• Sonuç bulunamadı

B. YAŞADIĞI DÖNEMDE HUZEYFE YEMÂN’IN TOPLUMDAKİ YERİ

1. Askeri Alanda Huzeyfe b Yemân

Huzeyfe b. Yemân, kahramanlık ve cesareti ile sahabe arasında ön plana çıkmış bir kişidir. Hz. Peygamber (a.s.)’in Bedir savaşı dışında ki bütün savaşlarına katılması, yaşadığı sürece râşit halîfeler döneminde pek çok muharebede görev alması bu özelliğini göstermektedir.

Huzeyfe’nin Hz. Peygamber (a.s.) zamanında yapılan ilk savaşa katılma çabası olumsuzlukla sonuçlanmıştır. İslam tarihinin ilk savaşı olan Bedir savaşına katılamamıştır. Bunun sebebi müşrikler tarafından babası ile birlikte esir edilmeleridir. Hadise şu şekilde gerçekleşmiştir.

Medine dışında iken Hz. Peygamber (a.s.)’in müşriklerle savaş yapmak üzere hazırlık yaptığını haber alan Huzeyfe ve babası Huseyl (Hısl) b. Câbir, Hz. Peygamber (a.s.)’in saflarına katılıp onunla birlikte savaşmak üzere Medine’ye doğru yola çıkarlar. Yolda müşriklerle karşılaşınca müşrikler onlara nereye gittiklerini sorarlar. Huzeyfe ve babası Medine’ye gittiklerini söyleseler de müşrikler siz Muhammed’in ordusuna katılmaya gidiyorsunuz diyerek onları esir alırlar. Huzeyfe şöyle devam eder:

Müşrikler bizi esir aldılar ve bize Muhammed’in ordusuna katılmaya gidiyorsunuz diye baskı yaptılar. Biz ısrarla Medine’ye gittiğimizi söyledik. Bunun üzerine Medine’ye gideceğimize, Hz. Peygamber (a.s.) ile birlikte savaşmayacağımıza dair bizden yemin aldılar ve bizi serbest bıraktılar. Biz de Hz. Peygamber (a.s.)’e gelerek durumu haber verdik. Hz. Peygamber (a.s.) bize, haydi gidin. Biz onlara

verdiğimiz sözü tutar ve onlara galip gelmek için Allah (c.c.)’tan yardım dileriz, buyurdular.162

Huzeyfe ve babasının müşriklere karşı söylediği, biz Muhammed’in yanına gitmek istemiyoruz. Medine’ye gideceğiz sözünü, müşriklerin kendilerini öldürme ihtimaline karşı söylemiş olabilirler. Üstelik İslam’da böyle bir durumda hakikati gizlemeye müsaade edilmiştir.

Netice olarak Hz. Peygamber (a.s.), Huzeyfe ve babasına, burada durmayın Medine’ye gidin, diye emredince sahabenin bu iki güzide siması Bedir savaşına katılamamışlardır.

İslam tarihinde önemli savaşlardan biri olan Uhud savaşına Huzeyfe b. Yemân bizzat iştirak etmiştir. Ancak Huzeyfe, bu savaşta kahramanlığından ve yaptığı büyük katkılardan ziyade farklı bir yönüyle ön plana çıkmıştır. Bu olay, babası Huseyl b. Câbir’in savaşta Müslümanlar tarafından hataen öldürülmesi ve Huzeyfe’nin bu durum karşısındaki tutumudur.

