki hadisi bu hususta sorumlu davranmaya davet etmektedir. Keza sosyal medyada küfürlü ve hakaret içeren yazışmalardan ve konuşmalar nebevi uygulama açısın- dan problemlidir. Nitekim Rasûlullah (s.a.s.) bazı hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: “Mü’min; insanları kötüleyen, lânetleyen, kötü söz ve çirkin davranış sergileyen kimse değildir.” (Tirmizî, Birr, 48.) “Azâbı en çok arttıran günahlardan birisi de Müs- lümanın ırzına (namus, onur ve haysiyetine) haksız yere dil uzatmaktır.” (Ebû Dâvud, Edeb, 40) Hadislerin zahirinden sosyal medyada kişi hak ve hürriyetine, şeref ve haysiyetine yapılan sözlü saldırıların sünnete aykırı olduğu, uhrevi ceza gerektirdiği anlaşılmaktadır.

Kişinin kendisini ilgilendirmeyen konulardan ve boş işlerden uzak durması sünnete uygun bir tutumdur. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmuştur: “Kişinin İslâmî güzelliklerinden biri de kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesidir (Mâlik, Muvatta’, Hüsnü’l-Huluk, 3, II, 903).

Günümüzde iletişim ahlâk ve hukukuyla ilgili olarak yaşanan

nication between humans. His executions and orders can be seen as an absolute solution to problems of communication. Humans have different characteristics whether in transmitting their own feelings and thoughts or understanding others’. They vary in their upbringing, past, good manners, knowledge, habits, value judgments, education levels and psychologi- cal structures. The prophet remarked personal differences in communication and he spoke to people according to their levels. It is said that he wanted people to be acted related to their position and degree. In some situations the prophet used metaphors to persuade people came to him and used a communication language appropriate to interlocutor’s cultural level in order to prevent misunderstanding.

Most of the problems in social media are because people are lack of communication ethics. The ones who share and announce everything they see in social media without researc- hing or looking of his place in the topic break communication ethics and they are responsible ethereally. Prophet says: “It is enough sin for a person to say everything one hears.” This suggestion invites people to responsibility in this regard. Since abusive correspondence and conversation in social media are problematic in aspect of prophetic executions. Prophet says: “Believer is not the person who discredits and damns people and display bad words and behaviors.” or “One of the most tormenting sins is to malign to a Muslim’s honor unduly.” It is understood here that verbal attack against rights, freedom, honor and dignity of a person is an anomalous act and needs to be punished ethereally.

It is appropriate to Sunna for a person to avoid bubbles and topics that does not interest him. Prophet says in this respect:

sorunlardan biri İslâm’a, Müslüman toplumun örf ve ahlâkı- na uymayan haber ve görüntülerin kitle iletişim araçlarıyla duyurulması ve ilan edilmesidir. Esasen kötülüğün ulu orta anlatılması ve ifşa edilmesi onun kanıksanmasına, kötülüğe karşı tahkim edilmemiş çocuk ve gençlerin suça yöneltilmesine neden olur. Kötülüğün en ince ayrıntısına kadar tasvir edilmesi birey ve toplum hafızasında olumsuz etkiler bırakır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisine Yahudiler tarafından yapılan sihri çözdükten sonra sihir yapılan şeylerin ifşa edilmemesini, gömülmesini emretmiştir. Söz konusu olayı içeren hadisin son kısmında Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu husustaki hassasiyeti okunabilir: “Ben (Hz. Aişe): “Ey Allah’ın Resulü! Onu (kuyudan) çıkardın mı?” diye sordum. “Hayır!” dedi ve ilave etti: “Bana gelince, Allah bana afiyet lütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!” Resulullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü.”( Buharî, Tıbb 47, 49 ,50, Edeb 56; Müslim, Selam 43, (2189)