Huzeyfe b. Yemân’ın babası Huseyl b. Câbir, çok yaşlı ve faziletli bir kimse idi. Yaşı ilerlemiş olduğundan Uhud savaşına katılamamış Medine’de kalmıştır. Hz. Peygamber (a.s.) Uhud savaşına çıkınca, Huseyl b. Câbir ve Sâbit b. Vakş’ı kadın ve çocuklarla birlikte bir sığınağa yerleştirmiştir.163

Huseyl b. Câbir, yine kendisi gibi yaşlı olan Sâbit b. Vakş ile Uhud savaşına katılma konusunda şöyle anlaşırlar:

“Biz kendi başımızın çaresine bakalım. Daha ne bekliyoruz? Ömürlerimizden bir

şey kalmadı. Ancak iki lokma yiyecek kadar iki üç günlük ömrümüz kaldı. Kılıçlarımızı alsak da gündüzün Uhud’da Hz. Peygamber (a.s.)’in yanına katılsak. Belki Allah (c.c.) bize bu sayede şehitlik nasip eder.” derler. Kılıçlarını alıp Uhud’a gelirler ve habersizce

mücahitlerin arasına katılırlar.164 Savaş esnasında Sâbit’i müşrikler şehit ederken Huseyl b. Câbir ise tanıyamadıklarından dolayı Müslümanların kılıçları ile can vermiştir. Yaşına ve güçsüzlüğüne aldırış etmeden cihat ve şehâdet özlemi ile yanan Huseyl b. Câbir Müslümanlar tarafından da olsa bu isteğine kavuşmuştur.

162

Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 395, 397; Müslim, es-Sahih, Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer, 98.

163

Hâkim, el-Müstedrek, II, 202.

164

Uhud günü Huzeyfe’nin babası Müslümanlar tarafından hata ile öldürülmüştür. O gün Müslümanlar yüzlerini kapatmışlardır. Kendi içlerinden olmayan birilerini tanımaya imkân yoktur. Öyle ki hiç farkına varmadan ve tanımadan kardeş kardeşi öldürebilecek şekildeydi. İşte Huzeyfe’nin babası böyle bir zamanda Müslümanlardan Utbe b. Mes’ûd165 tarafından tanınmadığı için müşriklerden zannedilerek öldürülmüştür.166

Bu durumu gören Huzeyfe: “Babam, babam!” diye bağırsa da onu duyamamışlardır. Gerçek anlaşılınca Müslümanlar: “Vallahi onu tanımamıştık.” diyerek üzüntülerini belirtirler. Huzeyfe: “Allah sizi affetsin. O, merhametlilerin en

merhametlisidir.” diye dua eder ve babasının öldürülmesini unutup bütün gücü ile

savaşa devam eder.

Hz. Peygamber (a.s.) bu hadiseyi öğrenince Huzeyfe’ye babasının diyetini ödemek ister. Huzeyfe ise belirlenen diyeti Müslümanlar arasında tasadduk etmiştir. Onun bu davranışı Hz. Peygamber (a.s.) yanındaki değerini kat kat artırmıştır.167 Aynı zamanda imanının ve ahlakî faziletinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki babasını hata ile öldüren Utbe b. Mes’ûd’a yaşadığı müddetçe Allah’ın onu bağışlaması için dua etmiştir.168

Babası öldürülmüş olmasına rağmen öldürenlere kızmak yerine bağışlanma dilemesi ve Hz. Peygamber (a.s.)’in babasının öldürülmesi üzerine verdiği diyeti Müslümanlara tasadduk etmesi, onun ne kadar büyük bir iradeye ve imana sahip olduğunu, belalar ve musibetler karşısında ne kadar metanetli olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

Huzeyfe b. Yemân, Hz. Peygamber (a.s.)’in savaşlarına katılma hususunda oldukça hırslı davranmıştır. Özellikle Hendek savaşında farklı bir konumu vardır. Öncelikle hendeğin kazılmasında görev almış daha sonra Hz. Peygamber (a.s.)’in kendisine vermiş olduğu görevleri eksiksiz yerine getirmiştir.

Hendek savaşı öncesinde savaş stratejisi tespit edilmiş, Hz. Peygamber (a.s.) tarafından hendek kazılacak mıntıka belirlenmiş ve sahabe arasında paylaştırılmıştır.

165

İbn Abdilber, el-İstîâb, I, 319.

166

Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, II, 362.

167

Hâkim, el-Müstedrek, II, 202.

168

“Amr b. Avf, ben, Selmân, Huzeyfe, Numan b. Mukarrin ve ensardan altı kişi ile birlikte

kırk zira kazdık.” demiştir.169

Huzeyfe’nin Hz. Peygamber (a.s.) zamanında yerine getirdiği en ağır görev kendi ifadesi ile “Cerâe günü” yani Hendek savaşındaki görevidir. Bu savaşta kimsenin cesaret edemediği, açlığın ve zor şartların hüküm sürdüğü bir ortamda Hz. Peygamber (a.s.) tarafından cesaret isteyen zor bir görevle görevlendirilişi dikkat çekmektedir. Hz. Peygamber (a.s.) ondan düşman tarafına geçip içlerinde olan biteni öğrenmesini isteyerek, onu keşifçi veya deyim yerindeyse casus olarak görevlendirmiştir.

Hz. Peygamber (a.s.), sürekli tekrar ettiği, “Cennet karşılığında bu işi kim yapar?” sorusuna cevap veren olmayınca bu zor vazifeyi Huzeyfe’ye tevdi etmiştir.

Bu hadise bize Hz. Peygamber (a.s.)’in Huzeyfe’ye güveninin tam olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Onun, İslam ordusunun gözcüsü olmasını sırları gizli tutma özelliğinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. O dehşetli günü ve yerine getirdiği bu zor görevi kendi ifadeleri ile anlatmaya çalışalım. İbrahim et-Teymî babasından anlatır: “Biz, Huzeyfe ile bir arada idik, içimizden birisi keşke Hz. Peygamber (a.s.)’e

yetişseydim de kendimi tüketinceye kadar onunla birlikte savaşsaydım.” dedi. Bunun

üzerine Huzeyfe, bunu sen mi yapacaksın dedi ve Hendek gecesi yaşadıklarını anlatmaya başladı:

Ahzap gecesi halk, Hz. Peygamber (a.s.)’in etrafından dağıldılar. Yanında on iki kişiden başka kimse kalmadı.170 Biz saf halinde oturmuştuk. Ebû Süfyan ve onunla birlikte bulunan kuvvetler üst tarafımızda, Kureyza Yahûdileri ise aşağımızda idi. Çoluk çocuğumuz üzerine baskın yapıverecekler diye onlardan korkup duruyorduk.

Bize öyle bir gece gelip çatmıştı ki, ondan daha karanlık bir gece görmemiştik. Gök gürültülerini andıran gürültülerle korkunç bir rüzgâr gelip çatmıştı. Öyle bir karanlık çökmüştü ki, hiç birimiz, uzattığı parmağını dahi göremiyordu.171 Hz. Peygamber (a.s.), müşriklerin aralarında anlaşmazlığa düştüklerini ve Allah’ın, onların topluluklarını dağıttığını haber almıştı.172

169

Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, II, 568.

170

Hâkim, el-Müstedrek, III, 31; İbn Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye bi Zevâidi’l-Mesânidi’s-Semâniye, (nşr: Habiburrahman el-A’zamî), Kuveyt 1970-73, IV, 226.

171

İbn Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 219.

172

Allah’ın Rasûlü, gecenin bir kısmını namaz kılarak geçirdikten sonra bize doğru yöneldi ve “Bizim için gidip şu kavmin ne yaptığını gördükten sonra benim yanıma

dönecek bir kimse var mı ki ben, onun Cennette bana arkadaş olmasını yüce Allah’tan dileyeyim.” buyurdu.173

Orada bulunanlardan hiç biri, duydukları aşırı korku, karşılaştıkları şiddetli açlık ve soğuk yüzünden ayağa kalkamadı.174 Hepimiz sustuk. Bizden hiç kimse onun bu çağrısına cevap verme cesaretini gösteremedi.

Hz. Peygamber (a.s.): “Bize şu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu ki,

Allah (c.c.), onu, kıyamet gününde benim yanımda bulundursun.” buyurarak sorusunu

tekrarladı.