Sonuç olarak iletişim günümüzde çok gelişmiş olmasına karşın iletişim ahlâkı ve hukuku alanında çok fazla gelişme yaşan- mamaktadır. Hatta maddi birtakım gerekçelerle gerçekler manipüle edilmektedir. İnsan haklarını merkeze alan İslâm dini iletişimi ilgilendiren temel konularda her şartta ve her çağda geçerli olabilecek önemli ilkeler vaz etmiştir. Sağlıklı iletişimin önünde en büyük engellerden olan zanna göre ha- reket etmek, gıybet, iftira, kendisini ilgilendirmeyen konuların peşine düşmek, kusur araştırmak gibi fiil ve tutumlar İslâm’a göre câiz değildir. Bu tür fiil ve tutumlar gerek ayet gerek ha- dislerle yasaklanmış; bu fiillerin uhrevi sorumluluk gerektirdiği ifade edilmiştir.

“One of the Islamic beauties of a person is to quit stuff out of his interest.”

One of the problems regarding communication ethics and law is to announce news and images which are inappropriate to Islam and tradition of a Muslim society. Exposing evil pub- licly causes adoption of it and directs children which are not fortified against crime into it. Describing an evil down to the last detail impinges memory of person and society negatively. Hence the prophet dissolved the magic that was applied to him by Jews and commanded to be silent about it and bury it. In the last part of the hadith including this event we can see his sensitivity about this issue: “Aise: Oh messenger of God! Did you take it out the well? He said “No!” and added: “As for me, God granted me and gave me health. I was scared that it would cause evil to public.” Then he commanded to bury it and it was buried.”

Consequently, communication is quite advanced in today but its ethics and law does not improve much. Even some truth is being manipulated for some materialist reasons. Islam takes human rights in center of life and preaches important principles which will be valid at all conditions and ages re- garding communication. Acts and attitudes such as to act in accordance with suspicion, gossip, slander, pursuing stuff out of interest and digging for flaws which are biggest obstacles in a healthy communication are not allowable in Islam. Such acts and attitudes are prohibited by both verse and hadith; it has been stated that these actions require responsibility.

Kaynakça

İSLAMOFOBİ

VE BATI MEDYASI

ISLAMOPHOBIAAND WESTERN MEDIA

“İslam” kelimesine, “phobia” (korku) kelimesi eklenerek üretilmiş olan “İslamofobi”, her ne kadar modern çağın bir kavramsal- laştırması olarak nitelendirilebilirse de, Batı ekseninde İslam’a yönelik korku ve düşmanlık, tarihsel perspektifte daha derin bağlara sahiptir. Çünkü Batı’nın, İslam’ı “öteki”/“düşman” ola- rak algılamasının temellerini, belirgin bir şekilde VIII. yüzyılın ilk çeyreğine değin götürebilmek mümkündür (Le Goff, 2008: 26). Bu dönemden XXI. yüzyıla uzanan süreçte, Batı’nın bu algısında temelde çok büyük bir değişimin olmadığını söylemek ise yanlış olmayacaktır.

Bu yüzyılın başlangıcında, Batı’daki İslam karşıtlığının ve düş- manlığının yeniden inşa edilmesinde kırılma noktası olarak, Soğuk Savaş döneminin sona erme süreci ve sonrasındaki yeni konjonktür dikkat çekmektedir. Bu dönemdeki temel tartışmalardan birisi, yeni “öteki”nin kim olacağı ekseninde şekillenmiştir. II. Dünya Savaşı sonrası ile Berlin Duvarı’nın yıkılmasını kapsayan dönemde Sovyet Rusya, Batı açısından “öteki” konumunda yer almıştır ve bu sayede, sosyo-politik bir gerçeklik olarak, bu öteki karşısında Batı, bir “biz” tanımlaması çerçevesinde ortak düşmana karşı birlikte olma imkânı kazan- mıştır. Ancak artık bu ortak düşmanın ortadan kalkması ile ifade edilen yeni-öteki tartışmaları gündeme gelmiştir. Esasın- da, Huntington’ın (1993) o dönemdeki meşhur “Medeniyetler

Öğr. Gör. Samet ZENGİNOĞLU

Adıyaman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Dış Ticaret Bölümü.

Benzer Belgeler