Yine hep sustuk. Bizden hiçbir kimse, onun bu davetine icâbet etmek cesaretini gösteremedi.175

Hz. Peygamber (a.s.) üçüncü kez aynı çağrıyı yaptıktan sonra icabet eden olmayınca, yanıma kadar geldi. Benim üzerimde ne düşmandan korunabileceğim bir kalkanım ne de soğuktan korunabileceğim bir elbisem vardı. Eşimin entari üzerinden giydiği, boyu dizlerimi geçmeyen kısa bir ceketten başka bir şeyim yoktu. Rasûlüllâh (a.s.) yanıma gelince dizlerimin üzerine çöküp büzülmüştüm.176 Peygamberimiz (a.s.) ayağıyla bana dokunarak: “Kimdir bu?” diye sordu. Ben: “Huzeyfe’yim ey Allah’ın

Rasûlü!” dedim. Hz. Peygamber (a.s.): “Sen geceden beri benim sesimi işitmedin mi? Neden kalkmadın?” deyince, ben kendisine: “Seni hak din ve kitapla peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki ben, kendimdeki açlıktan ve karşılaştığım soğuktan dolayı dâvetine icâbet edemedim.” dedim.177 Ben, oradaki halkın en çok korkanı ve en çok üşüyeni iken, Allah Rasûlü bana: “Git şu kavim ne yapıyor bir bak, onlara

hissettirmeden onların haberlerini bana getir ve yanıma dönüp gelinceye kadar onlara ne ok ne taş ne mızrak atma ve kılıç vurma!” buyurdu.178 Ben ona: “Ey Allah’ın Rasûlü!

Onların beni öldürmelerinden korkmuyorum. Fakat beni esir edip keserler, biçerler

173

Ahmet b. Hanbel, el-Müsned, V, 392.

174

İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 243.

175

Müslim, es-Sahih, Kitâbü’l-Cihâd ve’s-Siyer, 99.

176

İbn Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 220.

177

Vâkıdî, Muhammed b. Ömer (v.207/822), Kitâbü’l-Meğâzî, Beyrut 1966, II, 489.

178

diye korkuyorum.” dedim.179 Hz. Peygamber (a.s.): “Sen benim yanıma dönüp gelinceye

kadar ne sıcaktan ne de soğuktan zarar görmeyeceksin.” buyurdu.180

Allah Rasûlü (a.s.)’nün senin için bir tehlike yoktur ifadelerinden ilk anladığım şey bana bir zarar gelmeyeceği idi. Hz. Peygamber (a.s.), git şu kavmin içine gir ne söylüyorlar bir bak buyurduktan sonra, “Allah’ım! Onu önünden, ardından, sağından,

solundan, üstünden, altından gelecek kötülüklerden koru!” diyerek dua etti.181

Bunun üzerine ben kılıcımı, yayımı aldım. Üzerimdeki eşyaları sıkıladım ve müşriklere doğru yürüyüp gitmeye başladım. Onun yanından ayrıldıktan sonra o soğuk havaya rağmen sanki kendimi hamamda yürüyormuş gibi hissettim.182 Vallâhi, içimde ne bir korku ne de bir üşüme kalmış, hepsi içimden çekilip gitmişti. İçimde bunlardan hiçbir şey duymuyordum artık.

Nihayet müşriklerin ordugâhının yakınına vardım. Ebû Süfyan’ı, yanmış bir ateşin başında ve bir takım adamların içinde buldum.183 Ebû Süfyan, kara, iri yarı bir adamdı. İki elini ateşe tutuyor, koltuklarına sürüyor göçüp gitmek gerek, diyordu. Kendisini, bundan önce hiç görmemiştim ve tanımıyordum. Ebû Süfyan, ateşin başında ısınırken tam o esnada çantamdan bir ok çıkarıp yayıma yerleştirdim ve kendi kendime, ben daha ne bekliyorum, Allah’ın düşmanını görüyorum, dedim ve ona atıp vurmak istedim. Fakat hemen Hz. Peygamber (a.s.)’in, bana dönünceye kadar bir şey yapmayacak, bir hadise çıkarmayacaksın ve onlara bir şey hissettirmeyeceksin sözünü hatırlayınca hemen bu düşüncemden vazgeçtim ve okumu çantama koydum.184 Eğer ona atmış olsaydım onu mutlaka vururdum. Kendimde bir cesaret buldum. Onların içerisine girdim. Rüzgâr ve Allah’ın gözle görülmeyen orduları, onlara, yapacağını yapıyor, onların çanaklarını ve kaplarını deviriyor, ateşlerini söndürüyor, çadırlarını başlarına yıkıyordu.185 Müşriklerle birlikte ateşin başına oturdum.

Ebû Süfyan ayağa kalktı, içinizde casuslar ve gözcüler bulunmasından sakının, herkes, yanında bulunanın kim olduğuna baksın ve sizden her biriniz, yanında oturanın

179

Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 489.

180

Hâkim, el-Müstedrek, III, 31.

181

İbn Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 220.

182

Müslim, es-Sahih, Kitâbü’l-Cihâd ve’s-Siyer, 99.

183

Hâkim, el-Müstedrek, III, 31.

184

İbn Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 220.

185

elini tutsun,186 dedi. Ebû Süfyan aralarına bir yabancının girdiğini sezmiş olacak ki böyle bir uyarı yaptı. Hemen sağ elimi uzatıp yanımda oturan kimsenin elini tuttum.187 Ona, sen kimsin? diye sordum. O da, Amr b. el-Âs dedi.188 Hemen sol elimi uzatıp sol yanımda oturan kişinin de elini tutup, ona, sen kimsin? diye sordum. O da, Muaviye b. Ebû Süfyan olduğunu söyledi.189 Ben, bu hareketi tanınırım korkusu ile yaptım.

Bundan sonra, Ebû Süfyan: “Ey Kureyş topluluğu! Vallâhi siz, durulacak bir

yerde durup sabahlamadınız. Vallahi siz, durulacak bir yerde değilsiniz. Atlar, develer ölmeye, kırılmaya başladı. Kıtlık, her tarafı sardı.190 Benî Kureyza yahûdileri de bize aksilik etmeye başladılar. Onlardan hoşumuza gitmeyecek haberler aldık. Rüzgârdan, başımıza gelenleri görüyorsunuz. Ne kaplarımızı ne ateşimizi ne de sığınacağımız çadırlarımızı yerinde bırakıyor. Hemen göç edip buradan gidiniz. İşte ben, gidiyorum.”

dedi ve sonra devesine doğru yöneldi. Devenin bir dizi bağlı idi. Üzerine oturdu ve yürütmek için ona vurdu. Deve, üçayağı üzerine sıçrayıp kalktı. Vallâhi, devenin ayak bağı ayakta iken çözüldü. Eğer Hz. Peygamber (a.s.)’in, bana dönüp gelinceye kadar bir hadise çıkarmayacaksın, buyruğu olmasaydı, isteseydim onu, okla öldürmüştüm.191

Düşman askerlerinin en yakınımda bulunanları, Âmir oğulları idiler. Onlar, kendi kendilerine ey Âmiroğulları hânedanı! Buradan göç edip gidelim. Burası, bizim için durulacak bir yer değildir diyorlardı. Rüzgâr, ordugâhlarını alt üst ederken, onlar, ordugâhlarından bir karış bile ileri geçecek durumda değillerdi. Vallâhi, onların büyük halıları ve döşekleri üzerine rüzgârın yağdırdığı taşların çıkardıkları sesleri işitiyordum.192

İkrime b. Ebî Cehil, Ebû Süfyan’a sen, kavmin lideri ve başkumandanı olduğun halde, orduyu nasıl bırakıp gidiyorsun, deyince, Ebû Süfyan utandı, hemen devesini ıhtırdı ve yularını eliyle çekip durdu. Ordudaki insanlara, haydi göç ediniz, dedi. Ebû Süfyan, ayakta dikilip dururken, düşman orduları göç etmek üzere ayaklanmaya başladılar. Derken Kureyş orduları göç edip gittiler. Gatafanlıların ordugâhına gittiğim

186

Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 489.

187

Hâkim, el-Müstedrek, III, 31.

188Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 489. 189

İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 243.

190

Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 490; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 392.

191

Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 490; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 243; Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, V, 392.

192

zaman onları da göç etmiş buldum. Ebû Süfyan, ordusunun takip edilmesinden endişe ederek, Amr b. Âs’a, Ebû Abdullâh! Benim ve senin, burada kalmamız gerekir. Muhammed’le ashabının bizi takip etmelerinden gafil ve süvarilerimizin de himayesinden uzak bulunuyoruz. Askerimiz çekilip gidinceye kadar takip edilmeyeceğimizden emin değiliz, dedi. Bunun üzerine Amr b. el-Âs peki ben, geride kalayım, dedi. Ebû Süfyan, Hâlid b. Velîd’e, Ebû Süleyman! Sen, nedersin? diye sordu. Hâlid b. Velîd, ben de, onun gibi geride kalayım, dedi. Böylece, takip edilmekten korktukları için, Amr b. el-Âs ile Hâlid b.Velîd gözcü olarak iki yüz atlı ile geride kaldılar. Bunlar, seher vaktine kadar ordugâhta beklediler.193

Huzeyfe, Kureyş müşrikleri gibi diğer müşrik kabileleri Fezâre ve Gatafanlılar’ın da bulundukları yeri terk ederek yurtlarına döndüklerini ve Gatafanlılar’ın ordugâhlarına vardığı zaman orayı boş bulduğunu ifade eder. Bundan sonra kendisi de tekrar Müslüman orduları arasına döner. Geri dönerken yaşadığı bir hadiseyi de şu şekilde anlatır:

Hz. Peygamber (a.s.)’e geri dönerken yolun yarısına geldiğim zaman gördüğüm yirmi kadar sarıklı süvari bana, sahibine haber ver, Allah (c.c.) düşman askerlerine karşı ona kâfî gelmiş ve ona yardım etmiştir, dediler.194

Huzeyfe b. Yemân, Müslümanların ordugâhına döndüğü zaman ki durumu da şu ifadelerle anlatır:

Müşriklerin ordugâhından döndüğüm zaman da yine hamamda yürüyormuşum gibiydim.195 Hz. Peygamber (a.s.)’in yanına dönüp geldiğim zaman, kendisi, eşlerinden birisine âit Yemen işi bir kilim üzerinde namaz kılıyordu.196 Vallâhi, döner dönmez, bütün üşümelerim, bana gerisin geri gelmişti. Tir tir titriyordum.197 Rasûlullâh (a.s.), yaklaşmamı eliyle işaret edince, yanına yaklaştım. Yine işaret edince, biraz daha kendisine yaklaştım. Yanına varınca, kilimin bir ucunu benim üzerime örttü ve namazını kılmaya devam etti.198 Namazını bitirince: “Yemân’ın oğlu otur, müşrikler

hakkında ne haberin var?” buyurdu. Ben kendisine: “Ey Allah’ın Rasûlü! Halk Ebû

193Vâkıdî, el-

Meğâzî, II, 490.

194

İbn Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 220.

195

Müslim, es-Sahih, Kitâbü’l-Cihâd ve’s-Siyer, 99.

196Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 392. 197

İbn Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 220-221.

198

Süfyan’ın başından dağılmış, yanında az bir kişi kalmış. Ateş yakmışlar. Allah bizim üzerimize boşalttığı soğuk gibi, onların üzerine de soğuk boşaltmaktadır. Fakat biz buna karşılık, Allah’tan, onların dilemedikleri ecri dileriz.” dedim. Kendisine,

müşriklerin bütün haberlerini bildirdim ve onları, göçüp giderlerken bıraktığımı söyledim.199 Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.), azı dişleri görününceye kadar güldü. Sonra beni ayakucuna yatırdı. Örtüsünün bir ucunu, üzerime bıraktı ve namaz kılmaya başladı.200 Örtünün içinde sabah namazı vaktine kadar uyudum. Sabaha olunca: “Bana

ey uykucu! Kalk artık!” buyurdu.201

Müslümanlar için çetin bir savaş olan Hendek muhasarasının İslam tarihinde çok önemli bir yeri vardır. Çünkü bu savaş sadece İslam mücahitleri ile sınırlı kalmamış, çoluğuyla çocuğuyla, yaşlısıyla, genciyle tüm Medine halkının savaşla karşı karşıya kalma tehlikesini ortaya koymuştur. Savaş gecesi şiddetli soğuk, rüzgâr gibi tabiat şartları ve muhasaranın yorgunluğu Müslüman askerlerin üzerinde ellerinde olmadan derin bir uyku hissettirmiştir. Bu zor şartlar altında düşman tarafına geçerek bilgi toplamak gibi zor bir görev Hz. Peygamber (a.s.) tarafından Huzeyfe b. Yemân’a verilmiş, o da bu görevini hakkıyla yerine getirmiştir.

Huzeyfe b. Yemân, hicretin 9. yılında yapılan Tebük savaşında farklı bir görevle karşımıza çıkmaktadır. Medine’de meyvaların olgunlaştığı, sıcak bir günde mücahitler rahatlarını bırakıp Allah ve Rasûlü’nün davetine icabet etmek üzere otuz bin kişiyle yola çıkmışlardır. Bu mücahitlerin arasında Huzeyfe b. Yemân da bulunmaktadır. Sanki Allah (c.c.) bu savaşta onun Hz. Peygamber (a.s.)’in sırdaşı olacağını takdir etmiştir. Bu seferde Huzeyfe’nin Hz. Peygamber (a.s.)’i münafıkların kötü tuzaklarından korumak gibi özel bir görevi vardı. Tebük günü Ammâr ve Huzeyfe, Hz. Peygamber (a.s.)’i hiç kimsenin gitmediği bir yoldan götürüyorlardı. Karşıdan yüzleri kapalı bir grubun kendilerine doğru geldiğini gördüler. Bu gruptakiler ani bir hareketle Hz. Peygamber (a.s.)’in bineğini çeken Ammâr’ın üzerine saldırdılar. Ammâr onlarla mücadele ederken Hz. Peygamber Huzeyfe’ye: “Dikkat dikkat!” diye seslendi. Nihayet onları savuşturup vadiye inince Hz. Peygamber (a.s.) Ammâr’a: “Onları tanıdın mı?” deyince, Ammâr: “Yüzleri kapalıydı.” cevabını verdi. “Peki, ne istediklerini bildin mi?” diye sorunca,

199

Hâkim, el-Müstedrek, III, 31; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, II, 136.

200

Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, V, 392.

201

Ammâr: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): “Onlar Allah’ın Rasûlü’nü kaçırıp bir uçurumdan atmayı düşünüyorlardı.” dedi.202

Hz. Peygamber (a.s.) bu savaşta Huzeyfe b. Yemân’a bazı münafıkların isimlerini bildirmiştir. İbn İshak şöyle der: Hz. Peygamber (a.s.) Huzeyfe’ye: “O topluluktan her

hangi birini tanıyabildin mi?” diye sorar. Huzeyfe: “Hayır.” cevabını verince Allah

Rasûlü (a.s.) ona: “Allah onların ve babalarının isimlerini bana bildirdi ben de onların

isimlerini sana bildireceğim.” der.203 Kaynaklarda geçen rivayetlere göre Hz. Peygamber (a.s.) bu seferde münafıkların isimlerini Huzeyfe b. Yemân’a bildirmiştir.

Hz. Peygamber (a.s.)’in vefatından sonra hilafete geçen Hz. Ebû Bekir (r.a.) döneminde Huzeyfe b. Yemân’ın askeri alanda her hangi bir görevine rastlanılmamıştır.

Benzer Belgeler